In February of 2021, I landed in Atlanta, Georgia. To be back in Georgia, the ancestral homelands of my people, gave me very mixed emotions. At that time, I was living in Tulsa, Oklahoma, where I was serving as chief of staff to the Principal Chief of the Muscogee (Creek) Nation, the tribe who’s Indigenous to this area. And we were in Georgia that day for a meeting in Macon at the Ocmulgee Mounds. This area of Macon grew up along the beautiful Ocmulgee River. This area has over 17,000 years of human history and was the former capital city of our tribal towns, the Atlanta of its day.
Şubat 2021'de Atlanta, Georgia'ya indim. Halkımın atalarının ana vatanları olan Georgia’ya geri dönmek bana çok karışık duygular verdi. O zamanlar Tulsa, Oklahoma’da yaşıyordum ve burada bu bölgenin Kızılderili kabilesi olan Muscogee (Creek) Ulusu’nun Baş Şefi’nin personel şefi olarak görev yapıyordum. Ve o gün Macon’da Ocmulgee Höyükleri’nde bir toplantı için Georgia’daydık. Macon'un bu bölgesi güzel Ocmulgee Nehri boyunca büyüdü. Bu bölge 17.000 yılı aşkın insanlık tarihine sahipti, ve kabile kasabalarımızın eski başkenti, zamanının Atlanta’sı idi.
Now, you would think that to be back in the homelands would bring feelings of peace and joy. But for many of us, there is still a deep-rooted hurt connected to this land, a hurt that comes from knowing that your family were forcibly required to leave their homes. Yet everywhere you go in this state, you see our words, our language that serve as a blueprint to this state, etched on this landscape. Words like Towaliga or Dalwa-leg-it’s, Tybee or Dabe, Coweta, Muscogee, Ocmulgee. They serve as a whisper from our ancestors who were once here.
Şimdi, ana vatanlara geri dönmenin huzur ve neşe duyguları getireceğini düşünürdünüz. Ama çoğumuz için, hâlâ bu toprakla bağlantılı köklü bir acı var, ailenizin zorla evlerini terk etmeleri gerektirildiğini bilmekten kaynaklanan bir acı. Yine de bu eyalette nereye giderseniz gidin, sözlerimizi, bu devletin planı olarak hizmet eden dilimizi, bu manzaraya kazınmış olarak görürsünüz. Towaliga veya Dalwa-leg-it's, Tybee veya Dabe, Coweta, Muscogee, Ocmulgee gibi kelimeler. Bir zamanlar burada olan atalarımızın fısıltısı olarak hizmet ediyorlar.
(Speaks Yuchi)
(Yuchi konuşuyor)
Good morning. My name is Tracie Revis. I am a Yuchi woman and of the Muscogee (Creek) Nation. My Yuchi name is sahAsAfanE. I’m D@th@, or wolf clan, and come from the Polecat Ceremonial Ground. And you're all on my family's ancestral lands. Lands that I and others are working to reclaim.
Günaydın. Benim adım Tracie Revis. Ben bir Yuchi kadınıyım ve Muscogee (Creek) Ulusu’ndanım. Yuchi adım sahAsAfanE. Ben D@th@ veya kurt klanıyım ve Polecat Tören Alanı’ndan geliyorum. Ve hepiniz ailemin atalarının topraklarındasınız. Benim ve diğerlerinin geri almak için çalıştığı topraklar.
Now all too often, Indigenous stories often have stories of colonization and forced removal.
Şimdi çok sık, Kızılderili hikâyelerde genellikle sömürgeleştirme ve zorla kaldırma hikâyeleri var.
(Video) (Singing)
(Video) (Şarkı Söyleme)
The Trail of Tears, or The Road of Misery removed tens of thousands of Indigenous people from their ancestral lands. The violence of the 1830s Indian Removal Act did not end when we made it into Oklahoma, and for many of us, removal is not that far removed. Its impact has stretched throughout generations.
Gözyaşlarının Yolu, veya Sefalet Yolu on binlerce Kızılderili halkını atalarının topraklarından uzaklaştırdı. 1830′ların Kızılderili Kaldırma Yasası’nın şiddeti, Oklahoma’ya girdiğimizde sona ermedi ve çoğumuz için kaldırma o kadar da kaldırılmış değil. Etkisi nesiller boyunca uzadı.
My grandmother, my father, my aunts and uncles were all sent to the government-run Indian boarding schools. My grandmother, whose first language was Yuchi, was only allowed to speak English in these schools and had to relearn her native tongue as an adult. Now to be clear, we call these buildings “schools,” but they really served as a place to silence the community and to steal the future culture from generations. And as the first generation of my family to not have been sent to these government-run schools, I still did not escape the impacts of this trauma.
Büyükannem, babamın, teyzelerimin ve amcalarımın hepsi devlet tarafından işletilen Kızılderili yatılı okullarına gönderildi. Ana dili Yuchi olan büyükannemin bu okullarda sadece İngilizce konuşmasına izin verildi ve bir yetişkin olarak ana dilini yeniden öğrenmek zorunda kaldı. Şimdi açık olmak gerekirse, bu binalara “okullar” diyoruz, ama gerçekten toplumu susturmak ve geleceğin kültürünü nesillerden çalmak için bir yer olarak hizmet ettiler. Ve ailemin devlet tarafından yönetilen bu okullara gönderilmeyen ilk nesli olarak, bu travmanın etkilerinden yine de kaçamadım.
But back to Georgia. So that day, we're at the Ocmulgee Mounds National Historical Park. And we began to walk out to one of the mound sites. And as we cross a bridge, immediately my heart skips a beat and I smell a medicine, or a plant that we still use today in our annual ceremonies, E’apane, or our Green Corn. And immediately I am transformed, because I know in that moment that my ancestors are still here. And it was like taking a black and white photo and turning it into color. It was vibrant and real, and it was now.
Ama Georgia’ya geri dönelim. O gün, Ocmulgee Höyükleri Ulusal Tarih Parkı’ndayız. Ve höyük alanlarından birine yürümeye başladık. Ve bir köprüyü geçerken, hemen kalbim çarpıyor ve bir ilacın, ya da bugün yıllık törenlerimizde hâlâ kullandığımız bir bitkinin, E’apane, veya Yeşil Mısır’ımızın kokusunu alıyorum. Ve hemen dönüşmüş oluyorum, çünkü o anda atalarımın hâlâ burada olduğunu biliyorum. Ve siyah ve beyaz bir fotoğraf çekip onu renkliye çevirmek gibiydi. Canlıydı, gerçekti ve şimdiydi.
And as we began to walk out to another mound site, I hear a voice inside of me that says, "What would it feel like to ever live back in these lands? To be here in the homeland?" And as we walk a little farther into another mound site, I hear another voice that says, "We need to create a relationship with this community, and we need to heal together." Fast-forward one year later, I am now living in Macon, Georgia.
Ve başka bir höyük alanına yürümeye başladığımızda, içimde, “Bu topraklarda yaşamak nasıl bir his olurdu? Burada ana vatanda olmak?” diyen bir ses duyuyorum. Ve başka bir höyük alanına biraz daha uzağa yürürken, “Bu toplulukla bir ilişki kurmamız gerekiyor ve birlikte iyileşmemiz gerekiyor.” diyen başka bir ses duyuyorum. Bir yıl sonraya ileriye sardığımızda, şimdi Macon, Georgia’da yaşıyorum.
(Applause)
(Alkış)
I proudly serve as the director of advocacy to the Ocmulgee National Park and Preserve Initiative. I work every day to bring the tribal voice back to these lands, and to make my nation, my tribe, a co-manager, all while creating Georgia's first national park and preserve.
Ocmulgee Ulusal Parkı ve Özel Alan Girişimi’nin savunuculuk direktörü olarak gururla görev yapıyorum. Georgia’nın ilk millî parkı ve özel alanını yaratırken, her gün kabile sesini bu topraklara geri getirmek ve ulusumu, kabilemi, ortak bir yönetici yapmak için çalışıyorum.
(Applause)
(Alkış)
In September of 2022, the Ocmulgee Mounds had its first visit ever from a Secretary of the Interior, who happened to be Secretary Deb Haaland, the first Indigenous secretary.
2022 yılının Eylül ayında, Ocmulgee Höyükleri, ilk kızılderili bakan olan Bakan Deb Haaland tarafından, bir İçişleri Bakanı tarafından şimdiye kadarki ilk kez ziyaret edildi.
(Applause)
(Alkış)
And that day, she’s in Georgia to look at some land that we had just acquired and we were donating toward the expansion of the park. And as we go to look at this piece of land that is a very sacred piece of land ... It was slated for industrialization. This land that was very sacred, had been raped, overmined, stripped all the way down to the silt. And that day I watched the secretary bend down and place her hand on the ground on an erosion scar. And it was in that moment that I knew that she understood what I had come to understand. And as we began to walk back, she says, "They are still here, your ancestors are still here, and the land will bring back who and what it needs to heal it." To which I can only reply, "Yes, ma'am."
Ve o gün, yeni edindiğimiz bir araziye bakmak için Georgia’daydı ve parkın genişletilmesi için bağış yapıyorduk. Ve çok kutsal bir toprak parçası olan bu toprak parçasına bakmaya giderken... sanayileşme için planlanmıştı. Çok kutsal olan bu topraklar tecavüze uğradı, alt üst edildi, tozuna kadar soyuldu. Ve o gün bakanın eğildiğini ve elini bir erozyon izinin üzerine yere koyduğunu izledim. Ve o anda benim ne anlamaya başladığımı onun da anladığını biliyordum. Ve geri dönmeye başladığımızda, dedi ki, “Onlar hâlâ buradalar, atalarınız hâlâ burada ve toprak onu iyileştirmek için kime ve neye ihtiyacı olduğunu geri getirecek.” Buna sadece “Evet, hanımefendi” cevabını verebilirim.
(Laughter)
(Kahkahalar)
If my journey has taught me anything, it's that if you take care of this land, it will take care of you. This land that brought me home. In the state of Georgia, we have zero federally recognized tribes, but in the city of Macon, where we have now created a relationship, we are seeing ourselves beyond the landscape. As we reclaim our names and our words, we are seeing ourself in a part of the culture. Recently, we passed legislation in the city that requires that our tribal flag, our sovereign flag, permanently fly over City Hall.
Yolculuğum bana bir şey öğrettiyse, o da bu toprakla ilgilenirsen, o da seninle ilgilenecek. Beni eve götüren bu topraklar. Georgia eyaletinde, federal olarak tanınan sıfır kabilemiz var, ancak şimdi bir ilişki kurduğumuz Macon şehrinde, kendimizi tabiatın ötesinde görüyoruz. İsimlerimizi ve kelimelerimizi geri aldıkça, kendimizi kültürün bir parçası olarak görüyoruz. Geçenlerde, şehirde kabile bayrağımızın egemen bayrağımızın, Belediye Binası üzerinde kalıcı olarak dalgalanmasını gerektiren yasa çıkardık.
(Applause)
(Alkış)
Thank you.
Teşekkür ederim.
In a land we were never meant to return, this is extremely powerful. Today, as we continue to heal a community, this land is healing us. And with that, I say thank you, mvto.
Asla geri dönmememiz gereken bir toprakta, bu son derece güçlü bir şey. Bugün, bir topluluğu iyileştirmeye devam ederken, bu topraklar bizi iyileştiriyor. Ve bununla, teşekkürler derim, mvto.
(Applause)
(Alkış)