The school of architecture that I studied at some 30 years ago happened to be across the street from the wonderful art gallery designed by the great architect Louis Kahn. I love the building, and I used to visit it quite often. One day, I saw the security guard run his hand across the concrete wall. And it was the way he did it, the expression on his face -- something touched me. I could see that the security guard was moved by the building and that architecture has that capacity to move you. I could see it, and I remember thinking, "Wow. How does architecture do that?"
30 yıl önce çalıştığım mimarlık okulu, büyük bir mimar olan Louis Kahn tarafından tasarlanan muhteşem bir sanat galerisinin karşı sokağındaydı. Binayı seviyordum ve sık sık ziyaret ediyordum. Bir gün, güvenlik görevlisinin, elini beton duvarda gezdirdiğini gördüm. Ve bunu yapma biçimi, yüzündeki ifade -- bir şey beni etkiledi. Binanın, güvenlik görevlisini duygulandırdığını görebiliyordum ve bu mimarinin insanı duygulandırma kapasitesi vardı. Görebiliyordum ve şöyle düşündüğümü hatırlıyorum, "Vay be. Mimari bunu nasıl yapabilir?"
At school, I was learning to design, but here -- here was a reaction of the heart. And it touched me to the core.
Okulda tasarım öğreniyordum, fakat burada -- kalpten gelen bir tepki oluşuyordu. Özüme kadar duygulanmıştım.
You know, you aspire for beauty, for sensuousness, for atmosphere, the emotional response. That's the realm of the ineffable and the immeasurable. And that's what you live for: a chance to try.
Bilirsiniz; duygusallık için, atmosfer için, duygusal karşılık için güzelliği arzularız. Anlatılamayan ve ölçülemez olanın dünyası budur. Ve şunun için yaşarsınız: Bir deneme şansı.
So in 2003, there was an open call for designs for the Bahá'í Temple for South America. This was the first temple in all of South America. It's a continental temple, a hugely important milestone for the Bahá'í community, because this would be the last of the continental temples and would open the door for national and local temples to be built around the world.
2003 yılında, Güney Amerika'daki Bahá'í Tapınağı tasarımları için bir açık çağrı yapıldı. Bu, Güney Amerika'nın ilk tapınağıydı. Bir kıta tapınağı, Bahá'í topluluğu için oldukça önemli bir dönüm noktası, çünkü bu, son kıta tapınağı olabilir ve tüm dünyada ulusal ve yerel tapınakların inşa edilmesi için kapıları açabilir.
And the brief was deceptively simple and unique in the annals of religion: a circular room, nine sides, nine entrances, nine paths, allowing you to come to the temple from all directions, nine symbolizing completeness, perfection. No pulpit, no sermons, as there are no clergy in the Bahá'í faith. And in a world which is putting up walls, the design needed to express in form the very opposite. It had to be open, welcoming to people of all faiths, walks of life, backgrounds, or no faith at all; a new form of sacred space with no pattern or models to draw from. It was like designing one of the first churches for Christianity or one of the first mosques for Islam.
Ve talimat din tarihine göre, aldatıcı bir sadeliğe ve sıra dışılığa sahip: Dairesel bir oda, dokuz kenar, dokuz giriş, dokuz yol, tapınağa her yönden gidebilmenizi sağlıyor, dokuz sayısı bütünlüğü ve mükemmelliği temsil ediyor. Bahá'í inancında rahip olmadığı için vaiz kürsüsü ve vaaz yok. Duvarlar inşa eden bir dünyada, tasarım, biçimsel olarak tam tersini ifade etmelidir. Açık olmalıdır, tüm inançlardan, tüm arka planlardan insanları veya inancı olmayan insanları kabul etmelidir; faydalanacak hiçbir biçimin veya modelin olmadığı, yeni bir kutsal alan biçimi. Hristiyanlık için ilk kiliselerden birisini veya İslam için ilk camilerden birisini tasarlamak gibiydi.
So we live in a secular world. How do you design sacred space today? And how do you even define what's sacred today?
Dünyevi bir dünyada yaşıyoruz. Günümüzde kutsal alan nasıl tasarlanır? Bugün kutsalı nasıl tanımlıyoruz?
I stumbled across this beautiful quote from the Bahá'í writings, and it speaks to prayer. It says that if you reach out in prayer, and if your prayer is answered -- which is already very interesting -- that the pillars of your heart will become ashine.
Bahá'í yazıtlarından güzel bir alıntıya denk geldim ve duaya hitap ediyor. Diyor ki, elinizi duaya uzatırsanız ve eğer duanız cevaplanırsa -- bu zaten çok ilginçtir -- o zaman, kalbinizin sütunları ışıldayacaktır.
And I loved this idea of the inner and the outer, like when you see someone and you say, "That person is radiant." And I was thinking, "My gosh, how could we make something architectural out of that, where you create a building and it becomes alive with light? Like alabaster, if you kiss it with light, it becomes alive. And I drew this sketch, something with two layers, translucent with structure in between capturing light. Maybe a pure form, a single form of emanation that you could imagine would be all dome and everything we kept making was looking too much like an egg.
Ben bu içsel ve dışsal fikrini çok sevdim, tıpkı birisini gördüğünüzde "Bu insan ışık saçıyor." demeniz gibi. Ben de şöyle düşünüyordum; "Aman tanrım, bir bina yaratıyorsun ve ışıkla canlanıyor, böyle bir şey üzerinden mimari bir şeyi nasıl oluşturabiliyoruz? Tıpkı su mermeri gibi, eğer ışıkla öpersek, canlanıyor. Ben de bu taslağı çizdim; iki katmanlı, yarı saydam, ortasında da ışık alan bir yapı. Belki de salt bir form, tamamen kubbe olduğunu hayal edebileceğiniz, tek bir çıkıntı biçimi ve yaptığımız her şey, yumurtaya çok benziyordu.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
A blob.
Bir su damlası.
So you search. You all know this crazy search, letting the process take you, and you live for the surprises. And I remember quite by accident I saw this little video of a plant moving in light, and it made me think of movement, reach, this idea that the temple could have reach, like this reach for the divine. You can imagine also that movement within a circle could mean movement and stillness, like the cosmos, something you see in many places.
Araştırıyorsunuz. Hepiniz biliyorsunuz, bu çılgınca araştırma, sürecin sizi içine çekmesi ve sürprizler için yaşamanız. Tesadüfen, ışıkta hareket eden bir bitkinin kısa videosunu gördüğümü hatırlıyorum ve beni hareket, ulaşma hakkında düşündürmüştü, bu tapınak ulaşabilirdi, tıpkı kutsallığa ulaşmak gibi. Ayrıca bir daire içindeki hareketin, hareket ve sabitlik anlamına gelebileceğini düşünebilirsiniz, tıpkı evren gibi, çoğu yerde görebileceğiniz bir şey.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
But rotation was not enough, because we needed a form. In the Bahá'í writings, it talks about the temples being as perfect as is humanly possible, and we kept thinking, well, what is perfection? And I remember I stumbled into this image of this Japanese basket and thinking our Western notions of perfection need to be challenged, that this wonderful silhouette of this basket, this wonkiness, and that it has the kind of dimple of what you might imagine a shoulder or the cheekbone, and that kind of organic form. And so we drew and made models, these lines that merge at the top, soft lines, which became like drapery and translucent veils and folding, and the idea of not only folding but torquing -- you remember the plant and the way it was reaching. And this started to become an interesting form, carving the base, making the entrances.
Fakat dönüş yetersizdi, çünkü bir biçime ihtiyacımız vardı. Bahá'í yazıtlarında, tapınakların mükemmel olduğu kadar, olabildiğince de insancıl olması gerektiği yazar ve biz de düşünüp dururuz; mükemmellik nedir? Bu Japon sepeti fotoğrafına rastladığımı hatırlıyorum ve Batısal mükemmellik kavramlarımızın gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum, çünkü bu sepetin muhteşem gölgesi, bu dengesizlik ve bir omuz veya elmacık kemiği olarak hayal edebileceğiniz bir çeşit çukur ve bu organik biçim. Bizler de modeller çizip oluşturduk, bu çizgiler, yumuşak çizgiler en tepede buluşuyor, perde gibi bir hâle geliyor ve yarı saydam örtüler ve kıvrımlar ve yalnızca kıvırmak değil, ayrıca döndürme fikri -- bitkiyi ve ulaşma biçimini hatırlıyorsunuz. Bu ilginç bir biçim almaya başladı, tabanı oymak, girişleri yapmak.
And then we ended up with this. This is this temple with two layers, nine luminous veils, embodied light, soft-flowing lines like luminescent drapery. 180 submissions were received from 80 countries, and this was selected.
Bu şekilde sonuçlandı. Bu, iki katmanlı, dokuz ışıldayan peçeli, şekillendirilmiş ışıklı, tıpkı parlayan örtü gibi yumuşak dalgalı hatları olan tapınak. 80 ülkeden 180 teklif alındı ve bu seçildi.
So we went to the next stage of how to build it. We had submitted alabaster. But alabaster was too soft, and we were experimenting, many experiments with materials, trying to think how we could have this kind of shimmer, and we ended up with borosilicate. And borosilicate glass, as you know, is very strong, and if you break borosilicate rods just so and melt them at just the right temperature, we ended up with this new material, this new cast glass which took us about two years to make. And it had this quality that we loved, this idea of the embodied light, but on the inside, we wanted something with a soft light, like the inner lining of a jacket. On the outside you have protection, but on the inside you touch it. So we found this tiny vein in a huge quarry in Portugal with this beautiful stone, which the owner had kept for seven generations in his family, waiting for the right project, if you can believe it. Look at this material, it's beautiful. And the way it lights up; it has that translucent quality.
Sonraki adıma, bunu nasıl inşa edeceğimize geçtik. Su mermeri sunmuştuk. Fakat su mermeri çok yumuşaktı ve biz birçok materyalle birçok deney yapıyor ve bu tür bir pırıltıyı nasıl elde edeceğimizi düşünüyorduk, sonunda borosilikata karar verdik. Bildiğiniz gibi, borosilikat cam çok güçlüdür ve borosilikat çubukları bir şekilde kırıp onları doğru derecede erittiğimizde, ortaya bu yeni materyal çıkar, elde etmesi iki yılımızı alan bu yeni cam dökümü. Onda bizim sevdiğimiz bu nitelik vardı, yani şekillendirilmiş ışık fikri, fakat iç kısmında, tıpkı bir ceketin iç çizgileri gibi, yumuşak ışık içeren bir şeyler istiyorduk. Dış kısmında koruma var, fakat iç kısmında ona dokunuyorsunuz. Biz de Portekiz'de devasa bir taş ocağında bu minik oluğu bulduk, bu güzel taşla birlikte ve sahibi bunu, doğru projeyi bekleyerek, yedi nesilden beri bekletiyordu, eğer buna inanabilirseniz. Şu materyale bakın, çok güzel. Parlama biçiminde yarı saydam bir niteliğe sahip.
So here you see the structure. It lets the light through. And looking down, the nine wings are bound, structurally but symbolically strong, a great symbol of unity: pure geometry, a perfect circle, 30 meters in section and in plan, perfectly symmetrical, like the idea of sacredness and geometry. And here you see the building going up, 2,000 steel nodes, 9,000 pieces of steel, 7,800 stone pieces, 10,000 cast glass pieces, all individual shapes, the entire superstructure all described, engineered, fabricated with aerospace technology, prefabricated machine to machine, robotically, a huge team effort, you can imagine, of literally hundreds, and within three percent of our $30 million budget set in 2006.
Burada yapıyı görüyorsunuz. Işığı içeriye alıyor. Yukarıdan baktığınızda dokuz kanat yapısal açıdan bağlılar, sembolik olarak da güçlüler, bu muhteşem bir birlik sembolü: saf geometri, muhteşem bir daire, alt bölümde ve planda 30 metre, oldukça simetrik, tıpkı kutsallık ve geometri fikri gibi. Burada binanın uzanışını görüyorsunuz, 2.000 adet çelik düğüm, 9.000 parça çelik, 7.800 taş parçası, 10.000 cam dökümü parçası, hepsi bireysel şekiller, üst yapı tamamen tanımlandı, tasarlandı, uzay teknolojisiyle üretildi, makineden makineye mekanik olarak imal edildi, hayal edebiliyorsunuz, devasa, yüzlerce kişiden oluşan bir takım eforu ve 2006'da belirlenmiş 30 milyon dolarlık bütçemizin yüzde üçü.
(Applause)
(Alkışlar)
Nine wings bound together forming a nine-pointed star, and the star shape moving in space, tracking the sun.
Dokuz kanat birbirine bağlı, dokuz köşeli bir yıldız oluşturuyor ve yıldız şekli alanda hareket ederek güneşi takip ediyor.
So here it is.
İşte burada.
Audience: Wow!
Seyirci: Vay be!
(Applause)
(Alkışlar)
Hopefully, a befitting response to that beautiful quote, "a prayer answered," open in all directions, capturing the blue light of dawn, tent-like white light of day, the gold light of the afternoon, and of course, at night, the reversal: sensuous, catching the light in all kinds of mysterious ways.
Neyse ki, şu güzel alıntıya; "cevap verilmiş bir dua"ya yaraşır bir cevap, her yöne açık, şafağın mavi rengini, günün çadıra benzeyen beyaz rengini, akşamın altın sarısı rengini yakalıyor ve elbette, geceleri, tam tersi: Duyumsal, ışığı tüm gizemli biçimlerde yakalıyor.
And the site: it's interesting; 14 years ago when we made the submission, we showed the temple set against the Andes. We didn't have the Andes as our site, but after nine years, that's exactly where we ended up, the lines of the temple set against nothing but pure nature, and you turn around and you get nothing but the city below you, and inside, a view in all directions, radiating gardens from each of the alcoves, radiating paths.
Konum ise: İlginç; 14 yıl önce başvuruyu yaptığımızda tapınağı Andes'e karşı konumlandırmıştık. Konumumuzda Andes yoktu, fakat dokuz yıl sonra kendimizi tam olarak orada bulduk, tapınağın çizgileri yalnızca saf doğaya karşı duruyordu ve döndüğünüzde ise altınızda şehri görüyordunuz; içeride ise tüm yönlerden bir görüş, tüm çardaklarda ışıldayan bahçeler, ışıldayan yollar.
Last October, the opening ceremonies -- a beautiful, sacred event, 5,000 people from 80 countries, a continuous river of visitors, indigenous people from all over South America, some who had never left their villages. And of course, that this temple belongs to people, the collective, of many cultures and walks of life, many beliefs, and for me, what's most important is what it feels like on the inside; that it feel intimate, sacred, and that everyone is welcome. And if even a few who come have the same reaction as that security guard, then it truly would be their temple. And I would love that.
Geçen Ekim'de, açılış törenleri -- güzel, kutsal bir etkinlik, 80 ülkeden 5.000 kişi, ziyaretçi akını, Güney Amerika'nın tamamından gelen yerli insanlar, kimisi köylerini daha önce hiç terk etmemiş olanlar. Elbette bu tapınak insanlara ait, birçok kültürün, yaşam biçiminin, birçok inancın kolektif bir hâli ve benim için en önemlisi, içeride insana hissettirdiği şey, samimi, kutsal hissettiriyor ve herkese açık. Eğer ki, oraya gelen birkaç insan o güvenlik görevlisiyle aynı tepkiyi verebilirse, o zaman bu, gerçekten onların tapınağı olur. Ve ben bunu çok isterim.
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)