A public, Dewey long ago observed, is constituted through discussion and debate. If we are to call the tyranny of assumptions into question, and avoid doxa, the realm of the unquestioned, then we must be willing to subject our own assumptions to debate and discussion. It is in this spirit that I join into a discussion of one of the critical issues of our time, namely, how to mobilize different forms of capital for the project of state building.
Dewey'in uzun zaman önce de gözlemlediği gibi, kamu tartışma ve münazaralar ile oluşur. Eğer, varsayımların gücünü sorgulamaya kalkışacaksak, yani henüz sınanmış olan evreni, kamuoyunun genel eğilimlerinden ( "doxa" ) bağımsız olarak öncelikle kendi yargı ve varsayımlarımızı tartışmaya ve münazaraya istekli olmalıyız. İşte bu ruhla, zamanımızın en kritik konularından biri olan devletin yeniden yapılandırılması amacı ile farklı sermaye biçimlerini nasıl harekete geçirebilineceği ile ilgili bir tartışmaya katıldım.
To put the assumptions very clearly: capitalism, after 150 years, has become acceptable, and so has democracy. If we looked in the world of 1945 and looked at the map of capitalist economies and democratic polities, they were the rare exception, not the norm. The question now, however, is both about which form of capitalism and which type of democratic participation. But we must acknowledge that this moment has brought about a rare consensus of assumptions. And that provides the ground for a type of action, because consensus of each moment allows us to act. And it is necessary, no matter how fragile or how provisional our consensus, to be able to move forward.
Öncelikle temel kabulleri açık ve net biçimde ortaya koyalım. "Kapitalizm", "Demokrasi" gibi, ortaya çıkışından ancak 150 yıl sonra benimsenmiştir. Eğer 1945 dünyasının, kapitalist ekonomiler ile yerleşik demokrasilerinin oluşturduğu haritaya bakarsanız bunun çok ender bir istisna olduğunu, bir norm teşkil etmediğini görürsünüz. Halbuki bugünkü sorunumuz, "hangi sermaye biçimi?" ve "hangi tip demokrasi?" dir. Ama kabul etmeliyiz ki, bu sorgulama, bir çeşit etki alanının zemini oluşturabilecek çok kısıtlı bir fikir birliği ile ortaya çıkmıştır.ki, bildiğiniz gibi her fikri birliktelik bir etki doğurur. Bu fikri bilrlikteliği ne kadar kırılgan, ne kadar geçici olursa olsun, bizi ( toplumu) ileriye taşımak için gereklidir. Ancak Dünya'nın ekseri çoğunluğu, ne kapitalizmden ne de demokratik sistemden yararlanmaktadır. Dünyanın önemli bir çoğunluğu, hakkı ve hukuku temin etmek yerine, bu kavramları tamamen red ededen baskıcı yönetimlere maruz kalmıştır.
But the majority of the world neither benefits from capitalism nor from democratic systems. Most of the globe experiences the state as repressive, as an organization that is concerned about denial of rights, about denial of justice, rather than provision of it. And in terms of experience of capitalism, there are two aspects that the rest of the globe experiences. First, extractive industry. Blood diamonds, smuggled emeralds, timber, that is cut right from under the poorest. Second is technical assistance. And technical assistance might shock you, but it's the worst form of -- today -- of the ugly face of the developed world to the developing countries. Tens of billions of dollars are supposedly spent on building capacity with people who are paid up to 1,500 dollars a day, who are incapable of thinking creatively, or organically.
Ve "Kapitalist" uygulamalar açısından değerlendirdiğinizde, dünya (kapitalizm) pratiğinin de, iki cephesi olduğunu görürsünüz. Birincisi, madene dayalı endüstirdir. Kanlı elmaslar, zümrüt kaçakçılığı, ve yoksul insanların hemen yanı başından kesilmiş ağaçlar İkincisi ise, Teknik yardım. Ve teknik yardım; bu sizi şok edebilir, bugün itibarı ile (kapitalizm'in) en kötü biçimidir; gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olanlara gösterdiği en kötü yüzüdür. Kapasite oluşturulması için harcanması gereken, on milyarlarca dolar, günlüğü 1,500 dolar olan, yaratıcı veya yaşayabilen düşünce üretmekten yoksun, insanlara ödenmektedir. Bir sonraki varsayım, ve tabi ki bu noktada 7 Temmuz'da olanlara karşı büyük üzüntümü de belirmeden geçemiyeceğim ve bunun öncesinde 11 Eylül'de yaşananlar, bize tekrar üç ayrı dünyada yaşamadığımızı hatırlatması olmuştur. Biz tek bir dünyada yaşıyoruz. Bunu çok kolayca söylüyoruz ancak içinde yaşadığımız bu biricik dünyada yaşananlarla ilgilenmiyoruz. Eğer tek bir dünyada yaşıyorsak, Dünya'nın sadece bir kısmının sahip olduğu servetin, büyük bir kesimden mahrum bırakılmasını kabul edemeyiz. Neticede üzerinde düşünmemiz gereken gerçekten küresel bir Dünya'nın temel dayanağının tanıım ve kapsamı itibarı ile küresel bir ifadesi olması gerken hak ve özgürlükler, sorumluluklar ve hesap verilebirlilik rejimi ile olan ilişkisidir.
Next assumption -- and of course the events of July 7, I express my deep sympathy, and before that, September 11 -- have reminded us we do not live in three different worlds. We live in one world. But that's easily said. But we are not dealing with the implications of the one world that we are living in. And that is that if we want to have one world, this one world cannot be based on huge pockets of exclusion, and then inclusion for some. We must now finally come to think about the premises of a truly global world, in relationship to the regime of rights and responsibilities and accountabilities that are truly global in scope. Otherwise we will be missing this open moment in history, where we have a consensus on both the form of politics and the form of economics.
Aksi takdirde, hem siyasi, hem de ekonomik yapı ile ilgili oluşturabileceğimiz ortak akıl için tarihin bugün için bize sunduğu açık bir fırsatı kaçırabiliriz. Ele almamız gereken hangi örgütsel yapılanmadır? Üç kritik olgudan bahsediyorum. Ekonomi, sivil toplum ve devlet. Bugün ilk ikisi ile ilglenmiyeceğim Sadece bu ilk ikisi için söylemek isteğim, algıların birbiri içinde eleştirel olmayan geçişinin, sadece yıkım meydana getireceğidir. Bir çok seçkin üniversitleerde öğretildiği gibi ekonomi, benim hayat tecrübelerim dikkate alındığında işe yaramamaktadır. Ülkem, uyuşturucu ekonomisi ve mafyanın egemenliği altındadır. Dolayısı ile ekonomi kitaplarında yazanlar, benim şartlarım itibarı ile geçerli değildir. Ve herhangi bir kişiden, legal bir iktisadi uygulamayı nasıl bir araya getirebileceğimiz konusunda ender öneriler almaktayım. Bizim kısıtlı bilgi dağarcığımız ileriye doğru adım atmak için önemli bir atlama taşı olmalıdır, ve; büyük saygı duyduğum temel (ekonometrik) matematiksel modellerden de uzağa düşmemelidir. John Hopkins'deki çalışma arkadaşlarım bu konunun en iyileridir. İkinci olarak; devlet yapısının ne olması gerektiği ile ilgili sonsuz tartışmalara girmektense, neden sadece ve basit olarak 21. yy'da devlet yapısının sahip olması gerektiği bir dizi fonksiyonu tanımlamıyoruz?
What is one of these organizations to pick? We have three critical terms: economy, civil society and the state. I will not deal with those first two, except to say that uncritical transfer of assumptions, from one context to another, can only make for disaster. Economics taught in most of the elite universities are practically useless in my context. My country is dominated by drug economy and a mafia. Textbook economics does not work in my context, and I have very few recommendations from anybody as to how to put together a legal economy. The poverty of our knowledge must become the first basis of moving forward, and not imposition of the framework that works on the basis of mathematical modeling, for which I have enormous respect. My colleagues at Johns Hopkins were among the best.
Clare Lochart ve ben bu konu üzerinde şu sıralar bir kitap yazıyoruz. Ümit ediyoruz ki, bu konuyu en geniş biçimde sizlerle paylaşacağız. ve üçüncü olarak, karşılaştırmalı bir indeks yapılandırarrak bu fonksiyonların en iyi şekilde ve farklı coğrafyalarda nasıl başarı ile uygulanabileceğini gösterebildik. Peki nedir bu fonksiyonlar? Biz 10 tane öneriyoruz. Bunlar Devlet'in, yasal şiddet vasıtalarının tekel yönetimi, idari yönetim, kamu finansman yönetimi, insan kaynağına yatırm, vatandaşlık haklarının temini, altyapı temini, maddi ve maddi olmayan varlıkların yönetimi ile ilgili fonksiyonlarının, regülasyon, pazar oluşturma, uluslarası anlaşmalar--- kamu borçlanması dahil- ve çok daha önemlisi, hukuk'un üstünlüğü çerçevesinde yerine getirilmesidir. Fazla detaya girmeyeceğim. Ümit ederim ki, bu sorular, bana bir fırsat verecek. Bunlar gerçekleştirilebilir hedeflerdir. Çünkü temelde ve genel kabul görmüş yargıların aksine, tüm bunları nasıl yapabileceğimizi bildiğimiz konusunda tartışmaya hazırım. 1943 Oxford'undan baktığınızda, hiç bugün Almanya'nın demokratik ve birleşmiş olabileceğini düşünebilir miydiniz? Ama Oxford'daki insanlar, Demokratik bir Almanya için bir plan bile hazırlamışlardı.
Second, instead of debating endlessly about what is the structure of the state, why don't we simplify and say, what are a series of functions that the state in the 21st century must perform? Clare Lockhart and I are writing a book on this; we hope to share that much widely with -- and third is that we could actually construct an index to measure comparatively how well these functions that we would agree on are being performed in different places.
Bu örnekleri çoğaltabilirsiniz. Şimdi bu (söylediklerimizi) gerçekleştirmek için, - ki bu grup bunun için bir araya gelmiştir --, yeniden sermaye kavramı üzerinde düşünmeliyiz. Sermaye; bu projede en az öneme sahip sermaye formu olan mali sermaye; yani Para'dır Para, çoğu gelişmekte olan ülkede, sermaye olarak algılanmamaktadır. Para sadece nakittir. Zira, kurumsal, örgütsel ve yönetim biçimlerini sermayeye dönüştürme yeteğinden yoksundur. Oysa gereken, fiziki sermaye, kurumsal sermaye ve insan kaynağının bileşimidir --- tabi güvenlik kritik önemdedir --- ancak "Bilgi" de öyle.
So what are these functions? We propose 10. And it's legitimate monopoly of means of violence, administrative control, management of public finances, investment in human capital, provision of citizenship rights, provision of infrastructure, management of the tangible and intangible assets of the state through regulation, creation of the market, international agreements, including public borrowing, and then, most importantly, rule of law.
Şimdi, burada bizi ilgilendirmesi gereken husus, ve bu gruba yöneltmek istediğim, düşünmelerini istediğim konu, temel bilim lisans derecesine ulaşmak için ülkelerinizde 16 yılın harcanmakta olduğu. Doktora dereceli bir insan yetiştirmek için ise 20 yıla ihtiyaç olduğu gerçeği. Üzerinde yeniden düşünmemiz gereken birinci husus, esasen, zaman konusudur. Bize miras kalan, usulleri tekrarlamak zorunda mıyız? Eğitim sistemimiz, 19.yy dan kalmadır. Oysa esasen ihtiyaç duyduğumuz,
I won't elaborate. I hope the questions will give me an opportunity. This is a feasible goal, basically because, contrary to widespread assumption, I would argue that we know how to do this. Who would have imagined that Germany would be either united or democratic today, if you looked at it from the perspective of Oxford of 1943? But people at Oxford prepared for a democratic Germany and engaged in planning. And there are lots of other examples.
bu sermaye oluşumunu, hızlı bir şekilde yeniden tesis edeceğimiz bir projedir. Dünya nüfusunun mutlak çoğunluğu 20 yaşın altındadır ve (bu oran) hızlı bir şekilde büyümektedir. Farklı yönden değerlendirmeye ve ulaşılmaya ihtiyaç göstermekteler. Farklı açılardan özgürleştirilmelerinden bahsediyorum. Yeteneklerinin farklı yaklaşımlarla açığa çıkarılmalarından. Bu birincisi. İkincisi ise, sizler problemleri çözen ancak, küresel sorumluluğu yerine getirmeyen kişilersiniz. Yolsuzluk problemlerinden kendinizi soyutladınız. Sadece uygulama alanınızı temiz ortamlarda aradınız.
Now in order to do this -- and this brings this group -- we have to rethink the notion of capital. The least important form of capital, in this project, is financial capital -- money. Money is not capital in most of the developing countries. It's just cash. Because it lacks the institutional, organizational, managerial forms to turn it into capital. And what is required is a combination of physical capital, institutional capital, human capital -- and security, of course, is critical, but so is information.
Ama siz yolsuzlukların ortaya çıkardığı problemlerle ilgilenmezseniz, bunu kim yapacak. Siz, kalkınma ve gelişme için tasarım yapmaktan kaçındınız. Müthiş tasarımcılarsınız, ancak tasarılarınız, planlarınız çok bencilce. Ve anlık ihtiyaçlarınızı karşılar nitelikte. Benim yaşadığım dünya, 60 yıldır iyileştirilmeyen yolların, barajların ve elektrik tedarik sistemleri ile yaşayan bir dünya. Bu doğru değil. Ve yeniden düşünmeyi gerektiriyor. Ama özellikle, bu gruptan, herşeyden daha çok hayal gücünüzün -- farklı coğrafyaların, kültürlerin etkileştiği bilgiyle problemlerin üstesinden gelmek. Uzun süre önce -- Thomas Kuhn --"Paradigmalar" üzerinde yapılan çalışmasında gösterdi ki -- yeni gelişmeler ve gerçek ilerlemeler
Now, the issue that should concern us here -- and that's the challenge that I would like to pose to this group -- is again, it takes 16 years in your countries to produce somebody with a B.S. degree. It takes 20 years to produce somebody with a Ph.D. The first challenge is to rethink, fundamentally, the issue of the time. Do we need to repeat the modalities that we have inherited? Our educational systems are inherited from the 19th century. What is it that we need to do fundamentally to re-engage in a project, that capital formation is rapid? The absolute majority of the world's population are below 20, and they are growing larger and faster. They need different ways of being approached, different ways of being enfranchised, different ways of being skilled. And that's the first thing.
ancak fikirlerin keşismesiyle meydana gelir. Ve ümit ederim ki bu grup, "Devlet", "Kalkınma" ve "Dünya'nın yoksul çoğunluğunun yetkilendirilmesi" meselelerini bu çerçeveden ele alır. Teşekkür ederim. Chris Anderson: (CA): Evet Ashraf, sen yakın zamana kadar Dünya gündeminin hemen ortasında yer alan bir ülke olan Afganistan'nın Maliye Bakanı olarak görev yapmıştın. Sence, ülken başarabilecek mi? Demokrasi gelişecek mi? seni en çok korkutan nedir? Ashraf Ghani (AG) : Beni en çok korkutan -- sizsiniz. İlgisizliğiniz. ( Kahkalar) Soru soruyorsun. Bilirsin, aykırı cevaplar veren kişiyim. Hayır. Ama cidden, Afganistan meselesini öncelikle, en az geriye dönük 10-20 yıllık perspektifte düşünmek gerek. Bugün, küreselleşen dünya büyük bir hız içinde. Zaman adeta sıkıştırılmış. Ve boşluk bir çokları için mevcut değil. 23 yıl aradan sonra Afganistan'a geri döndüğümde, boşluk büyümüştü. En makul altyapı sistemleri dahi çökmüş dağılmıştı. İki şehir arasında eskiden 3 saat süren yol, şimdi 12 saate çıkmıştı. Dolayısı ile mesafe bu kadar olunca, algılarımız daha basit şeyler üzerinden tanımlanıyor- mesela altyapı -
Second is, you're problem solvers, but you're not engaging your global responsibility. You've stayed away from the problems of corruption. You only want clean environments in which to function. But if you don't think through the problems of corruption, who will? You stay away from design for development. You're great designers, but your designs are selfish. It's for your own immediate use. The world in which I operate operates with designs regarding roads, or dams, or provision of electricity that have not been revisited in 60 years. This is not right. It requires thinking.
yeniden altyapı sistemi oluşturmak 6 yılımızı almıştı. Benim dünyamda. Bu en manidar tanım. Ancak, yaklaşım tarzı bu. " bugün ne oluyor, yarın ne olabilir?" İkincisi ise, herhangi bir ülke, olabilecek en yoğun ve en vahşi güç denemelerine maruz kalıyorsa -- biliyorsunuz Kızıl Ordu, 110.000 kişilik ordusu ile 10 yıl boyunca tepemizdelerdi-- bu kelimenin tam anlamıyla ( o ülkeyi) terörize etmektir. Gökyüzü. Her Afgan için gökyüzü bir korku kaynağıdır. Bombalandık. Yokedilmek üzere.. Ve sonra, onbinlerce insan terör eğitiminden geçti. Her taraftan. ABD, İngiltere, örneğin, Mısır istihbaratı bu onbinlerce insanı direniş gücü oluşturmak ve şehir terörü yaratmak için eğitti. Bir bisikleti nasıl havaya uçurulacağını, ondan bir terör silahı nasıl yapılabileceğini öğrettiler.
But, particularly, what we need more than anything else from this group is your imagination to be brought to bear on problems the way a meme is supposed to work. As the work on paradigms, long time ago showed -- Thomas Kuhn's work -- it's in the intersection of ideas that new developments -- true breakthroughs -- occur. And I hope that this group would be able to deal with the issue of state and development and the empowerment of the majority of the world's poor, through this means. Thank you. (Applause)
Bir eşeği, atlı bir yük arabasına nasıl dönüştürleceğini, herşeyi. Ve tabi Ruslar da aynı şeyi yaptılar. Dolayısı ile şiddet, Afganistan gibi bir ülkede, bu mirasın sonucu olarak ortaya çıktı. Ama anlamalıyız ki, çok şanslıyız. Yani, ben kendimi gerçekten burada, sizlerin karşısında konuşurken çok şanslı adlediyorum. Maliye Bakanı olarak atandığımda, üç yıldan fazla yaşama şansımın yüzde 5 den daha fazla olduğunu düşünmüyordum. Bunlar almamız gereken risklerdi. Ve bu riske değdi. Başarabileceğimizi düşünüyorum. Ve bunun nedeni tek başına insanlardır. Size tek bir istatistik vereyim. Afganistan'daki erkek nüfüsun yüzde 91'i kadın nüfusun ise yüzde 86'sı, günde en az üç radyo istasyonu dinliyor. Günlük konuşmalara, dünya ile ilgili
Chris Anderson: So, Ashraf, until recently, you were the finance minister of Afghanistan, a country right at the middle of much of the world's agenda. Is the country gonna make it? Will democracy flourish? What scares you most?
kültürel bilgi derinliğine baktığınızda, söyleyebilirim ki, kolej eğitimi almış kırsal Amerikalılardan, veya bir grup Avrupa'lıdan çok daha bilgi ve kültür düzeyi yüksekler. Çünkü dünya onlar için önemli. Peki hakim endişeleri (kaygıları) nedir? Vazgeçilme. Afganlar çok derinden
Ashraf Ghani: What scares me most is -- is you, lack of your engagement. (Laughter) You asked me. You know I always give the unconventional answer. No. But seriously, the issue of Afghanistan first has to be seen as, at least, a 10- to 20-year perspective. Today the world of globalization is on speed. Time has been compressed. And space does not exist for most people. But in my world -- you know, when I went back to Afghanistan after 23 years, space had expanded. Every conceivable form of infrastructure had broken down. I rode -- traveled -- travel between two cities that used to take three hours now took 12. So the first is when the scale is that, we need to recognize that just the simple things that are infrastructure -- it takes six years to deliver infrastructure. In our world. Any meaningful sort of thing. But the modality of attention, or what is happening today, what's happening tomorrow.
enternasyonlist oldular. Aralık 2001'de geri döndüğümde, Afgan Hükümeti ile çalışmak için en küçük bir isteğim yoktu. Çünkü ben bir milliyetçi olarak yaşadım. Ve onlara da söyledim, benim insanlarıma, buradaki Amerikalılara, ayrı ayrı. Evet, benim Birleşmiş Milletlerde bir danışmanlık pozisyonum vardı. Hemen 10 Afgan yerleşim bölgesini hızlı bir şekilde dolaştım. Ve herkes, bana buraların ayrı bir dünya olduğunu söylüyordu. Ancak onlar ilgiliydiler. İlgili olmayı, dünya yı takip etmeyi önemsiyorlardı-- tam da sıradan insanların gelecekleri için mutlak bir ihtiyac bu. Ve sıradan bir Afgan'ın --Clare Lockhart'da burada,-- ondan bir alıntı yapayım -- Kendisi okuma yazma bilmeyen bir kadınla Kuzey Afganistan'da bir söyleşi yapmıştı. Ve kadın, masaya yemek koyup koyamayacağını dert etmiyordu. Onun asıl derdi, onun için bir gelecek planı olup olmadığı idi. Gelecekte, çocukları, gerçekten farklı bir hayat yaşayabilecekler miydi? Bu bana umut veriyor. CA: Afganistan'da uyuşturucu ticaretinden para kazanan insanlara alternatif gelir kanallları nasıl yaratılcak ? AG: Birincisi, uyuşturucu üretiminin imhası için güvenlik şirketlerine yüz milyarlarca dolar akıtmak yerine,
Second is, when a country has been subjected to one of the most immense, brutal forms of exercise of power -- we had the Red Army for 10 continuous years, 110,000 strong, literally terrorizing. The sky: every Afghan sees the sky as a source of fear. We were bombed practically out of existence. Then, tens of thousands of people were trained in terrorism -- from all sides. The United States, Great Britain, joined for instance, Egyptian intelligence service to train thousands of people in resistance and urban terrorism. How to turn a bicycle into an instrument of terror. How to turn a donkey, a carthorse, anything. And the Russians, equally. So, when violence erupts in a country like Afghanistan, it's because of that legacy. But we have to understand that we've been incredibly lucky. I mean, I really can't believe how lucky I am here, standing in front of you, speaking. When I joined as finance minister, I thought that the chances of my living more than three years would not be more than five percent. Those were the risks. They were worth it.
bu yüz milyarlarca doları dünyanın en kritik ve yenilikçi 50 şirketine bir milyon istihdam yaratmaları için vermeleri gerekir. Uyuşturucunun yokedilmesindeki anahtar, istihdam yaratmaktır. Bakın bu, ortalama 1,000 dolar kişi başına legal geliri olan ve uyuşturucu üretmeyen ülkelerde çok az bilinen bir gerçektir. İkincisi, Tekstil. Buradaki anahtar kelime yardım değil Ticarettir. ABD ve Avrupa bize gümrüğü kaldırmalıdır. Tekstil endüstirisi inanılmaz derecede hareketli. Eğer Çin ile rekabet ememiz ve yatırımcı ilgisini çekememiz isteniyorsa, ve tabi gümrük tarifesi sıfırlanırsa, tekstil endüstrisi'ne çok kolaylıkla dört veya altı milyar dolar çekebiliriz. Bu ise kendi istihdamını yaratır. Pamuk, uyuşturucu ile rekabet edemez. Ama bir tişört eder. Ve bunun bir değer zinciri olduğunu anlamalıyız. Bakın, sıradan bir Afgan, "Mikrokredi" lafını duymaktan bıktı ve usandı. Önemli bir şey. Ama mikro kredi almış sıradan kadın ve erkekler için, asıl önemli olan dünyaya açılmak. Onlar ürünlerini, kermes pazarlarında yabancılara satmak istemiyorlar, çünkü bu nalet gömleklerin nakışları zaman alıyor. Bizim isteğimiz, bir İtalyan tasarımcı firma ile ortaklık. Evet, dünyanın en iyi terzileri bizde. Neden, Kuzey İtalya'da yapılanı yapamıyoruz? Dışarıda üretimi uygulayamıyoruz? Sanırım, üzerinde düşünülmesi gereken en kritik konu bu. Söylemeye çalışıtığım, (Afganistan'da) yardımın işe yaramadığı. Biliyormusunuz, bu yardım sistemi bozuk. Yardımlar, bilgiyi, vizyonu ve yeteneği sağlamıyor. Herşeyden önce, ben bu işi çok yaptım.
I think we can make it, and the reason we can make it is because of the people. You see, because, I mean -- I give you one statistic. 91 percent of the men in Afghanistan, 86 percent of the women, listen to at least three radio stations a day. In terms of their discourse, in terms of their sophistication of knowledge of the world, I think that I would dare say, they're much more sophisticated than rural Americans with college degrees and the bulk of Europeans -- because the world matters to them. And what is their predominant concern? Abandonment. Afghans have become deeply internationalist.
Kesin olarak, ülkeme 27.5 milyar dolar yardım sağlanması için dünyayı ikna ettim. Bize vermek istemedikleri bir paraydı. CA: Ve hala işe yaramıyor mu? AG: Hayır. Hayır. İşe yaramaması değil. Benim anlayışıma göre, bir dolar sermaye yatırımı, en az 20 dolar yardıma eşittir. Yarattığı dinamik açısından baktığınızda. İkinci ise, bir dolar yardım, 10 sent, 20 sent ve hatta dört dolar bile olabilir. Bu yardımların hangi formda, hangi koşulda geldiğine bağlıdır -- yardım sistemi başlangıçta, gelişmiş ülkelerin yatırımcılarını desteklemek üzere tasarlandı, fakir ülkelerin kalkınmasını desteklemek üzere değil. Ve bu yine o varsayımlardan biri.
You know, when I went back in December of 2001, I had absolutely no desire to work with the Afghan government because I'd lived as a nationalist. And I told them -- my people, with the Americans here -- separate. Yes, I have an advisory position with the U.N. I went through 10 Afghan provinces very rapidly. And everybody was telling me it was a different world. You know, they engage. They see engagement, global engagement, as absolutely necessary to the future of the ordinary people. And the thing that the ordinary Afghan is most concerned with is -- Clare Lockhart is here, so I'll recite a discussion she had with an illiterate woman in Northern Afghanistan. And that woman said she didn't care whether she had food on her table. What she worried about was whether there was a plan for the future, where her children could really have a different life. That gives me hope. CA: How is Afghanistan going to provide alternative income to the many people who are making their living off the drugs trade?
Otomobil koltukları, hükümetlerimizin miras aldığı bir varsayım. Amerikan Hükümeti, Amerikan firmalarının gelişmekte olan ülkelerdeki faaliyetlerini sübvanse etmeyi düşünmez. Fon sağlar. Ama yapıyorlar. Tarihte, karşılıklı olarak, önemli ağırlıktaki yardım yeniden incelemeye alınıyor. Eğer amaç, devletlerin, kendi kendilerini idare edebileceklerini sağlamak ise, -- burada tarafsız bir şekide öneriyorum -- bilirsiniz, muhataplarıma karşı acımasız davranabiliyorum-- mali yardım sistemi belirlenecak bir süre içinde tüm ülkelerde sona erdirilmeli. Milli gelirin dağıtımında ve ekonomiye kazandırılmasında, her yıl belirli bir ilerleme olmalı. Böyle bir anlayış metni oluşturulmaksızın, konsensus sağlanması mümkün olmayacaktır.
AG: Certainly. Well, the first is, instead of sending a billion dollars on drug eradication and paying it to a couple of security companies, they should give this hundred billion dollars to 50 of the most critically innovative companies in the world to ask them to create one million jobs. The key to the drug eradication is jobs. Look, there's a very little known fact: countries that have a legal average income per capita of 1,000 dollars don't produce drugs.
Second, textile. Trade is the key, not aid. The U.S. and Europe should give us a zero percent tariff. The textile industry is incredibly mobile. If you want us to be able to compete with China and to attract investment, we could probably attract four to six billion dollars quite easily in the textile sector, if there was zero tariffs -- would create the type of job. Cotton does not compete with opium; a t-shirt does. And we need to understand, it's the value chain. Look, the ordinary Afghan is sick and tired of hearing about microcredit. It is important, but what the ordinary women and men who engage in micro-production want is global access. They don't want to sell to the charity bazaars that are only for foreigners -- and the same bloody shirt embroidered time and again. What we want is a partnership with the Italian design firms. Yeah, we have the best embroiderers in the world! Why can't we do what was done with northern Italy? With the Put Out system? So I think economically, the critical issue really is to now think through.
And what I will say here is that aid doesn't work. You know, the aid system is broken. The aid system does not have the knowledge, the vision, the ability. I'm all for it; after all, I raised a lot of it. Yeah, to be exact, you know, I managed to persuade the world that they had to give my country 27.5 billion. They didn't want to give us the money.
CA: And it still didn't work?
AG: No. It's not that it didn't work. It's that a dollar of private investment, in my judgment, is equal at least to 20 dollars of aid, in terms of the dynamic that it generates. Second is that one dollar of aid could be 10 cents; it could be 20 cents; or it could be four dollars. It depends on what form it comes, what degrees of conditionalities are attached to it. You know, the aid system, at first, was designed to benefit entrepreneurs of the developed countries, not to generate growth in the poor countries. And this is, again, one of those assumptions -- the way car seats are an assumption that we've inherited in governments, and doors. You would think that the US government would not think that American firms needed subsidizing to function in developing countries, provide advice, but they do. There's an entire weight of history vis-a-vis aid that now needs to be reexamined. If the goal is to build states that can credibly take care of themselves -- and I'm putting that proposition equally; you know I'm very harsh on my counterparts -- aid must end in each country in a definable period. And every year there must be progress on mobilization of domestic revenue and generation of the economy. Unless that kind of compact is entered into, you will not be able to sustain the consensus.