Election night 2008 was a night that tore me in half. It was the night that Barack Obama was elected. [One hundred and forty-three] years after the end of slavery, and [43] years after the passage of the Voting Rights Act, an African-American was elected president. Many of us never thought that this was possible until the moment that it happened. And in many ways, it was the climax of the black civil rights movement in the United States.
2008'deki seçim gecesi beni çok heyecanlandıran bir geceydi. Barack Obama'nın seçildiği geceydi. Köleliğin bitişinden 148 sene sonra ve seçme seçilme hakkının verilmesinden 48 sene sonra, Afro-Amerikan bir başkan seçilmişti. Birçoğumuz o ana kadar böyle bir şeyin mümkün olabileceğini asla düşünmüyordu. Bu birçok yönden, ABD'deki siyahi sivil hak hareketinin zirve noktasıydı.
I was in California that night, which was ground zero at the time for another movement: the marriage equality movement. Gay marriage was on the ballot in the form of Proposition 8, and as the election returns started to come in, it became clear that the right for same sex couples to marry, which had recently been granted by the California courts, was going to be taken away. So on the same night that Barack Obama won his historic presidency, the lesbian and gay community suffered one of our most painful defeats.
Aynı gece bir başka hareketin başlangıç noktası olan Kaliforniya'daydım. Evlilikte eşitlik hareketi. Eşcinsel evlilik, Öneri 8 şeklinde referanduma sunulmuştu ve seçim sonuçları açıklanmaya başladıkça, Kaliforniya mahkemesi tarafından kısa süre önce eşcinsel çiftlere verilen evlilik hakkının geri alınacağı belli olmuştu. Yani Barack Obama'nın tarihi başkanlığını kazandığı gece lezbiyen ve gey camiası en acı verici yenilgilerimizden birini yaşadı.
And then it got even worse. Pretty much immediately, African-Americans started to be blamed for the passage of Proposition 8. This was largely due to an incorrect poll that said that blacks had voted for the measure by something like 70 percent. This turned out not to be true, but this idea of pervasive black homophobia set in, and was grabbed on by the media. I couldn't tear myself away from the coverage. I listened to some gay commentator say that the African-American community was notoriously homophobic, and now that civil rights had been achieved for us, we wanted to take away other people's rights. There were even reports of racist epithets being thrown at some of the participants of the gay rights rallies that took place after the election. And on the other side, some African-Americans dismissed or ignored homophobia that was indeed real in our community. And others resented this comparison between gay rights and civil rights, and once again, the sinking feeling that two minority groups of which I'm both a part of were competing with each other instead of supporting each other overwhelmed and, frankly, pissed me off.
Sonrasında durum daha da kötüleşti. Neredeyse anında, Afro-Amerikanlar Öneri 8 için suçlanmaya başladılar. Bunun genel sebebi siyahilerin yüzde 70 gibi bir oranda oy verdiğini söyleyen hatalı bir anketti. Bunun doğru olmadığı sonradan anlaşıldı ancak siyahiler arasında hızla yayılan homofobi fikri bir kere ortaya çıktı ve bu fikir medya tarafından çok tutuldu. Medyadaki bu yorumlardan kendimi kurtaramadım. Gey bir yorumcunun, Afro-Amerikan topluluğunun bilindiği gibi homofobik olduğunu ve artık medeni haklarımıza kavuştuğumuz için öteki insanların haklarını çalmak istediğimizi söylemesini dinledim. Seçimden sonra eşcinsel hakları mitinglerinin bazı katılımcılarına ırkçı sıfatlarla yakıştırmalar yapıldığına dair haberler dahi vardı. Öte yandan bazı Afro-Amerikanlar, toplumumuzda mevcut olan homofobiyi yoksaydılar. Diğerleri eşcinsel hakları ve yurttaşlık hakları arasında yapılan bu karşılaştırmalara içerlediler. Bir kez daha bir birlerini desteklemeleri gereken bu iki azınlık grubun birbirleriyle mücadele etmesi bu iki grubun da üyesi olan beni yıldırdı ve doğrusu çok sinirlendirdi.
Now, I'm a documentary filmmaker, so after going through my pissed off stage and yelling at the television and radio, my next instinct was to make a movie. And what guided me in making this film was, how was this happening? How was it that the gay rights movement was being pitted against the civil rights movement? And this wasn't just an abstract question. I'm a beneficiary of both movements, so this was actually personal. But then something else happened after that election in 2008. The march towards gay equality accelerated at a pace that surprised and shocked everyone, and is still reshaping our laws and our policies, our institutions and our entire country. And so it started to become increasingly clear to me that this pitting of the two movements against each other actually didn't make sense, and that they were in fact much, much more interconnected, and that, in fact, some of the way that the gay rights movement has been able to make such incredible gains so quickly is that it's used some of the same tactics and strategies that were first laid down by the civil rights movement. Let's just look at a few of these strategies.
Ben bir belgesel yapımcısı olarak gerçirdiğim kızgınlık dönemi ve televizyon ve radyoya bağırma tepkilerimin ardından bir sonraki tepkim film çekmek oldu. Bu filmde bana yön veren düşünce bütün bunların nasıl olduğuydu. Nasıl oldu da eşcinsel hakları hareketi yurttaşlık hakları hareketine rakip oldu? Bu soru sadece teorik bir soru değildi. Ben her iki hareketin de taraftarıyım, dolayısıyla bu benim için kişisel bir soruydu. Fakat 2008'deki seçimden sonra başka bir şey oldu. Eşcinsel hakları için kaydedilen ilerleme hızlandı. Herkesi şaşırtan bu gelişme bütün kurumlarımızın ve ülkenin yasa ve politikalarını şekillendirdi. Sonrasında bu iki hareketin kavgasının aslında mantıksız olduğunu anlamaya başladım. Gerçekte bu iki hareket birbiriyle sıkıca bağlantılıydı. Aslında eşcinsel hakları hareketinin bu kadar kısa sürede bu kadar ilerlemesi yurttaşlık hakları hareketinin ilerlerken kullandığı taktikleri örnek almasına bağlanabilirdi. Bu stratejilerin bazılarına göz atalım.
First off, it's really interesting to see, to actually visually see, how quick the gay rights movement has made its gains, if you look at a few of the major events on a timeline of both freedom movements. Now, there are tons of milestones in the civil rights movement, but the first one we're going to start with is the 1955 Montgomery bus boycott. This was a protest campaign against Montgomery, Alabama's segregation on their public transit system, and it began when a woman named Rosa Parks refused to give up her seat to a white person. The campaign lasted a year, and it galvanized the civil rights movement like nothing had before it. And I call this strategy the "I'm tired of your foot on my neck" strategy.
Birkaç büyük olaya baktığınızda eşcinsel hakları hareketinin yurttaşlık hakkı hareketiyle karşılaştırıldığında ne kadar hızlı başarıya ulaştığını görmek ilgi çekici. Yurttaşlık hakları hareketinde pek çok dönüm noktası var, ama üzerinde konuşacağımız ilki 1955 Montgomery Otobüs Eylemi. Bu eylem Montgomery, Alabama'nın toplu taşımada yaptıkları ırkçılığa karşıydı. Eylem, Rosa Park adındaki bir kadının otobüste bir beyaza yerini vermemesiyle başladı ve bir yıl sürdü. Bu süre içinde yurttaşlık hakkı hareketini her zamankinden de güçlü bir şekilde canlandırdı. Ben bu taktiğe "Baskınız altında yaşamak istemiyorum" taktiği diyorum.
So gays and lesbians have been in society since societies began, but up until the mid-20th century, homosexual acts were still illegal in most states. So just 14 years after the Montgomery bus boycott, a group of LGBT folks took that same strategy. It's known as Stonewall, in 1969, and it's where a group of LGBT patrons fought back against police beatings at a Greenwich Village bar that sparked three days of rioting. Incidentally, black and latino LGBT folks were at the forefront of this rebellion, and it's a really interesting example of the intersection of our struggles against racism, homophobia, gender identity and police brutality. After Stonewall happened, gay liberation groups sprang up all over the country, and the modern gay rights movement as we know it took off.
Geyler ve lezbiyenler toplumların oluşumlarından beri bu toplumlarda, ama 20. yüzyılın ortasına kadar homoseksüellik çoğu ülkede yasaktı. Montgomery Otobüs Eyleminden sadece 14 yıl sonra, bir grup LGBT aynı stratejiyi uyguladı. 1969'da uygulanan bu strateji Stonewall Ayaklanması olarak bilindi. Bu taktik dahilinde, bir grup LBGT üyesi Greenwich Village'daki bir barda başlayan ayaklanmada 3 gün boyunca polislerin şiddetine karşı savaştı. Şans eseri siyahi ve latin LGBT üyeleri bu ayaklanmadaki ön sıralarındaydı. Bu bizim ırkçılığa, homofobiye, cinsel kimliğe ve polis şiddetine karşı mücadelelerimizin kesişimine verilebilecek ilginç bir örnek. Stonewall'dan sonra eşcinsel özgürlükçü gruplar ülkenin her köşesine yayıldılar ve bu şekilde bildiğimiz modern eşcinsel hakları hareketi başlamış oldu.
So the next moment to look at on the timeline is the 1963 March on Washington. This was a seminal event in the civil rights movement and it's where African-Americans called for both civil and economic justice. And it's of course where Martin Luther King delivered his famous "I have a dream" speech, but what's actually less known is that this march was organized by a man named Bayard Rustin. Bayard was an out gay man, and he's considered one of the most brilliant strategists of the civil rights movement. He later in his life became a fierce advocate of LGBT rights as well, and his life is testament to the intersection of the struggles. The March on Washington is one of the high points of the movement, and it's where there was a fervent belief that African-Americans too could be a part of American democracy. I call this strategy the "We are visible and many in numbers" strategy.
Bakacağımız ikinci dönüm noktası 1963'teki Washington Yürüyüşü oldu. Bu, yurttaşlık hakları hareketi için çığır açıcı bir olaydı. Bu aynı zamanda Afro-Amerikanların hem yurttaşlık hem de ekonomik hakları için yürüdükleri bir olaydı. Bu olay tabii ki Martin Luther King'in ünlü "Bir hayalim var" konuşmasını yaptığı yerde oldu oldukça az bilinir ama bu yürüyüş aslında Bayard Rustin adındaki bir adam tarafından organize edilmişti. Bayard bir eşcinseldi ve yurttaşlık hakları hareketinin en büyük stratejistlerinden biriydi. Hayatının ilerleyen yıllarında LGBT haklarını savunan bir avukat oldu. Onun hayatı bu çabaların kesişiminin bir kanıtıydı. Washington Yürüyüşü, bu hareketin en önemli olaylarından biri ve Afro-Amerikanların da Amerikan demokrasisinin bir parçası olabileceklerine inanıldığı bir olaydı. Ben bu stratejiye "Biz kalabalığız ve görünürüz" stratejisi diyorum.
Some early gay activists were actually directly inspired by the march, and some had taken part. Gay pioneer Jack Nichols said, "We marched with Martin Luther King, seven of us from the Mattachine Society" -- which was an early gay rights organization — "and from that moment on, we had our own dream about a gay rights march of similar proportions." Several years later, a series of marches took place, each one gaining the momentum of the gay freedom struggle. The first one was in 1979, and the second one took place in 1987. The third one was held in 1993. Almost a million people showed up, and people were so energized and excited by what had taken place, they went back to their own communities and started their own political and social organizations, further increasing the visibility of the movement. The day of that march, October 11, was then declared National Coming Out Day, and is still celebrated all over the world. These marches set the groundwork for the historic changes that we see happening today in the United States.
İlk eşcinsel aktivistler bu yürüyüşten esinlendiler, bazıları ise bu yürüyüşe katıldılar. Öncü bir eşcinsel olan Jack Nichols, "Biz Martin Luther King'le birlikte yürüdük aramızdan 7 kişi -bir gey hakları organizasyonu olan- Mattachine Derneği'ndendi ve o andan itibaren, benzer boyutlarda eşcinsel hakları yürüyüşünün hayalini kurduk. Birkaç yıl sonra, gittikçe popülerleşen bir dizi eşcinsel özgürlük mücadelesi yürüyüşü gerçekleştirildi. İlki 1979'da, ikincisi 1987'de gerçekleşti. Üçüncüsü 1993 yılında gerçekleşti. Neredeyse 1 milyon katılımcı vardı. Bu olaylar, insanları heyecanlandırdı ve harekete geçirdi. Topluluklarına döndüklerinde bu hareketin etkinliğini daha da arttırmak için kendi politik ve sosyal organizasyonlarını oluşturmaya başladılar. Yürüyüşün gerçekleştiği 11 Ekim günü, Ulusal Farkındalık Günü olarak ilan edildi ve tüm dünyada hâlâ kutlanmaktadır. Bu yürüyüşler, günümüzde ABD'de etkisi devam eden tarihi değişikliklere zemin oluşturmuştur.
And lastly, the "Loving" strategy. The name speaks for itself. In 1967, the Supreme Court ruled in Loving v. Virginia, and invalidated all laws that prohibited interracial marriage. This is considered one of the Supreme Court's landmark civil rights cases. In 1996, President Clinton signed the Defense of Marriage Act, known as DOMA, and that made the federal government only have to recognize marriages between a man and a woman. In United States v. Windsor, a 79-year-old lesbian named Edith Windsor sued the federal government when she was forced to pay estate taxes on her deceased wife's property, something that heterosexual couples don't have to do. And as the case wound its way through the lower courts, the Loving case was repeatedly cited as precedent. When it got to the Supreme Court in 2013, the Supreme Court agreed, and DOMA was thrown out. It was incredible. But the gay marriage movement has been making gains for years now. To date, 17 states have passed laws allowing marriage equality. It's become the de facto battle for gay equality, and it seems like daily, laws prohibiting it are being challenged in the courts, even in places like Texas and Utah, which no one saw coming.
Ve son olarak, 'Loving' stratejisi. Adının anlamı apaçık ortada. 1967 yılında, Yüksek Mahkeme Loving v. Virginia vakasında verdiği kararla, ırklararası evliliği yasaklayan tüm yasaları geçersiz kıldı. Bu karar, Yüksek Mahkemenin yurttaşlık hakları davalarında dönüm noktalarından biri kabul edilir. 1996 yılında, Başkan Clinton DOMA olarak bilinen Defense of Marriage Act'i imzalayarak federal hükümetin sadece kadın ve erkekler arasındaki evlilikleri tanımasını sağladı. United States v. Windsor davasında, 79 yaşındaki lezbiyen Edith Windsor eşinin vefatından sonra heteroseksüel çiftlerin ödemesine gerek olmayan emlak vergisinin zorla ödetilmesi üzerine federal hükümete dava açtı. Dava alt mahkemelerde görülmeye devam ederken Loving davası defelarca emsal olarak gösterildi. Dava 2013'te Yüksek Mahkemede görülürken Yüksek Mahkeme kararını verdi ve DOMA çöpe atıldı. Bu inanılmazdı. Eşcinsel evlilik hareketi yıllardır ilerleme kaydediyor. Bugüne dek, 17 eyalet evlilik eşitliğini sağlayan yasa çıkardı. Gey hakları eşitliği için bu fiili bir mücadeleye dönüştü. Ve neredeyse her gün, kimsenin öngöremediği bir şekilde, Texas ve Utah gibi yerlerde bile, mahkemelerde bunu yasaklayan yasalara itiraz ediliyor.
So a lot has changed since that night in 2008 when I felt torn in half. I did go on to make that film. It's a documentary film, and it's called "The New Black," and it looks at how the African-American community is grappling with the gay rights issue in light of the gay marriage movement and this fight over the meaning of civil rights. And I wanted to capture some of this incredible change that was happening, and as luck or politics would have it, another marriage battle started gearing up, this time in Maryland, where African-Americans make up 30 percent of the electorate. So this tension between gay rights and civil rights started to bubble up once again, and I was lucky enough to capture how some people were making the connection between the movements this time. This is a clip of Karess Taylor-Hughes and Samantha Masters, two characters in the film, as they hit the streets of Baltimore and try to convince potential voters.
2008 yılındaki heyecanlandığım o geceden sonra çok şey değişti. O filmi yapmaya devam ettim. Bir belgesel film ve adı 'The New Black', Film, Afro-Amerikan toplumunun eşcinsel evlilikler hareketi ışığında eşcinsel hakları konusuna nasıl yaklaştığını ve yurttaşlık haklarının anlamı için kavgasını inceliyor. Ve ben gerçekleşmekte olan bazı inanılmaz değişikleri kaydetmek istedim ve bu sefer şansıma, Afro-Amerikanların seçmenin yüzde 30'unu oluşturduğu Maryland'da, bir başka evlilik mücadelesi tırmanmaya başladı. Böylece, yurttaşlık ve eşcinsel hakları arasındaki bu gerilim tekrar ortaya çıktı ve ben bu sefer bazı insanların bu hareketler arasında nasıl bağlantı kurduklarını yakalayacak kadar şanslıydım. Karess Taylor-Hughes ve Samantha Masters adında iki karakteri içeren bu kısa videoda Onları Baltimore sokaklarını arşınlarken ve potansiyel seçmenleri ikna etmeye çalışırken görüyoruz.
(Video) Samantha Masters: That's what's up, man, this is a righteous man over here. Okay, are you registered to vote?
(Video) Samantha Masters: Hey, orada düzgün biri var Tamam, Sen kayıtlı seçmen misin? Adam: Hayır. Karess Taylor-Hughes: Anladım. Kaç yaşındasın?
Man: No. Karess Taylor-Hughes: Okay. How old are you?
Adam: 21. KTH: 21 mi? Oy vermek için kayıtlı olman gerekir.
Man: 21. KTH: 21? You gotta get registered to vote.
We got to get you registered to vote.
Oy vermek için seni kaydettirmemiz lazım.
Man: I ain't voting on no gay shit.
Adam: Eşcinsel saçmalığına oy vermeyeceğim.
SM: Okay, why? What's up? Man: I ain't with that.
SM: Tamam da neden? Ne oldu? Adam: O konuya katılmıyorum.
SM: That's not cool.
SM: Bu hoş değil.
Man: What made you be gay? SM: So what made you be straight?
Adam: Seni ne eşcinsel yaptı? SM: Peki seni ne heteroseksüel yaptı?
So what made you be straight? Man 2: You can't answer that question. (Laughter)
Peki seni ne heteroseksüel yaptı? Adam 2: Bu soruya cevap veremezsin. (Gülüşmeler)
KSM: Eskiden senin haklarına sahip değildim.
KSM: I used to not have the same rights as you, but I know that because a black man like yourself stood up for a woman like me, I know that I've got the same opportunities. So you, as a black man, have the opportunity to stand up for somebody else. Whether you're gay or not, these are your brothers and sisters out here, and they need you to represent.
Fakat biliyorum ki senin gibi bir siyah adam zamanında benim gibi bir kadını savunduğu için seninle aynı haklara sahibiz. Bu nedenle, bir siyah olarak başka birine destek olma şansına sahipsin. Eşcinsel ol veya olma, dışarıdakiler senin kardeşlerin ve senin onları temsil etmek gerekiyor.
Man 2: Who is you to tell somebody who they can't have sex with, who they can't be with? They ain't got that power. Nobody has that power to say, you can't marry that young lady. Who has that power? Nobody.
Adam 2: Sen kimsin ki başkalarının kimle seks yapamayacağını kimle beraber olmayacağını söylüyorsun? Öyle bir güçleri yok. Hiç kimsenin, sen şu genç hanımefendi ile evlenemezsin deme gücüne sahip değildir. Kimin öyle bir gücü var? Hiç kimsenin.
SM: But you know what? Our state has put the power in your hands, and so what we need you to do is vote for, you gonna vote for 6.
SM: Ama biliyor musun? Devletimiz elimize bir güç verdi, ve öyleyse bizim senin 6 için oy vermene ihtiyacımız var.
Man 2: I got you.
Adam 2: Anladım
SM: Vote for 6, okay? Man 2: I got you.
SM: 6 için oy, tamam mı? Adam2: Anlaşıldı
KSM: All right, do y'all need community service hours? You do? All right, you can always volunteer with us to get community service hours. Y'all want to do that? We feed you. We bring you pizza.
KSM: Tamam, toplum hizmet saati doldurmanız gerekiyor mu? Öyle mi? Tamam, toplum hizmet saati doldurmak için her zaman bizle gönüllü olarak çalışabilirsiniz. Hepiniz ister misiniz bunu?
(Laughter) (Applause)
Sizi doyururuz. Size pizza getiririz.
(Gülüşmeler) (Alkış)
Yoruba Richen: Thank you. What's amazing to me about that clip that we just captured as we were filming is, it really shows how Karess understands the history of the civil rights movement, but she's not restricted by it. She doesn't just limit it to black people. She sees it as a blueprint for expanding rights to gays and lesbians. Maybe because she's younger, she's like 25, she's able to do this a little bit more easily, but the fact is that Maryland voters did pass that marriage equality amendment, and in fact it was the first time that marriage equality was directly voted on and passed by the voters. African-Americans supported it at a higher level than had ever been recorded. It was a complete turnaround from that night in 2008 when Proposition 8 was passed. It was, and feels, monumental. We in the LGBT community have gone from being a pathologized and reviled and criminalized group to being seen as part of the great human quest for dignity and equality. We've gone from having to hide our sexuality in order to maintain our jobs and our families to literally getting a place at the table with the president and a shout out at his second inauguration. I just want to read what he said at that inauguration: "We the people declare today that the most evident of truths, that all of us are created equal. It is the star that guides us still, just as it guided our forebears through Seneca Falls and Selma and Stonewall."
Yoruba Richen: Teşekkür ederim. Bu kısa videoda bana şaşırtıcı gelen bu videoyuyu çekerken Karess'in yurttaşlık hakları hareketi tarihini nasıl anladığı ama onla sınırlı kalmadığını göstermesi. Sadece siyah insanlarla sınırlamıyor. Onu gey ve lezbiyen haklarını genişletmek için bir kılavuz olarak görüyor. Belki genç olduğu için, 25 civarında bunu biraz daha kolaylıkla yapabiliyor, ama gerçek olan Maryland seçmenlerinin evlilik eşitliği yasasını geçirdiler ve aslında bu evlilik eşitliğinin direkt olarak seçmenler tarafından oylanarak geçirildiği ilk zamandı. Afro-Amerikanlar şu ana kadar kayda geçen en yüksek desteği gösterdiler. Bu, 2008 yılında Öneri 8'in geçmesinden sonra tamamem bir ters dönüştü. Bu muazzamdı ve öyle hissettirdi. LGBT topluluğu olarak biz hastalıklı, hakarete uğramış ve suça itilmiş bir gruptan insanlığın saygınlık ve eşitlik arayışının bir parçası olarak görülmeye başlandık. İşlerimizi sürdürmek ve ailelerimizi geçindirmek için cinsel tercihlerimizi saklamaktan kelimenin tam anlamıyla başkan ile aynı masada yer almaya ve başkanın ikinci göreve başlama töreninde anılmaya başlandık. Onun o törende söylediklerini okumak istiyorum: Biz bugün en bariz gerçeği hepimizin eşit yaratıldığını ilan ediyoruz. Atalarımıza Seneca Falls, Selma ve Stonewall boyunca yol gösteren yıldız bize de rehberlik etmektedir.
Now we know that everything is not perfect, especially when you look at what's happening with the LGBT rights issue internationally, but it says something about how far we've come when our president puts the gay freedom struggle in the context of the other great freedom struggles of our time: the women's rights movement and the civil rights movement. His statement demonstrates not only the interconnectedness of those movements, but how each one borrowed and was inspired by the other. So just as Martin Luther King learned from and borrowed from Gandhi's tactics of civil disobedience and nonviolence, which became a bedrock of the civil rights movement, the gay rights movement saw what worked in the civil rights movement, and they used some of those same strategies and tactics to make gains at an even quicker pace.
Şimdi biliyoruz ki herşey mükemmel değil, özellikle de uluslarası alanda LGBT hakları konusunda neler olduğuna bakarsak, ama başkanımızın eşcinsel özgürlük mücadelesini zamanımızın diğer özgürlük mücadeleleri: kadın hakları hareketi ve yurttaşlık hakları hareketi bağlamında ele alması bizim ne kadar çok yol kat ettiğimizi göstermektedir. Onun açıklamaları sadece bu hareketlerin bağlantılı olduğunu değil aynı zamanda iç içe nasıl geçtiklerini ve birbirlerini nasıl etkiledikleri göstermektedir. Nasıl ki Martin Luther King'in Gandi'nin sivil itaatsizlik ve pasif direniş taktiklerinden öğrendiği ve alıntıladığı yurttaşlık hakları hareketinin temel ilkeleri haline geldi, eşcinsel hakları hareketi yurttaşlık hakları hareketi için neyin işe yaradığını gördü ve bazı aynı strateji ve taktikleri uygulayarak çok daha hızlı kazanımlar elde etti.
Maybe one more other reason for the relative quick progress of the gay rights movement. Whereas a lot of us continue to still live in racially segregated spaces, LGBT folks, we are everywhere. We are in urban communities and rural communities, communities of color, immigrant communities, churches and mosques and synagogues. We are your mothers and brothers and sisters and sons. And when someone that you love or a family member comes out, it may be easier to support their quest for equality. And in fact, the gay rights movement asks us to support justice and equality from a space of love. That may be the biggest, greatest gift that the movement has given us. It calls on us to access that which is most universal and most intimate: a love of our brother and our sister and our neighbor. I just want to end with a quote by one of our greatest freedom fighters who's no longer with us, Nelson Mandela of South Africa. Nelson Mandela led South Africa after the dark and brutal days of Apartheid, and out of the ashes of that legalized racial discrimination, he led South Africa to become the first country in the world to ban discrimination based on sexual orientation within its constitution. Mandela said, "For to be free is not merely to cast off one's chains, but to live in a way that respects and enhances the freedom of others."
Belki de bir diğer sebep eşcinsel hakları hareketinin hızlı gelişme kaydetmesi. Birçoğumuz hala ırk olarak tecrit edilmiş bölgelerde yaşasak da LGBT insanları, biz her yerdeyiz. Bizler şehir topluluklarındayız kırsal topluluklarındayız, beyaz olmayan topluluklardayız, göçmen topluluklarındayız, kilise, cami ve sinagoglardayız. Bizler sizin anneleriniz, kardeşleriniz ve çocuklarınızız. Ve ne zaman ki sevdiğiniz veya aile üyesi biri eşcinsel olarak çıkarsa onların eşitlik mücadelesini desteklemek daha kolay olabilir. Ve gerçekte, eşcinsel hakları hareketi sevginin doğasından gelen adalet ve eşitlik için destek ister. Bu, hareketin bize bahşettiği en büyük ve müthiş hediye olabilir. O bizi en evrensel ve en samimi şeye ulaşabilmemiz için çağırır: Kardeşlerimiz ve komşularımızın sevgisi. Şu anda artık bizimle olmayan, en müthiş özgürlük savaşçımız, Güney Afrikanın Nelson Mendelasına ait bir alıntı ile bitirmek istiyorum Nelson Mandela, Güney Afrika'yı ırk ayrımının en karanlık ve acımasız olduğu günlerden sonra ve yasallaşmış ırkçılıktan sonra yönlendirdi. O, Güney Afrika'yı, dünyada cinsel yönelime dayalı ayrımcılığı anayasal olarak yasaklayan ilk ülke yaptı. Mandela dedi ki: ''Özgür olmak için birinin yalnızca zincirlerini kırması değil ayrıca başkalarının özgürlüğünü geliştirecek ve ona saygı duyacak şekilde yaşaması gerekir.''
So as these movements continue on, and as freedom struggles around the world continue on, let's remember that not only are they interconnected, but they must support and enhance each other for us to be truly victorious.
Öyleyse bu hareketler devam ederken, ve özgürlük mücadelesi dünyada devam ederken, gerçek zafer kazanabilmemiz için onların birbirleriyle sadece bağlı olmadığını ayrıca birbirlerini desteklemek ve geliştirmek zorunda olduğunu hatırlamalıyız.
Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkış)