I have 18 minutes to tell you what happened over the past six million years. All right. We all have come from a long way, here in Africa, and converged in this region of Africa, which is a place where 90 percent of our evolutionary process took place. And I say that not because I am African, but it's in Africa that you find the earliest evidence for human ancestors, upright walking traces, even the first technologies in the form of stone tools. So we all are Africans, and welcome home. All right.
Size geçen 6 milyon yılı aşkın sürede ne olduğunu anlatmak için 18 dakikam var. Evet. Hepimiz uzun bir yoldan geldik, Afrika'da burda, ve Afrika'nın yakınlaşan bu bölgesinde, ki burası evrim sürecimizin %90 ının gerçekleştiği yerdir. Ve bunu ben Afrikalı olduğum için söylemiyorum, insanın atalarına, dikleşen yürüyüş izlerine, hatta kemikten yapılmış araçların ilk teknolojilerine ait en eski kanıtları bulabileceğiniz yer Afrika'dadır. Yani biz hepimiz Afrikalıyız ve evinize hoşgeldiniz. Evet
I'm a paleoanthropologist, and my job is to define man's place in nature and explore what makes us human. And today, I will use Selam, the earliest child ever discovered, to tell you a story of all of us. Selam is our most complete skeleton of a three-year-old girl who lived and died 3.3 million years ago. She belongs to the species known as Australopithecus afarensis. You don't need to remember that. That's the Lucy species, and was found by my research team in December of 2000 in an area called Dikika. It's in the northeastern part of Ethiopia. And Selam means peace in many Ethiopian languages. We use that name to celebrate peace in the region and in the planet. And the fact that it was the cover story of all these famous magazines gives you already an idea of her significance, I think.
Ben bir paleoantropolojistim ve benim işim insanın doğadaki yerini ve bizi neyin insan yaptığını tanımlamaktır. Ve bugün, size hepimizin hikayesini anlatmak için, keşfedilmiş en eski çocuk olan Selam'ı kullanacağım. Selam 3.3 milyon yıl önce yaşamış ve ölmüş üç yaşlarındaki bir kızın en eksiksiz iskeletidir. O, Australopithecus afarensis olarak bilinen türe aittir. Bunu hatırlamanıza gerek yok. Bir Lucy türüdür ve benim araştırma takımım tarafından bulundu Aralık 2000'de Dikika denilen bir alanda. Burası Etiyopya'nın kuzeydoğusundadır. Ve "Selam" bir çok Etiyopya dilinde "barış" anlamına gelir. Bu ismi bölgede ve gezegende barışı yüceltmek için kullandık. Ve gerçek şu ki; o, bütün bu ünlü dergiler için kapak hikayesiydi. size önceden onun önemiyle ilgili bir fikir verir, bence.
After I was invited by TED, I did some digging, because that's what we do, to know about my host. You don't just jump into an invitation. And I learned that the first technology appeared in the form of stone tools, 2.6 million years ago. First entertainment comes evidence from flutes that are 35,000 years old. And evidence for first design comes 75,000 years old -- beads. And you can do the same with your genes and track them back in time. And DNA analysis of living humans and chimpanzees teaches us today that we diverged sometime around seven million years ago and that these two species share over 98 percent of the same genetic material. I think knowing this is a very useful context within which we can think of our ancestry.
TED tarafından davet edildikten sonra, bazı araştırmalar yaptım, ev sahibimiz hakkında bilgi edinmek için yaptığımız bir şeydir bu. Bir davete öylece atlamazsınız. Ve öğrendim ki ilk teknoloji 2.6 milyon yıl önce kemikten yapılmış aletlerde göründü. İlk eğlence kanıtı flütten gelir ve 35.000 yıllıktır. İlk dizayn için elde edilen kanıt 75.000 yıllıktır -- boncuklar. Aynı şeyi genlerinizle yapabilirsiniz, onları zamanda geriye takip edebilirsiniz. Yaşayan insanların ve şempanzelerin analizi bize 7 milyon yıl önce bir zamanda birbirimizden ayrıldığımızı ve bu iki türün %98'in üstünde aynı genetik materyali paylaştığını gösteriyor. Bence bunu bilmek içerisinde atalarımızı düşünebileceğimiz çok önemli bir bağlam.
However, DNA analysis informs us only about the beginning and the end, telling us nothing about what happened in the middle. So, for us, paleoanthropologists, our job is to find the hard evidence, the fossil evidence, to fill in this gap and see the different stages of development. Because it's only when you do that, that you can talk about -- (Laughter) -- it's only when you do that, [that] you can talk about how we looked like and how we behaved at different times, and how those likes and looks and behaviors changed through time. That then gives you an access to explore the biological mechanisms and forces that are responsible for this gradual change that made us what we are today. But finding the hard evidence is a very complicated endeavor. It's a systematic and scientific approach, which takes you to places that are remote, hot, hostile and often with no access.
Ancak, bu analiz bizi sadece başlangıç ve bitiş hakkında bilgilendiriyor, ortada ne olduğu hakkında hiç bir şey söylemiyor. Yani, biz paleoantropolojistlerin görevi zor olan kanıtı bulmaktır, boşluğu dolduracak olan fosil kanıtını ve gelişimin değişik evrelerini görmektir. Çünkü sadece bunu yaptığınız zaman, konuşabilirsiniz -- (Gülüşmeler) -- Sadece bunu yaptığınız zaman, nasıl göründüğümüz ve farklı zamanlarda nasıl davrandığımız, ve hoşlanmaların, bakışların, davranışların zaman içinde nasıl değiştiği hakkında konuşabiliriz. Ve bu, bize, biyolojik mekanizmaları, bizi bugün olduğumuz şey yapan aşamalı değişimden sorumlu olan kuvvetleri keşfetmemiz için bir bağlantı verir. Ancak zor kanıtı bulmak karmaşık bir uğraştır. Bu sizi uzak, sıcak, vahşi ve genellikle ulaşımı olmayan alanlara götüren, sistematik ve bilimsel bir yaklaşımdır.
Just to give you an example, when I went to Dikika, where Selam was found, in '99 -- and it's about 500 kilometers from Addis Ababa, the capital of Ethiopia. It took us only seven hours to do the first 470 kilometers of the 500, but took four, solid hours to do the last only 30 kilometers. With the help of the locals and using just shovels and picks, I made my way. I was the first person to actually drive a car to the spot. When you get there, this is what you see, and it's the vastness of the place which makes you feel helpless and vulnerable. And once you make it there, the big question is where to start. (Laughter) And you find nothing for years and years.
Size bir örnek vereyim, Dikika'ya gittiğimde, 1999'da Selam'ın bulunduğu yere -- orası Etiyopya'nın başkenti olan Addis Ababa'dan yaklaşık 500 km uzaktadır. 500 kilometrenin ilk 470'ini gitmek sadece 7 saatimi aldı, geriye kalan 30 kilometreyi gitmek ise 4 çok zor saat sürdü. Yerli insanların yardımıyla ve sadece kürek ve kazmaları kullanarak kendi yolumu yaptım. Ben, gerçek anlamda tepeye doğru giden ilk insandım. Oraya vardığınızda, gördüğünüz şey işte bu, size kendinizi çaresiz ve zayıf hissettiren bir enginlik. Ve bir kez o noktaya vardığınızda, asıl büyük soru şudur, nereden başlayacağız. (Gülüşmeler) Ve yıllar yıllar boyunca hiç bir şey bulamazsınız.
When I go to places like this, which are paleontological sites, it's like going to a game park, an extinct game park. But what you find are not the human remains, such as Selam and Lucy, on a day-to-day basis. You find elephants, rhinos, monkeys, pigs, etc. But you could ask, how could these large mammals live in this desert environment? Of course, they cannot, but I'm telling you already that the environment and the carrying capacity of this region was drastically different from what we have today. A very important environmental lesson could be learned from this. Anyway, once we made it there, then it's a game park, as I said, an extinct game park. And our ancestors lived in that game park, but were just the minorities. They were not as successful and as widespread as the Homo sapiens that we are.
Bunun gibi alanlara gitmek, paleontolojik alanlara, bir oyun parkına gitmek gibi, soyu tükenmiş bi oyun parkı. Ancak, bir günlük bazda, bulduğunuz şeyler Selam ve Lucy gibi, insan kalıntıları değildir. Filler, gergedanlar, maymunlar, domuzlar bulursunuz. Ve "bu büyük memeliler nasıl oldu da bu çöl ikliminde yaşayabildiler?" diye sorabilirsiniz. Tabiki de yaşayamazlar, size zaten diyorum ki bölgenin iklimi ve taşıma kapasitesi bugünkünden keskin bir şekilde farklıydı. Bundan çok önemli bir çevre dersi öğrenilebilir. Herneyse, bir kez oraya vardığımızda, orası bir oyun parkıydı, dediğim gibi, soyu tükenmiş bir oyun parkı. Ve bizim atalarımız o parkta yaşadı, ancak onlar sadece azınlıklardı. Biz Homo sapiens kadar başarılı ve yaygın değillerdi.
To tell you just an example, an anecdote about their rarity, I was going to this place every year and would do fieldwork here, and the assistants, of course, helped me do the surveys. They would find a bone and tell me, "Here is what you're looking for." I would say, "No, that's an elephant." Again, another one, "That's a monkey." "That's a pig," etc. So one of my assistants, who never went to school, said to me, "Listen, Zeray. You either don't know what you're looking for, or you're looking in the wrong place," he said. (Laughter) And I said, "Why?" "Because there were elephants and lions, and the people were scared and went somewhere else. Let's go somewhere else." Well, he was very tired, and it's really tiring.
Size bir örnek vereyim, onların nadirliği hakkında bir anekdot, her yıl bu bölgeye gider ve burada arazi çalışmaları yapardım, ve tabi ki asistanlar bana anketleri yapmamda yardım ederdi. Onlar bir kemik bulur ve bana "İşte, aradığınız şey burda!" derlerdi. Ben de " hayır, o bir fil" derdim. Tekrar, bir başkası, "O bir maymun." "O bir domuz," vb. Asistanlarımdan hiç okula gitmeyen biri bana "Bak Zeray. Ya sen ne aradığını bilmiyorsun, ya da yanlış yere bakıyorsun." dedi. (Gülüşmeler) Ve ben de dedim ki, "Neden?" "Çünkü filler ve aslanlar vardı, o insanlar korktu ve başka bir yere gitti. Hadi başka bir yere gidelim." Evet, o çok yorgundu, ve iş gerçekten yorucuydu.
It was then, after such hard work and many frustrating years that we found Selam, and you see the face here covered by sandstone. And here is actually the spinal column and the whole torso encased in a sandstone block, because she was buried by a river. What you have here seems to be nothing, but contains an incredible amount of scientific information that helps us explore what makes us human. This is the earliest and most complete juvenile human ancestor ever found in the history of paleoanthropology, an amazing piece of our long, long history. There were these three people and me, and I am taking the pictures, that's why I am not in.
Selam'ı buluşumuz zor işlerden ve sinir bozucu bir çok yıldan sonraydı, burda onun kumtaşıyla kaplanmış yüzünü görüyorsunuz. ve burası onun bel kemiği/omurgası ve tüm gövdesi bir kumtaşı bloğuyla kaplanmıştı, çünkü o, bir nehir tarafından gömülmüştü. Buradaki şey size hiç bir şey gibi görünebilir, ancak bizi neyin insan yaptığını keşfetmemizi sağlayacak inanılmaz derecede çok bilimsel bilgi içerir. Bu, paleoantropolojinin tarihinde bulunan en eski ve en eksiksiz genç insan atasıdır, bizim uzun uzun hikayemizin inanılmaz bir parçası. Burada bu üç kişi ve ben vardık, ben fotoğrafları çekiyordum, bu yüzden fotoğrafta yokum.
How would you feel if you were me? You have something extraordinary in your hand, but you are in the middle of nowhere? The feeling I had was a deep and quiet happiness and excitement, of course accompanied by a huge sense of responsibility, of making sure everything is safe.
Benim yerimde olsanız nasıl hissederdiniz? Elinizde sıradışı bir şey var, ama siz hiç bir yerin ortasındasınız? Hissettiğim şey derin ve sessiz bir mutluluk ve heyecandı, tabiki büyük bir sorumluluk hissiyle birlikte, herşeyin güvende olduğundan emin oluyordum.
Here is a close-up of the fossil, after five years of cleaning, preparation and description, which was very long, as I had to expose the bones from the sandstone block I just showed you in the previous slide. It took five years. In a way, this was like the second birth for the child, after 3.3 million years, but the labor was very long. And here is full scale -- it's a tiny bone. And in the middle is the minister of Ethiopian tourism, who came to visit the National Museum of Ethiopia while I was working there. And you see me worried and trying to protect my child, because you don't leave anyone with this kind of child, even a minister.
Bu, fosilin 5 yıllık temizlemeden sonraki bir yakın çekimidir, hazırlanma ve tanımlama, ki çok uzun sürdü, kemikleri kumtaşı bloklarından çıkarmak zorundaydım bir önceki slaytta gösterdim. Bu işlem 5 yıl sürdü. Bir bakıma, bu, çocuğun 3.3 milyon yıl sonra ikinci doğuşu gibiydi, ama iş çok uzundu. ve bu tam bir görünüş -- o küçük bir kemik. Ve ortasında, Etiyopya turizm bakanı ben orda çalışırken Etiyopya Milli Müze'sini ziyarete geldi. Ve endişeli ve çocuğunu korumaya çalışan beni görüyorsunuz, çünkü bu tarz bir çocukla kimseyi yalnız bırakmazsınız, bir bakanı bile.
So then, once you've done that, the next stage is to know what it is. (Laughter) Once that was done, then it was possible to compare. We were able to tell that she belonged to the human family tree because the legs, the foot, and some features clearly showed that she walked upright, and upright walking is a hallmark in humanity. But in addition, if you compare the skull with a comparably aged chimpanzee and little George Bush here, you see that you have vertical forehead. And you see that in humans, because of the development of the pre-frontal cortex, it's called. You don't see that in chimpanzees, and you don't see this very projecting canine. So she belongs to our family tree, but within that, of course, you do detailed analysis, and we know now that she belongs to the Lucy species, known as Australopithecus afarensis.
Şu halde, bunu bitirdiğinizde, sonraki aşama bunun ne olduğunu bilmektir. (Gülüşmeler) Bittiğinde kıyaslama yapmak mümkündü. Söyleyebiliriz ki o, insan ailesine aittir çünkü bacakları ve ayakları ve bazı özellikleri açıkça gösteriyor ki o dik olarak yürümüş, ve dik yürüyüş insanlıkta ayırıcı bir özelliktir. Fakat ek olarak, eğer kafatasını benzer yaşlarda bir şempanzeyle kıyaslarsanız ve küçük Geoerge Bush burda, göreceksiniz ki dikey bir alna sahipsiniz. Ve bunu insanlarda göreceksiniz, prefrontal korteksin gelişimi sebebiyle, diye adlandırılır. Bunu şempanzelerde görmezsiniz, ve bu çıkık köpek dişini görmezsiniz. Yani o bizim aile ağacımıza ait,ancak bununla birlikte, tabi ki, detaylı analizler yaparsınız ve şu an biliyoruz ki o Australopithecus afarensis olarak bilinen Lucy türüne ait.
The next exciting question is, girl or boy? And how old was she when she died? You can determine the sex of the individual based on the size of the teeth. How? You know, in primates, there is this phenomenon called sexual dimorphism, which simply means males are larger than females and males have larger teeth than the females. But to do that, you need the permanent dentition, which you don't see here, because what you have here are the baby teeth. But using the CT scanning technology, which is normally used for medical purposes, you can go deep into the mouth and come up with this beautiful image showing you both the baby teeth here and the still-growing adult teeth here. So when you measure those teeth, it was clear that she turned out to be a girl with very small canine teeth. And to know how old she was when she died, what you do is you do an informed estimate, and you say, how much time would be required to form this amount of teeth, and the answer was three. So, this girl died when she was about three, 3.3 million years ago.
Sonraki heyecanlı soru ise o kız mı oğlan mı? ve öldüğünde kaç yaşındaydı? Bireyin cinsiyetini diş boyutuna göre belirleyebilirsiniz. Nasıl? Biliyorsunuz ki primatlarda seksüel çift şekillilik olayı vardır, bu basitçe şu anlama gelir erkekler dişilerden daha büyüktür ve erkekler dişilerden daha büyük dişlere sahiptir. ancak bunu yapmak için kalıcı bir diş yapısına ihtiyacınız var, ki onu burada göremiyorsunuz, çünkü burda olanlar bebek dişleridir. Ancak normalde medikal amaçlar için kullanılan CT tarama tekniğini kullanarak ağzın içine doğru derinlere gidebilir ve size bebek dişini ve burdaki büyümekte olan yetişkin dişini gösteren bu güzel fotoğrafı elde edersiniz. Bu dişleri ölçtüğünüzde, bir kız olmaya koyulduğunu çok küçük olan bu köpek dişiyle görürsünüz. Ve öldüğünde kaç yaşında olduğunu öğrenmek için yapacağınız şey bilgili bir tahmin yaparsınız ve dersiniz, bu miktardaki dişin oluşumu için ne kadar zaman gerekirdi, ve cevap 3. Yani, bu kız 3.3 milyon yıl önce üç yaşlarındayken öldü.
So, with all that information, the big question is -- what do we actually -- what does she tell us? To answer this question, we can phrase another question. What do we actually know about our ancestors? We want to know how they looked like, how they behaved, how they walked around, and how they lived and grew up. And among the answers that you can get from this skeleton are included: first, this skeleton documents, for the first time, how infants looked over three million years ago.
Bütün bu bilgiyle birlikte, büyük soru şudur -- biz gerçekten ne -- o bize ne söylüyor? bu soruyu cevaplamak için, başka bir soruyu ifade edebiliriz, biz atalarımız hakkında gerçekten ne biliyoruz? Onların nasıl göründüğünü, nasıl davrandığını etrafta nasıl yürüdüklerini, nasıl yaşayıp nasıl büyüdüklerini öğrenmek istiyoruz. Ve bu iskeletten alabileceğiniz cevaplar arasında ilk olarak, bu iskelet dökümanları ilk zaman için, yeni doğanların üç milyon yıldan fazla bir zaman öncesinde nasıl göründükleri vardır.
And second, she tells us that she walked upright, but had some adaptation for tree climbing. And more interesting, however, is the brain in this child was still growing. At age three, if you have a still-growing brain, it's a human behavior. In chimps, by age three, the brain is formed over 90 percent. That's why they can cope with their environment very easily after birth -- faster than us, anyway. But in humans, we continue to grow our brains. That's why we need care from our parents. But that care means also you learn. You spend more time with your parents. And that's very characteristic of humans and it's called childhood, which is this extended dependence of human children on their family or parents. So, the still-growing brain in this individual tells us that childhood, which requires an incredible social organization, a very complex social organization, emerged over three million years ago.
Ve ikinci olarak, bize onun dik olarak yürüdüğünü, ancak ağaç tırmanmak için bazı adaptasyonları olduğunu söyler. Ve daha ilginci bu çocuktaki beyin hala büyüyordu. Üç yaşında, eğer büyümekte olan bir beyniniz varsa, bu bir insan davranışıdır. Şempanzelerde, üç yaşındayken, beyin %90'ın üstünde şekillenmiştir. Bu nedenle doğumdan sonra çevreleriyle kolaylıkla başa çıkabilirler -- bizden daha hızlı, her neyse. Ama insanlarda, biz beynimizi büyütmeye devam ederiz. Bu yüzden ebeveynlerimizin ilgisine ihtiyaç duyarız. Ancak bu ilgi aynı zamanda öğrendiğiniz anlamına gelir. Ebeveynlerinizle daha fazla zaman harcarsınız. Ve bu insanlar için çok karakteristiktir ve bu durum çocukluk olarak adlandırılır, ki bu insan çocukların ailelerine ve ebeveynlerine olan uzatılmış bağımlılıktır. Yani, bu bireydeki gelişmekte olan beyin, bize, inanılmaz bir sosyal organizasyon çok kompleks bir sosyal organizasyon gerektiren bir çocukluğun 3 milyon yıl öncesinde ortaya çıktığını söyler.
So, by being at the cusp of our evolutionary history, Selam unites us all and gives us a unique account on what makes us human. But not everything was human, and I will give you a very exciting example. This is called the hyoid bone. It's a bone which is right here. It supports your tongue from behind. It's, in a way, your voice box. It determines the type of voice you produce. It was not known in the fossil record, and we have it in this skeleton. When we did the analysis of this bone, it was clear that it looked very chimp-like, chimpanzee-like. So if you were there 3.3 million years ago, to hear when this girl was crying out for her mother, she would have sounded more like a chimpanzee than a human. Maybe you're wondering, "So, you see this ape feature, human feature, ape feature. What does that tell us?" You know, that is very exciting for us, because it demonstrates that things were changing slowly and progressively, and that evolution is in the making.
Yani, evrimsel tarihimizin dönüm noktasında olmakla, Selam hepimizi birleştirir ve bize bizi neyin insan yaptığı üzerine eşsiz bir izahat verir. Ancak herşey insan değildi, ve size çok heyecanlı bir örnek vereceğim. Bu hyoid kemiği olarak adlandırılır. Tam şurda olan bir kemik. Arkadan dilinizi destekler. O, gırtlağınıza giden yoldadır. Çıkardığınız ses tipini belirler. Bu fosil kayırlarında bilinmiyordu, ve biz bu iskelette bulduk. Bu kemiğin analizini yaptığımızda, çok şempanzemsi göründüğü açıktı. Yani eğer 3.3 milyon yıl öncesinde olsaydınız, bu kızı annesi için ağlıyorken duyduğunuzda sesini bir insan sesinden çok bir şempanzeninkine benzetirdiniz. Belki merak ediyorsunuz, "Yani, siz bu maymun özelliği, insan özelliği, maymun özelliğini gördünüz. Bu bize ne söylüyor?" Biliyor musunuz, bu bizim için çok heyecan verici, çünkü birşeylerin yavaşça ve adım adım gelişerek değitiğini bize kanıtlıyor, ve evrimin hala süremekte olduğunu.
To summarize the significance of this fossil, we can say the following. Up to now, the knowledge that we had about our ancestors came essentially from adult individuals because the fossils, the baby fossils, were missing. They don't preserve well, as you know. So the knowledge that we had about our ancestors, on how they looked like, how they behaved, was kind of biased toward adults. Imagine somebody coming from Mars and his job is to report on the type of people occupying our planet Earth, and you hide all the babies, the children, and he goes back and reports. Can you imagine how much biased his report would be? That's what somehow we were doing so far in the absence of the fossil children, so I think the new fossil fixes this problem.
Bu fosilin önemini özetleyecek olursak, şunu söyleyebiliriz. Şu ana kadar, atalarımız hakkında sahip olduğumuz bilgi öncelikli olarak yetişkin bireylerden geldi çünkü fossiller, yani bebek fosilleri, kayıptı. Onlar iyi korunmadılar, bildiğiniz gibi. Atalarımız hakkında sahip olduğumuz nasıl göründükleri, nasıl davrandıklarıyla ilgili bilgi, bir çeşit yetişkinlere eğilimlenmiş durumdaydı. Mars'tan gelen birini hayal edin ve işi bizim gezegenimiz Dünya'yı meşgul eden insan tipi üzerine rapor vermek olsun, ve siz tüm bebekleri, tüm çocukları saklayın, ve o geri dönsün ve rapor versin. Raporunun ne kadar taraflı olabileceğini hayal edebiliyor musunuz? İşte bu, bir çeşit bizim bu zamana kadar bu fosil çocuğun yokluğunda yaptığımız şeydi, yani bence bu fosil bu problemi düzeltecek.
So, I think the most important question at the end is, what do we actually learn from specimens like this and from our past in general? Of course, in addition to extracting this huge amount of scientific information as to what makes us human, you know, the many human ancestors that have existed over the past six million years -- and there are more than 10 -- they did not have the knowledge, the technology and sophistications that we, Homo sapiens, have today. But if this species, ancient species, would travel in time and see us today, they would very much be very proud of their legacy, because they became the ancestors of the most successful species in the universe. And they were probably not aware of this future legacy, but they did great. Now the question is, we Homo sapiens today are in a position to decide about the future of our planet, possibly more. So the question is, are we up to the challenge? And can we really do better than these primitive, small-brained ancestors?
Bence, sonuçtaki en önemli soru şu ki, biz bunun gibi örneklerden ve geçmişimizden genel olarak ve gerçekten ne öğrendik? Elbette bizi neyin insan yaptığı gibi inanılmaz miktardaki bilimsel bilginin elde edilmesine ek olarak, biliyorsunuz, geçtiğimiz 6 milyon yılda yaşayan -- ve 10'dan fazlası da var-- insan atalarının bir çoğu biz, Homo sapiens'in, bugün sahip olduğu teknoloji ve kültürlülüğe sahip değillerdi. Fakat eğer bu türler, eski türler, zamanda yolculuk yapabilseydi ve bugün bizi görebilseydi, miraslarından çok gurur duyarlardı, çünkü onlar evrendeki en başarılı türün ataları oldular. Ve muhtemelen bu gelecek mirasın farkında değillerdi, ama müthiş yaptılar. Şimdi, soru şu ki, biz Homo sapiens bugün gezegenimizin geleceği hakkında karar verecek pozisyondayız, hatta daha fazlası. Soru şu ki, baş edebilecek miyiz? Ve gerçekten bu öncekilerden, küçük beyinli atalarımızdan, daha iyi olabilecek miyiz?
Among the most pressing challenges that our species is faced with today are the chronic problems of Africa. Needless to list them here, and there are more competent people to talk about this. Still, in my opinion, we have two choices. One is to continue to see a poor, ill, crying Africa, carrying guns, that depends on other people forever, or to promote an Africa which is confident, peaceful, independent, but cognizant of its huge problems and great values at the same time. I am for the second option, and I'm sure many of you are. And the key is to promote a positive African attitude towards Africa.
Afrikanın kronik problemleri, türümüzün bugün karşı karşıya kaldığı en zor sorunlar arasındadır. Onları burda listelemeye gerek yok, ve bu konu hakkında konuşabilecek daha ehil insanlar var. Hala, bana göre iki seçeneğimiz var. Birisi fakir, ağlayan, silah taşıyan, daima diğer insanlara bağlı olan bir Afrika görmeye devam etmek, ya da kendinden emin, barışçıl, bağımsız, ama büyük problemlerinin ve aynı zamanda büyük değerlerinin farkında olan bir Afrika'yı teşvik etmek. Ben ikinci seçenekten yanayım ve eminim ki bir çoğunuz öyle. Ve anahtar, pozitif bir Afrikalı davranışını Afrika boyunca teşvik etmektir.
That's because we Africans concentrate -- I am from Ethiopia, by the way -- we concentrate too much on how we are seen from elsewhere, or from outside. I think it's important to promote in a more positive way on how we see ourselves. That's what I call positive African attitude. So finally, I would like to say, so let's help Africa walk upright and forward, then we all can be proud of our future legacy as a species.
Bu, biz Afrikalıların ben Etiyopyalıyım bu arada -- başka bir yerden ya da dışarıdan nasıl göründüğü üzerine çok fazla konsantre olduğu içindir. Bence, kendimizi nasıl gördüğümüz üzerine daha pozitif bir şekilde teşvik etmek önemlidir. Bu benim pozitif Afrikalı davranışı olarak adlandırdığım şeydir. Sonuç olarak, şunu söylemek isterim, hadi Afrika'nın ayağa kalkması ve ileri gitmesi için yardım edelim, böylelikle hepimiz bir tür olarak gelecek mirasımızla ilgili gurur duyabiliriz.
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)