[Ojibwe: Hello. My English name is Tara; my Native name is Zhaabowekwe. I am of Couchiching First Nation; my clan is bear. I was born under the Maple Sapping Moon.]
[Ojibwe: Merhaba. İngilizce ismim Tara; asıl ismim ise Zhaabowekwe. Couchiching Birinci Milleti, ayı klonuna mensubum. Maple Sapping Moon'un altında doğdum.
My name is Tara Houska, I'm bear clan from Couchiching First Nation, I was born under the Maple Sapping Moon in International Falls, Minnesota, and I'm happy to be here with all of you.
Benim adım Tera Houska, Couching Birinci milleti, ayı klonuna mensubum. Ben uluslararası şelaler, Minnesesota'da Maple Sapping Moon'un altında doğdum ve sizlerle burada olduğum için çok mutluyum.
(Applause)
(Alkışlar)
Trauma of indigenous peoples has trickled through the generations. Centuries of oppression, of isolation, of invisibility, have led to a muddled understanding of who we are today. In 2017, we face this mixture of Indians in headdresses going across the plains but also the drunk sitting on a porch somewhere you never heard of, living off government handouts and casino money.
Yerli halkların travması yavaşça nesillerin içine işledi. Yüzyıllar süren baskı, yalnızlık ve hiçe sayılma hali bulanık bir kimlik anlayışına yol açtı. 2017'de, kafalarına süslü eşarplar takan, ovalar üzerinde boydan boya turlayan, daha önce duymadığınız bir yerde, sarhoş bir şeklide oturmuş, hükümetin yardımları ve gazino paraları ile yaşayan Yerlileri görüyoruz.
(Sighs)
(İç çekmeler)
It's really, really hard. It's very, very difficult to be in these shoes, to stand here as a product of genocide survival, of genocide. We face this constant barrage of unteaching the accepted narrative. 87 percent of references in textbooks, children's textbooks, to Native Americans are pre-1900s. Only half of the US states mention more than a single tribe, and just four states mention the boarding-school era, the era that was responsible for my grandmother and her brothers and sisters having their language and culture beaten out of them. When you aren't viewed as real people, it's a lot easier to run over your rights.
Bu gerçekten çok ama çok zor. Onların yerinde olmak, burada bir soykırım yadigarı olarak durmak çok zor. Kanıksanmış doğruyu göstermemeye çalışan bir barajla devamlı karşı karşıyayız. Ders, çocuk kitaplarında Amerika'nın yerlilerine yapılan referansların %87'si, 1900'lerden öncesine ait. ABD eyaletlerinin sadece yarısı birden fazla kabileden ve sadece 4 eyalet yatılı okul çağı, büyükannemin ve onun kardeşlerinin, kendi dil, kültürlerinin ellerinden sökülerek alındığı bu çağdan bahseder. Bir birey olarak sayılmadığınızda haklarınızın çiğnenmesi çok daha kolaydır.
Four years ago, I moved to Washington, DC. I had finished school and I was there to be a tribal attorney and represent tribes across the nation, representing on the Hill, and I saw immediately why racist imagery matters. I moved there during football season, of all times. And so it was the daily slew of Indian heads and this "redskin" slur everywhere, while my job was going up on the Hill and trying to lobby for hospitals, for funding for schools, for basic government services, and being told again and again that Indian people were incapable of managing our own affairs. When you aren't viewed as real people, it's a lot easier to run over your rights.
Dört yıl önce Washington, DC'ye taşındım. Okulu orada bitirdim ve bir kabile avukatı olmak, ülkenin dışındaki kabileleri Tepe'de temsil etmek için orada kaldım ve anında ırkçı imgelerin neden önemli olduğunun farkına vardım. Oraya tüm zamanların en iyi futbol sezonu sırasında gittim. Böylece her gün Yerliler öldürürcesine aşağılanmaya ve her yerde "kızılderili" olanlar karalanmaya başlarken ben Tepe'de devam eden işime gidip hastaneler için lobi, okullar için finansman, temel ihtiyaçlar için fonlar arıyor ve sürekli Yerlilerin kendi işlerini yönetecek kapasitede olmadığı söylemiyle karşılaşıyordum. Bir birey olarak görülmediğiniz zaman, haklarınızın çiğnenmesi çok daha kolaydır.
And last August, I went out to Standing Rock Sioux Reservation. I saw resistance happening. We were standing up. There were youth that had run 2,000 miles from Cannonball, North Dakota all the way out to Washington, DC, with a message for President Obama: "Please intervene. Please do something. Help us." And I went out, and I heard the call, and so did thousands of people around the world.
Geçtiğimiz Ağustos, Rock Sioux Bölgesi'ne gittim. Orada bir direnişin olduğunu gördüm. Biz ayaklanıyorduk. Cannonball, Kuzey Dakota'dan 3.000 kilometreyi koşarak Washington, DC'ye kadar gelen gençlerin, Başkan Obama'ya bir mesajı vardı: "Lütfen araya girin." "Lütfen bir şey yapın." "Bize yardım edin." Ve ben dışarı çıktım, yapılan o çağrıyı, dünya üzerindeki binlerce insan gibi, ben de duydum.
Why did this resonate with so many people? Indigenous peoples are impacted first and worst by climate change. We are impacted first and worst by the fossil-fuel industry. Here in Louisiana, the first US climate change refugees exist. They are Native people being pushed off their homelands from rising sea levels. That's our reality, that's what we live. And with these projects comes a slew of human costs that people don't think about: thousands of workers influxing to build these pipelines, to build and extract from the earth, bringing crime and sex trafficking and violence with them. Missing and murdered indigenous women in Canada has become so significant it's spawned a movement and a national inquiry. Thousands of Native women who have disappeared, who have been murdered. And here in the US, we don't even track that. We are instead left with an understanding that our Supreme Court, the United States Supreme Court, stripped us, in 1978, of the right to prosecute at the same rate as anywhere else in the United States. So as a non-Native person you can walk onto a reservation and rape someone and that tribe is without the same level of prosecutorial ability as everywhere else, and the Federal Government declines these cases 40 percent of the time. It used to be 76 percent of the time. One in three Native women are raped in her lifetime. One in three.
Bu neden birçok insan üzerinde yankı yapmıştı? İklim değişikliğinden ilk ve en çok etkilenenler yerlilerdir. Biz, fosil yakıt endüstrisinden ilk ve en çok etkilenenleriz. Burada, Louisiana'da iklim değişikliğinden kaçan ilk ABD mültecileri var. Onlar, yükselen deniz seviyeleri yüzünden evlerini terketmek zorunda kalan yerliler. Bu bizim gerçekliğimiz, biz böyle yaşıyoruz. Ve bu projelerle birlikte, diğer insanların hakkında düşünmediği yüzlerce insan, bu boru hatları inşaatlarında çalışma amacıyla binlerce işçi, topraktan çıkarmak ve ondan inşa etmek için, beraberinde suç, şiddet ve seks ticareti taşıyarak buraya akın ediyor. Kayıp ve cinayete kurban gitmiş yerli kadınlar, o kadar önemli bir hale geldi ki Kanada'da ulusal bir sorgulayış hareketi başladı. Kaybolan, öldürülen binlerce yerli kadın. Ve burada, ABD'de, bunun izini bile sürmeyiz. Onun yerine, Yüksek Mahkeme'nin, Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi'nin, 1978 yılında bizi Amerika dışında herhangi bir ülkedeki yargı hızına sahip olma hakkından mahrum ettiği düşüncesiyle baş başayız. Bu yüzden, yerli değilseniz yerlilere ayrılmış bir bölgeye girip birisine tecavüz edebilirsiniz ve o kabile, diğer ülkelerde sahip olabileceği savcılığa başvurma hakkına sahip olamaz. Ve Federal Hükümet, bu tür vakaların %40'ını reddeder. Eskiden bu rakam %76'ya dayanırdı. Yaşamları boyunca her üç yerli kadından biri tecavüze uğramaktadır. Her üç kadından biri.
But in Standing Rock, you could feel the energy in the air. You could feel the resistance happening. People were standing and saying, "No more. Enough is enough. We will put our bodies in front of the machines to stop this project from happening. Our lives matter. Our children's lives matter." And thousands of allies came to stand with us from around the world. It was incredible, it was incredible to stand together, united as one.
Fakat Standing Rock'ta, insanların enerjisini havada hissedebilirdiniz. Direnişi hissedebilirdiniz. İnsanlar ayaklanıyor ve "Artık yeter. Bu kadarı da fazla. Bu projenin yapılmasını önlemek için bedenlerimizi makinelerin önünde siper yapacağız. Bizim yaşama hakkımız önemli. Çocuklarımızın yaşama hakkı önemli." diyordu. Ve dünya üzerinde binlerce dostumuz, bize katılıp destek oldular. Tek yürek olmak, beraber bunu savunmak inanılmazdı.
(Applause)
(Alkışlar)
In my time there, I saw Natives being chased on horseback by police officers shooting at them, history playing out in front of my eyes. I myself was put into a dog kennel when I was arrested. But funny story, actually, of being put into a dog kennel. So we're in this big wire kennel with all these people, and the police officers are there and we're there, and we start howling like dogs. You're going to treat us like dogs? We're going to act like dogs. But that's the resilience we have. All these horrific images playing out in front of us, being an indigenous person pushed off of Native lands again in 2017. But there was such beauty. On one of the days that we faced a line of hundreds of police officers pushing us back, pushing us off indigenous lands, there were those teenagers out on horseback across the plains. They were herding hundreds of buffalo towards us, and we were crying out, calling, "Please turn, please turn." And we watched the buffalo come towards us, and for a moment, everything stopped. The police stopped, we stopped, and we just saw this beautiful, amazing moment of remembrance.
Burada geçirdiğim günlerde, Yerlilerin onlara ateş eden polislerce at sırtında kovalandığını gördüm, daha dün gibi hatırlıyorum. Bir keresinde tutuklanıp bir köpek kulübesine kapatılmıştım. Ama doğruyu söylemek gerekirse, bir köpek kulübesine kapatılmak komik bir olaydı. Şöyle ki büyük bir köpek kulübesinde, birçok insanla birlikte kısılı kalmıştık ve polisler yakınımızdaydı ve biz de köpekler gibi ulumaya başladık. Bize köpek muamelesi mi yapacaksınız? O zaman biz de köpek gibi davranacağız. Fakat bizim direniş şeklimiz bu. Gözümüzün önünde şekillenen bütün o korkunç resimler, 2017'de, tekrar kendi topraklarından atılan bir yerli olduğun gerçeği. Ama bunda öyle bir güzellik vardı ki. Bir gün bizi geriye doğru iten, kendi topraklarımızdan kovan yüzlerce polisle karşı karşıya geldiğimizde o gençler ovaların üzerinde, atlara binmiş duruyordu. Onlar, bize doğru ilerleyen bir bufalo sürüsünü güdüyor, biz de onlara "Lütfen dönün, lütfen dönün." diye yalvarıyorduk. Ve bufaloların üstümüze gelmesini izledik ve bir an için her şey dondu. Biz donduk, polisler dondu ve biz unutamayacağımız o güzel ana şahit olduk.
And we were empowered. We were so empowered. I interviewed a woman who had, on one day -- September 2nd, the Standing Rock Sioux Reservation had told the courts -- there's an ongoing lawsuit right now -- they told the courts, "Here is a sacred site that's in the direct path of the pipeline." On September 3rd, the following day, Dakota Access, LLC skipped 25 miles ahead in its construction, to destroy that site. And when that happened, the people in camp rushed up to stop this, and they were met with attack dogs, people, private security officers, wielding attack dogs in [2016].
Ve biz güçsüzdük. Biz tamamen güçsüzdük. Başından bir olay geçmiş bir kadınla röpartaj yaptım. Bir gün -- Eylül'ün 2'sinde, Standing Rock Sioux Bölgesi, mahkemede - şu anda devam eden bir dava var - mahkemeye, "İşte burada boru hattının üzerinde, kutsal bir alan var." Ertesi gün, 3 Eylül'de, Dakota Ulaşım şirketi, inşaat alanını, o kutsal alanı yok etmek için 40 km genişletti. Ve bu yaşandığında, kamptaki insanlar onları durdurmak için koştu ve onlar, saldırgan köpeklerle karşılaştı; 2017'da, özel güvenlik, köpekleri bu insanlara saldırı amaçlı kullanıyordu.
But I interviewed one of the women, who had been bitten on the breast by one of these dogs, and the ferocity and strength of her was incredible, and she's out right now in another resistance camp, the same resistance camp I'm part of, fighting Line 3, another pipeline project in my people's homelands, wanting 900,000 barrels of tar sands per day through the headwaters of the Mississippi to the shore of Lake Superior and through all the Treaty territories along the way. But this woman's out there and we're all out there standing together, because we are resilient, we are fierce, and we are teaching people how to reconnect to the earth, remembering where we come from. So much of society has forgotten this.
Ama, göğüsleri köpekler tarafından ısırılmış bir kadınla daha röportaj yaptım ve onun vahşeti ve gücü büyüleyiciydi ve şimdi o, başka bir direniş kampında, benim de dahil olduğum bir direniş kampında, insanlarımızın topraklarında yürütülen, başka bir proje olan 3. Hat ile savaşıyor, Mississippi'nin su kaynaklarından Superior Gölü'ne, Treaty topraklarından geçen günlük 900.000 varil katran kumunu istiyor. Fakat bu kadın orada ve biz hep birlikte oradayız çünkü biz dirençli, öfkeliyiz ve biz insanlara toprakla yeniden bağlanmayı öğretiyor, nereden geldiğimizi unutmuyoruz. Toplumun o kadarı bunu kaybetti ki.
(Applause)
(Alkışlar)
That food you eat comes from somewhere. The tap water you drink comes from somewhere. We're trying to remember, teach, because we know, we still remember. It's in our plants, in our medicines, in our lives, every single day.
O yediğiniz yiyecekler, bir yerden geliyor. O içtiğiniz musluk suyu, bir yerden geliyor. Biz hatırlamaya, öğretmeye çalışıyoruz, çünkü biz biliyor, hala hatırlıyoruz. Bu her gün bizim bitkilerimizde, ilaçlarmızda, hayatımızda.
I brought this out to show.
Bunu size göstermek için getirdim.
(Rattling)
(Tıkırtı)
This is cultural survival. This is from a time that it was illegal to practice indigenous cultures in the United States. This was cultural survival hidden in plain sight. This was a baby's rattle. That's what they told the Indian agents when they came in. It was a baby's rattle.
Bu kültürün hayatta kalışı. Bu, yerli kültürlerin Amerika'da uygulanmasının yasak olduğu zamanlardan. Bu, apaçık ortada olan gerçeklikte saklı kalmış kültürün hayatta kalışı. Bu bir bebeğin çıngırağıydı. Bu Yerli temsilciler geldiğinde onlara söyledikleri şey. Bu bir bebek çıngırağıydı.
But it's incredible what you can do when you stand together. It's incredible, the power that we have when we stand together, human resistance, people having this power, some of the most oppressed people you can possibly imagine costing this company hundreds of millions of dollars, and now our divestment efforts, focusing on the banks behind these projects, costing them billions of dollars. Five billion dollars we've cost them so far, hanging out with banks.
Ama bir arada durunca yapabilecekleriniz, olağanüstüdür. Bir arada durunca sahip olduğumuz güç, insani direniş, bu güce sahip olmak, hayal edemeyeceğiniz kadar baskı altında kalan bazı insanların, bu şirketin yüz milyonlarca dolar parasını kaybetmesini sağlaması muhteşem ve şimdi bu projelerin arkasında duran bankaların elinden milyar dolarlar almaya çabalıyoruz. Şu an için çabalarımızın onlara maliyeti bankalarda asılı kalmış 5 milyar dolar.
(Applause)
(Alkışlar)
So what can you do? How can you help? How can you change the conversation for extremely oppressed and forgotten people?
Peki siz ne yapabilirsiniz? Siz nasıl yardım edebilirsiniz? Pusulayı, aşırı baskı altında kalmış, unutulmuş insanlara doğru nasıl yönlendirebilirsiniz?
Education is foundational. Education shapes our children. It shapes the way we teach. It shapes the way we learn. In Washington State, they've made the teaching of treaties and modern Native people mandatory in school curriculum. That is systems change.
Eğitim bunun temeli. Eğitim, çocuklarımızı biçimlendirir. O, eğitim yöntemimizi şekillendirir. Düşünme şeklimizi şekillendirir. Washington eyaletinde, antlaşma ve yerli insanlar üzerine öğretileri, okul müfredatında zorunlu hale getirdiler. Bu sistem değişikliği.
(Applause)
(Alkışlar)
When your elected officials are appropriating their budgets, ask them: Are you fulfilling treaty obligations? Treaties have been broken since the day they were signed. Are you meeting those requirements? That would change our lives, if treaties were actually upheld. Those documents were signed. Somehow, we live in this world where, in 2017, the US Constitution is held up as the supreme law of the land, right? But when I talk about treaty rights, I'm crazy. That's crazy. Treaties are the supreme law of the land, and that would change so much, if you actually asked your representative officials to appropriate those budgets.
Seçtiğiniz hükümet görevlileri bütçelerini tahsis ederken onlara şunu sorun: Eyaletler arası antlaşmaları yerine getiriyor musunuz? Antlaşmalar imzalandıkları günden itibaren yok sayıldı. Siz bu gereksinimlere uyuyor musunuz? Eğer antlaşmalar gerçekten uygulansaydı bu hayatımızı değiştirirdi. Bu belgeler imzalandı. Bir şekilde, 2017'de ABD anayasasının en kapsamlı toprak yasası kabul edildiği bir dünyada yaşıyoruz, değil mi? Ama ne zaman antlaşma hakları hakkında konuşsam, deli ilan ediliyorum. Bu delilik. Antlaşmalar dünyadaki yüce yasalardır ve eğer gerçekten yetkili temsilcilerin, bütçeleri bu amaç doğrultusunda düzenlemelerini isterseniz bu çok fazla şeyi değiştirir.
And take your money out of the banks. That's huge. It makes a huge difference. Stand with us, empathize, learn, grow, change the conversation. Forty percent of Native people are under the age of 24. We are the fastest-growing demographic in the United States. We are doctors, we are lawyers, we are teachers, we are scientists, we are engineers. We are medicine men, we are medicine women, we are sun dancers, we are pipe carriers, we are traditional language speakers. And we are still here.
Ve paralarınızı bankalardan çekin. Bu çok büyük. Bu çok büyük bir değişiklik sağlar. Bize destek verin, empati kurun, öğrenin, büyüyün, sohbeti değiştirin. Yerli halkın %40'ı 24 yaşın altında. Biz, ABD'deki en hızlı büyüyen demografik kitleyiz. Bizler doktoruz, avukatız, bizler öğretmenleriz, bilim insanlarıyız, biz mühendisleriz. Bizler sağlık personelleri, biz güneş dansçıları, boru taşıyıcıları, biz geleneksel dilin muhafızlarıyız. Ve biz hala buradayız.
Miigwech.
Miigwech.
(Applause)
(Alkışlar)