Do you remember the story of Odysseus and the Sirens from high school or junior high school? There was this hero, Odysseus, who's heading back home after the Trojan War. And he's standing on the deck of his ship, he's talking to his first mate, and he's saying, "Tomorrow, we will sail past those rocks, and on those rocks sit some beautiful women called Sirens. And these women sing an enchanting song, a song so alluring that all sailors who hear it crash into the rocks and die." Now you would expect, given that, that they would choose an alternate route around the Sirens, but instead Odysseus says, "I want to hear that song. And so what I'm going to do is I'm going to pour wax in the ears of you and all the men -- stay with me -- so that you can't hear the song, and then I'm going to have you tie me to the mast so that I can listen and we can all sail by unaffected." So this is a captain putting the life of every single person on the ship at risk so that he can hear a song.
Ortaokul ve lise yıllarından Odysseus ve Sirenler hakkındaki hikayeyi hatırlıyor musunuz? Troya Savaşı'ndan sonra evine dönen kahraman Odysseus vardı. Gemisinin güvertesinde durmuş, birinci adamıyla konuşuyor ve şöyle diyordu: "Yarın, şu ilerideki kayaları geçeceğiz, ve o kayalarda Siren denilen güzel kadınlar otururmuş. Bu kadınlar büyüleyici bir şarkı söylerlermiş, bu şarkı öylesine cezbediciymiş ki; duyan tüm denizciler kayalara çarpar ve ölürlermiş" Şimdi, siz bu hikayeyi bildiğiniz için Sirenlerin etrafından gitmeyi tercih edeceklerini düşünürsünüz fakat Odysseus şöyle der, "O şarkıyı dinlemek istiyorum" Ve şöyle yapacağım; senin ve bütün adamlarının kulaklarınıza bal mumu dökeceğim; benimle kalacaksınız ve böylece de siz şarkıyı duymayacaksınız. Ondan sonra beni geminin direğine bağlayacaksın bu sayede bense şarkıyı dinleyebileceğim ve hiçbirimiz etkilenmeden yolumuza devam edebileceğiz." Bu kaptan gemideki herkesin hayatını riske atmak pahasına şarkıyı dinlemeyi seçiyor.
And I'd like to think if this was the case, they probably would have rehearsed it a few times. Odysseus would have said, "Okay, let's do a dry run. You tie me to the mast, and I'm going to beg and plead. And no matter what I say, you cannot untie me from the mast. All right, so tie me to the mast." And the first mate takes a rope and ties Odysseus to the mast in a nice knot. And Odysseus does his best job playacting and says, "Untie me. Untie me. I want to hear that song. Untie me." And the first mate wisely resists and doesn't untie Odysseus. And then Odysseus says, "I see that you can get it. All right, untie me now and we'll get some dinner." And the first mate hesitates. He's like, "Is this still the rehearsal, or should I untie him?" And the first mate thinks, "Well, I guess at some point the rehearsal has to end." So he unties Odysseus, and Odysseus flips out. He's like, "You idiot. You moron. If you do that tomorrow, I'll be dead, you'll be dead, every single one of the men will be dead. Now just don't untie me no matter what." He throws the first mate to the ground. This repeats itself through the night -- rehearsal, tying to the mast, conning his way out of it, beating the poor first mate up mercilessly. Hilarity ensues.
Eğer olay böyle cereyan ettiyse muhtemelen bunun birkaç kez provasını yapmış olmalılar. Odysseus şöyle demiş olabilir, "Tamam, haydi bir deneme yapalım. Beni direğe bağla. Sana yalvarıp yakaracağım. ama ne söylersem söyleyeyim beni çözmeyeceksin. Tamam mı? Şimdi beni direğe bağla." Birinci adam bir halat alır ve Odysseus'u direğe sıkıca bağlar. Odysseus en iyi şekilde rol yapar ve "Çöz beni, Çöz beni o şarkıyı dinlemek istiyorum. Çöz beni" der. Birinci adam bilgece karşı koyar ve Odysseus'u çözmez. Odysseus şöyle devam eder; "Görüyorum ki anlamışsın. Tamam, şimdi beni çöz de akşam yemeğini yiyelim. Birinci adam tereddüt eder. "Hala rol mu yapıyor, yoksa onu çözmeli miyim?" ve şöyle düşünür, "Bir yerde rolün de bitmesi gerekir." Böylece Odysseus'u çözer ve Odysseus buna çok kızar. "Seni ahmak. Seni aptal. Eğer bunu yarın yaparsan, ben ölmüş olacağım, sen ölmüş olacaksın, bütün herkes ölmüş olacak. O halde ne olursa olsun sakın çözme beni!" Diyerek adamı yere savurur. Bu olay gece boyunca tekrarlanır prova, direğe bağlanması serbest kalışı, adamı acımasızca kandırması. Şamata sürüp gider.
Tying yourself to a mast is perhaps the oldest written example of what psychologists call a commitment device. A commitment device is a decision that you make with a cool head to bind yourself so that you don't do something regrettable when you have a hot head. Because there's two heads inside one person when you think about it. Scholars have long invoked this metaphor of two selves when it comes to questions of temptation. There is first, the present self. This is like Odysseus when he's hearing the song. He just wants to get to the front row. He just thinks about the here and now and the immediate gratification. But then there's this other self, the future self. This is Odysseus as an old man who wants nothing more than to retire in a sunny villa with his wife Penelope outside of Ithaca -- the other one.
Kendinizi direğe bağlamak belki de psikologların tabiriyle bilinen en eski bağlanma aracı örneğidir. Bağlanma aracıysa sakin kafayla aldığınız karardır. Bu sayede kendinizi kontrol edip böylece heyecanlı bir anınızda pişman olacağınız şeyler yapmazsınız. Düşünecek olursanız bir kişinin içerisinde iki adet kafa bulunur. Bilim insanları bu iki benlik benzetmesini cezbedilicik meselesi karşısında oluşturmuşlardır. İlk olarak, mevcut benlik vardır. Bu Odysseus'un şarkıyı dinlediği haline benzer. Sadece ön sıraya geçmek ister. Bulunduğu yeri ve şimdiyi düşünür ve aklında anlık haz vardır. Ama bir başka benlik daha vardır. Gelecekteki benlik. Bu da Odysseus'un yaşlı bir adam olarak güneşli bir eve yerleşmekten ve karısı Penelope'yle birlikte Ithaca'nın dışında yaşamaktan başka bir şeyi düşünmeyen hali.
So why do we need commitment devices? Well resisting temptation is hard, as the 19th century English economist Nassau William Senior said, "To abstain from the enjoyment which is in our power, or to seek distant rather than immediate results, are among the most painful exertions of the human will." If you set goals for yourself and you're like a lot of other people, you probably realize it's not that your goals are physically impossible that's keeping you from achieving them, it's that you lack the self-discipline to stick to them. It's physically possible to lose weight. It's physically possible to exercise more. But resisting temptation is hard.
Peki neden bağlılık araçlarına ihtiyacımız var? Cazibeden kaçınmak zordur, 19. yüzyıl İngiliz iktisatçısı Nassau William Senior söylediği gibi, "Kendi gücümüzün parçası olan zevkten uzak durmak ya da çabuk sonuçlar yerine uzak mesafeler aramak insan iradesinin en acı veren uğraşlarından birisidir." Kendinize hedefler koyarsanız diğer insanlar gibisinizdir, muhtemelen anlarsınız ki sizi onlara erişmekten alı koyan hedeflerinizin maddeten imkansız olması değildir de onlara uymanızı zorlaştıran disiplininizdir. Kilo vermek mantıken mümkündür. Mantıken daha çok spor yapmak mümkündür. Ama vazgeçmeye karşı koymaksa zordur.
The other reason that it's difficult to resist temptation is because it's an unequal battle between the present self and the future self. I mean, let's face it, the present self is present. It's in control. It's in power right now. It has these strong, heroic arms that can lift doughnuts into your mouth. And the future self is not even around. It's off in the future. It's weak. It doesn't even have a lawyer present. There's nobody to stick up for the future self. And so the present self can trounce all over its dreams. So there's this battle between the two selves that's being fought, and we need commitment devices to level the playing field between the two.
Vazgeçmeye karşı koymanın zor olmasının diğer sebebiyse bunun şimdiki ve gelecekteki benlikleriniz arasındaki eşitsiz bir savaş olmasıdır. Şöyle ki, bunu kabul edin, şimdiki benlik mevcut olandır. Kontrol ondadır. Şimdi o güçlüdür. Onun güçlü, kahraman kolları vardır o kollar donutları ağzınıza götürür. Gelecekteki benlik ise ortalarda bile değildir. O gelecektedir. Zayıftır. Şimdiki zamanda bir avukatı bile yoktur. Gelecekteki benliği savunacak hiç kimse yoktur. O yüzden de şimdiki benlik onun bütün hayallerine galebe gelebilir. O halde bu iki benlik arasında sürüp giden bir mücadele bulunmaktadır ve biz de bu ikisinin arasındaki savaşı düzenlemek için bağlılılık araçlarına ihtiyaç duyarız.
Now I'm a big fan of commitment devices actually. Tying yourself to the mast is the oldest one, but there are other ones such as locking a credit card away with a key or not bringing junk food into the house so you won't eat it or unplugging your Internet connection so you can use your computer. I was creating commitment devices of my own long before I knew what they were. So when I was a starving post-doc at Columbia University, I was deep in a publish-or-perish phase of my career. I had to write five pages a day towards papers or I would have to give up five dollars.
Ben bağlılılık araçlarının çok sıkı bir takipçisiyim. Kendini direğe bağlamak en eskisidir ama kredi kartını çekmeceye kilitlemek ya da yememek için eve hazır yiyececekler getirmemek ya da internet bağlantısını söküp bilgisayarı kullanmak da diğer türlerindendir. Ben varlıklarından haberdar olmadan çok önce kendi bağlılık araçlarımı yaratıyordum. Columbia Üniversitesi'nde doktora yapmış aç bi-ilaç birisiyken yayın yap ya da aç kal tarzı bir hayat sürüyordum. Makaleler için günde beş sayfa yazmam gerekiyordu ya da beş doları gözden çıkaracaktım.
And when you try to execute these commitment devices, you realize the devil is really in the details. Because it's not that easy to get rid of five dollars. I mean, you can't burn it; that's illegal. And I thought, well I could give it to a charity or give it to my wife or something like that. But then I thought, oh, I'm sending myself mixed messages. Because not writing is bad, but giving to charity is good. So then I would kind of justify not writing by giving a gift. And then I kind of flipped that around and thought, well I could give it to the neo-Nazis. But then I was like, that's more bad than writing is good, and so that wouldn't work. So ultimately, I just decided I would leave it in an envelope on the subway. Sometimes a good person would find it, sometimes a bad person would find it. On average, it was just a completely pointless exchange of money that I would regret. (Laughter) Such it is with commitment devices.
Ve bu bağlılık araçlarını işlettiğiniz zaman gerçekten de şeytanın ayrıntılarda olduğunu fark ediyorsunuz. Çünkü beş dolardan vazgeçmek hiç de kolay değildir. Yani, yakamazsınız; bu yasal değil. Ben de yardım olarak verebileceğimi ya da karıma verebileceğimi düşündüm. Ama sonra da, kendime tutarsız mesajlar verdiğimi fark ettim. Çünkü yazamam kötü ama yardım vermek iyidir. Yani yazmamayı bir bağış yaparak meşru hale getirmekteydim. Ben de bir daha düşündüm ve neo-Nazilere verebileceğime karar verdim. Ama sonra da, bu yazmak iyidirden daha kötü, o yüzden de işe yaramayacak. Böylece son olarak metroda bir zarfın içinde bırakmaya karar verdim. Bazen iyi birisi onu bulur, bazen de kötü birisi bulur. İşin özü, bu sonucunda pişmanlık duyacağım manasız bir para değişimiydi. (Kahkaha) Bağlılık araçları böyledir.
But despite my like for them, there's two nagging concerns that I've always had about commitment devices, and you might feel this if you use them yourself. So the first is, when you've got one of these devices going, such as this contract to write everyday or pay, it's just a constant reminder that you have no self-control. You're just telling yourself, "Without you, commitment device, I am nothing, I have no self-discipline." And then when you're ever in a situation where you don't have a commitment device in place -- like, "Oh my God, that person's offering me a doughnut, and I have no defense mechanism," -- you just eat it. So I don't like the way that they take the power away from you. I think self-discipline is something, it's like a muscle. The more you exercise it, the stronger it gets.
Ama benim onlara olan sevgime karşılık bağlılık araçlarıyla ilgili olarak hep aklımı meşgul eden iki sıkıntılı konu var ki ve siz de onları kullanırsanız böyle düşünebilirsiniz. İlki, böyle bir araçtan faydalandığınızda, mesela her gün yazma ya da ödeme anlaşması gibi durmadan aklınızdan olan bir şey vardır o da kendinizi hiç de kontrol edemediğinizdir. Kendi kendinize durmadan, "Bağlılık aracı, sen olmasan, Ben hiçim, kendime hakim olamıyorum." diyeceksiniz. Ve de bağlılık aracınız olmadığı bir durumda olduğunuzda mesela "Tanrım, bu kişi bana bir çörek veriyor benimse savunma mekanizmam yok" gibi, çöreği yiyeceksiniz. Bu yüzden de onların sizin gücünüzü alması hoşuma gitmiyor. Bence kendini kontrol etmek bir tür kas gibidir. Ne kadar antreman yaparsanız, o kadar güçlenir.
The other problem with commitment devices is that you can always weasel your way out of them. You say, "Well, of course I can't write today, because I'm giving a TEDTalk and I have five media interviews, and then I'm going to a cocktail party and then I'll be drunk after that. And so there's no way that this is going to work." So in effect, you are like Odysseus and the first mate in one person. You're putting yourself, you're binding yourself, and you're weaseling your way out of it, and then you're beating yourself up afterwards.
Bağlılık araçlarıyla ilgili diğer sorunsa her zaman onlardan kurtulabilecek olmanızdır. Diyebilirsiniz ki "Tabi ki, bugün yazamam, çünkü TEDTalk'ta sahne alacağım ve beş tane röportaj vereceğim, sonra kokteyle gideceğim ve sarhoş olacağım yani bu durumda asla çalışamam." Bu bakımdan da, hem Odysseus hem de aynı zamanda birinci adamsınızdır. Hem kendinizi verip, bağlanıp hem de bir şekilde kurtulmaya çalışırsınız sonunda da dövünürsünüz.
So I've been working for about a decade now on finding other ways to change people's relationship to the future self without using commitment devices. In particular, I'm interested in the relationship to the future financial self. And this is a timely issue. I'm talking about the topic of saving. Now saving is a classic two selves problem. The present self does not want to save at all. It wants to consume. Whereas the future self wants the present self to save. So this is a timely problem. We look at the savings rate and it has been declining since the 1950s. At the same time, the Retirement Risk Index, the chance of not being able to meet your needs in retirement, has been increasing. And we're at a situation now where for every three baby boomers, the McKinsey Global Institute predicts that two will not be able to meet their pre-retirement needs while they're in retirement.
Bu yüzden de ben neredeyse on yıldır bağlılık araçları kullanmadan insanların gelecekteki benlikleriyle olan ilişkilerini değiştirmenin başka yollarını bulmaya çalışıyorum. Özellikle ilgimi çeken konu ise gelecekteki finansal benlikle olan alaka. Bu da zamanla ilgili bir konu. Tasarruf konusundan bahsediyorum. Tasarruf klasik bir ikili benlik problemidir. Şimdiki benlik hiç tasarruf yapmamak ister. Harcamayı tercih eder. Ancak gelecekteki benlik şimdikinin tasarruf yapmasını ister. Bu bakımdan zamanla ilgilidir. Tasarruf oranlarına baktığımızda 1950'lerden beri düşüşte olduğunu görürüz. Ancak, Emeklilik Risk Endeksi, emeklilikte ihtiyaçlarınızı karşılayamama ihtimaliniz giderek artmaktadır. Ve biz de öyle bir durumdayız ki doğan üç bebekten ikisi McKinsey Global Enstitüsü'ne göre emekliliklerinde, daha önceki ihtiyaçlarını karşılayamayacakları bir hale gelecekler.
So what can we do about this? There's a philosopher, Derek Parfit, who said some words that were inspiring to my coauthors and I. He said that, "We might neglect our future selves because of some failure of belief or imagination." That is to say, we somehow might not believe that we're going to get old, or we might not be able to imagine that we're going to get old some day. On the one hand, it sounds ridiculous. Of course, we know that we're going to get old. But aren't there things that we believe and don't believe at the same time?
Biz bununla ilgili ne yapabiliriz? Derek Parfit isminde bir filozofun beni ve aynı alanda çalıştığım arkadaşlarımı etkilemiş bir sözü var. Şöyle diyor, "Bazı yanlış inaçlar ve hayaller yüzünden gelecekteki hallerimizi göz ardı edebiliriz." Yani, bir gün yaşlanacağımıza inanmayabiliriz ya da bir gün yaşlanacağımızı hayalimizde canlandıramayabiliriz. Aynı zamanda da bu kulağa garip gelir. Yaşlanacağımızı tabidir ki biliriz. Ama hem inanıp hem de inanmadığımız şeyler yok mudur?
So my coauthors and I have used computers, the greatest tool of our time, to assist people's imagination and help them imagine what it might be like to go into the future. And I'll show you some of these tools right here. The first is called the distribution builder. It shows people what the future might be like by showing them a hundred equally probable outcomes that might be obtained in the future. Each outcome is shown by one of these markers, and each sits on a row that represents a level of wealth and retirement. Being up at the top means that you're enjoying a high income in retirement. Being down at the bottom means that you're struggling to make ends meet. When you make an investment, what you're really saying is, "I accept that any one of these 100 things could happen to me and determine my wealth."
Bunun için de ben ve arkadaşlarım bilgisayarları, çağımızın en önemli aracını kullanarak, insanların hayal kurmalarına yardımcı olmaya ve gelecekte nasıl görüneceklerini düşünmeye yardım etmeye çalıştık. Bu araçlardan bazılarını size göstereceğim. İlkinin adı dağıtım kurucu. Gelecekte ortaya çıkabilecek yüz kadar muhtemel sonuç göstererek gelecekteki halinizi ortaya koyuyor Her bir sonuç bu işaretlerden birisiyle gösteriliyor ve her biri de bir kolona yerleşip bir refah ve emeklilik seviyesini temsil ediyor. En tepede olmak emekliyken yüksek bir geliriniz var manasına geliyor. En aşağısı ise yakanızı bir araya getirmekte zorlanıyorsunuz demek. Bir yatırım yaptığınızda aslında şöyle söylüyorsunuz "Bu 100 şeyden birisinin gerçekleşebileceğini ve bunun da refah seviyemi belirleyeceğini kabul ediyorum."
Now you can try to move your outcomes around. You can try to manipulate your fate, like this person is doing, but it costs you something to do it. It means that you have to save more today. Once you find an investment that you're happy with, what people do is they click "done" and the markers begin to disappear, slowly, one by one. It simulates what it is like to invest in something and to watch that investment pan out. At the end, there will only be one marker left standing and it will determine our wealth in retirement.
Bu şekilde sonuçları değiştirmeye çalışabilirsiniz. Bu kişinin yaptığı gibi kaderinize müdahale edebilirsiniz ama bunun size bir maliyet olur. Yani bugün daha fazla biriktirmelisiniz. Size yetecek bir yatırımı bulduğunuz zamani insanlar "tamam" a basıyor ve işaretler de teker teker yavaşça kaybolmaya başlıyor. Bir şeye yatırım yapıp yatırımın nasıl sonuçlanacağının simülasyonunu yapıyor. Sonunda, bir tane işaret kalacak o da sizin emeklilikteki durumunuzu belirleyecek.
Yes, this person retired at 150 percent of their working income in retirement. They're making more money while retired than they were making while they were working. If you're like most people, just seeing that gave you a small sense of elation and joy -- just to think about making 50 percent more money in retirement than before. However, had you ended up on the very bottom, it might have given you a slight sense of dread and/or nausea thinking about struggling to get by in retirement. By using this tool over and over and simulating outcome after outcome, people can understand that the investments and savings that they undertake today determine their well-being in the future.
Bu kişi emekli olduğunda çalışırkenki gelirinin yüzde 150'siyle emekli olmuş. Emekli oldukları zaman çalıştıklarından daha fazla para kazanmışlar. Siz de çoğu insan gibiyseniz bunu görünce mutluluk ve neşe hissi duyarsınız emekliyken önceye göre yüzde 50 daha fazla kazanacağınızı düşündüğünüz zaman. Amma velakin, en altta kaldığınızdaysa, bu size bir mide bulantısı ve sıkıntı hissi verir emeklilikte sıkıntı çekeceğinizi düşünmek içinizi sıkar. Bu aracı kullandıkça ve farklı farklı sonuçlar elde ettikçe, insanlar, bugün yaptıkları yatırım ve tasarruflar sayesinde emeklilikte nasıl bir refah durumunda olacaklarının belirlendiğini anlarlar.
Now people are motivated through emotions, but different people find different things motivating. This is a simulation that uses graphics, but other people find motivating what money can buy, not just numbers. So here I made a distribution builder where instead of showing numerical outcomes, I show people what those outcomes will get you, in particular apartments that you can afford if you're retiring on 3,000, 2,500, 2,000 dollars per month and so on. As you move down the ladder of apartments, you see that they get worse and worse. Some of them look like places I lived in as a graduate student. And as you get to the very bottom, you're faced with the unfortunate reality that if you don't save anything for retirement, you won't be able to afford any housing at all. Those are actual pictures of actual apartments renting for that amount as advertised on the Internet.
İnsanlar duygularıyla motive olurlar ama her insan farklı şeylerden motivasyon bulur. Bu simülasyon grafiklerle işlemektedir, ama bazı insanlar paranın satın aldıklarını motive edici bulur, düz rakamları değil. Ben de bir dağıtım kurucu yaptım bu da sayısal sonuçlar vermenin yanından insanlara nasıl sonuçlar oluşacağını tutmaya gücünüzün yeteceği daireleri göstererek anlatıyor. Emekli olduğunuzda aylık 3000, 2500, 2000 dolarınız varsa gibi. Dairelerde aşağıya doğru gittikçe her birinin gittikçe kötüleştiğini görürsünüz. Bazıları öğrenciyken yaşadığım yerlere benziyor. En alta vardığınızda istenmeyen gerçeklikle karşı karşıyasınızdır emeklilik için tasarruf yapmazsanız hiç eviniz bile olmayabilir. Bu evler internette yayınlanan bu miktarlarla tutulabilecek gerçek ev ilanlarından alınmış.
The last thing I'll show you, the last behavioral time machine, is something that I created with Hal Hershfield, who was introduced to me by my coauthor on a previous project, Bill Sharpe. And what it is is an exploration into virtual reality. So what we do is we take pictures of people -- in this case, college-age people -- and we use software to age them and show these people what they'll look like when they're 60, 70, 80 years old. And we try to test whether actually assisting your imagination by looking at the face of your future self can change you investment behavior.
Size göstereceğim son şey, son davranışsal zaman makinesi, bu Hal Hershfield ile birlikte yarattığım bir şey. Onu bana önceki bir projeden çalışma arkadaşım olan Bill Sharpe tanıştırdı. Bu da sanal gerçekliğin bir keşfinin yapılması. Şöyle yapıyoruz, insanların resimlerini çekiyoruz-- bu durumda, üniversite çağındaki insanların-- bir program kullanarak onları yaşlandırıyoruz ve bu insanlara 60, 70, 80 yaşlarındayken nasıl görüneceklerini gösteriyoruz. Ve de gelecekteki yüzünüze baktığınızda hayalgücünüzün yatırım davranışlarınızı değiştirip değiştirmeyeceğini test ediyoruz.
So this is one of our experiments. Here we see the face of the young subject on the left. He's given a control that allows him to adjust his savings rate. As he moves his savings rate down, it means that he's saving zero when it's all the way here at the left. You can see his current annual income -- this is the percentage of his paycheck that he can take home today -- is quite high, 91 percent, but his retirement income is quite low. He's going to retire on 44 percent of what he earned while he was working. If he saves the maximum legal amount, his retirement income goes up, but he's unhappy because now he has less money on the left-hand side to spend today. Other conditions show people the future self. And from the future self's point of view, everything is in reverse. If you save very little, the future self is unhappy living on 44 percent of the income. Whereas if the present self saves a lot, the future self is delighted, where the income is close up near 100 percent.
Bu bizim deneylerimizden birisi. Burada solda genç birisinin yüzünü görüyoruz. Ona tasarruf oranını kontrolünü yapması sağlandı. Tasarruf oranını azalttıkça bu hiç biriktirmiyor manasına geliyor bu tam soldayken. Şimdiki yıllık gelirini görebilirsiniz aldığı ödemenin eve getirebildiği miktarını gösteriyor oldukça yüksek, yüzde 91, ama emeklilik geliri çok düşük. Emekliyken kazandığının yüzde 44'ünü eline geçirecek. Eğer hukuki olarak en yüksek tutarı biriktirirse emeklilik geliri artıyor, ama mutsuz oluyor çünkü şimdi harcaması için daha az parası var. Diğer durumlar kişinin gelecekteki halini gösteriyor. Gelecekteki hal içinse her şey ters durumda. Az biriktirirseniz, gelecekteki hal mutsuz oluyor gelirin yüzde 44'üyle yaşıyor. Ama şimdiki taraf çok tasarruf yaparsa, gelecekteki seviniyor, burada gelir neredeyse yüzde 100 oluyor.
To bring this to a wider audience, I've been working with Hal and Allianz to create something we call the behavioral time machine, in which you not only get to see yourself in the future, but you get to see anticipated emotional reactions to different levels of retirement wealth. So for instance, here is somebody using the tool. And just watch the facial expressions as they move the slider. The younger face gets happier and happier, saving nothing. The older face is miserable. And slowly, slowly we're bringing it up to a moderate savings rate. And then it's a high savings rate. The younger face is getting unhappy. The older face is quite pleased with the decision. We're going to see if this has an effect on what people do. And what's nice about it is it's not something that biasing people actually, because as one face smiles, the other face frowns. It's not telling you which way to put the slider, it's just reminding you that you are connected to and legally tied to this future self.
Bunun daha geniş bir kitleye sunabilmek için Hal ve Allianz ile birlikte çalışıp davranışsal zaman makinesi adını verdiğimiz bir şey yarattık, burada sadece gelecekteki halinizi görmekle kalmıyorsunuz, aynı zamanda tahmin edilen duygusal reaksiyonlarınızı da farklı emeklilik refahı seviyelerine göre görebiliyorsunuz. Örnek olarak, burada aracı kullanan birisi var. Ve çubuğu kaydırdığımızdaki yüz ifadelerini izleyin. Tasarruf olmadığında genç yüz çok mutlu oluyor. Yaşlısı ise sefil oluyor. Yavaş yavaş daha ortalara getiriyoruz. Ve yüksek tasarruf oranı. Genç yüz mutsuz oluyor. Yaşlısı ise bu karardan oldukça mutlu bir durumda. Bunun insanların yaptıkları üzerinde etkisinin olup olmadığına bakacağız. Güzel olan tarafıysa bu insanları yanıltan bir şey değil, çünkü bir yüz gülerken, diğeri somurtuyor. Size çubuğu nereye getireceğinizi söylemiyor, size bu gelecekteki halle bağlantılı olduğunuzu ve onunla hukuki bir ilişkide olduğunuzu hatırlatıyor.
Your decisions today are going to determine its well-being. And that's something that's easy to forget. This use of virtual reality is not just good for making people look older. There are programs you can get to see how people might look if they smoke, if they get too much exposure to the sun, if they gain weight and so on. And what's good is, unlike in the experiments that Hal and myself ran with Russ Smith, you don't have to program these by yourself in order to see the virtual reality. There are applications you can get on smartphones for just a few dollars that do the same thing. This is actually a picture of Hal, my coauthor. You might recognize him from the previous demos. And just for kicks we ran his picture through the balding, aging and weight gain software to see how he would look. Hal is here, so I think we owe it to him as well as yourself to disabuse you of that last image. And I'll close it there.
Bugünkü kararlarınız onun rahatını belirleyecek. Bu da unutması kolay bir şey. Bu türden sanal gerçeklik kullanımları sadece insanları yaşlı göstermeye yaramıyor. Öyle programlar var ki sigara içerlerse, güneşe çok maruz kalırlarsa kilo alırlarsa vs, gibi durumları görmenizi sağlıyor. Bunun iyi tarafı da benim Hal ve Russ Smith ile birlikte yürüttüğüm deneylerin aksine sanal gerçekliği görebilmeniz için bütün bunları kendi başınıza yapmanıza gerek olmaması. Akıllı telefonlarda birkaç dolara satın alabileceğiniz programlarla aynı şeyi yapabiliyorsunuz. Bu benim çalışma arkadaşım Hal'in bir resmi. Onu önceki denemelerden tanıyabilirsiniz. Eğlence olsun diye onun resmi üzerine saçlarının dökülmesi, yaşlanma ve kilo alma programlarını uygulayıp nasıl göründüğüne baktık. Hal burada, onun için de hem kendimiz için hem de onun için kendimizi bu son resmin meydana gelmesinden kurtarmalıyız. Burada bitireceğim.
On behalf of Hal and myself, I wish all the best to your present and future selves. Thank you.
Hal'le ikimiz adına şimdiki ve gelecekteki benliklerinize en iyi dileklerimi sunuyorum. Teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)