This is Shivdutt Yadav, and he's from Uttar Pradesh, India. Now Shivdutt was visiting the local land registry office in Uttar Pradesh, and he discovered that official records were listing him as dead. His land was no longer registered in his name. His brothers, Chandrabhan and Phoolchand, were also listed as dead.
Bu gördüğünüz, Shivdutt Yadav. Hindistan Uttar Pradesh'li. Shivdutt Uttar Pradesh'te tapu dairesini ziyaret ettiği sırada resmi kayıtlarda kendisinin ölmüş olarak kaydedilmiş olduğunu farketti. Arsası artık kendi adına kayıtlı değildi. İki erkek kardeşi Chandrabhan ve Phoolchand da ölmüş olarak gözüküyordu.
Family members had bribed officials to interrupt the hereditary transfer of land by having the brothers declared dead, allowing them to inherit their father's share of the ancestral farmland. Because of this, all three brothers and their families had to vacate their home. According to the Yadav family, the local court has been scheduling a case review since 2001, but a judge has never appeared.
Akrabaları soydan miras geçişini engelleme amacıyla, erkek kardeşlerin ölümünü beyan ederek babasına atalarından kalan payı üzerlerine almak için tapu memurlarına zamanında rüşvet ödemişlerdi. Bu nedenle, bu üç kardeş ve aileleri evlerini boşaltmak zorunda kaldılar. Yadav ailesine göre yerel mahkeme 2001 yılından bu yana duruşma tarihi belirliyordu fakat yargıç hiç bir zaman duruşmaya gelmemişti.
There are several instances in Uttar Pradesh of people dying before their case is given a proper review. Shivdutt's father's death and a want for his property led to this corruption. He was laid to rest in the Ganges River, where the dead are cremated along the banks of the river or tied to heavy stones and sunk in the water.
Uttar Pradesh'te davaların düzgün yorumlanmasından önce bu insanların ölümlerine dair bir takım örnekler mevcut. Shivdutt'un babasının ölümü ve onun mülküne olan talep bu yolsuzluğa sebep oldu. Cenazesi ölenlerin yakıldığı veya ağır taşlara bağlanarak batırıldığı Ganj Nehri'ne huzur bulması için bırakıldı.
Photographing these brothers was a disorienting exchange because on paper they don't exist, and a photograph is so often used as an evidence of life. Yet, these men remain dead. This quandary led to the title of the project, which considers in many ways that we are all the living dead and that we in some ways represent ghosts of the past and the future.
Bu erkek kardeşleri fotoğraflamak kafa karıştıran bir durumdu. Çünkü resmi olarak hayatta değillerdi. Fotoğraf ise hayatta olduğuna dair bir kanıttı. Fakat, bu kardeşler ölü olarak kaldı. Bu dilemma projenin başlığını oluşturdu. Birçok yönden kendimizi yaşayan ölüler olarak değerlendirebiliriz. Bazı yönlerden de geçmişin ve geleceğin hayaletlerini temsil ediyoruz.
So this story is the first of 18 chapters in my new body of work titled "A Living Man Declared Dead and Other Chapters." And for this work, I traveled around the world over a four-year period researching and recording bloodlines and their related stories. I was interested in ideas surrounding fate and whether our fate is determined by blood, chance or circumstance. The subjects I documented ranged from feuding families in Brazil to victims of genocide in Bosnia to the first woman to hijack an airplane and the living dead in India. In each chapter, you can see the external forces of governance, power and territory or religion colliding with the internal forces of psychological and physical inheritance.
İşte bu hikaye benim ['' Yaşayan ama Ölü Beyan Edilen Adam ve Diğer Bölümler'' ] başlıklı yeni çalışmamın ilk 18 bölümüdür. Bu çalışma için 4 yılı aşkın bir sürede soy ağaçlarını ve onların nesline ait hikayeleri araştırdım ve kaydettim. Kaderle çevrelenmiş fikirlere ve kaderimizin kan bağımızla şansımızla ya da durumumuzla ilgili olup olmadığıyla ilgileniyordum. Belgelediğim konular, Brezilya'daki kavga eden ailelerden Bosna soykırımına, uçak kaçıran ilk kadına ve Hindistan'daki yaşayan ölülere kadar değişkenlik gösteriyordu. Her bir bölümde, hükümet, güç ve toprak ya da din gibi dış güçlerin psikolojik ve fiziksel miras gibi iç güçlerle çatıştığını görebilirsiniz.
Each work that I make is comprised of three segments. On the left are one or more portrait panels in which I systematically order the members of a given bloodline. This is followed by a text panel, it's designed in scroll form, in which I construct the narrative at stake. And then on the right is what I refer to as a footnote panel. It's a space that's more intuitive in which I present fragments of the story, beginnings of other stories, photographic evidence. And it's meant to kind of reflect how we engage with histories or stories on the Internet, in a less linear form. So it's more disordered. And this disorder is in direct contrast to the unalterable order of a bloodline.
Oluşturduğum her bir çalışma 3 parçadan oluşmaktadır. Sol tarafta sistematik olarak düzenlediğim soy ağacının üyelerini gösteren bir ya da daha fazla portre paneli bulunmaktadır. Devamında aşağıya kaydırılabilen bir formda dizayn edilmiş, bahsettiğim hikayenin yazılı olduğu ve sağda da benim dipnot olarak adlandırdığım bir panel bulunuyor. Burası hikayenin fragmanını, diğer hikayelerin başlangıcını, fotoğraf kanıtlarını sunduğum daha sezgisel olan bir alan. İşte bu, internetteki hikayelere ve geçmişe nasıl dahil olduğumuzun tam olarak doğrusal olmayan yansıması olacaktı. Ama bu daha karmaşıktı. Ve bu karmaşa soyağacının değişmez sırasıyla
In my past projects I've often worked in serial form, documenting things that have the appearance of being comprehensive through a determined title and a determined presentation, but in fact, are fairly abstract. In this project I wanted to work in the opposite direction and find an absolute catalog, something that I couldn't interrupt, curate or edit by choice. This led me to blood. A bloodline is determined and ordered. But the project centers on the collision of order and disorder -- the order of blood butting up against the disorder represented in the often chaotic and violent stories that are the subjects of my chapters.
direkt bir zıtlık içerisindeydi. Eski projelerimde, genellikle sıralı bir düzende, belirlenen başlığa ve sunuma bakılırsa kapsamlı görünen ama aslında oldukça soyut olan şeyleri belgeleyerek çalıştım. Bu projede, farklı yönde çalışıp, net bir katalog ortaya çıkarmak istedim, tercihe bağlı olarak müdahale edip, düzenleyip,değiştiremeyeceğim bir şey. Bu beni kan bağına yöneltti. Soy kütüğü, kesin ve düzenlidir. Ama bu proje, düzenin ve düzensizliğin çatışmasına -- bölümlerimin konusu olan sıklıkla kaotik ve şiddet içeren hikayelerle temsil edilen soy düzeninin düzensizlikle bitişik olması olayına odaklanmıştır.
In chapter two, I photograph the descendants of Arthur Ruppin. He was sent in 1907 to Palestine by the Zionist organization to look at areas for Jewish settlement and acquire land for Jewish settlement. He oversaw land acquisition on behalf of the Palestine Land Development Company whose work led to the establishment of a Jewish state. Through my research at the Zionist Archives in Jerusalem, I wanted to look at the early paperwork of the establishment of the Jewish state. And I found these maps which you see here. And these are studies commissioned by the Zionist organization for alternative areas for Jewish settlement. In this, I was interested in the consequences of geography and imagining how the world would be different if Israel were in Uganda, which is what these maps demonstrate. These archives in Jerusalem, they maintain a card index file of the earliest immigrants and applicants for immigration to Palestine, and later Israel, from 1919 to 1965.
[Bölüm 2] Burada Arthur Ruppin'in soyundan gelen kişileri fotoğrafa alıyorum Kendisi, Yahudilerin yerleşmesi için arazi bakması ve toprak alması amacıyla Siyonist bir kurum tarafından 1907'de Filistin'e gönderildi. Yahudi devletinin kurulmasını sağlayan Filistin Arazi Islahı Şirketi adına toprak alma işlerini denetleyen kişiydi. Kudüs'teki Siyonist Arşivlerinde yaptığım araştırmayla Yahudi devletinin kurulması ile ilgili ilk yıllarındaki evraklara bakmak istedim. İşte burada gördüğünüz haritaları buldum. Ve bunlar da Siyonist kurum tarafından desteklenmiş, Yahudi yerleşimi için alternatif alanlara yönelik çalışmalar. Burada coğrafyanın getirdiği sonuçlarla ilgilenip, İsrail'in Uganda'da olması durumunda, dünyanın nasıl farklı bir yer olacağını hayal ediyorum. Bunu ise, işte bu haritalar gösteriyor. Kudüs'teki bu arşivler, 1919 ile 1965 arasında ilk önce Filistin'e sonra İsrail'e giden ilk göçmenlerin ve göç başvurusu yapan kişilerin kartlarının dizin kütüğü niteliğindedir.
Chapter three: Joseph Nyamwanda Jura Ondijo treated patients outside of Kisumu, Kenya for AIDS, tuberculosis, infertility, mental illness, evil spirits. He's most often paid for his services in cash, cows or goats. But sometimes when his female patients can't afford his services, their families give the women to Jura in exchange for medical treatment. As a result of these transactions, Jura has nine wives, 32 children and 63 grandchildren. In his bloodline you see the children and grandchildren here.
[Bölüm 3] Joseph Nyamwanda Jura Ondijo, Kenya'daki Kisumu'nun dışından olan hastalarını, AIDS, tüberküloz, kısırlık, ruhsal bozukluk ve kötü ruhlara karşı tedavi etti. Hizmeti karşılığında, nakit ödeme yapıldı, inek ya da keçi verildi. Ama bayan hastalarının, ödemeye güçlerinin yetmediği durumlarda, aileleri, bu kadınları Jura'ya tıbbi tedavinin karşılığı olarak verdiler. Bu ticari işlemleri sonucu olarak Jura'nın 9 karısı 32 çocuğu ve 63 torunu vardır. Soy kütüğünde, çocuklarla torunları burada görüyorsunuz.
Two of his wives were brought to him suffering from infertility and he cured them, three for evil spirits, one for an asthmatic condition and severe chest pain and two wives Ondijo claims he took for love, paying their families a total of 16 cows. One wife deserted him and another passed away during treatment for evil spirits. Polygamy is widely practiced in Kenya. It's common among a privileged class capable of paying numerous dowries and keeping multiple homes. Instances of prominent social and political figures in polygamous relationships has led to the perception of polygamy as a symbol of wealth, status and power.
Karılarından ikisi kendisine kısır oldukları için tedaviye getirilmişti ve onları tedavi etti, üçü kötü ruhlar için, biri astım ve şiddetli göğüs ağrısı için, ve iki karısını da onları sevdiği için ailelerine toplamda 16 inek vererek aldığını iddia etti. Karılarından birisi, kendisini terk etti, diğeri kötü ruhlara karşı tedavi esnasında öldü. Çok eşlilik, Kenya'da yaygın olarak uygulanmaktadır. Çok çeyiz yapmaya ve birden fazla eve sahip olmaya gücü yeten, ayrıcalıklı bir sınıfta yaygındır. Çok eşli ilişkilerde, önde gelen sosyal ve siyasi figürlerin örnekleri, çok eşli evliliğin zenginlik, statü ve güç sembolü olarak algılanmasına yol açtı.
You may notice in several of the chapters that I photographed there are empty portraits. These empty portraits represent individuals, living individuals, who couldn't be present. And the reasons for their absence are given in my text panel. They include dengue fever, imprisonment, army service, women not allowed to be photographed for religious and cultural reasons. And in this particular chapter, it's children whose mothers wouldn't allow them to travel to the photographic shoot for fear that their fathers would kidnap them during it.
Fotoğrafladığım bölümlerin çoğunda, boş portreleri farketmiş olabilirsiniz. Bu boş portreler, kişileri, şu anda var olmayabilir dediğimiz kişileri temsil ediyor. Var olmama sebepleri, yazılı panelimde bulunuyor. Sebeplerden bazıları, dang humması, hapse girme, askerlik görevi, dini ve kültürel sebeplerden kadınları fotoğraflanamamasıdır. Ve İşte bu bölümde ise, babaları onları kaçırabilir korkusuyla annelerinin fotoğraf alanına gitmelerine izin vermediği çocuklar var.
Twenty-four European rabbits were brought to Australia in 1859 by a British settler for sporting purposes, for hunting. And within a hundred years, that population of 24 had exploded to half a billion. The European rabbit has no natural predators in Australia, and it competes with native wildlife and damages native plants and degrades the land. Since the 1950s, Australia has been introducing lethal diseases into the wild rabbit population to control growth. These rabbits were bred at a government facility, Biosecurity Queensland, where they bred three bloodlines of rabbits and have infected them with a lethal disease and are monitoring their progress to see if it will effectively kill them. So they're testing its virulence. During the course of this trial, all of the rabbits died, except for a few, which were euthanized.
[Bölüm 6] 24 ada tavşanı, İngiliz bir yerleşimci tarafından sportif amaçlarla avlamak için 1856'da Avustralya'ya getirildi. Yüz yıl içinde, bu 24 tavşanlık kitlenin nüfusu yarım milyara çıktı. Ada tavşanını avlayacak yırtıcı bir hayvan türü yok ve bu tavşan yaban hayatla rekabet ediyor, yerli bitkilere zarar verip toprağı alt üst ediyor. Avustralya 1950'lerden bu yana vahşi tavşan nüfusunun büyümesini kontrol edebilmek için, ölümcül hastalıklar getirmişlerdir. Bir grup tavşan, bir devlet tesisi olan Biosecurity Queensland'de yetiştirilmiş. Üç soy boyunca tavşanları besleyip ölümcül bir hastalık bulaştırdılar onları öldürüp öldürmediğini görmek için süreci kontrol ettiler. Hastalığın öldürücülüğünü test ettiler. Deneylerde, birkaç tavşan hariç tüm tavşanlar öldü, o birkaç tavşana da ötenazi yapıldı.
Haigh's Chocolate, in collaboration with the Foundation for Rabbit-Free Australia, stopped all production of the Easter Bunny in chocolate and has replaced it with the Easter Bilby. Now this was done to counter the annual celebration of rabbits and presumably make the public more comfortable with the killing of rabbits and promote an animal that's native to Australia, and actually an animal that is threatened by the European rabbit.
Haigh's Chocolate, Rabbit-Free Australia Kurumu'yla işbirliği yaparak çikolatadan Paskalya tavşanı üretimini durdurdu ve yerine Paskalya keseli tavşanı şeklinde üretim başlattı. İşte bu, yıllık tavşan kutlamasını karşılamak, muhtemelen tavşanların öldürülmesi konusunda halkı rahatlatmak ve Avustralya'ya özgü olan, hatta Ada tavşanı tehdidi altında olan, bir hayvanı desteklemek için yapıldı.
In chapter seven, I focus on the effects of a genocidal act on one bloodline. So over a two-day period, six individuals from this bloodline were killed in the Srebrenica massacre. This is the only work in which I visually represent the dead. But I only represent those that were killed in the Srebrenica massacre, which is recorded as the largest mass murder in Europe since the Second World War. And during this massacre, 8,000 Bosnian Muslim men and boys were systematically executed.
[Bölüm 7], burada bir nesle uygulanmış bir soykırımın etkileri üzerine odaklanıyorum. İki günlük bir sürede, aynı soya ait altı birey, Srebrenitsa katliamı sırasında öldürüldü. Görsel olarak ölüyü temsil ettiğim tek çalışma bu. Ama sadece İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da kaydedilmiş en büyük toplu katliam olan Srebrenitsa katliamında öldürülenleri temsil ediyorum. Bu katliam esnasında, 8000 Bosnalı Müslüman adam ve erkek çocuk sistematik bir şekilde infaz edildi.
So when you look at a detail of this work, you can see, the man on the upper-left is the father of the woman sitting next to him. Her name is Zumra. She is followed by her four children, all of whom were killed in the Srebrenica massacre. Following those four children is Zumra's younger sister who is then followed by her children who were killed as well. During the time I was in Bosnia, the mortal remains of Zumra's eldest son were exhumed from a mass grave. And I was therefore able to photograph the fully assembled remains. However, the other individuals are represented by these blue slides, which show tooth and bone samples that were matched to DNA evidence collected from family members to prove they were the identities of those individuals. They've all been given a proper burial, so what remains are these blue slides at the International Commission for Missing Persons.
Bu çalışmanın detaylarına baktığınızda, sol üst köşedeki adamın, yanında oturan kadının, babası olduğunu görebilirsiniz. Kadının adı Zumra. Onun ardından, Srebrenitsa katliamında öldürülen dört çocuğu geliyor. Bu dört çocuğun ardından, Zumra'nın kız kardeşi, sonrasında onun çocukları geliyor, ki onlar da öldürülmüşler. Bosna'da bulunduğum esnada, Zumra'nın en büyük oğlunun cesedi, toplu mezardan çıkartıldı. Bu sayede cesedin bir araya getirilmiş parçalarını fotoğraflama imkanım oldu. Fakat diğer kişiler, bunların kimliklerini kanıtlamak amacıyla aile bireylerinden toplanan DNA verisiyle eşleşen diş ve kemik örneklerini gösteren bu mavi slaytlarla temsil ediliyor. Hepsi de düzgün şekilde defnedilmiş, onlardan geriye kalan ise, Uluslararası Kayıp Kişiler Komisyonundaki bu mavi slaytlar.
These are personal effects dug up from a mass grave that are awaiting identification from family members and graffiti at the Potochari battery factory, which was where the Dutch U.N. soldiers were staying, and also the Serbian soldiers later during the times of the executions. This is video footage used at the Milosevic trial, which from top to bottom shows a Serbian scorpion unit being blessed by an Orthodox priest before rounding up the boys and men and killing them.
Bunlar, aile bireyleri aracılığıyla kimlik tespiti için bekleyen ve toplu mezarlardan kazılarak çıkartılmış kişisel eşyalar ve Hollandalı B.M askerlerinin, daha sonra da Sırp askerlerinin, infazlar sırasında kaldığı, Potochari batarya fabrikasındaki grafitiler. Bu da Milosevic'in duruşmasında kullanılan video görüntüsü, erkek çocukları ve adamların etrafını çevreleyip onları öldürmeden önce Ortodoks bir rahip tarafından kutsanan bir Sırp akrep birimini baştan sona gösteriyor.
Chapter 15 is more of a performance piece. I solicited China's State Council Information Office in 2009 to select a multi-generational bloodline to represent China for this project. They chose a large family from Beijing for its size, and they declined to give me any further reasoning for their choice. This is one of the rare situations where I have no empty portraits. Everyone showed up. You can also see the evolution of the one-child-only policy as it travels through the bloodline.
[Bölüm 15] daha çok performans içerikli. Çin'in Danıştay Bilgi Ofisi'nden 2009'da bu projede Çin'i temsil edecek çok kuşaklı bir soy kütüğü talep ettim. Pekin'den büyük bir aileyi bireylerinin çok olması sebebiyle seçtiler ve bana daha fazla açıklama yapmayı reddettiler. Bu, hiç boş portrenin olmadığı çok az rastlanan bir durum. Herkes gözüküyor. Soykütüğünde ilerledikçe, tek çocuk politikasının evrimini görebiliyorsunuz.
Previously known as the Department of Foreign Propaganda, the State Council Information Office is responsible for all of China's external publicity operations. It controls all foreign media and image production outside of China from foreign media working within China. It also monitors the Internet and instructs local media on how to handle any potentially controversial issues, including Tibet, ethnic minorities, Human Rights, religion, democracy movements and terrorism. For the footnote panel in this work, this office instructed me to photograph their central television tower in Beijing. And I also photographed the gift bag they gave me when I left.
Önceden Dış Propaganda Bakanlığı olarak bilinen Danıştay Bilgi Ofisi, tüm Çin'in dış tanıtım işlemlerinden sorumludur. Çin dışındaki tüm yabancı medyayı ve imaj oluşturma sürecini Çin'in içerisinde işlev gören yabancı medyayla kontrol eder. Aynı zamanda interneti takip eder ve yerel medyaya, Tibet, etnik azınlıklar insan hakları, din, demokrasi hareketleri ve terörizm gibi tartışmalı meseleleri nasıl ele alması gerektiğine yönelik talimatlar verir. Bu çalışmadaki dipnot paneli için, bu ofis bana Pekin'deki merkezi televizyon kulesini fotoğraflamam için talimat verdi. Bir de ayrıldığımda bana verdikleri hediye paketini fotoğrafladım.
These are the descendants of Hans Frank who was Hitler's personal legal advisor and governor general of occupied Poland. Now this bloodline includes numerous empty portraits, highlighting a complex relationship to one's family history. The reasons for these absences include people who declined participation. There's also parents who participated who wouldn't let their children participate because they thought they were too young to decide for themselves. Another section of the family presented their clothing, as opposed to their physical presence, because they didn't want to be identified with the past that I was highlighting. And finally, another individual sat for me from behind and later rescinded his participation, so I had to pixelate him out so he's unrecognizable.
[Bölüm 11] Bunlar, Hitler'in şahsi hukuk danışmanı ve işgal edilmiş Polonya'nın valisi olan Hans Frank'ın soyu. Bu soy kütüğü ise, aile geçmişiyle karmaşık bir ilişkiyi ön plana çıkartan çok sayıda boş portre içeriyor. Katılmayı reddeden insanlar, bu eksikliklerin sebeplerinden birisi. Bunun yanısıra, çocuklarının kendi başına karar vermeleri için çok küçük olduğunu düşünerek kendileri katılım sağlayıp çocuklarına izin vermeyen aileler var. Ailenin diğer kısmı, kendileri bizzat katılmadılar çünkü öne çıkardığım bu geçmişle ilişkilendirilmek istemediler ama giysilerini verdiler. Sonunda, bir diğer birey, arkasını dönerek oturdu ve sonra katılımını iptal etti, bu sebeple tanınmasın diye görüntüyü mozaiklemem gerekti .
In the footnote panel that accompanies this work I photographed an official Adolph Hitler postage stamp and an imitation of that stamp produced by British Intelligence with Hans Frank's image on it. It was released in Poland to create friction between Frank and Hitler, so that Hitler would imagine Frank was trying to usurp his power.
Bu çalışmadaki dipnot panelinde, resmi bir Adolph Hitler posta pulu ile bu pulun Britanya İstihbaratı tarafından üretilmiş, üzerinde Hans Frank'ın resmi olan taklidini fotoğrafladım. Bu pul, Hitler'in, Frank'ın onun gücünü ele geçirmeye çalıştığını düşünmesine, ve ikili arasında bir sürtüşme yaratmaya yönelik, Polonyada piyasaya sürülmüştür.
Again, talking about fate, I was interested in the stories and fate of particular works of art. These paintings were taken by Hans Frank during the time of the Third Reich. And I'm interested in the impact of their absence and presence through time. They are Leonardo da Vinci's "Lady With an Ermine," Rembrandt's "Landscape With Good Samaritan" and Raphael's "Portrait of a Youth," which has never been found.
Yine kadere gelirsek, belirli sanat eserlerinin öyküleri ve kaderleriyle ilgilendim. Bu tablolar, Hans Frank tarafından, Nazi Almanyası zamanında alınmıştır. Zaman içinde varlıkları ve ortadan kaybolmalarının etkisiyle ilgileniyorum. Bunlar, Leonardo da Vinci'nin "Lady With an Ermine'' Rembrandt'ın Landscape With Good Samaritan ve Raphael'in ''Portrait of a Youth'' tabloları ve bulunamamışlardır.
Chapter 12 highlights people being born into a battle that is not of their making, but becomes their own. So this is the Ferraz family and the Novaes family. And they are in an active blood feud. This feud has been going on since 1991 in Northeast Brazil in Pernambuco, and it involved the deaths of 20 members of the families and 40 others associated with the feud, including hired hit men, innocent bystanders and friends. Tensions between these two families date back to 1913 when there was a dispute over local political power. But it got violent in the last two decades and includes decapitation and the death of two mayors. Installed into a protective wall surrounding the suburban home of Louis Novaes, who's the head of the Novaes family, are these turret holes, which were used for shooting and looking.
[Bölüm 12] ise kendilerinin olmayan ama bir parçası haline geldikleri bir savaşın içinde düyaya gelen insanları ön plana çıkarıyor. Bu Ferraz ailesi ile Novaes ailesi. Aslında onlar, devam eden bir kan davası içindeler. Bu dava, 1991'den beri Kuzey Doğu Brezilya'da Pernambuco'da devam etmekte olup kiralık tetikçiler,yoldan geçen suçsuzlar ve arkadaşların da dahil olduğu davaya karışmış 40 kişi ve ailelerden 20 bireyin ölümünü kapsıyor. Bu iki aile arasındaki gerginlik, yerel siyasi iktidar üzerine bir anlaşmazlığın çıktığı 1913 yılına dayanmaktadır. Ama dava, şu son 20 yılda şiddetlenmiş, 2 belediye başkanının boynunun vurulması ve ölümünü kapsamıştır. Novaes ailesinin reisi Louis Novaes'in banliyö evini çevreleyen koruyucu duvarda, ateş açmak ve gözetlemek için kullanılmış olan bu kule delikleri bulunuyor.
Brazil's northeast state of Pernambuco is one of the nation's most violent regions. It's rooted in a principle of retributive justice, or an eye for an eye, so retaliatory killings have led to several deaths in the area. This story, like many of the stories in my chapters, reads almost as an archetypal episode, like something out of Shakespeare, that's happening now and will happen again in the future. I'm interested in these ideas of repetition. So after I returned home, I received word that one member of the family had been shot 30 times in the face.
Brezilya'nın Kuzey Doğu eyaleti olan Pernambuco, ülkenin en çok şiddet içeren bölgelerinden biridir. Kökleri cezalandırıcı adalet ya da kısasa kısas ilkesine dayanmaktadır dolayısıyla misilleme cinayetleri bölgede birçok ölüme neden olmuştur. Bu hikaye, bölümlerdeki diğer birçoğu gibi neredeyse ilkörnek bir bölüm olarak anlam kazanıyor, tıpkı şimdi gerçekleşen ve gelecekte tekrar gerçekleşecek olan Shakespeare'den çıkma bir şey gibi. Yinelemeye dair bu fikirlerle ilgileniyorum. Eve döndükten sonra, bir aile bireyinin yüzünden 30 kez vurulduğu haberini aldım.
Chapter 17 is an exploration of the absence of a bloodline and the absence of a history. Children at this Ukrainian orphanage are between the ages of six and 16. This piece is ordered by age because it can't be ordered by blood. In a 12-month period when I was at the orphanage, only one child had been adopted. Children have to leave the orphanage at age 16, despite the fact that there's often nowhere for them to go. It's commonly reported in Ukraine that children, when leaving the orphanage are targeted for human trafficking, child pornography and prostitution. Many have to turn to criminal activity for their survival, and high rates of suicide are recorded.
[Bölüm 17] Bir soy kütüğünün ve bir tarihin ortada olmamasına yönelik bir incelemedir. Bu Ukrayna yetimhanesindeki çocuklar, 6 ila 16 yaşları arasındalar. Bu parçada veri, soya göre düzenlenemediği için yaşa göre düzenlenmiştir. Yetimhanede bulunduğum 12 aylık süre içinde, sadece bir çocuk evlat edinildi. Çocuklar, genellikle gidecek bir yerleri olmamasına rağmen 16 yaşında yetimhaneyi terk etmek zorundalar. Ukrayna'da bundan sıkça bahsedilmektedir yetimhaneden ayrılan çocuklar, insan ticareti, çocuk pornografisi ve seks işçiliğinin hedefi olmaktadırlar. Çoğu, hayatta kalmak için suç işlemeye yönelmek zorunda kalır ve yüksek intihar oranları kaydedilmiştir.
This is a boys' bedroom. There's an insufficient supply of beds at the orphanage and not enough warm clothing. Children bathe infrequently because the hot water isn't turned on until October. This is a girls' bedroom. And the director listed the orphanage's most urgent needs as an industrial size washing machine and dryer, four vacuum cleaners, two computers, a video projector, a copy machine, winter shoes and a dentist's drill. This photograph, which I took at the orphanage of one of the classrooms, shows a sign which I had translated when I got home. And it reads: "Those who do not know their past are not worthy of their future."
Bu, erkekler için yatak odası. Yetimhanede, yetersiz sayıda yatak vardır ve kıyafetler de yeterli değildir. Çocuklar, yeterince sık banyo yapamıyor çünkü Ekim'e kadar sıcak su verilmiyor. Bu ise, kızların yatak odası. Müdür, yetimhanenin en acil ihtiyaçlarını, endüstriyel boyutta bir yıkama ve kurutma makinesi, dört elektrikli süpürge, iki bilgisayar bir projeksiyon cihazı, bir fotokopi makinesi, kışlık ayakkabılar, bir dişçi matkabı olarak listeledi. Yetimhaneye ait bir sınıfta çektiğim bu fotoğrafta Eve dönünce çevirisini yaptırdığım bir yazı var. Ve şöyle diyor: ''Geçmişini bilmeyenler geleceğe layık değillerdir.''
There are many more chapters in this project. This is just an abridged rendering of over a thousand images. And this mass pile of images and stories forms an archive. And within this accumulation of images and texts, I'm struggling to find patterns and imagine that the narratives that surround the lives we lead are just as coded as blood itself. But archives exist because there's something that can't necessarily be articulated. Something is said in the gaps between all the information that's collected. And there's this relentless persistence of birth and death and an unending collection of stories in between. It's almost machine-like the way people are born and people die, and the stories keep coming and coming. And in this, I'm considering, is this actual accumulation leading to some sort of evolution, or are we on repeat over and over again?
Bu projede, daha bir çok bölüm var. Bu, binin üstünde fotoğrafın sadece özetleyici sunumu. Bu resimler ve öyküler kümesi, bir arşiv meydana getiriyor. Bu resimler ve metinler koleksiyonunda, desenler bulmaya çabalayıp, etki ettiğimiz hayatları çevreleyen öykülerin tıpkı kan bağının kendisi gibi şifrelenmiş olduğunu hayal ediyorum. Ama arşivler bunun içindir çünkü bazı şeyler sözcüklerle gerektiği gibi ifade edilemez. Toplanmış tüm o bilgiler arasında kalan boşluklarda bir şeyler söylenmektedir. Bir de doğum ve ölümün acımasız sürekliliği ve arada kalan öykülerin durmaksızın birikmesi var tabii. İnsanların doğup ölme şekli, öykülerin hiç durmadan gelmesi, sanki bir makine gibi. Ve bence, işte bu asıl birikim, bir tür evrilmeye yol açıyor ya da acaba tekrar tekrar kendimizi mi yineliyoruz?
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)