In the spring of 1979, a lab worker in Sverdlovsk, USSR removed a clogged air filter in the ventilation system and didn’t replace it. His note to the supervisor was never transferred to the official logbook, so when the next shift rolled in, workers simply started production as usual. Now, in most labs, this would have been a minor mistake. But this lab was a biological weapons facility producing huge quantities of anthrax— which, if inhaled, can kill up to 90% of those it infects. This deadly anthrax powder floated out into the sky for hours, causing the largest documented outbreak of inhalation anthrax on record and resulting in at least 64 deaths.
1979′un ilkbaharında, SSCB Sverdlovsk’ta bir laboratuvar çalışanı havalandırma sisteminde takılı olan hava filtresini çıkarttı ve yerine koymadı. Müfettişe bıraktığı not, asla resmi kayıt defterine geçmedi diğer mesai saati başladığında, çalışanlar normalde yaptıkları gibi üretime başladılar. Günümüzde, çoğu laboratuvarda, bu çok küçük bir hata olurdu. Ama bu laboratuvar biyolojik silahların bulunduğu bir kurumdu çok miktarda anthrax üretiliyordu- eğer solunursa, etkilenenlerin %90′ı kadarını öldürecek derecede. Bu ölümcül anthrax tozu havada saatlerce kaldı, tarihte kaydedilen en büyük anthrax solunmasına neden oldu ve en az 64 ölüme neden oldu.
What happened at Sverdlovsk was a tragedy, and the Soviet bioweapons program was a violation of international law. But these days, it’s not just state-sponsored bioweapons programs that keep biosecurity experts up at night. Nor is anthrax their largest concern. They’re worried about an even more dangerous kind of lab leak.
Sverdvosk’ta yaşanan bir trajediydi, ve Sovyet biyosilahlar programı uluslararası yasanın bir ihlaliydi. Ama bugünlerde, biyogüvenlik uzmanları sadece hükümet destekli biyosilah programları yüzünden sabahlamıyor. Anthrax en büyük endişeleri de değil. Laboratuvar sızıntısından daha tehlikeli olabilecek şeylerden endişeleniyorlar.
Since the 1970s, researchers have been manipulating the DNA of microbes to give them abilities they didn’t have before. This is called “gain of function” work and it includes a huge body of scientific research. The majority of this work helps humanity with very little risk, for example, engineered viruses are used in vaccine production, gene therapy, and cancer treatments. But within the gain of function realm lies an intensely debated sub-field where scientists engineer superbugs. Officially known as “enhanced potential pandemic pathogens,” these ePPPs are typically variants of well-known viruses, such as Ebola or avian influenza that have been engineered to be, say, more transmissible or more deadly. The stakes of this kind of work are much higher: if even one unusually dangerous virus escaped a lab, it could cause a global pandemic.
1970′lerden beri araştırmacılar, mikropların DNA’larında, daha önce sahip olmadıkları yetenekleri vermek için oynama yapıyorlar Buna ″işlev kazanımı″ deniyor ve bir sürü bilimsel araştırma içeriyor. Bu işin büyük bir kısmı, çok az bir riskle insanlığa yardım ediyor örneğin, genetiği değiştirilmiş virüsler aşı üretiminde, gen terapilerinde, ve kanser tedavilerinde kullanılıyor. Ama gerçekte, bilim insanlarının süper böcekler tasarladığı işlev kazanımı çalışmaları yoğun olarak tartışılan bir alan. ″Gelişmiş potansiyel pandemik patojenler″ olarak bilinen bu ePPP’ler, bilinen virüslerin bir çeşit varyantıdır, diyelim ki, Ebola veya kuş gribi gibi olmak için tasarlandı, daha bulaşıcı ve ölümcül olur. Bu tür işlerin sebep olabileceği şeyler çok daha fazladır: alışılmadık derecede tehlikeli bir virüs bile laboratuvardan kaçarsa, küresel bir salgına neden olabilir.
Virologists developing ePPPs argue this research could help us prepare for future pandemics, allowing us to jump start treatments and potentially save lives. For example, in the early 2010s, several research teams created a deadly strain of bird flu with the novel ability to spread through the air between mammals. Advocates of the project argued that by creating this ePPP, we could learn crucial information about a worst-case-scenario virus under controlled conditions. But many critics argued that it’s unclear whether bird flu would ever evolve in the wild as it did in the lab. Consequently, they believed the knowledge gained by studying this dangerous virus wasn’t remotely worth the risk of creating it in the first place.
ePPP geliştiren virologlar, yaptıkları çalışmaları olası pandemiler için bize yardımcı olabileceğini tedavilere başlayabilmemizi, ve potansiyel olarak hayat kurtarabileceğimizi söyleyerek savunuyorlar. Örneğin, 2010′ların başında birçok araştırma ekibi hava yoluyla memeliler arasında dolaşabilme özelliğine sahip kuş gribinin ölümcül bir zincirini üretti, Bu projenin savunucuları bu ePPP’leri üreterek en kötü virüs senaryolarının kontrol altındaki durumları hakkında daha fazla bilgi edinebileceğimizi savundu. Bu projeyi eleştiren birçok kişi kuş gribinin doğada olduğu kadar laboratuvarda da gelişip gelişmeyeceğinin belirsiz olduğunu söyledi. Dolayısıyla, bu tehlikeli virüsü araştırmanın sonucunda elde edilen bilgilerin, ilk başta virüsü üretmenin riskini almaya bile değer olmadığına inandılar.
Both sides of this ongoing debate are trying to save lives; they just disagree on the best way to do it. However, everyone agrees that an ePPP lab leak could be catastrophic. Labs that work with dangerous pathogens are designed with numerous safety features to protect the scientists who work there, as well as the outside world, such as ventilation systems that decontaminate air and airtight “spacesuits” with dedicated oxygen. Sometimes buildings are even nested inside each other to prevent natural disasters from breaching the closed environment. But this technology is expensive to build and maintain. And even when our tech doesn't fail, there’s still room for the most common kind of mistake: human error.
bu devam eden tartışmanın her iki tarafı da hayat kurtarmaya çalışıyor, sadece bunu yapmanın en iyi yolu konusunda anlaşamıyorlar. Ama herkes bir ePPP’nin laboratuvardan kaçmasının bir felaket olacağı konusunda hem fikir. Tehlikeli patojenlerle çalışan laboratuvarlar birçok güvenlik tedbiri ile tasarlandı hem orada çalışan bilim insanlarını hem de dışarıdaki dünyayı korumak için, havalandırma sistemleri gibi havayı dezenfekte eden ve hava geçirmez oksijenli “uzay giysileri” ile. Kapalı ortamlara zarar veren doğal afetleri önlemek için bazen binalar iç içe bile olabiliyor. Ama bu teknolojinin yapılması ve sürdürülmesi çok pahalı. Teknolojimiz bizi hiç yarı yolda bırakmasa bile, en sık görülen hata için hala yer var: insan hatası.
Many human errors are inconsequential: a researcher spills a sample, but quickly disinfects the otherwise well-controlled environment. Other incidents, however, are much more concerning. In 2009, a researcher accidentally stuck themselves with an Ebola-contaminated needle, endangering their life and the lives of those treating them. In 2014, six vials containing the virus that causes smallpox were found in an unsecured storage room where they’d been forgotten for decades. That same year, a CDC scientist unknowingly contaminated a sample of relatively harmless bird flu with a deadly lab-grown variant, and then shipped the contaminated sample to the USDA.
Çoğu insan hatası önemsiz: bir araştırmacı bir örneği dökerse, hemen iyi konrol edilen ortamı dezenfekte eder. Ancak diğer kazalar, daha çok endişe verici. 2009′da, bir araştırmacı yanlışlıkla kendini ve orada tedavi edilenlerin hayatını tehlikeye atan, Ebola bulunan bir iğneyi kendine vurdu. 2014′te, su çiçeğine yol açan virüsü bulunduran altı küçük şişe güvensiz bir depo odasında unutulduğu için yıllarca kaldı. Aynı yıl, bir CDC biim insanı bilmeden kuş gribinin zararsız bir örneğini laboratuvar ortamında yapılmış ölümcül bir varyantı ile karıştırdı, ve sonra örneği USDA’ya gönderdi.
While these incidents did not lead to larger crises, the potentially catastrophic consequences of an ePPP leak have convinced many scientists that we should stop this kind of research altogether. But if that doesn’t happen, what can we do to minimize risk? Well, first, we can work to reduce human error by examining past mistakes. Some experts have suggested creating an international database of leaks, near-misses, and fixes taken that would help labs adapt their protocols to minimize human errors. And a robust, well-funded pandemic early warning system would help protect us from any disease outbreak— whether it comes from a lab leak or a natural spillover.
Bu olaylar daha büyük krizlere neden olmasa da bir ePPP sızıntısının potansiyel feci sonuçları pek çok bilim insanını bu tarz araştırmaları hepten yapmama konusunda ikna etti. Ama bu olmazsa, nasıl riskleri en aza indireceğiz? İlk olarak, geçmişteki hataları gözden geçirerek insan hatalarını azaltmaya çalışabiliriz. Bazı uzmanlar, insan hatalarını azaltmak için sızıntılar, kılpayı atlatılan kazalar, ve laboratuvarların protokollerini uygulamalarında yardımcı olabilecek düzeltmeler ile ilgili uluslararası bir veritabanı oluşturmayı önerdi. Aynı zamanda, herhangi bir salgından bizi korumaya yardımcı olacak güçlü, iyi finanse edilmiş erken pandemi uyarıcı bir sistem yapmayı—
Developing the kind of global standards and databases necessary for these changes would be difficult— requiring unprecedented international collaboration and transparency. But we need to overcome these hurdles because pandemics don't care about borders or politics.
bir laboratuvar sızıntısı veya doğal bir yayılmadan gelse bile. Küresel standartların ve veritabanlarnın türlerini geliştirmek gerekiyor bu değişimler zor olacak— benzeri görülmemiş uluslararası bir işbirliği ve şeffaflık gerektiriyor. Ama bu engellerin üstesinden gelmemiz gerekiyor çünkü sınırlar veya siyaset pandemilerin umrunda değil.