I want to introduce you to an amazing woman. Her name is Davinia. Davinia was born in Jamaica, emigrated to the US at the age of 18, and now lives just outside of Washington, DC. She's not a high-powered political staffer, nor a lobbyist. She'd probably tell you she's quite unremarkable, but she's having the most remarkable impact. What's incredible about Davinia is that she's willing to spend time every single week focused on people who are not her: people not her in her neighborhood, her state, nor even in her country -- people she'd likely never meet.
Size ilginç bir kadını anlatmak istiyorum. Onun adı Davinia. Davinia Jamaica'da doğdu. 18 yaşında Amerika'ya göç etti. Şimdi Washington DC'nin dışında yaşıyor. O, ne güçlü bir siyasetçi ne de bir lobici. Size muhtemelen dikkat çekici biri olmadığını söyleyecektir. Fakat o en dikkat çekici etkiyi taşıyor. Daviana hakkında şaşırtıcı olan şey ise her hafta zamanını hiç tanımadığı insanlara ayırmasıdır. Bu insanlar onun ne çevresinde, bölgesinde hatta ülkesinde bile değiller -- belki de hiç tanışmayacaklar. Daviana'nın etkisi
Davinia's impact started a few years ago when she reached out to all of her friends on Facebook, and asked them to donate their pennies so she could fund girls' education. She wasn't expecting a huge response, but 700,000 pennies later, she's now sent over 120 girls to school. When we spoke last week, she told me she's become a little infamous at the local bank every time she rocks up with a shopping cart full of pennies.
birkaç yıl önce bütün arkadaşlarına Facebook üzerinden ulaşıp onlardan 'peni'lerini(0,01 dolar) bağışlamalarını istemesiyle başladı. Böylece kızların eğitimine destek olacaktı. O büyük bir katılım beklemiyordu. ama 700.000 peni ile 120 tane kızın okula gitmesini sağladı. Geçen hafta görüşmemizde her seferinde penilerle dolu alışveriş kartıyla çıkageldiğinden bankada biraz popülaritesinin düştüğünü söyledi.
Now -- Davinia is not alone. Far from it. She's part of a growing movement. And there's a name for people like Davinia: global citizens. A global citizen is someone who self-identifies first and foremost not as a member of a state, a tribe or a nation, but as a member of the human race, and someone who is prepared to act on that belief, to tackle our world's greatest challenges. Our work is focused on finding, supporting and activating global citizens. They exist in every country and among every demographic.
Yani -- Davinia yalnız değil. Hem de hiç. O, büyüyen bir hareketin parçası. Ve Davinia gibi insanlar için bir isim var: global citizen. (dünya vatandaşı). Dünya vatandaşı, kendisini öncelikle bir devlete, kabileye ya da vatana mensup biri olarak değilde, insan ırkına ait bir kişi olarak ve dünyamızın büyük zorluklarını yenmek için mücadele eden kişiler olarak görür. Bizim bu çalışmamız bulmaya, desteklemeye ve dünya vatandaşlarını aktif hale getirmeye odaklıdır. Her ülkede ve her nüfus topluluğunda varlar.
I want to make the case to you today that the world's future depends on global citizens. I'm convinced that if we had more global citizens active in our world, then every single one of the major challenges we face -- from poverty, climate change, gender inequality -- these issues become solvable. They are ultimately global issues, and they can ultimately only be solved by global citizens demanding global solutions from their leaders.
Bugün bir hususu belirteceğim size. Dünyanın geleceği dünya vatandaşlarına bağlıdır. Eminim ki, dünyada daha çok aktif dünya vatandaşı olsaydı, karşılaştığımız her büyük zorlukta; yoksulluk, iklim değişikliği, cinsiyet ayrımı... bu mevzular çözümlenebilirdi. Bunlar neticede küresel mevzular ve bunlar er ya da geç sadece dünya vatandaşlarının liderlerinden küresel çözümler talep etmesiyle çözümlenebilir
Now, some people's immediate reaction to this idea is that it's either a bit utopian or even threatening. So I'd like to share with you a little of my story today, how I ended up here, how it connects with Davinia and, hopefully, with you.
Şu an bazı insanların bu fikre ilk tepkisiyse bunu biraz ütopik hatta endişe verici bulmalarıdır. Bugün bu konuma nasıl geldiğimle ilgili hikayemin yani olayların Davinia ve ne mutlu ki sizle nasıl bağlandığının bir kısmını paylaşmak istiyorum.
Growing up in Melbourne, Australia, I was one of those seriously irritating little kids that never, ever stopped asking, "Why?" You might have been one yourself. I used to ask my mum the most annoying questions. I'd ask her questions like, "Mum, why I can't I dress up and play with puppets all day?" "Why do you want fries with that?" "What is a shrimp, and why do we have to keep throwing them on the barbie?"
Avustralya, Melbourne'de büyüdüm, "Neden?" diye sormayı kesmeyen afacan çocuklardan biriydim. Belki siz de öyleydiniz. Anneme en sinir bozucu soruları sorardım. Şöyle sorular sorardım: "Anne, neden süslenip gün boyunca kuklalarla oynayamıyorum?' "Patates kızartmayı neden onla istiyorsun?" "Karides nedir ve neden onları barbienin üstünde tutmak zorundayız?"
(Laughter)
(Gülüşmeler)
"And mum -- this haircut. Why?"
"Anne, bu saç kesimi Neden?"
(Laughter)
(Gülüşmeler)
The worst haircut, I think. Still terrible.
Sanırım, en kötü kesim tarzı. Halen öyle.
As a "why" kid, I thought I could change the world, and it was impossible to convince me otherwise. And when I was 12 and in my first year of high school, I started raising money for communities in the developing world. We were a really enthusiastic group of kids, and we raised more money than any other school in Australia. And so I was awarded the chance to go to the Philippines to learn more. It was 1998. We were taken into a slum in the outskirts of Manila. It was there I became friends with Sonny Boy, who lived on what was literally a pile of steaming garbage. "Smoky Mountain" was what they called it. But don't let the romance of that name fool you, because it was nothing more than a rancid landfill that kids like Sonny Boy spent hours rummaging through every single day to find something, anything of value.
Bir "neden" çocuk olarak, dünyayı değiştireceğimi düşündüm. bunun dışında bir şey beni tatmin edemezdi. 12 yaşındaydım ve lisede ilk yılımda iken gelişmekte olan ülkelerdeki topluluklar için para toplamaya başlamıştım. Gerçekten coşkulu bir grup olmuştuk ve Avusturalya'daki diğer okullardan daha çok para toplamıştık. Daha çok şey öğrenmek için Filipinler'e gitmek üzere bana şans verilmişti. Sene 1998'di. Manilia'nın kenar mahallesinde bir gecekonduda kalmıştık. Ve orada Sonny Boy ile arkadaşlık kurmuştum. Kendisi dumanlı çöp yığını arasında yaşıyordu. Oraya "Dumanlı Dağ" diyorlardı. bu tabir size çekici gelmesin çünkü orası kokuşmuş bir bölgeden başka bir şey değildi. Sonny Boy gibi çocuklar değerli bir şey bulmak için her günün her saatini orayı karıştırmakla geçiriyorlardı.
That night with Sonny Boy and his family changed my life forever, because when it came time to go to sleep, we simply laid down on this concrete slab the size of half my bedroom with myself, Sonny Boy, and the rest of his family, seven of us in this long line, with the smell of rubbish all around us and cockroaches crawling all around. And I didn't sleep a wink, but I lay awake thinking to myself, "Why should anyone have to live like this when I have so much? Why should Sonny Boy's ability to live out his dreams be determined by where he's born, or what Warren Buffett called 'the ovarian lottery?'" I just didn't get it, and I needed to understand why.
O gece, Sonny Boy ve ailesi benim hayatımı tamamıyla değiştirdiler. Çünkü uyku vakti geldiğinde, odamın yarısının boyunda bir betona ben, Sonny Boy ve ailesi bir betona uzanmıştık. Hepimiz uzun bir çizgi halindeydik. Çöp kokuları geliyordu ve etrafta hamam böcekleri dolaşıyordu. Gözümü kırpmadan kendimce öyle düşünerek öylece yatıyordum. "Sahip olduğum çok şey varken neden bir insan böyle yaşasın ki?" Sonny Boy'un hayallerini gerçekleştirmesi neden doğduğu yer ile alakası olması gerekiyor ki ?" veya Warren Buffet'in "the ovarian lottery" dediği şey nedir? Anlayamıyordum ve sebebini anlamaya ihtiyacım vardı.
Now, I only later came to understand that the poverty I'd seen in the Philippines was the result of decisions made or not made, man-made, by a succession of colonial powers and corrupt governments who had anything but the interests of Sonny Boy at heart. Sure, they didn't create Smoky Mountain, but they may as well have. And if we're to try to help kids like Sonny Boy, it wouldn't work just to try to send him a few dollars or to try to clean up the garbage dump on which he lived, because the core of the problem lay elsewhere. And as I worked on community development projects over the coming years trying to help build schools, train teachers, and tackle HIV and AIDS, I came to see that community development should be driven by communities themselves, and that although charity is necessary, it's not sufficient. We need to confront these challenges on a global scale and in a systemic way. And the best thing I could do is try to mobilize a large group of citizens back home to insist that our leaders engage in that systemic change.
Şimdi sebebini anlamaya başladım Filipinler'de görmüş olduğum yoksulluk insanoğlunun yaptıklarından dolayıdır, onlar Sonny Boy'un sahip olduklarından çıkar sağlamaya çalışan sömürgeci güçler ve bozuk yönetimlerdir. Tabi onlar Dumanlı Dağı oluşturmadılar, ama yapabilirler. Sonny Boy gibi çocuklara yardım etmeyi denemek ona biraz dolar göndererek veya yaşadığı çöplüğü temizleyerek gerçekleşmez çünkü problemin kaynağı başka bir yerde yatıyor. İlerleyen yıllarda toplum, kalkınma projelerinde, okul yapımına yardımlarda öğretmen yetiştirilmesinde, HIV ve AIDS ile mücadelede çalışırken, toplumların ilerlemesinin kendilerinin çabaları ile olması gerektiğini anlamaya başlamıştım ve yardım yapılması gerekli fakat yeterli değil. Bu zorluklarla evrensel ölçüde ve sistematik yolla zorluklarla yüzleşmeye ihtiyacımız var. Yapabileceğim en iyi şey liderlerimizi sistemli değişimle ilişki içinde olmalarını sağlamak için vatandaşları harekete geçirmek olduğunu düşündüm.
That's why, a few years later, I joined with a group of college friends in bringing the Make Poverty History campaign to Australia. We had this dream of staging this small concert around the time of the G20 with local Aussie artists, and it suddenly exploded one day when we got a phone call from Bono, the Edge and Pearl Jam, who all agreed to headline our concert. I got a little bit excited that day, as you can see.
Bundan dolayı, bir kaç yıl sonra üniversiteli bir grupla beraber Avusturalya'da Yoksulluğu Tarih Yap isimli bir kampanyaya katıldım. Yerel Avusturyalı sanatçılarla bu küçük konseri düzenlemek bizim rüyamızdı ve bir gün aniden istediğimiz oldu Bono'dan bir telefon aldık ve Pearl Jam bizim konserimizi manşette vermeyi kabul etti. gördüğünüz üzere, o gün biraz heyecanlıydım.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
But to our amazement, the Australian government heard our collective voices, and they agreed to double investment into global health and development -- an additional 6.2 billion dollars. It felt like --
Fakat bizi şaşırtan, Avustralya hükümeti sesimizi duymuştu. Küresel sağlık ve kalkınmaya iki kat yatırımı ayrıca 6.2 milyar doları vermeyi kabul ettiler. Şöyle hissettim..
(Applause)
(Alkış)
It felt like this incredible validation. By rallying citizens together, we helped persuade our government to do the unthinkable, and act to fix a problem miles outside of our borders.
Bu inanılmaz bir yekvücud oluş gibiydi. Bir araya gelen vatandaşlarla hükumetimizi olanaksız bir şeyin olmadığına ikna etmeye ve sınırlarımızın millerce uzağındaki problemi çözmeye yardım ettik.
But here's the thing: it didn't last. See, there was a change in government, and six years later, all that new money disappeared. What did we learn? We learned that one-off spikes are not enough. We needed a sustainable movement, not one that is susceptible to the fluctuating moods of a politician or the hint of an economic downturn. And it needed to happen everywhere; otherwise, every individual government would have this built-in excuse mechanism that they couldn't possibly carry the burden of global action alone.
Ama buradaki mesele: bu son şey değildi. Yani, hükumette değişiklik oldu. altı yıl sonra bütün yeni paralar ortadan kayboldu. Peki ne öğrendik? Bir eylemin yeterli olmadığını öğrendik. Devamlı bir eyleme ihtiyacımız vardı. bir politikacının ruh halinin hassaslığına ya da krize falan bağlı olmayan. Her yerde eylemin olmasına ihtiyaç vardı. Aksi takdirde, her bir devlet bahane üretir ve küresel eylem yükünü tek başlarına taşıyamayabilirler.
And so this is what we embarked upon. And as we embarked upon this challenge, we asked ourselves, how do we gain enough pressure and build a broad enough army to win these fights for the long term? We could only think of one way. We needed to somehow turn that short-term excitement of people involved with the Make Poverty History campaign into long-term passion. It had to be part of their identity. So in 2012, we cofounded an organization that had exactly that as its goal. And there was only one name for it: Global Citizen.
İşte bizim girişimimiz tam olarak bu. Bu mücadeleye giriştiğimiz zaman kendimize şunu sorduk : bu mücadeleyi kazanmak için yeteri kadar tiraj ve geniş bir topluluğu nasıl kazanabiliriz? Bunun sadece bir yolu olduğunu düşündük. Yoksulluğu Tarih Yap kampanyasına dahil olan insanların kısa süreli heyecanı bir şekilde uzun süreli bir tutkuya dönüştürmemiz gerekiyordu. Bu onların kimliğinin bir parçası olmalı. 2012'de tam da bu maksada sahip olan bir organizasyon oluşturduk. Ona yakışan yanlızca bir isim vardı: Dünya Vatandaşı.
But this is not about any one organization. This is about citizens taking action. And research data tells us that of the total population who even care about global issues, only 18 percent have done anything about it. It's not that people don't want to act. It's often that they don't know how to take action, or that they believe that their actions will have no effect. So we had to somehow recruit and activate millions of citizens in dozens of countries to put pressure on their leaders to behave altruistically.
Bu, birine ait bir organizasyon değildi. Bu, vatandaşların rol aldığı bir olaydı. Araştırmalar bize şunu söylüyor: küresel sorunları önemseyen toplam nüfusun sadece yüzde 18'i bu konuda bir şey yapıyor. Bu demek değil ki insanlar katılımda bulunmak istemiyor. genelde nasıl katkıda bulunacaklarını bilmiyorlar veya çabalarının bir katkısı olmayacağını düşünüyorlar. Bir şekilde bir çok ülkenin milyonlarca vatandaşını, liderlerine başkalarını da düşünen bireyler olmaları için baskı uygulamak bir araya getirmeli ve onları harekete geçirmeliydik.
And as we did so, we discovered something really thrilling, that when you make global citizenship your mission, you suddenly find yourself with some extraordinary allies. See, extreme poverty isn't the only issue that's fundamentally global. So, too, is climate change, human rights, gender equality, even conflict. We found ourselves shoulder to shoulder with people who are passionate about targeting all these interrelated issues.
Ve böyle de yaptık. Dünya vatandaşı misyonunu gerçekleştirirken kendini aniden sıra dışı dostluklar içinde bulman oldukça muhtemel. Görüyorsunuz, sadece aşırı yoksulluk dünyanın asıl sorunu değil. Aynı şekilde, iklim değişikliği, insan hakları, cinsiyet eşitliği, hatta fikir ayrılıkları. Bu konularla ilgili insanlarla omuz omuza çalıştık.
But how did we actually go about recruiting and engaging those global citizens? Well, we used the universal language: music. We launched the Global Citizen Festival in the heart of New York City in Central Park, and we persuaded some of the world's biggest artists to participate. We made sure that these festivals coincided with the UN General Assembly meeting, so that leaders who need to hear our voices couldn't possible ignore them.
Peki dünya vatandaşlarını nasıl topladık ve bir araya getirdik? Uluslararası bir dil kullandık: müzik. Newyork'un kalbinde, Central Parkı'nda Dünya Vatandaşı Festivali başlattık ve dünyanın büyük sanatçılarını katılmaları için ikna ettik. Bu festivalin BM Genel Kurul toplantısının yapıldığı zamana denk gelmesini sağlamıştık. Böylece sesimizi duymasını istediğimiz liderle bizi duymamazlıktan gelemeyeceklerdi.
But there was a twist: you couldn't buy a ticket. You had to earn it. You had to take action on behalf of a global cause, and only once you'd done that could you earn enough points to qualify. Activism is the currency. I had no interest in citizenship purely as some sort of feel-good thing. For me, citizenship means you have to act, and that's what we required. And amazingly, it worked. Last year, more than 155,000 citizens in the New York area alone earned enough points to qualify. Globally, we've now signed up citizens in over 150 countries around the world. And last year, we signed up more than 100,000 new members each and every week of the whole year.
Orada bir mesele vardı : Bilet satın alamıyordunuz. Onu elde etmeniz gerekiyordu. Küresel dava adına harekete geçmek zorundasın, ve bir kere bunu yaptıysan başarmışsın demektir. Aktivizm etkin olmaktır. Vatandaşlığın iyi hissettiren bir şey olduğu ile ilgilenmiyordum. Bence, vatandaşlık eylem halinde olmak demektir, bizim de ihtiyacımız olan şey budur. Ve ne mutlu ki bu işe yaradı. Geçen yıl New York'taki 155.000'den fazla vatandaş nitelikli olmak için yeteri kadar puan topladı. Küresel çapta 150'den fazla ülkeden vatandaşlar bize katıldılar. Geçen yıl, bütün yılın her haftası 100.000'den fazla yeni üye kaydettik.
See, we don't need to create global citizens from nothing. We're already everywhere. We just need to be organized and motivated to start acting. And this is where I believe we can learn a lot from Davinia, who started taking action as a global citizen back in 2012. Here's what she did. It wasn't rocket science. She started writing letters, emailing politicians' offices. She volunteered her time in her local community. That's when she got active on social media and started to collect pennies -- a lot of pennies.
Görüyorsunuz, dünya vatandaşı yok değil. Biz zaten her yerdeyiz. Harekete geçebilmek için organize olmaya ve motive olmaya ihtiyacımız var. Ve bu yüzden inanıyorum ki, dünya vatandaşı olma hareketine 2012'de başlamış olan Davinia'dan çok şey öğrenebiliriz. Yaptığı şey roket bilimi ile alakalı değildi. Mektuplar yazmaya, politikacıların ofislerine mailler göndermeye başladı. Kendi topluluğu için gönüllü olarak zamanını harcadı. İşte tam o zaman sosyal medyada aktif hale geldi ve peniler biriktirmeye başladı ; oldukça fazla peni.
Now, maybe that doesn't sound like a lot to you. How will that achieve anything? Well, it achieved a lot because she wasn't alone. Her actions, alongside 142,000 other global citizens', led the US government to double their investment into Global Partnership for Education. And here's Dr. Raj Shah, the head of USAID, making that announcement. See, when thousands of global citizens find inspiration from each other, it's amazing to see their collective power. Global citizens like Davinia helped persuade the World Bank to boost their investment into water and sanitation. Here's the Bank's president Jim Kim announcing 15 billion dollars onstage at Global Citizen, and Prime Minister Modi of India affirmed his commitment to put a toilet in every household and school across India by 2019. Global citizens encouraged by the late-night host Stephen Colbert launched a Twitter invasion on Norway. Erna Solberg, the country's Prime Minister, got the message, committing to double investment into girls' education. Global citizens together with Rotarians called on the Canadian, UK, and Australian governments to boost their investment into polio eradication. They got together and committed 665 million dollars.
Şu an belki bu size çok gelmeyebilir. Peki bu, bir başarıyı nasıl getirecek? Evet, bir çok başarıyı elde edildi çünkü o yalnız değildi. Onun faaliyetleri, 142.000 civarı dünya vatandaşları eğitim için küresel ortaklık adı altında Amerika hükumetinin yatırımını iki katına çıkarmalarını sağladı. İşte bu duyuruyu yapan USAID'in lideri : Dr. Raj Shah. Görüyorsunuz, binlerce dünya vatandaşı birbirinden ilham alıyor, onların ortak gücünü görmek inanılmaz bir şey. Davinia gibi dünya vatandaşları Dünya Bankasını su ve sağlık hizmetleri için yatırımlarını artırmalarını ikna etmeye yardımcı oldular. Sonrasında Banka'nın başkanı Jim Kim Dünya Vatandaşı adına 15 milyar dolar vereceğini duyurdu ve Hindistan Başkanı Modi 2019 yılına kadar her eve ve okula tuvalet koyduracağını taahhüt etti. Dünya vatandaşlarını desteklemek amacıyla talk-show programcısı Stephen Colbert tarafından Norveç'te Twitter üzerinden bir akım başlatıldı. Ülkenin başbakanı Erna Solberg kızların eğitimi için çift yatırım sözü mesajını verdi. Roteryanlarla birlikte dünya vatandaşları Kanada, İngiltere ve Avustralya hükumetinden çocuk felcini yok etmek için yatırımlarını artırmalarını istediler. Bir araya geldiler ve 665 milyon dolar sözü verdiler.
But despite all of this momentum, we face some huge challenges. See, you might be thinking to yourself, how can we possibly persuade world leaders to sustain a focus on global issues? Indeed, the powerful American politician Tip O'Neill once said, "All politics is local." That's what always got politicians elected: to seek, gain and hold onto power through the pursuit of local or at very best national interests.
Fakat bu olanlara rağmen, bazı büyük zorluklarla yüz yüze geldik. Yani belki de şunu düşünüyorsunuz, dünya liderlerini dünya meseleleri üzerine odaklamaya nasıl ikna edebiliriz? Nitekim, güçlü Amerika siyasetçisi Tip O'Neill bir keresinde şöyle dedi, "Bütün politikalar bir yere özgüdür." Siyasetçilerin seçilme sebebi de ulusal çıkarları ve yerli halkın ilgi alanlarını aramak, bulmak ve bu sayede gücü elde tutmaktır.
I experienced this for the first time when I was 21 years old. I took a meeting with a then-Australian Foreign Minister who shall remain nameless --
Böyle bir şey ben 21 yaşındayken başıma gelmişti. O zamanın, ismi lazım değil, Avusturalya Dışişleri Bakanı ile görüşme yapmıştım..
[Alexander Downer]
(Alexander Downer)
(Laughter)
(Gülüşmeler)
And behind closed doors, I shared with him my passion to end extreme poverty. I said, "Minister -- Australia has this once-in-a-lifetime opportunity to help achieve the Millennium Development Goals. We can do this." And he paused, looked down on me with cold, dismissive eyes, and he said, "Hugh, no one gives a funk about foreign aid." Except he didn't use the word "funk." He went on. He said we need to look after our own backyard first.
Kapalı kapılar ardında, Aşırı yoksulluğun son bulması için onunla hislerimi paylaştım. Dedim ki: " sayın bakan Milenyum Kalkınma Hedeflerini gerçekleştirmek için Avustralya bu fırsata ömrü boyunca bir kez sahip. Bunu başarabiliriz." Durdu ve soğuk, küçümser bakışlarla bana baktı ve şöyle dedi, 'Hugh', kimse dış yardım konusunu takmaz tabi "takmaz" kelimesini kullanmadı. Konuşmasına devam etti. Başta kendi halimize bakmamız gerektiğini söyledi.
This is, I believe, outdated, even dangerous thinking. Or as my late grandfather would say, complete BS. Parochialism offers this false dichotomy because it pits the poor in one country against the poor in another. It pretends we can isolate ourselves and our nations from one another. The whole world is our backyard, and we ignore it at our peril. See, look what happened when we ignored Rwanda, when we ignore Syria, when we ignore climate change. Political leaders ought to give a "funk" because the impact of climate change and extreme poverty comes right to our shore.
İnandığım şey şu ki, bu eski kafa bir düşüncedir ve zarar verir. Benim dedemin şunu söylemesi gibi : fen fakültesini tamamla. Dar görüşlülük bu yanlış ayrımı ortaya koyar, çünkü fakirliğe düşmüş bir ülke diğer bir fakir ülkeye karşı olur. Sanki kendimizi ve kendi ülkemizi diğerlerinden tecrit etmeliymişiz gibi. Bütün dünya bize aittir, ve onu tehlikeye attığımızı görmezden geliyoruz. Görüyorsunuz, Rwanda'yı görmezden geldiğimizde, Suriye'yi görmezden geldiğimizde, iklim değişikliğini görmezden geldiğimizde neler olduğuna bakın. Siyasi liderler "takmamazlık"' gösterebilirler. Çünkü iklim değişikliği ve aşırı yoksulluğun etkisi direk bizim kıyımıza vuruyor.
Now, global citizens -- they understand this. We live in a time that favors the global citizen, in an age where every single voice can be heard. See, do you remember when the Millennium Development Goals were signed back in the year 2000? The most we could do in those days was fire off a letter and wait for the next election. There was no social media. Today, billions of citizens have more tools, more access to information, more capacity to influence than ever before. Both the problems and the tools to solve them are right before us. The world has changed, and those of us who look beyond our borders are on the right side of history.
İşte bugün, dünya vatandaşları bunları anlıyor. Her sese kulak verilen ve dünya vatandaşının desteklendiği bir zamanda yaşıyoruz. Bakın, 2000 yılında yapılan Milenyum Kalkınma Hedefleri'ni hatırlıyor musunuz? O günlerde en çok yapabildiğimiz şey bir mesaj göndermek ve diğer seçim için beklemekti. O zaman sosyal medya yoktu. Bugün milyarlarca insan iletişim araçlarına sahip, bilgiye daha fazla erişim mümkün ve eskiye kıyasen tesir gücü daha yüksek. Sorunları çözebilmek için araçlar tam da önümüzde. Dünya değişti. hudutlarımızın ötesine bakmamız, tarihte doğru tarafta olduğumuzu gösterir.
So where are we? So we run this amazing festival, we've scored some big policy wins, and citizens are signing up all over the world. But have we achieved our mission? No. We have such a long way to go.
Peki biz neredeyiz? Bu inanılmaz festivali düzenledik. Bazı büyük politikaları kazandık. Dünyanın her yerinden vatandaşlar bize katılıyor. Peki görevimizi tamamladık mı? Hayır. Daha çok uzun bir yolumuz var.
But this is the opportunity that I see. The concept of global citizenship, self-evident in its logic but until now impractical in many ways, has coincided with this particular moment in which we are privileged to live. We, as global citizens, now have a unique opportunity to accelerate large-scale positive change around the world. So in the months and years ahead, global citizens will hold world leaders accountable to ensure that the new Global Goals for Sustainable Development are tracked and implemented. Global citizens will partner with the world's leading NGOs to end diseases like polio and malaria. Global citizens will sign up in every corner of this globe, increasing the frequency, quality and impact of their actions. These dreams are within reach. Imagine an army of millions growing into tens of millions, connected, informed, engaged and unwilling to take no for an answer.
Ama gördüğüm bunun bir fırsat olduğudur. Dünya vatandaşı kavramı, kendi mantığı içinde besbelli ama şimdiye dek pek çok yönden pratik değil. Ve bu kavram, bize resmen bu özel an için ayrılmış. Biz, dünya vatandaşı olarak, şu an dünyadaki bu büyük pozitif değişimi hızlandırmak için eşsiz bir fırsata sahibiz. Bu yüzden önümüzdeki aylar ve yıllar boyunca, dünya vatandaşları dünya liderlerinin Sürdürülebilir Kalkınma için yeni Dünya Hedefleri'ni takip etmelerini ve gerçekleştirmelerini sağlamak için onları sorumlu tutacaktır. Dünya vatandaşları ile dünyanın önde gelen sivil toplum kuruluşları çocuk felci ve sıtmanın son bulması için ortak çalışacaklar. Dünya vatandaşları eylemlerinin etkisini, kalitesini ve sıklığını arttırarak dünyanın her köşesine kaydolacaklar. Bu rüyalara ulaşılabilir. Milyonlarca bir ordu düşünün milyon milyon genişleyen, bağlı, bilgili, birlik beraberlik içinde ve hayır cevabını kabul etmeyen.
Over all these years, I've tried to reconnect with Sonny Boy. Sadly, I've been unable to. We met long before social media, and his address has now been relocated by the authorities, as often happens with slums. I'd love to sit down with him, wherever he is, and share with him how much the time I spent on Smoky Mountain inspired me. Thanks to him and so many others, I came to understand the importance of being part of a movement of people -- the kids willing to look up from their screens and out to the world, the global citizens. Global citizens who stand together, who ask the question "Why?," who reject the naysayers, and embrace the amazing possibilities of the world we share.
Tüm bu yıllar boyunca, Sonny Boy ile tekrar irtibata geçmeye çalıştım. Ne yazık ki, bunu başaramadım. Sosyal medyada uzun zaman önce görüştük, adresi şimdi bazı yetkililer tarafından değiştirildi. Gecekondularda bu sıklıkla olur. O her nerede ise, onunla birlikte olmak ve Dumanlı Dağ'da geçirdiğim vaktin bana ne kadar ilham verdiğini anlatmak isterdim. O ve birçoğu sayesinde, insan hareketinin bir parçası olmanın önemini anlamaya ve dünyaya kendi pencerelerinden bakmayı isteyen çocuklar, dünya vatandaşlarını anlamaya başladım. Dünya vatandaşları; birlikte hareket eden, 'Neden?' sorusunu soran, muhalifleri geri çeviren, ortak olduğumuz her güzel şeyi benimseyendir.
I'm a global citizen.
Ben bir dünya vatandaşıyım.
Are you?
Peki ya siz?
Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkış)