Two frogs are minding their own business in the swamp when WHAM— they’re kidnapped.
İki kurbağa, bataklıkta işlerine bakıyorlardı ki, PAT -- kaçırıldılar.
They come to in a kitchen, captives of a menacing chef. He boils up a pot of water and lobs one of the frogs in. But it’s having none of this. The second its toes hit the scalding water it jumps right out the window.
Tehditkar bir şefin tutsakları olarak, bir mutfağa götürüldüler. Şef, bir tencere suyu kaynatıyor ve kurbağalardan birini suya atıyor. Fakat kurbağa bunu reddediyor. Ayakları kaynayan suya değdiği anda zıplayıp pencereden kaçıyor.
The chef refills the pot, but this time he doesn’t turn on the heat. He plops the second frog in, and this frog’s okay with that. The chef turns the heat on, very low, and the temperature of water slowly rises. So slowly that the frog doesn’t notice. In fact, it basks in the balmy water. Only when the surface begins to bubble does the frog realize: it’s toast.
Şef, tencereyi tekrar dolduruyor fakat bu kez suyu kaynatmıyor. İkinci kurbağayı suya atıyor ve bu kurbağa sorun çıkarmıyor. Şef ocağı çok düşük seviyede açıyor, su çok yavaş bir şekilde ısınıyor. Kurbağanın fark edemeyeceği kadar yavaş ısınıyor. Aslında, ılık suyun tadını çıkarıyor. Suyun yüzeyi kaynamaya başladığında kurbağa fark ediyor: hapı yuttu.
What’s funny about this parable is that it’s not scientifically true... for frogs. In reality, a frog will detect slowly heating water and leap to safety. Humans, on the other hand, are a different story. We’re perfectly happy to sit in the pot and slowly turn up the heat, all the while insisting it isn’t our hand on the dial, arguing about whether we can trust thermometers, and questioning— even if they’re right, does it matter?
Komik olan şu ki, bu hikaye kurbağalar için bilimsel olarak doğru değil. Bir kurbağa gerçekte yavaşça kaynayan suyu tespit eder ve güvenli bir yere zıplar. Fakat insanlar için hikaye tamamen farklıdır. Tencerenin içine oturup ısıyı biraz yükseltmek bizler için mutluluk vericidir, bu esnada ölçekteki kendi elimiz değilmiş gibi davranarak, termometrelere güvenip güvenemeyeceğimizi tartışırız ve sorgularız -- doğru olsalar bile, bu önemli mi?
It does.
Evet, önemli.
Since 1850, global average temperatures have risen by 1 degree Celsius. That may not sound like a lot, but it is.
Küresel ortalama sıcaklık 1850′den bu yana 1 derece arttı. Kulağa çok fazla gelmeyebilir ama öyle.
Why? 1 degree is an average. Many places have already gotten much warmer than that. Some places in the Arctic have already warmed 4 degrees. If global average temperatures increase 1 more degree, the coldest nights in the Arctic might get 10 degrees warmer. The warmest days in Mumbai might get 5 degrees hotter.
Neden? 1 derece, bir ortalama. Çoğu yer bundan daha fazla ısındı. Kuzey Kutbu’ndaki bazı yerler 4 derece birden ısındı. Eğer küresel ortalama sıcaklık 1 derece daha yükselirse Kuzey Kutbu’ndaki en soğuk geceler 10 derece daha sıcak olabilir. Mumbai’deki en sıcak günler 5 derece daha sıcak olabilir.
So how did we get here?
Peki, buraya nasıl geldik?
Almost everything that makes modern life possible relies on fossil fuels: coal, oil, and gas full of carbon from ancient organic matter. When we burn fossil fuels, we release carbon dioxide that builds up in our atmosphere, where it remains for hundreds or even thousands of years, letting heat in, but not out.
Modern yaşamı olası kılan neredeyse her şey fosil yakıtlara bağlıdır: kömür, petrol ve antik organik maddelerden gelen karbon dolu gaz. Fosil yakıtları yaktığımızda atmosferimizde biriken karbondioksiti yaymış oluruz, o da ısıyı içeri alarak fakat dışarı vermeyerek yüzlerce, hatta binlerce yıl atmosferde kalır.
The heat comes from sunlight, which passes through the atmosphere to Earth, where it gets absorbed and warms everything up. Warm objects emit infrared radiation, which should pass back out into space, because most atmospheric gases don’t absorb it. But greenhouse gases— carbon dioxide and methane— do absorb infrared wavelengths. So when we add more of those gases to the atmosphere, less heat makes it back out to space, and our planet warms up.
Isı, güneş ışığından gelir, atmosferden geçerek dünyaya ulaşır, burada emilir ve her şeyi ısıtır. Isınmış nesneler, tekrar uzaya dönmesi gereken kızılötesi ışınım yayar, çünkü çoğu atmosfer gazı onu soğurmaz. Fakat sera gazları -- karbondioksit ve metan -- kızıl ötesi dalga boylarını soğurur. Yani, atmosfere bu gazlardan daha fazla yayarsak, uzaya daha az sıcaklık gidecek ve gezegenimiz ısınacaktır.
If we keep emitting greenhouse gases at our current pace, scientists predict temperatures will rise 4 degrees from their pre-industrial levels by 2100. They’ve identified 1.5 degrees of warming— global averages half a degree warmer than today’s— as a threshold beyond which the negative impacts of climate change will become increasingly severe. To keep from crossing that threshold, we need to get our greenhouse gas emissions down to zero as fast as possible.
Sera gazlarını mevcut hızımızda yaymaya devam edersek bilim insanlarına göre, 2100 yılına kadar sıcaklıklar endüstri öncesi seviyelerinden 4 derece daha yükselecek. Küresel ortalamaların günümüzden yarım derece daha sıcak olduğu anlamına gelen, 1,5 derece ısınma saptadılar -- bu ısınma, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin daha sert hale geleceği bir eşik olarak görülüyor. Bu eşiği geçmekten uzak durmak için sera gazları emisyonlarını olabildiğince hızlı bir şekilde sıfıra indirmeliyiz.
Or rather, we have to get emissions down to what's called net zero, meaning we may still be putting some greenhouse gases into the atmosphere, but we take out as much as we put in.
Bunun yerine, emisyonu net sıfıra da indirebiliriz, yani, atmosfere hala sera gazı yayabiliriz fakat ne kadar yayıyorsak, o kadarını alabiliriz.
This doesn’t mean we can just keep emitting and sequester all that carbon— we couldn’t keep up with our emissions through natural methods, and technological solutions would be prohibitively expensive and require huge amounts of permanent storage. Instead, while we switch from coal, oil, and natural gas to clean energy and fuels, which will take time, we can mitigate the damage by removing carbon from the atmosphere.
Bu, karbonu yaymaya ve ona el koymaya devam edebiliriz anlamına gelmiyor -- doğal yöntemler aracılığıyla emisyonlarımızın hızına yetişemezdik, teknolojik çözümler caydırıcı derecede pahalı olabilirdi ve devasa boyutlarda kalıcı depo gerektirebilirdi. Bunun yerine; kömür, petrol ve doğal gazdan gerçekleştirmesi zaman alabilen temiz enerji ve yakıta geçerken, atmosferdeki karbonu yok ederek, zararı hafifletebiliriz.
Jumping out of the proverbial pot isn’t an option, but we can do something the frogs can’t: reach over, and turn down the heat.
Meşhur tencereden zıplayarak kaçmak bir seçenek değil fakat kurbağaların yapamadığı bir şeyi yapabiliriz: elimizi uzatıp, ısıyı düşürebiliriz.