I believe that there are new, hidden tensions that are actually happening between people and institutions -- institutions that are the institutions that people inhabit in their daily life: schools, hospitals, workplaces, factories, offices, etc.
İnsanlar ve kurumlar arasında yeni ve gizli bir gerilim olduğuna inanıyorum-- kurumlar insanların günlük hayatlarını geçirdikleri kuruluşlardır: okullar, hastaneler, işyerleri, fabrikalar, ofisler, gibi.
And something that I see happening is something that I would like to call a sort of "democratization of intimacy." And what do I mean by that? I mean that what people are doing is, in fact, they are sort of, with their communication channels, they are breaking an imposed isolation that these institutions are imposing on them.
Ve bir şeylerin daha olduğunu görüyorum ben buna bir çeşit "samimiyetin demokratikleştirilmesi" demek isterim. Peki, bununla ne demek istiyorum? Demek istediğim insanlar aslında şunu yapıyorlar; bir çeşit, iletişim kanallarını kullanarak bu kurumların onlara dayatmış olduğu soyutlanmayı kırıyorlar.
How are they doing this? They're doing it in a very simple way, by calling their mom from work, by IMing from their office to their friends, by texting under the desk. The pictures that you're seeing behind me are people that I visited in the last few months. And I asked them to come along with the person they communicate with most. And somebody brought a boyfriend, somebody a father. One young woman brought her grandfather. For 20 years, I've been looking at how people use channels such as email, the mobile phone, texting, etc. What we're actually going to see is that, fundamentally, people are communicating on a regular basis with five, six, seven of their most intimate sphere.
Bunu nasıl yapıyorlar? Çok basit olarak, iş yerinden annelerini arayarak, arkadaşlarına anlık mesajlar göndererek, masa altından telefon mesajı yollayarak yapıyorlar. Arkamda görmüş olduğunuz resimler son bir kaç aydır görüştüğüm kişilerdir. Onlara en çok iletişimde bulundukları insanlarla gelmelerini rica ettim. Ve kimisi erkek arkadaşını, kimisi babasını getirdi. Genç bir bayan dedesini getirdi. Son 20 yıldır insanların e-mail, cep telefonu, telefon mesajları, gibi kanalları nasıl kullandıklarına bakıyordum. Burada aslında göreceğimiz, esas olarak, insanların düzenli bir şekilde en samimi çevresiyle, beş, altı, yedi kişiyle iletişime geçtiğidir.
Now, lets take some data. Facebook. Recently some sociologists from Facebook -- Facebook is the channel that you would expect is the most enlargening of all channels. And an average user, said Cameron Marlow, from Facebook, has about 120 friends. But he actually talks to, has two-way exchanges with, about four to six people on a regular base, depending on his gender. Academic research on instant messaging also shows 100 people on buddy lists, but fundamentally people chat with two, three, four -- anyway, less than five. My own research on cellphones and voice calls shows that 80 percent of the calls are actually made to four people. 80 percent. And when you go to Skype, it's down to two people. A lot of sociologists actually are quite disappointed. I mean, I've been a bit disappointed sometimes when I saw this data and all this deployment, just for five people. And some sociologists actually feel that it's a closure, it's a cocooning, that we're disengaging from the public. And I would actually, I would like to show you that if we actually look at who is doing it, and from where they're doing it, actually there is an incredible social transformation.
Şimdi bazı bilgilere bakalım. Facebook. Yakın zamanlarda Facebook'tan bazı sosyologlar-- Tahmin edeceğiniz gibi Facebook tüm iletişim kanalları içerisinde en çok gelişerek büyüyen kanaldır. Ve ortalama bir kullanıcı der Cameron Marlow, Facebook'tan 120 arkadaşa sahiptir. Ama aslında kişinin sürekli konuşup karşılıklı değiş tokuş yaptığı, cinsiyetine bağlı olarak dört ila altı insandır. İnternetteki anında mesajlarda yapılan akademik araştırmalar da 100 kişiyi arkadaş listesinde gösterir, ancak asıl olarak insanlar iki, üç, dört-- kısaca beşten az kişiyle sohbet etmektedirler. Cep telefonları ve sesli konuşmalarla ilgili benim kendi araştırmam bu aramaların yüzde 80'inin aslında dört kişiyle yapıldığını gösterir. Yüzde 80. Ve Skype'a gittiğimizde, bu sayı iki kişiye düşer. Pek çok sosyolog aslında bayağı hayal kırıklığına uğramıştır. Yani, benim de hayal kırıklığına uğradığım zamanlar oldu, bu bilgiyi ve yayılımı gördüğümde, sadece beş kişi! Ve bazı sosyologlar aslında bunun toplumdan uzaklaştırıcı içine kapalı ve korumacı bir durum olduğunu hissediyorlar. Aslında ben, sizlere şunu göstermek isterim, eğer gerçekten kim yapıyor ve nereden yapıyor diye bakarsak, aslen inanılmaz bir sosyal dönüşüm görürüz.
There are three stories that I think are quite good examples. The first gentleman, he's a baker. And so he starts working every morning at four o'clock in the morning. And around eight o'clock he sort of sneaks away from his oven, cleans his hands from the flour and calls his wife. He just wants to wish her a good day, because that's the start of her day. And I've heard this story a number of times. A young factory worker who works night shifts, who manages to sneak away from the factory floor, where there is CCTV by the way, and find a corner, where at 11 o'clock at night he can call his girlfriend and just say goodnight. Or a mother who, at four o'clock, suddenly manages to find a corner in the toilet to check that her children are safely home.
Sanırım bu duruma çok iyi örnek olacak üç hikâye var. İlk beyefendi, kendisi fırıncıdır. Ve her sabah saat dörtte çalışmaya başlar. Daha sonra saat sekiz gibi fırınından gizlice uzaklaşıp unlu ellerini yıkar, ve karısını arar. Tek isteği ona iyi günler dilemektir, çünkü eşinin günü o saatte başlamaktadır. Bu hikâyeyi çoğu kereler duydum. Gece vardiyalarında çalışan genç bir fabrika isçisi, fabrikanın güvenlik kameralarının olduğu kattan sinsice uzaklaşmayı başarır, ve saat gece 11'de bir köşe bulur sadece kız arkadaşını arayıp iyi geceler diyebilmek için. Ya da bir anne, saat dörtte, aniden tuvaletin bir köşesinde bir yer bulmayı becerip çocuklarının eve sağ salim vardıklarını kontrol eder.
Then there is another couple, there is a Brazilian couple. They've lived in Italy for a number of years. They Skype with their families a few times a week. But once a fortnight, they actually put the computer on their dining table, pull out the webcam and actually have dinner with their family in Sao Paulo. And they have a big event of it. And I heard this story the first time a couple of years ago from a very modest family of immigrants from Kosovo in Switzerland. They had set up a big screen in their living room, and every morning they had breakfast with their grandmother. But Danny Miller, who is a very good anthropologist who is working on Filipina migrant women who leave their children back in the Philippines, was telling me about how much parenting is going on through Skype, and how much these mothers are engaged with their children through Skype.
Bir de diğer bir çift var, Brezilyalı bir çift. Yıllardır İtalya’da yaşamaktadırlar. Aileleriyle haftanın birkaç günü Skype'ta birkaç kez görüşürler. Ama on beş günde bir, bilgisayarlarını yemek masasının üzerine koyup kameralar karşısında Sao Paula'daki aileleriyle gerçekten yemek yerler. Ve bunu büyük bir olay haline getirirler. İki üç sene önce ilk defa İsviçre’de yaşayan orta halli bir Kosova göçmeni aileden şöyle bir hikâye duydum: Oturma odalarına çok büyük bir ekran kurmuşlardı. Ve her sabah nineleriyle birlikte kahvaltı yapıyorlardı. Çok iyi bir antropolog olan Danny Miller, Filipinli çocuklarını Filipin’de bırakmış, göçmen kadınlar üzerinde çalışırken Skype üzerinden bu annelerin ne kadar çok ebeveynlik yaptığını ve Skype sayesinde çocuklarıyla ne kadar çok meşgul olduklarını bana söylüyordu.
And then there is the third couple. They are two friends. They chat to each other every day, a few times a day actually. And finally, finally, they've managed to put instant messaging on their computers at work. And now, obviously, they have it open. Whenever they have a moment they chat to each other. And this is exactly what we've been seeing with teenagers and kids doing it in school, under the table, and texting under the table to their friends. So, none of these cases are unique. I mean, I could tell you hundreds of them.
Ve sonra üçüncü bir çift daha var. İki arkadaş. Her gün birbirleriyle sohbet ediyorlar, günde üç beş kez aslında. Ve en sonunda anlık mesaj sistemini iş bilgisayarlarına koydular. Ve şimdi, besbelli, açık hale getirdiler. Ne zaman boş bir an bulsalar birbirleriyle sohbet ediyorlar. Ve genclerle ve cocuklarla da tam olarak bunu gormekteydik siralarinin altindan, arkadaslarina mesaj gonderiyorlar. Oyleyse, bu orneklerin hicbiri ozel degil. Yani bunlardan yuzlerce anlatabilirim.
But what is really exceptional is the setting. So, think of the three settings I've talked to you about: factory, migration, office. But it could be in a school, it could be an administration, it could be a hospital. Three settings that, if we just step back 15 years, if you just think back 15 years, when you clocked in, when you clocked in to an office, when you clocked in to a factory, there was no contact for the whole duration of the time, there was no contact with your private sphere. If you were lucky there was a public phone hanging in the corridor or somewhere. If you were in management, oh, that was a different story. Maybe you had a direct line. If you were not, you maybe had to go through an operator. But basically, when you walked into those buildings, the private sphere was left behind you.
Ancak burada ayricalikli olan ortam. Soyle ki size soyledigim uc ortami dusunun fabrika,gocmenlik hali, ofis. Ama bir okul olabilirdi,bir idare olabilirdi, hastanede olabilirdi. Uc ortam icin eger soyle 25 yil geri gidersek, eger sadece 15 yil oncesini dusunursek, mesaiye basladiginizda ofis mesaisine basladiginizda fabrikada mesaiye basladiginizda, tum sure boyunca kontak yoktu, yakin cevrenizle hicbir kontaginiz yoktu. Eger sansliysaniz koridorda bir yerlerde umumi bir telefon vardi, Eger muduriyette iseniz baska bir hikaye, belki direk hattiniz vardi. yok degilseniz,belki once bir operatore baglaniyordunuz, Ama temel olarak, bir kere bu binalara girdiyseniz, yakin cevreniz arkada kalmisti.
And this has become such a norm of our professional lives, such a norm and such an expectation. And it had nothing to do with technical capability. The phones were there. But the expectation was once you moved in there your commitment was fully to the task at hand, fully to the people around you. That was where the focus had to be. And this has become such a cultural norm that we actually school our children for them to be capable to do this cleavage. If you think nursery, kindergarten, first years of school are just dedicated to take away the children, to make them used to staying long hours away from their family.
Ve bu bizim profesyonel hayatimizda normal hala gelmisti, sıradan bir hal ve beklenti. Ayrıca bunun teknik kapasiteyle bir ilgisi yok. Telefon ordaydı. Ama beklenti bir kez oraya doğru gittiğinizde sorumluluğunuzun tamamen elinizdeki işte, tamamen çevrenizdeki insanlarda olmasıydı. Bu dikkatin olması gerektiği yerdeydi. Bu öylesine sıradan bir kültürel durum haline geldi ki çocuklarımıza bölünmeyi becerebilmeyi öğretiyoruz. Kreş, anaokulu, okulun ilk yıllarını düşünürsek çocuklarımızı uzaklaştırmaya adanmışlardır, onları uzun saatler ailelerinden uzaklaştırmaya alıştırırlar.
And then the school enacts perfectly well. It mimics perfectly all the rituals that we will find in offices: rituals of entry, rituals of exit, the schedules, the uniforms in this country, things that identify you, team-building activities, team building that will allow you to basically be with a random group of kids, or a random group of people that you will have to be with for a number of time. And of course, the major thing: learn to pay attention, to concentrate and focus your attention. This only started about 150 years ago. It only started with the birth of modern bureaucracy, and of industrial revolution. When people basically had to go somewhere else to work and carry out the work. And when with modern bureaucracy there was a very rational approach, where there was a clear distinction between the private sphere and the public sphere.
Ve okul rolünü gayet mükemmel oynar, İleride ofislerde yapacağımız tüm ritüelleri mükemmel bir şekilde taklit eder, giriş ritüeli, çıkış ritüeli, program çizelgeleri, bu ülkenin üniformaları, sizi tanımlayan şeyler, takım olma aktiviteleri, takım olma temelinde size herhangi bir grup çocukla beraber olma imkânı verir ya da herhangi bir grup insanla belli zamanlarda belli sayıda birlikte olma zorunluluğu yaratır. Tabii ki en önemli şey: dikkatini vermeyi öğrenmek, yoğunlaşmak ya da odaklanmaktır. Bu durum sadece 150 yıl kadar önce başladı. Modern bürokrasinin doğuşuyla ve endüstri devrimiyle başladı. İnsanlar aslında işlerini yapmak için bir yerlere işe gitmek zorunda kaldıklarında. Ve modern bürokrasiyle birlikte, özel çevre ve kamusal çevre arasında çok açık bir ayrım olduğundan bu son derece mantıklı bir yaklaşımdı.
So, until then, basically people were living on top of their trades. They were living on top of the land they were laboring. They were living on top of the workshops where they were working. And if you think, it's permeated our whole culture, even our cities. If you think of medieval cities, medieval cities the boroughs all have the names of the guilds and professions that lived there. Now we have sprawling residential suburbias that are well distinct from production areas and commercial areas.
Yani o zamana kadar insanlar özünde kendi zanaatları üzerinden geçiniyorlardı. Emek verdikleri toprakların üzerinde yaşıyorlardı. Çalıştıkları atölyelerinin üst katında yaşıyorlardı. Bir düşünürseniz bu bütün kültürümüzün içine işlemişti, şehirlerimizin bile. Eğer Ortaçağ şehirlerini düşünürseniz, Ortaçağ şehirleri orada yasayan esnafın ve onların uzmanlaştıkları işin ismini almış kentlerdi. Günümüzde üretim alanlarından ve ticari alanlarından bariz biçimde ayrı olarak yayılmış kenar mahallelerde ikamet etmekteyiz.
And actually, over these 150 years, there has been a very clear class system that also has emerged. So the lower the status of the job and of the person carrying out, the more removed he would be from his personal sphere. People have taken this amazing possibility of actually being in contact all through the day or in all types of situations. And they are doing it massively. The Pew Institute, which produces good data on a regular basis on, for instance, in the States, says that -- and I think that this number is conservative -- 50 percent of anybody with email access at work is actually doing private email from his office. I really think that the number is conservative. In my own research, we saw that the peak for private email is actually 11 o'clock in the morning, whatever the country. 75 percent of people admit doing private conversations from work on their mobile phones. 100 percent are using text.
Ve aslında, bu son 150 yılda, ortaya çıkan çok açık bir sınıf sistemi vardır. Bir işin statüsü daha düşük oldukça ve kişi çalışıp yükseldikçe, kişisel çevresinden fazla uzaklaşacaktadır. İnsanlar bütün gün boyunca ya da her tür durumda gerçekten iletişimde bulunabilecekleri bu harika olasılığı benimsediler. Ve bunu çok yoğun bir şekilde yapıyorlar. Düzenli bir şekilde iyi veriler ortaya koyan The Pew Enstitüsü, örneğin Amerika'da işyerinde e-mail erişimi olan insanların yüzde ellisinin - ki bence bu tutucu bir sayı - özel e-posta yazışmalarını ofislerinde yaptıklarını söyler. Gerçekten bu sayının ılımlı olduğunu düşünüyorum. Benim kendi araştırmamda, özel e-posta'nın hangi ülkede olursa olsun saat sabah 11'de doruğa ulaştığını gördük. İnsanların yüzde 75'i özel konuşmalarını işyerinden cep telefonlarıyla yaptıklarını itiraf ettiler. Yüzde yüzü telefon mesajı kullanıyor.
The point is that this re-appropriation of the personal sphere is not terribly successful with all institutions. I'm always surprised the U.S. Army sociologists are discussing of the impact for instance, of soldiers in Iraq having daily contact with their families. But there are many institutions that are actually blocking this access. And every day, every single day, I read news that makes me cringe, like a $15 fine to kids in Texas, for using, every time they take out their mobile phone in school. Immediate dismissal to bus drivers in New York, if seen with a mobile phone in a hand. Companies blocking access to IM or to Facebook.
Buradaki konu, özel çevreyi kısıtlamalarında tüm kurumların pek de başarıya ulaşamadıklarıdır. Amerikan ordusunun sosyologlarının, mesela Irak'taki askerlerin aileleriyle günlük iletişimlerinin yarattığı etkiyi tartışmalarına daima şaşırmışımdır. Ama bu erişimi engelleyen pek çok kurum var. Her gün, her Allah’ın günü, tüylerimi diken diken eden haberler okuyorum, Texas'taki çocukların okulda cep telefonunu çıkarıp her kullandığında 15 dolar ceza vermesi gibi. New York'taki otobüs şoförleri eğer ellerinde cep telefonuyla görülürlerse anında işten kovuluyorlar. Şirketler anlık mesajlara ya da Facebook'a erişimi bloke ediyorlar.
Behind issues of security and safety, which have always been the arguments for social control, in fact what is going on is that these institutions are trying to decide who, in fact, has a right to self determine their attention, to decide, whether they should, or not, be isolated. And they are actually trying to block, in a certain sense, this movement of a greater possibility of intimacy.
Güvenlik konusunun arkasında, ki bu her zaman için sosyal kontrolün savunmasıdır, aslında gerçekten var olan ise bu kurumların kimin kendi kendine karar verme hakkı olduğuna, kimin yalıtılıp yalıtılmaması gerektiğine karar vermeye çalışmaktır. Ve doğrusu engellemeye çalıştıkları, belli anlamda, daha büyük bir yakınlaşma, samimiyet eylemi olasılığıdır.