It's wonderful to be here to talk about my journey, to talk about the wheelchair and the freedom it has bought me.
Burada olmak, yolculuğum hakkında konuşmak, tekerlikli sandalyem hakkında konuşabilmek, ve onun bana getirdiği özgürlük hakkında konuşabilmek muhteşem.
I started using a wheelchair 16 years ago when an extended illness changed the way I could access the world. When I started using the wheelchair, it was a tremendous new freedom. I'd seen my life slip away and become restricted. It was like having an enormous new toy. I could whiz around and feel the wind in my face again. Just being out on the street was exhilarating.
Sürekli ilerleyen bir hastalık neticesinde 16 yıl önce tekerlekli sandalye kullanmaya başladım. Bu durum benim dünyaya olan erişimimi tamamen değiştirdi. Tekerlekli sandalye kullanmaya başlamak, yeni muazzam bir özgürlüktü. Hayatımın sınırlandığını ve ellerimden kaydığını düşünürdüm. Devasa bir oyuncağa sahip olmuş gibiydim. Tekerleklerin "vınnnn" sesini duyar, rüzgarı yüzümde hissederdim. Sokağın dışına çıkmak bile başlı başına neşelendiriciydi.
But even though I had this newfound joy and freedom, people's reaction completely changed towards me. It was as if they couldn't see me anymore, as if an invisibility cloak had descended. They seemed to see me in terms of their assumptions of what it must be like to be in a wheelchair. When I asked people their associations with the wheelchair, they used words like "limitation," "fear," "pity" and "restriction." I realized I'd internalized these responses and it had changed who I was on a core level. A part of me had become alienated from myself. I was seeing myself not from my perspective, but vividly and continuously from the perspective of other people's responses to me.
Bu yeni oyuncağımı ve özgürlüğümü bulmama rağmen, insanların bana davranışları tamamen değişmişti. İnsanlarla aramıza görünmez bir perde inmişti ve beni artık görmüyor gibi davranıyorlardı. Beni kendi varsayımlarıyla algılayıp, tekerlekli sandalyede onlar ne görmek istiyorsa öyle olmam gerektiği yönünde davranıyor gibiydiler. İnsanlara soruyordum: "Tekerlekli sandalye sana ne çağrıştırıyor?" Cevaplar genelde şöyleydi: "Sınırlama", "Korku", "Acıma", "Kısıtılanma". Anladım ki, bu cevapları içselleştirmiştim ve bu, esas beni ben yapan şeyi değiştirmişti. Bedenimin bir parçası bana yabancılaşmıştı. Artık kendimi, kendi gözlerimden değil, giderek artan bir şekilde başkalarının bana bakış açıları ve verdiği tepkilerin ışığında görüyordum.
As a result, I knew I needed to make my own stories about this experience, new narratives to reclaim my identity.
Sonuçta ise şunu öğrendim: "Kimliğimi yeniden oluşturmaya ve kendi hikayemi yaratmaya ihtiyacım vardı. ["Özgürlüğü Bulmak: Kendi hikayelerimizi oluşturmak ve yaşamlarımızda yeni metinler oluşturmak,
["Finding Freedom: 'By creating our own stories we learn to take the texts of our lives as seriously as we do 'official' narratives.' — Davis 2009, TEDx Women"]
resmi anlatılar oluşturmak kadar ciddi bir iştir." - Davis 2009, TEDx Kadınlar]
I started making work that aimed to communicate something of the joy and freedom I felt when using a wheelchair -- a power chair -- to negotiate the world. I was working to transform these internalized responses, to transform the preconceptions that had so shaped my identity when I started using a wheelchair, by creating unexpected images. The wheelchair became an object to paint and play with. When I literally started leaving traces of my joy and freedom, it was exciting to see the interested and surprised responses from people. It seemed to open up new perspectives, and therein lay the paradigm shift. It showed that an arts practice can remake one's identity and transform preconceptions by revisioning the familiar.
Dünyayla yeniden iletişime geçebilmek için tekerlekli sandalye - güç sandalyesi- kullanırken hissettiğim özgürlük ve eğlence duygusunu harmanlayarak aktarmayı amaçladığım çalışmalara başladım. Başkalarının vermiş olduğu benim de içselleştirdiğim cevapları dönüştürmeye çalışıyordum. Tekerlekli sandalye kullanmaya başladığımdan beri kimliğimi şekillendiren kalıpları umulmayan görüntüler yaratarak dönüştürmeye çalışıyordum. Tekerlekli sandalye benim için resim yapma ve oyun oynama aracı haline gelmişti. Özgürlüğümün ve eğlencemin, izlerini, kelimenin tam anlamıyla, yavaş yavaş bırakmaya başlayınca, insanların şaşırmış ve alakadar tepkilerini görmek oldukça heyecan vericiydi. Önlerinde yeni pencereler açılıyordu. Diyebilirim ki, bir paradigma değişikliğine şahit oluyordum. Sanatsal bir eylem birisine yeni bir kimlik verebiliyordu ve daha önce size çok tanıdık gelen şeylerin yeniden gözden geçirilmesini sağlayarak önyargılar ve kalıpları dönüştürmeye başlıyordu.
So when I began to dive, in 2005, I realized scuba gear extends your range of activity in just the same way as a wheelchair does, but the associations attached to scuba gear are ones of excitement and adventure, completely different to people's responses to the wheelchair.
Böylece 2005 yılında dalmaya başladığımda. Anladım ki, scuba vitesleri sizin hareket alanınızı aynı tekerlekli sandalyeler gibi artırıyordu. Fakat scuba vitesiyle yaptığım faaliyetlerdeki heyecan ve maceraya insanların tepkileri, tekerlekli sandalyeyle yaptıklarımdan tamamen farklıydı.
So I thought, "I wonder what'll happen if I put the two together?" (Laughter) (Applause) And the underwater wheelchair that has resulted has taken me on the most amazing journey over the last seven years.
Sonrasında düşündüm ki, "Tekerlekli sandalyeyle scuba dalışını biraraya getirirsem ne olur?" (Alkışlar ve Kahkahalar) Ve bunun sonucunda ortaya çıkan denizaltı tekerlekli sandalyesi beni son 7 yılda hayatımda yaptığım en eğlenceli yolculuğa çıkardı.
So to give you an idea of what that's like, I'd like to share with you one of the outcomes from creating this spectacle, and show you what an amazing journey it's taken me on.
Sizlere bir fikir versin diye neye benzediğini anlatmama izin verin. Bu harika aletin sonuçlarından birini sizlerle paylaşmak ve yapmış olduğum harika bir yolculuğu göstermek istiyorum.
(Music)
(Müzik)
(Applause)
(Alkışlar)
It is the most amazing experience, beyond most other things I've experienced in life. I literally have the freedom to move in 360 degrees of space and an ecstatic experience of joy and freedom.
Hayatımda tecrübe ettiğim birçok hayret verici anın yanında, bu gördüğünüz en şaşırtıcısıydı. Boşlukta 360 derece hareket etme özgürlüğü içinde beni kendimden geçirinceye kadar eğlence ve özgürlüğe doyuran bir tecrübe bu.
And the incredibly unexpected thing is that other people seem to see and feel that too. Their eyes literally light up, and they say things like, "I want one of those," or, "If you can do that, I can do anything."
Ve inanılmayacak derecede beklenmeyen bir şey de, diğer insanlar da bu şekilde hissediyor ve görüyor. İnsanların kelimenin tam anlamıyla gözleri parlıyor ve aynen şöyle diyorlar: "Ben de bunlardan bir tane istiyorum." ya da "Sen bunu yapabiliyorsan, ben her şeyi yapabilirim."
And I'm thinking, it's because in that moment of them seeing an object they have no frame of reference for, or so transcends the frames of reference they have with the wheelchair, they have to think in a completely new way. And I think that moment of completely new thought perhaps creates a freedom that spreads to the rest of other people's lives. For me, this means that they're seeing the value of difference, the joy it brings when instead of focusing on loss or limitation, we see and discover the power and joy of seeing the world from exciting new perspectives. For me, the wheelchair becomes a vehicle for transformation. In fact, I now call the underwater wheelchair "Portal," because it's literally pushed me through into a new way of being, into new dimensions and into a new level of consciousness.
Ve düşünüyorum, işte bu anda, bu insanların beni tekerlekli sandalye ile bunları yapabilirken gördüğü anda, artık tekerlekli sandalyeye ilişkin önceki yargıları kalmıyor veya daha önce oluşmuş tüm yargıları aşılıyor. Artık tamamen farklı bir bakış açısıyla düşünüyorlar. İşte o bütünüyle yeni düşünce anının, belki diğer insanların hayatlarının geri kalanına da yayılacak bir özgürlük alanı açtığını düşünüyorum. Benim için bu, diğer insanların farklılıkların değerini, getirdiği eğlenceyi, görmelerini sağlamak, insanların, fiziksel kayıplarına ve sınırlamalarına odaklanmak yerine, dünyayı yepyeni heyecanlandırıcı bakış açılarıyla keşfetmenin getirdiği gücü ve neşeyi göreceğimiz anlamına geliyor Benim için tekerlekli sandalye dönüşümün bir aracı. Hatta artık tekerlekli sandalyeye ben "PORTAL" diyorum çünkü tekerlekli sandalye beni yepyeni bir varoluşa, yepyeni alanlara, yepyeni bir bilince taşıyor
And the other thing is, that because nobody's seen or heard of an underwater wheelchair before, and creating this spectacle is about creating new ways of seeing, being and knowing, now you have this concept in your mind. You're all part of the artwork too.
Diğer bir nokta da, kimsenin daha önce sualtı tekerlekli sandalyeyi duymamış veya görmemiş olması, yepyeni bakış açıları, varoluşlar, bilişler yaratıyor. Artık hepinizin aklında bu kavram var. Siz de artık bu sanatsal işlerin bir parçasısınız.
(Applause)
(Alkışlar)