Interestingly, Charles Darwin was born a very lightly pigmented man, in a moderately-to-darkly pigmented world. Over the course of his life, Darwin had great privilege. He lived in a fairly wealthy home. He was raised by very supportive and interested parents. And when he was in his 20s he embarked upon a remarkable voyage on the ship the Beagle. And during the course of that voyage, he saw remarkable things: tremendous diversity of plants and animals, and humans. And the observations that he made on that epic journey were to be eventually distilled into his wonderful book, "On the Origin of Species," published 150 years ago.
İlginçtir, Charles Darwin kısmi-koyu arası pigmentli bir dünyada oldukça açık pigmentli bir insan olarak doğdu. Hayatı boyunca Darwin muazzam ayrıcalıklara sahipti. Oldukça zengin bir evde yaşadı. Destekleyici ve ilgili ebeveynlerce büyütüldü. Ve 20'li yaşlarındayken Beagle adlı gemi ile olağanüstü bir yolculuğa çıktı. Ve bu seyahati boyunca, olağanüstü şeyler gördü. Bitkilerin, hayvanların ve insanların muazzam çeşitliliği. Ve bu destansı yolculuğunda yaptığı gözlemler, nihayetinde 150 yıl önce yayınlanan harika kitabı Türlerin Kökeni'nde biçimlenecekti.
Now what is so interesting and to some, the extent, what's a bit infamous about "The Origin of Species," is that there is only one line in it about human evolution. "Light will be thrown on the origin of man and his history." It wasn't until much longer, much later, that Darwin actually spoke and wrote about humans.
Türlerin Kökeni'ni hakkında oldukça ilginç ve biraz da kötü şöhretli olan şey, bu kitapta insan evrimi hakkında sadece bir satır olmasıdır. İnsanlığın kökeni ve tarihi açıklığa kavuşturulacaktır. Çok sürmeden, çok zaman geçmeden, Darwin bilfiil insanlar hakkında konuşup yazdı.
Now in his years of traveling on the Beagle, and from listening to the accounts or explorers and naturalists, he knew that skin color was one of the most important ways in which people varied. And he was somewhat interested in the pattern of skin color. He knew that darkly pigmented peoples were found close to the equator; lightly pigmented peoples, like himself, were found closer to the poles.
Beagle ile seyahat yıllarından ve söylentilerden kaşiflerden ve doğabilimcilerden duyduklarından, ten renginin insanların farklılaştığı en önemli yönlerden birisi olduğunu biliyordu. Ve bir şekilde ten rengi paterni ile ilgileniyordu. Koyu pigmentli insanların ekvatora yakın bulunduğunu biliyordu. Kendisi gibi açık pigmentli insanlar kutuplara daha yakın bulunuyordu.
So what did he make of all this? Well he didn't write anything about it in The Origin of Species. But much later, in 1871, he did have something to say about it. And it was quite curious. He said, "Of all the differences between the races of men, the color of the skin is the most conspicuous and one of the best marked." And he went on to say, "These differences do not coincide with corresponding differences in climate." So he had traveled all around. He had seen people of different colors living in different places. And yet he rejected the idea that human skin pigmentation was related to the climate.
Öyleyse tüm bunlardan ne sonuç çıkardı? Bu konuda Türlerin Kökeni'nde hiçbir şey yazmadı. Fakat çok sonraları, 1871'de Bu konuda söyleyeceği bir şey vardı. Ve bu oldukça ilginç bir şeydi. "İnsan ırkları arasındaki tüm farklılıklar içinde, ten rengi en göze çarpan ve en belirgin olanlardan birisidir." Ve şöyle devam etti: "Bu farklılıklar, iklim farklılıkları ile uyumlu değildir." Her yere seyahat etmişti. Farklı yerlerde yaşayan farklı renkteki insanları görmüştü. Ve sonuçta, insan ten pigmentasyonunun iklim ile ilgili olduğu fikrine karşı çıkmıştı.
If only Darwin lived today. If only Darwin had NASA. Now, one of the wonderful things that NASA does is it puts up a variety of satellites that detect all sort of interesting things about our environment. And for many decades now there have been a series of TOMS satellites that have collected data about the radiation of the Earth's surface. The TOMS 7 satellite data, shown here, show the annual average ultraviolet radiation at the Earth's surface. Now the really hot pink and red areas are those parts of the world that receive the highest amounts of UV during the year. The incrementally cooler colors -- blues, greens, yellows, and finally grays -- indicate areas of much lower ultraviolet radiation.
Darwin bugün yaşasaydı. Darwin'in zamanında NASA olsaydı. Günümüzde, NASA'nın yaptığı harika şeylerden birisi çevremiz hakkındaki her türlü ilginç şeyi meydana çıkaran çeşitli uydular sağlamasıdır. Ve şimdi, onlarca yıldır Dünya yüzeyindeki radyasyon hakkında veri toplayan bir dizi TOMS uyduları var. Burada gösterilen TOMS 7 uydusunun verileri Dünya yüzeyindeki yıllık ultraviyole rasyasyon ortalamasını gösteriyor. Çok koyu pembe ve kırmızı alanlar dünyanın yıl boyunca en yüksek miktarda UV ışına maruz kalan yerleri. Artarak soğuklaşan renkler maviler, yeşiller, sarılar ve nihayetinde griler, çok daha düşük ultraviyole radyasyon alanlarını gösteriyor.
What's significant to the story of human skin pigmentation is just how much of the Northern Hemisphere is in these cool gray zones. This has tremendous implications for our understanding of the evolution of human skin pigmentation. And what Darwin could not appreciate, or didn't perhaps want to appreciate at the time, is that there was a fundamental relationship between the intensity of ultraviolet radiation and skin pigmentation. And that skin pigmentation itself was a product of evolution. And so when we look at a map of skin color, and predicted skin color, as we know it today, what we see is a beautiful gradient from the darkest skin pigmentations toward the equator, and the lightest ones toward the poles.
İnsan deri pigmentasyonunun öyküsü açısından belirgin olan şey Kuzey Yarıküre'nin ne kadarının bu soğuk gri alanlarda yer alması. Bu, insan deri pigmentasyonunun evrimini idrakımız için muazzam çıkarımlar sunuyor. Ve Darwin'in kavrayamadığı, veya belki de o zaman kavramak istemediği şey ultraviyole radyasyon yoğunluğu ve deri pigmentasyonu arasında temel bir ilişki olduğuydu. Ve deri pigmentasyonunun da evrimin bir sonucu olduğu idi. Ten rengi ve beklenen ten rengi haritalarına baktığımızda günümüzde bilindiği üzere, gördüğümüz şey, ekvatora doğru en koyu olan deri pigmentasyonundan, kutuplara doğru en açık olana doğru olan hoş bir değişim.
What's very, very important here is that the earliest humans evolved in high-UV environments, in equatorial Africa. The earliest members of our lineage, the genus Homo, were darkly pigmented. And we all share this incredible heritage of having originally been darkly pigmented, two million to one and half million years ago.
Burada çok çok önemli olan şey ilk insanların ekvatoral Afrika'da yüksek UV ortamında evrilmiş olmaları. Irkımızın ilk üyeleri, yani genus Homo, koyu pigmentliydi. Ve hepimiz, şu şaşırtıcı kalıtımı paylaşıyoruz bir buçuk iki milyon yıl önce aslında koyu pigmentli idik.
Now what happened in our history? Let's first look at the relationship of ultraviolet radiation to the Earth's surface. In those early days of our evolution, looking at the equator, we were bombarded by high levels of ultraviolet radiation. The UVC, the most energetic type, was occluded by the Earth's atmosphere. But UVB and UVA especially, came in unimpeded. UVB turns out to be incredibly important. It's very destructive, but it also catalyzes the production of vitamin D in the skin, vitamin D being a molecule that we very much need for our strong bones, the health of our immune system, and myriad other important functions in our bodies.
Tarihte ne yaşandı? İlk önce dünya yüzeyine düşen ultraviyole radyasyon ilişkisine bakalım. Evrimimizin ilk zamanlarında, ekvator çevresine baktığımızda, yüksek seviyede ultraviyole radyasyon bombardımanına maruz kalmıştık. En enerjik tip olan UVC Dünya atmosferince engellenmişti. Fakat özellikle UVB ve UVA engellenmeden ulaşıyordu. UVB inanılmaz derecede önemli hale gelmişti. UVB oldukça yıkıcıdır. Fakat aynı zamanda derideki D vitamini üretimini katalize eder. D vitamini kuvvetli kemikler, bağışıklık sisteminin sağlığı, ve vücuttaki diğer pek çok önemli fonksiyon için çok ihtiyaç duyduğumuz bir molekül.
So, living at the equator, we got lots and lots of ultraviolet radiation and the melanin -- this wonderful, complex, ancient polymer compound in our skin -- served as a superb natural sunscreen. This polymer is amazing because it's present in so many different organisms. Melanin, in various forms, has probably been on the Earth a billion years, and has been recruited over and over again by evolution, as often happens. Why change it if it works?
Ekvatorda yaşayarak, çok miktarda ultraviyole radyasyona maruz kaldık, ve derimizdeki harika, karmaşık, en eski polimer bileşen olan melanin muhteşem bir güneşten koruyucu işlevi gördü. Bu polimer şaşırtıcı çünkü pek çok farklı organizmada bulunuyor. Melanin, değişik formlarda muhtemelen bir milyar yıldır dünyada. Ve sıkça olduğu gibi, evrim tarafından defalarca görevlendirildi. İşe yarıyorsa neden değiştiresiniz ki?
So melanin was recruited, in our lineage, and specifically in our earliest ancestors evolving in Africa, to be a natural sunscreen. Where it protected the body against the degradations of ultraviolet radiation, the destruction, or damage to DNA, and the breakdown of a very important molecule called folate, which helps to fuel cell production, and reproduction in the body. So, it's wonderful. We evolved this very protective, wonderful covering of melanin.
Bu nedenle, melanin ırkımızda özellikle Afrika'da evrilen ilk atalarımızda doğal bir güneşten koruyucu olarak görevlendirildi. Vücüdu ultraviyole radyasyon bozunumuna, DNA'nın yıkımına veya zarar görmesine, ve vücuttaki hücre üretimine ve bölünmesine yardımcı olan folik asit molekülünün yıkımına karşı korudu. Harika. Bu oldukça koruyucu ve harika melanin korumasını geliştirdik.
But then we moved. And humans dispersed -- not once, but twice. Major moves, outside of our equatorial homeland, from Africa into other parts of the Old World, and most recently, into the New World. When humans dispersed into these latitudes, what did they face? Conditions were significantly colder, but they were also less intense with respect to the ultraviolet regime.
Fakat daha sonra göç ettik. Ve insanlar dağıldı, bir kez değil, iki kez. Başlıca göçler ekvatoral anayurdumuz Afrika'dan eski dünyanın diğer yerlerine, ve en yakın geçmişte Yeni Dünya'ya. İnsanlar buralara yayılınca ne ile karşılaştılar? Koşullar bariz şekilde daha soğuktu, ancak ultraviyole rejim açısından daha hafifti.
So if we're somewhere in the Northern Hemisphere, look at what's happening to the ultraviolet radiation. We're still getting a dose of UVA. But all of the UVB, or nearly all of it, is dissipated through the thickness of the atmosphere. In the winter, when you are skiing in the Alps, you may experience ultraviolet radiation. But it's all UVA, and, significantly, that UVA has no ability to make vitamin D in your skin.
Eğer kuzey yarıkürede bir yerlerde isek, ultraviyole rasyasyona ne oluyor bakın. Hala bir miktar UVA alıyoruz. Fakat UVB'nin tamamı, veya neredeyse tamamı, atmosferin kalınlığı içinde kayboluyor. Kış mevsiminde Alpler'de kayak yaparken, ultraviyole radyasyona maruz kalabilirsiniz. Fakat bunun tamamı UVA'dır, ve kayda değer şekilde, UVA derinizde D vitamini yapma yeteneğine sahip değildir.
So people inhabiting northern hemispheric environments were bereft of the potential to make vitamin D in their skin for most of the year. This had tremendous consequences for the evolution of human skin pigmentation. Because what happened, in order to ensure health and well-being, these lineages of people dispersing into the Northern Hemisphere lost their pigmentation. There was natural selection for the evolution of lightly pigmented skin.
Yani kuzey yarıkürede yaşayan insanlar yılın çoğu zamanında derilerinde D vitamini üretme potansiyelinden mahrumdu. Bu durum insanın deri pigmentasyonu açısından muazzam sonuçlar doğurdu. Vücut sağlığını garantilemek için, kuzey yarıküreye yayılan bu insan nesilleri pigmentasyonlarını kaybettiler. Açık pigmentli deri evrimi için doğal seçilim vardı.
Here we begin to see the evolution of the beautiful sepia rainbow that now characterizes all of humanity. Lightly pigmented skin evolved not just once, not just twice, but probably three times. Not just in modern humans, but in one of our distant unrelated ancestors, the Neanderthals. A remarkable, remarkable testament to the power of evolution. Humans have been on the move for a long time. And just in the last 5,000 years, in increasing rates, over increasing distances. Here are just some of the biggest movements of people, voluntary movements, in the last 5,000 years.
Burada artık tüm insanlığı karakterize eden o güzel kahverengi gökkuşağının evrimleşmesini görmeye başlıyoruz. Açık pigmentli deri sadece bir kez değil, iki kez değil, muhtemelen üç kez evrildi. Sadece modern insanda değil, uzak atalarımızdan birisinde; Neanderthal'lerde de. Evrimin gücünün dikkat çekici, çarpıcı bir kanıtı. İnsanlar, uzun zamandır hareket halinde. Ve son 5.000 yıldır, artan oranlarda ve artan mesafelerde. Bunlar, insanların son 5.000 yıldaki en büyük gönüllü göçlerinden bazıları.
Look at some of the major latitudinal transgressions: people from high UV areas going to low UV and vice versa. And not all these moves were voluntary. Between 1520 and 1867, 12 million, 500 people were moved from high UV to low UV areas in the transatlantic slave trade. Now this had all sorts of invidious social consequences. But it also had deleterious health consequences to people.
Büyük enlemlerdeki gerilemelerine bakın Yüksek UV bölgelerinden düşük UV bölgelerine giden insanlar ve tam tersi. Ve tüm bu göçler gönüllü değildi. 1520 ve 1867 arasında 12 milyon 500 insan transatlantik köle ticaretinde yüksek UV bölgelerinden düşük UV bölgelerine getirilmişlerdi. Bunun her şekillerde kırıcı sosyal sonuçları olmuştu. Ama aynı zamanda insanlara zararlı sağlık sonuçları da olmuştu.
So what? We've been on the move. We're so clever we can overcome all of these seeming biological impediments. Well, often we're unaware of the fact that we're living in environments in which our skin is inherently poorly adapted. Some of us with lightly pigmented skin live in high-UV areas. Some of us with darkly pigmented skin live in low-UV areas. These have tremendous consequences for our health.
Ne olmuş yani? Hareket halindeydik. O kadar akıllıyız ki biyolojik gözüken tüm bu engellerin üstesinden gelebiliriz. Sıklıkla, cildimizin doğuştan yetersiz adapte olduğu ortamlarda yaşadığımız gerçeğinin farkında değiliz. Açık pigmentli ten rengine sahip bazılarımız yüksek UV bölgelerinde yaşıyor. Koyu pigmentli ten rengine sahip bazılarımız düşük UV bölgelerinde yaşıyor. Bunlar sağlığımız için çok büyük sonuçlar doğurabilir.
We have to, if we're lightly pigmented, be careful about the problems of skin cancer, and destruction of folate in our bodies, by lots of sun. Epidemiologists and doctors have been very good about telling us about protecting our skin. What they haven't been so good about instructing people is the problem of darkly pigmented people living in high latitude areas, or working inside all the time.
Eğer açık pigmentliysek, cilt kanseri problemleri ve bolca güneş ile vücudumuzdaki folik asitin yıkımı hakkında dikkatli olmalıyız. Epidemiyologlar ve doktorlar cildimizi korumamız gerektiğinı söyleyerek bize çok iyi davrandılar. Yüksek enlem bölgelerinde yaşayan ya da sürekli kapalı alanda çalışan koyu pigmentli insanların problemini insanlara anlatmayarak ise pek iyi davranmadılar.
Because the problem there is just as severe, but it is more sinister, because vitamin D deficiency, from a lack of ultraviolet B radiation, is a major problem. Vitamin D deficiency creeps up on people, and causes all sorts of health problems to their bones, to their gradual decay of their immune systems, or loss of immune function, and probably some problems with their mood and health, their mental health.
Çünkü oradaki problem de aynı şekilde ciddi. Ama daha kötü. Çünkü ultraviyolet B radyasyonunu yoksunluğundan gelen D vitamini eksikliği çok büyük bir problem. D vitamini eksikliği insanlara sinsice yaklaşır ve kemiklerinde her çeşit probleme, bağışıklık sistemlerinde kademeli bir bozulmaya ya da bağışıklık kaybı problemlerine ve büyük ihtimalle ruh hallerinde ve sağlıklarında akıl sağlıklarında problemlere yol açar.
So we have, in skin pigmentation, one of these wonderful products of evolution that still has consequences for us today. And the social consequences, as we know, are incredibly profound. We live in a world where we have lightly and darkly pigmented people living next to one another, but often brought into proximity initially as a result of very invidious social interactions. So how can we overcome this? How can we begin to understand it? Evolution helps us.
Yani evrimin harika ürünlerinden biri olan ten pigmentasyonunun bizim için bugün hala geçerli olan sonuçları var. Ve bildiğimiz gibi sosyal sonuçlar, inanılmaz bir şekilde derin. Açık ve koyu pigmentli insanların yan yana yaşadığı bir dünyada yaşıyoruz. Ama çoğu zaman başlangıçta haksız bir sosyal etkileşimin sonucunda yan yana gelmişiz. Peki nasıl bunun üstesinden gelebiliriz? Bunu nasıl anlamaya başlayabiliriz? Evrim bize yardımcı olur.
200 years after Darwin's birthday, we have the first moderately pigmented President of the United States. (Applause) How wonderful is that? (Applause) This man is significant for a whole host of reasons. But we need to think about how he compares, in terms of his pigmentation, to other people on Earth. He, as one of many urban admixed populations, is very emblematic of a mixed parentage, of a mixed pigmentation. And he resembles, very closely, people with moderate levels of pigmentation who live in southern Africa, or Southeast Asia.
Darwin'in doğum gününden 200 yıl sonra, Amerikanın ilk orta derecede pigmentli başkanına sahibiz. (Alkışlar) Bu ne kadar harika? (Alkışlar) Bu adam bir çok sebepler nedeniyle önemli. Ama biz pigmentasyonu açısından, onun dünyadaki diğer insanlarla nasıl kıyaslandığını düşünmeliyiz. O, bir çok karışık şehir popülasyonlarından gelen biri, karışık ebeveynliliğin, karışık pigmentasyonun sembolü. Ve o, Güney Afrika ya da Güneydoğu Asya'da yaşayan orta dereceli pigmentasyonlu insanlara çok yakından benziyor.
These people have a tremendous potential to tan, to develop more pigment in their skin, as a result of exposure to sun. They also run the risk of vitamin D deficiency, if they have desk jobs, like that guy. So lets all wish for his great health, and his awareness of his own skin pigmentation.
Bu insanlar güneşe maruz kalma sonucunda çok büyük bir bronzlaşma, ciltlerinde daha fazla pigment oluşturma potansiyeline sahipler. Onlarda aynı zamanda D vitamini eksikliği riski de bulunur, eğer o adam gibi masa başı işlerde çalışıyorlarsa. Öyleyse hep beraber ona bol sağlık ve kendi ten pigmentasyonunun farkındalılığını dileyelim.
Now what is wonderful about the evolution of human skin pigmentation, and the phenomenon of pigmentation, is that it is the demonstration, the evidence, of evolution by natural selection, right on your body. When people ask you, "What is the evidence for evolution?" You don't have to think about some exotic examples, or fossils. You just have to look at your skin.
İnsan ten pigmentasyonunun evrimi ve pigmentasyon fenomeni hakkında muhteşem olan şey doğal seçilim yoluyla evrimin ispatının, kanıtının hemen vücudunuzda olmasıdır. İnsanlar size, "evrim için kanıt nedir?" diye sorduklarında Aklınıza egzotik örnekler ya da fosillerin gelmesi gerekmez. Kendi teninize bakmanız yeter.
Darwin, I think, would have appreciated this, even though he eschewed the importance of climate on the evolution of pigmentation during his own life. I think, were he able to look at the evidence we have today, he would understand it. He would appreciate it. And most of all, he would teach it.
Bence, hayatı boyunca iklimin pigmentasyonun evrimindeki önemininden kaçınsa da Darwin bunu takdir ederdi. Sanıyorum ki, eğer günümüzdeki kanıtları görebilseydi, bunu anlardı. Bunu kavrardı. Ve en önemlisi, bunu öğretirdi.
You, you can teach it. You can touch it. You can understand it. Take it out of this room. Take your skin color, and celebrate it. Spread the word. You have the evolution of the history of our species, part of it, written in your skin. Understand it. Appreciate it. Celebrate it. Go out. Isn't it beautiful? Isn't it wonderful? You are the products of evolution. Thank you. (Applause)
Sizler, sizler bunu öğretebilirsiniz. Buna dokunabilirsiniz. Bunu anlayabilirsiniz. Bunu bu odanın dışına taşıyabilirsiniz. Ten renginizi alın, ve kutlayın. Duymayan kalmasın. Türümüzün evrim hikayesine sahipsiniz, bir kısmı cildinizde yazılı. Anlayın. Kavrayın. Kutlayın. Dışarı çıkın, Güzel değil mi? Harika değil mi? Sizler evrimin ürünlerisiniz. Teşekkürler. (Alkışlar)