I'd like to introduce you to my mom.
Size annemi tanıtmak istiyorum.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I'm guessing that's not what you expected, and it's not what I expected either, and thank goodness I realized that an Asian man was not my mom before I hugged him, because that would have been so awkward.
Tahmin ediyorum beklediğiniz bu değildi ve benim de beklediğim bu değildi. Tanrıya şükür ki, sarılmadan önce Asyalı bir adamın annem olmadığını fark ettim çünkü çok tuhaf olabilirdi.
Recognizing people isn't one of my strengths due to a genetic visual impairment that has no correction or cure. As a result, I am legally blind, though I prefer "partially sighted" because it's more optimistic.
Tedavisi olmayan genetik görme bozukluğumdan dolayı insanları tanımak güçlü yönlerimden biri değildir. Sonuç itibarıyla yasal olarak körüm. Ancak "görme engelli" ifadesini tercih ediyorum, çünkü daha iyimser.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
And I'm entitled to the label "disabled."
Ve "engelli" etiketine hak kazanmış bulunuyorum.
I hate the word disabled when it's used to describe people. It detonates a mindset of less than that utterly disregards capacity, ability, potential, instead prioritizing brokenness and lack.
İnsanları tanımlamak için kullanıldığında "engelli" kelimesinden nefret ediyorum. Kapasitenizi, yeteneğinizi, potansiyelinizi tamamen yok sayan onun yerine kırılmışlığa, eksikliğe öncelik veren küçümseyici bir zihniyeti çağrıştırıyor.
The perspective can be overt. What can't he do for himself that I'm going to have to do for him? She'll probably need some accommodation that no other employee at this business needs. Sometimes, the hidden bias is so sweetly conveyed. "Wow, Susan, look at everything you've done in your career and your life. How did you do all of that and be visually impaired?"
Bakış açısı aşikar olabilir. Onun için yapmak zorunda kalacağım neleri yapamıyor? Belli ki bu işte diğer hiçbir çalışanın ihtiyaç duymayacağı kalacak yere ihtiyacı olacak. Bazen de gizli önyargı öylesine nazikçe iletilir ki. "Hayret, Susan, mesleğinde ve hayatında yaptığın bunca şeye baksana. Nasıl bunların hepsini yapıp hem de görme engelli olursun?"
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I fail at being disabled.
Engelli olmada başarısızım.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
So in the spirit of incentivizing the rampant failure of people all over the world and enticing the so-called normal to just give it a rest already, here are five tips to fail at being disabled.
Tüm dünyadaki insanların büyük başarısızlıklarını teşvik etmek ve sözde "normal" olanı cazip hale getirmek adına engelli olmada başarısız olmak için işte size beş tavsiye.
Tip one: know your superpowers. The best team I ever led in my career was based on superpowers, and we even gave ourselves fancy-pantsy titles like "the Pillar of Masterly Acumen." "The Biscuit Butterer."
Birinci tavsiye: Süper güçlerinizi bilin. Meslek hayatımda yönettiğim en iyi takım süper güçleri esas alıyordu ve kendimize süslü püslü lakaplar bile vermiştik. "Sezgilerin Ustası "Bisküvi Yağlayıcısı"
(Laughter)
(Gülüşmeler)
"The Voice of Reason."
"Aklın Sesi" gibi.
Because we relied on our strengths, our best strengths, we achieved tremendous outcomes. The trait that prevents me from recognizing my mom allows me to smoothly adapt, to quickly absorb and accurately process an exhausting volume of cues, tease out what's important, determine multiple processes or potentials for any situation that I'm in, and then select the one that makes the most sense, all in a matter of seconds. I see what other people do not. Some people think that's a superpower, but my real superpowers are ricocheting off of glass walls --
Çünkü güçlerimize güveniyorduk, en iyi güçlerimize. Şahane sonuçlar aldık. Annemi tanımama engel olan özellik pürüzsüzce uyum sağlamamı, büyük miktarda işareti hızlıca kavrayıp doğru bir şekilde işlemden geçirmemi, önemli olanları ayırmamı, içinde bulunduğum herhangi bir durum için çoklu işlem ya da olasılıklar belirlememi ve sonra akla en yatkın olanı saniyeler içinde seçmemi sağlıyor. Diğer insanların göremediği şeyi görüyorum. Bazıları bunu süper güç sanıyor; fakat gerçek süper güçlerim cam duvarlara çarpmak --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
and letting my friends walk around with kale in their teeth.
ve arkadaşlarıma dişlerinin arasındaki lahanayla gezinmelerine izin vermek.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
It's true. Don't have lunch with me, or dinner.
Bu doğru. Benimle öğle ya da akşam yemeği yemeyin.
Tip two: be supremely skilled, supremely skilled at getting it wrong. It is important to be as equally confident in your superpowers as you are in you FUBARs. That's "effed up beyond all recognition" for you millennials.
İkinci tavsiye: İnanılmaz derecede yanlış anlamakta yetenekli olun. Süper güçlerinize ve FUBAR'larınıza aynı derecede güvenmek önemlidir. Yani "tahmin edilemeyecek ölçüde zarar görmek" Y kuşağı için söylüyorum.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Here's a good example. It is not a great idea to say, "Don't worry, everything in here is too small for me to see" when you accidentally walk into the men's room --
Buyrun güzel bir örnek. Şöyle demek harika bir fikir değil: "Endişelenmeyin, buradaki her şey görmem için çok küçük," kazara erkekler tuvaletine girdiğinizde --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
at one of the world's largest sporting arenas --
dünyanın en büyük spor sahalarından birinde --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
or anywhere. I really wish that one wasn't true. I'm serious. It is better to just walk out and let them think you're drunk.
ya da herhangi bir yerde. Keşke bu doğru olmasaydı. Ciddiyim. Dışarı çıkıp sarhoş olduğunu sanmalarına izin vermek daha iyi.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Tip three: know that everyone is disabled in some way, like when you have a cold and you can't smell and you realize that the milk that you splashed in your coffee was sour only after you've tasted it. Very recently, a woman walked up to me frantic. She could not find the bakery she was looking for. As I motioned in the direction I thought she should go, saying, "There are no stores on this side of the street so your best bet is to cross --"
Üçüncü tavsiye: Herkesin bir şekilde engelli olduğunu bilin. Mesela üşütüp koku alamadığınızda ve kahvenize döktüğünüz sütün ekşimiş olduğunu sadece tattıktan sonra anladığınızda... Çok kısa bir süre önce, bir kadın çıldırmış gibi bana yaklaştı. Aradığı pastaneyi bulamıyordu. Gitmesi gerektiğini düşündüğüm yönü işaret ederken "Caddenin bu tarafında hiç dükkan yok, bence en iyisi karşıya geçmeniz --" diyordum ki
"Oh my goodness," she interrupted. "There it is. All I needed was another set of eyes."
"Tanrıya şükür," diyerek araya girdi. "İşte orada. Tek ihtiyacım başka bir çift gözmüş," dedi.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I just let her have it. I would have said that, you know, being logical and paying attention and staying calm would have done the trick, but who am I?
Bir şey demedim. Yani mantıklı olmak, dikkatini vermek ve sakin kalmak işini görürdü, diyebilirdim, fakat ben kimim ki?
Tip four: point out the disability in others. This one is best reserved -- very important note -- this one is best reserved for people you know well, because random strangers typically don't appreciate teachable moments. A few years ago, my parents and I went to see the Rockettes, Radio City's high-kicking dancers. I leaned over to my dad.
Dördüncü tavsiye: Diğerler insanlardaki engelliliğe dikkat çekin. Bu yöntem en çok - çok önemli bir bilgi - bu yöntem en çok, iyi tanıdığınız insanlar için geçerli; çünkü tanımadığınız insanlar genelde öğretici anların değerini bilmez. Birkaç yıl önce, ebeveynlerim ve ben Rockettes'i izlemeye gittik. Radio City'nin Kan Kan dansçılarını... Babama eğildim ve dedim ki:
"The two Rockettes on the left aren't kicking in a straight line."
"Soldaki iki dançı düz bir çizgide dans etmiyor."
"Yes, they are."
"Evet, ediyorlar."
"No, they're not."
"Hayır, etmiyorlar."
"Yes, they are, and how do you know? You can't see."
"Evet, ediyorlar, sen nereden biliyorsun? Göremiyorsun ki."
But I know what a straight line looks like. I had snapped a picture during our back and forth and presented him the evidence that proved I was right. He looked at the picture. I leaned in further.
Ama düz bir çizginin nasıl göründüğünü biliyorum. Konuşmamız sırasında bir fotoğraf çekmiştim ve haklı olduğumu kanıtlayan fotoğrafı ona delil olarak sundum. Fotoğrafa baktı. Daha da yaklaşıp dedim ki:
"Who's disabled now?"
"Şimdi kim engelli?"
Tip five: pursue audacious goals. Flip expectation upside down and shove limitation off a cliff to meet its demise. There is a college football linebacker who blitzes, tackles, recovers fumbles while having one hand. There is a teacher who successfully transfers knowledge and inspires countless students while living with Down syndrome. And for me, on my long list, to cycle from Kathmandu, Nepal, to Darjeeling, India on the backseat of a bicycle built for two. It will be an exciting 620-mile adventure, and I'm sure I will have the blurry photos to show for it.
Beşinci tavsiye: Gözü pek amaçlarınız olsun. Beklentileri boşa çıkarın; sınırlamaları uçurumdan aşağı itin ve sonlarını getirin. Üniversitede savunma yapan, topu çalan, ele geçiren bir defans oyuncusu var. Tek ele sahip. Başarıyla bilgisini aktaran, sayısız öğrencisine ilham veren ve Down Sendromu ile yaşayan bir öğretmen var. Bana gelince, uzun yapılacaklar listemde, Kathmandu, Nepal'den Darjeeling, Hindistan'a iki kişilik bisikletin arkasında heyecan verici 1.000 kilometrelik bir maceraya atılmak... Eminim ki sonunda bulanık fotoğraflarım olacaktır.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Oh, before we go on, I forgot to introduce you to my mom. I need to do that. And here she is, as she would appear to me if I were looking through a crowd of people looking for her. Or is that an Asian man?
Bitirmeden önce, sizi annemle tanıştırmayı unuttum. Bunu yapmam lazım. İşte burada. Kalabalık arasında onu ararken bana görüneceği gibi. Yoksa Asyalı bir adam mı?
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkışlar)