When I was seven years old and my sister was just five years old, we were playing on top of a bunk bed. I was two years older than my sister at the time -- I mean, I'm two years older than her now -- but at the time it meant she had to do everything that I wanted to do, and I wanted to play war. So we were up on top of our bunk beds. And on one side of the bunk bed, I had put out all of my G.I. Joe soldiers and weaponry. And on the other side were all my sister's My Little Ponies ready for a cavalry charge.
Ben sekiz ve kız kardeşim henüz beş yaşındayken, ranzanın üzerinde oynuyorduk. O zamanlar kardeşimden iki yaş büyüktüm -- yani, hala ondan iki yaş büyüğüm -- ama o zamanlar bu onun istediğim herşeyi yapması gerektiği anlamına geliyordu, ve savaş oyunu oynamak istedim. Ranzalarımızın üzerindeydik. Ve ranzamın bir tarafına tüm G.I. Joe askerlerimi ve silahları yerleştirmiştim. Ve diğer tarafta ise kardeşimin tüm oyuncak atları süvari hücumuna hazırdı.
There are differing accounts of what actually happened that afternoon, but since my sister is not here with us today, let me tell you the true story --
O öğleden sonra gerçekten neler olduğu hakkında farklı düşünceler var ama kardeşim bugün bizimle olmadığına göre, size hikayenin aslını anlatayım --
(Laughter)
(Kahkahalar) --
which is my sister's a little on the clumsy side. Somehow, without any help or push from her older brother at all, Amy disappeared off of the top of the bunk bed and landed with this crash on the floor. I nervously peered over the side of the bed to see what had befallen my fallen sister and saw that she had landed painfully on her hands and knees on all fours on the ground.
kardeşim biraz acemiydi. Bir şekilde, ağabeyinin hiçbir yardımı ve itme kuvveti olmadan, Amy aniden ranzanın üzerinden kayboldu ve yere düştü. Endişeli bir şekilde yatağın kenarından düşmüş kardeşimin başına ne geldiğine baktım ve onun acı verici bir şekilde elleri ve dizleri üzerine düşmüş olduğunu gördüm.
I was nervous because my parents had charged me with making sure that my sister and I played as safely and as quietly as possible. And seeing as how I had accidentally broken Amy's arm just one week before --
Endişelenmiştim çünkü ailem beni mümkün olduğu kadar güvenli ve sessiz bir şekilde oynamamız konusunda tembihlemişti. Ve Amy'nin kolunu yanlışlıkla kırmış olduğumu görmek onu yaklaşmakta olan hayali ...
(Laughter)
(Kahkahalar)
(Laughter ends)
...sniper kurşunundan kahramanca
heroically pushing her out of the way of an oncoming imaginary sniper bullet,
kurtardıktan sadece bir hafta sonra,
(Laughter) for which I have yet to be thanked, I was trying as hard as I could -- she didn't even see it coming -- I was trying hard to be on my best behavior.
(Kahkahalar) ki bunun için hala teşekkür edilmedi, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordum -- yaklaştığını görmemişti bile -- uslu durmak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordum.
And I saw my sister's face, this wail of pain and suffering and surprise threatening to erupt from her mouth and wake my parents from the long winter's nap for which they had settled. So I did the only thing my frantic seven year-old brain could think to do to avert this tragedy. And if you have children, you've seen this hundreds of times. I said, "Amy, wait. Don't cry. Did you see how you landed? No human lands on all fours like that. Amy, I think this means you're a unicorn."
Ve kardeşimin yüzünü gördüm, yüzündeki acı, ıstırap ve şaşkınlık ifadesi ailemi uzun süren kış uykularından uyandıracak bir çığlık koparmak üzere olduğunu söylüyordu. Böylece yedi yaşındaki küçük, ümitsiz aklımın bu trajediyi önlemek için düşünebildiği tek şeyi yaptım. Ve eğer çocuklarınız varsa bu duruma yüzlerce kere şahit olmuşsunuzdur. Ona şöyle dedim: "Amy, Amy, bekle. Ağlama. Ağlama. Nasıl düştüğünü gördün mü? Hiçbir insan böyle dört ayak üstüne düşmez. Amy, bence bu senin tek boynuz at olduğun anlamına geliyor."
(Laughter)
(Kahkahalar)
Now, that was cheating, because there was nothing she would want more than not to be Amy the hurt five year-old little sister, but Amy the special unicorn. Of course, this option was open to her brain at no point in the past. And you could see how my poor, manipulated sister faced conflict, as her little brain attempted to devote resources to feeling the pain and suffering and surprise she just experienced, or contemplating her new-found identity as a unicorn. And the latter won. Instead of crying or ceasing our play, instead of waking my parents, with all the negative consequences for me, a smile spread across her face and she scrambled back up onto the bunk bed with all the grace of a baby unicorn --
Bu aldatmacaydı çünkü dünyada Amy'nin incinmiş beş yaşındaki bir kız kardeş olmaktan daha çok isteyeceği tek şey özel tek boynuzlu at Amy olmaktı. Tabi ki bu geçmişte ona mantıklı gelen bir seçenekti. Ve zavallı, kandırılmış kardeşimin, küçük beyni az önce hissettiği acı ve şaşkınlık hissine çareler arama girişimindeyken ya da yeni keşfettiği tek boynuzlu at kimliği üzerine düşünürken, sorunla nasıl yüzleştiğiniz görebilirdiniz. Ve sonunda ikincisi galip geldi. Ağlamak yerine, oyunumuzu durdurmak yerine, ailemizi uyandırmak yerine, ki bu benim için kötü sonuçlar doğururdu, yüzüne bir gülümseme yayıldı ve yeni doğmuş bir tek boynuzlu atın zarafetiyle zorlanarak ranzaya tekrar çıktı... (Kahkahalar)
(Laughter)
...bir de kırık bir bacakla.
with one broken leg.
Henüz beş ve yedi gibi
What we stumbled across at this tender age of just five and seven -- we had no idea at the time -- was was going be at the vanguard of a scientific revolution occurring two decades later in the way that we look at the human brain. We had stumbled across something called positive psychology, which is the reason I'm here today and the reason that I wake up every morning.
erken yaşta tesadüfen buluğumuz şey -- o zamanlar hiçbir fikrimiz yoktu -- yirmi yıl sonra insan beynine bakış şeklimizde meydana gelen bilimsel bir devrimin öncüsü olacak bir şeydi. Tesadüfen bulduğumuz şey günümüzde pozitif psikoloji denen şey, ki bu benim bugün burada olma ve her sabah uyanma nedenim. Bu araştırma hakkında akademik çevre dışında,
When I started talking about this research outside of academia, with companies and schools, the first thing they said to never do is to start with a graph. The first thing I want to do is start with a graph. This graph looks boring, but it is the reason I get excited and wake up every morning. And this graph doesn't even mean anything; it's fake data. What we found is --
şirketlerde ve okullarda konuşmaya başladığımda, bana söyledikleri ilk şey konuşmaya bir grafikle başlamamam gerektiğiydi. Konuşmama ilk olarak bir grafikle başlamak istiyorum. Bu grafik sıkıcı görünüyor, ama beni heyecanlandıran ve her sabah uyanmamı sağlayan neden bu grafik. Ve bu grafiğin anlamı bile yok, sahte bir bilgi. Bulduğumuz şey --
(Laughter)
(Kahkahalar)
If I got this data studying you, I would be thrilled, because there's a trend there, and that means that I can get published, which is all that really matters. There is one weird red dot above the curve, there's one weirdo in the room -- I know who you are, I saw you earlier -- that's no problem. That's no problem, as most of you know, because I can just delete that dot. I can delete that dot because that's clearly a measurement error. And we know that's a measurement error because it's messing up my data.
Eğer bu bilgiyi bu odada, sizleri araştırarak elde etseydim, çok heyecanlanırdım, çünkü burada açıkça görülen bir akım var ve bu basına çıkabileceğim anlamına geliyor, ki önemli olan da bu. Aslına bakılırsa kavisin üzerinde tek bir garip kırmızı nokta var, odada sadece bir tane garip tip var -- kim olduğunuzu biliyorum, sizi daha önce gördüm -- bu sorun değil. Çoğunuzun bildiği gibi, bu sorun değil çünkü bu noktayı silebilirim. Bu noktayı silebilirim çünkü açıkça görülüyor ki bu bir ölçü hatası. Ve bunun bir ölçü hatası olduğunu biliyoruz
(Laughter)
çünkü verimi berbat ediyor.
So one of the first things we teach people in economics, statistics, business and psychology courses is how, in a statistically valid way, do we eliminate the weirdos. How do we eliminate the outliers so we can find the line of best fit? Which is fantastic if I'm trying to find out how many Advil the average person should be taking -- two.
İktisat, istatistik, işletme ve psikoloji kurslarında insanlara öğrettiğimiz şeylerden ilki, istatistiksel olarak geçerli bir şekilde, garip tipleri nasıl elediğimizi öğretiyoruz. En iyi uyum doğrusunu bulmak için aykırı değerleri nasıl eleriz? Eğer ortalama bir insanın kaç tane Advil alması gerektiğini bulmaya çalışsaydım harika olurdu -- iki.
But if I'm interested in your potential, or for happiness or productivity or energy or creativity, we're creating the cult of the average with science. If I asked a question like, "How fast can a child learn how to read in a classroom?" scientists change the answer to "How fast does the average child learn how to read in that classroom?" and we tailor the class towards the average. If you fall below the average, then psychologists get thrilled, because that means you're depressed or have a disorder, or hopefully both. We're hoping for both because our business model is, if you come into a therapy session with one problem, we want to make sure you leave knowing you have ten, so you keep coming back. We'll go back into your childhood if necessary, but eventually we want to make you normal again. But normal is merely average.
Ama potansiyelle ilgileniyorsam, sizin potansiyelinizle ilgileniyorsam, ya da mutluluk için, üretkenlik için, enerji ya da yaratıcılık için, yaptığımız şey bilimsel yolla bir ortalama kültü yaratmak. Eğer şöyle bir soru sorarsam, "Bir çocuk okumayı bir sınıfta nasıl hızlı öğrenir?" bilim adamları cevabı şuna çeviriyor: "Ortalama bir çocuk okumayı bu sınıfta nasıl hızlı öğrenir?" ve sonra sınıfı bu ortalamaya göre düzenliyoruz. Şimdi bu kaviste seviyenin altına düşerseniz, psikologlar heyecanlanır, çünkü bu ya depresyondasınız ya da bir hastalığınız var demektir ya da umarım ikisi birden. İkisinin de olmasını isteriz çünkü bizim iş modelimize göre, bir terapi seansına tek bir sorunla gelirseniz, 10 tane sorununuz olduğunu bilerek ayrılmanızı sağlarız, böylece tekrar tekrar gelmeye devam edersiniz. Gerekliyse çocukluğunuza geri döneriz, ama eninde sonunda yapmak istediğimiz şey sizi normale döndürmek. Ama normal sadece ortalamadır.
And positive psychology posits that if we study what is merely average, we will remain merely average. Then instead of deleting those positive outliers, what I intentionally do is come into a population like this one and say, why? Why are some of you high above the curve in terms of intellectual, athletic, musical ability, creativity, energy levels, resiliency in the face of challenge, sense of humor? Whatever it is, instead of deleting you, what I want to do is study you. Because maybe we can glean information, not just how to move people up to the average, but move the entire average up in our companies and schools worldwide.
Ve önerdiğim, pozitif psikolojinin önerdiği şey şu, ortalama olan bir şey üzerinde çalışırsak, sadece ortalama kalmaya devam ederiz. Pozitif aykırı değerleri silmek yerine, özellikle yapmak istediğim şey bunun gibi bir topluluğa girip neden diye sormak. Neden bazılarınız entelektüel, atletik ve müzikal yetenek bakımından, yaratıcılık, enerji düzeyi, bir sorun karşısında gösterdiğiniz dayanıklılık ve espri anlayışınız bakımından bu kavisin üst kısımlarında yer alıyorsunuz? Her ne ise, sizi silmek yerine, yapmak istediğim şey sizi araştırmak. Çünkü belki bilgiyi azar azar toplayabiliriz -- sadece insanları ortalamaya nasıl yükselteceğimiz değil, dünya çapında şirketlerimizde ve okullarımızda tüm ortalamayı nasıl yükselteceğimiz hakkında.
The reason this graph is important to me is, on the news, the majority of the information is not positive. in fact it's negative. Most of it's about murder, corruption, diseases, natural disasters. And very quickly, my brain starts to think that's the accurate ratio of negative to positive in the world. This creates "the medical school syndrome." During the first year of medical training, as you read through a list of all the symptoms and diseases, suddenly you realize you have all of them.
Bu grafiğin benim için önemli olmasının nedeni şu, haberleri açtığımda görüyorum ki bilginin büyük kısmı pozitif değil, aslında negatif. Çoğu cinayet, yıkım, hastalıklar ve doğal afetler hakkında. Ve çok hızlı bir şekilde beynim bunun dünyada negatifin pozitife olan doğruluk oranı olduğunu düşünüyor. Bunun yaptığı şey tıp okulu sendromu denen birşey yaratmak -- eğer tıp okuluna giden birilerini tanıyorsanız, tıp eğitiminin ilk yıllı süresince, olabilecek semptomlar ve hastalıklar listesini okurken aniden, hepsinin sizde olduğunu fark edersiniz.
(Laughter)
Bobo adında bir eniştem var -- ki bu başka bir hikaye.
I have a brother in-law named Bobo, which is a whole other story. Bobo married Amy the unicorn. Bobo called me on the phone --
Bobo tek boynuzlu at olan Amy ile evlendi. Bobo Yale Tıp Okulundan
(Laughter)
beni aradı ve şöyle dedi,
from Yale Medical School, and Bobo said, "Shawn, I have leprosy."
"Shawn, cüzzama yakalandım."
(Laughter)
(Kahkahalar)
Which, even at Yale, is extraordinarily rare. But I had no idea how to console poor Bobo because he had just gotten over an entire week of menopause.
Ki bu, Yale'de bile, son derece nadir bir şey. Ama zavallı Bobo'ya nasıl danışmanlık yapacağımı bilmiyordum çünkü bir haftalık menopoz sürecini yeni atlatmıştı.
(Laughter)
(Kahkahalar)
We're finding it's not necessarily the reality that shapes us, but the lens through which your brain views the world that shapes your reality. And if we can change the lens, not only can we change your happiness, we can change every single educational and business outcome at the same time.
Gördüğünüz gibi bulduğumuz şey şu, gerçekliğin bizi şekillendirmesine gerek yok, beyninizin dünyaya bakışınızı belirleyen lensler gerçekliğinizi şekillendiriyor. Ve eğer lensleri değiştirebilirsek, mutluluğunuzu değiştirmekle kalmayıp aynı zamanda her bir eğitimsel ve ticari sonucu da değiştirebiliriz.
I applied to Harvard on a dare. I didn't expect to get in, and my family had no money for college. When I got a military scholarship two weeks later, they let me go. Something that wasn't even a possibility became a reality. I assumed everyone there would see it as a privilege as well, that they'd be excited to be there. Even in a classroom full of people smarter than you, I felt you'd be happy just to be in that classroom. But what I found is, while some people experience that, when I graduated after my four years and then spent the next eight years living in the dorms with the students -- Harvard asked me to; I wasn't that guy.
Harvard'da başvurduğumda, Kabul edilmeyi beklemiyordum ve ailemin üniversite için parası yoktu. İki hafta sonra askeri burs kazandığımda gitmeme izin verdiler. Aniden, ihtimal dahilinde bile olmayan bir şey gerçekliğe dönüştü. Oraya gittiğimde, diğer herkesin de bunu bir ayrıcalık olarak göreceğini, orada olmaktan heyecan duyacaklarını düşünmüştüm. Sizden daha zeki insanlarla dolu bir sınıfta olsanız bile, o sınıfta bulunduğunuz için mutlu olurdunuz, ben de böyle hissediyordum. Ama orada bulduğum şey, bazıları şu an bunu yaşıyor, dört yıl sonra mezun olduğumda ve sonraki sekiz yılı öğrencilerle birlikte yurtlarda geçirdiğimde -- Harvard benden o adam olmamamı istedi. (Kahkahalar)
(Laughter)
I was an officer to counsel students through the difficult four years. And in my research and my teaching, I found that these students, no matter how happy they were with their original success of getting into the school, two weeks later their brains were focused, not on the privilege of being there, nor on their philosophy or physics, but on the competition, the workload, the hassles, stresses, complaints.
Ben Harvard'da öğrencilere geçirdikleri zorlu dört yıl süresince danışmanlık yapan bir memurdum. Ve araştırmam ve eğitim verme sürecinde bulduğum şey şu bu öğrenciler okula girmelerini sağlayan asıl başarıları için ne kadar mutlu olurlarsa olsunlar, iki hafta sonra beyinleri orada olmanın ayrıcalığına ya da felsefelerine veya fiziklerine odaklanmıyor. Beyinleri rekabete, iş yüküne, mücadeleye, strese ve şikayetlere odaklanıyor.
When I first went in there, I walked into the freshmen dining hall, which is where my friends from Waco, Texas, which is where I grew up -- I know some of you know this. When they'd visit, they'd look around, and say, "This dining hall looks like something out of Hogwart's." It does, because that was Hogwart's and that's Harvard. And when they see this, they say, "Why do you waste your time studying happiness at Harvard? What does a Harvard student possibly have to be unhappy about?"
Oraya ilk gidişimde, birinci sınıfların yemekhanesine girdim, büyüdüğüm yer Teksas, Waco'dan arkadaşlarımın olduğu yere -- bir kaçınızın daha önce orayı duyduğunu biliyorum. Beni ziyarete gelmişlerdi, etrafa bakıp şöyle demişlerdi, "Bu birinci sınıfların yemekhanesi "Harry Potter" filmindeki Hogwarts'a benziyor", ki öyle. Bu "Harry Potter" filmindeki Hogwart's ve bu Harvard. Ve bunu gördüklerinde, şöyle diyorlar: "Shawn, neden vaktini Harvard'da mutluluk üzerine çalışmakla harcıyorsun? Gerçekten, bir Harvard öğrencisini mutsuz edebilecek ne olabilir ki?
Embedded within that question is the key to understanding the science of happiness. Because what that question assumes is that our external world is predictive of our happiness levels, when in reality, if I know everything about your external world, I can only predict 10% of your long-term happiness. 90 percent of your long-term happiness is predicted not by the external world, but by the way your brain processes the world. And if we change it, if we change our formula for happiness and success, we can change the way that we can then affect reality. What we found is that only 25% of job successes are predicted by IQ, 75 percent of job successes are predicted by your optimism levels, your social support and your ability to see stress as a challenge instead of as a threat.
Bu sorunun içindeki kilit nokta mutluluk bilimini anlamak. Çünkü bu sorunun anlattığı şey dış dünyanın mutluluk seviyelerimizin belirleyiciği olduğu, gerçekte ise, dış dünyanızla ilgili herşeyi bilirsem, uzun vadeli mutluluğunuzun sadece yüzde 10'unu tahmin edebilirim. Uzun vadeli mutluluğun yüzde 90'ı ise dış dünya tarafından değil, beyninizin dünya yönlendirme şekliniz tarafından belirlenir. Ve eğer bunu değiştirirsek, mutluluk ve başarı formülümüzü değiştirirsek, gerçekliği etkileme şeklimizi değiştirebiliriz. Bulgulara göre iş başarısınız sadece yüzde 25'i I.Q.ya göre tahmin ediliyor. İş başarısının yüzde 75'ini ise iyimserlik seviyeniz, sosyal desteğiniz ve stresi tehdit yerine bir mücadele olarak görebilme yeteneğiniz belirliyor.
I talked to a New England boarding school, probably the most prestigious one, and they said, "We already know that. So every year, instead of just teaching our students, we have a wellness week. And we're so excited. Monday night we have the world's leading expert will speak about adolescent depression. Tuesday night it's school violence and bullying. Wednesday night is eating disorders. Thursday night is illicit drug use. And Friday night we're trying to decide between risky sex or happiness."
New England'daki muhtemelen en prestijli yatılı okulun yetkilileryle konuştum ve şöyle dediler, "Bunu zaten biliyoruz. Her sene, öğrencilerimize sadece eğitim vermek yerine, iyileşme haftası da düzenliyoruz. Ve bundan çok heyecan duyuyoruz. Pazartesi gecesi dünyanın önde gelen uzmanı ergenlik depresyonu hakkında konuşmak için geliyor. Salı gecesi, okulda siddet ve zorbalık. Çarşamba gecesi, yeme bozuklukları. Perşembe gecesi, uyuşturu kullanmanın nedenleri. Ve cuma gecesi de riskli seks ya da mutluluk arasında karar vermeye çalışıyoruz."
(Laughter)
(Kahkahalar)
I said, "That's most people's Friday nights."
Ben de şöyle dedim: "Birçok insanın Cuma gecesi böyledir."
(Laughter)
(Kahkahalar)
(Applause)
(Alkış)
Which I'm glad you liked, but they did not like that at all. Silence on the phone. And into the silence, I said, "I'd be happy to speak at your school, but that's not a wellness week, that's a sickness week. You've outlined all the negative things that can happen, but not talked about the positive."
Beğenmenize sevindim ama onlar hiç sevmedi. Telefonda sessizlik oldu. Ve sessizliğe şöyle dedim: "Okulunuzda konuşma yapmaktan mutluluk duyarım ama bildiğiniz gibi bu bir iyileşme haftası değil, hastalık haftası. Yaptığınız şey olabilecek tüm negatif şeyler bahsetmekti, fakat pozitif olanlardan hiç bahsetmediniz."
The absence of disease is not health. Here's how we get to health: We need to reverse the formula for happiness and success. In the last three years, I've traveled to 45 countries, working with schools and companies in the midst of an economic downturn. And I found that most companies and schools follow a formula for success, which is this: If I work harder, I'll be more successful. And if I'm more successful, then I'll be happier. That undergirds most of our parenting and managing styles, the way that we motivate our behavior.
Hastalığın olmaması sağlık değildir. Şu şekilde sağlıklı oluruz: Mutluluk ve başarı formülümüzü tersine çevirmeliyiz. Son üç yılda, ekonomik bunalımın ortasındaki 45 ülkeye gittim, oralardaki okullar ve şirketlerle çalıştım. Ve şunu gördüm, birçok şirket ve okul bir başarı formülü uyguluyor, o da şu: Daha çok çalışırsam, daha başarılı olurum. Ve daha başarılı olursam, daha mutlu olurum. Bu ebeveynlik tarzlarımızı, yönetim tarzlarımızı, davranışımızı motive etme şeklimizi destekliyor.
And the problem is it's scientifically broken and backwards for two reasons. Every time your brain has a success, you just changed the goalpost of what success looked like. You got good grades, now you have to get better grades, you got into a good school and after you get into a better one, you got a good job, now you have to get a better job, you hit your sales target, we're going to change it. And if happiness is on the opposite side of success, your brain never gets there. We've pushed happiness over the cognitive horizon, as a society. And that's because we think we have to be successful, then we'll be happier.
Ve sorun şu ki, bu iki nedenden dolayı bilimsel olarak eksik ve geriye dönük. Öncelikle, beyniniz ne zaman başarılı olsa, başarının görünüş şeklini değiştiriyorsunuz. İyi notlar aldınız, şimdiyse daha iyi notlar almalısınız, iyi bir okula gittiniz ve şimdi daha iyi bir okula gidiyorsunuz, iyi bir işiniz vardı, şimdi daha iyisini bulmalısınız, şatış hedefinizi tutturdunuz, satış hedefinizi değiştireceğiz. Ve eğer mutluluk başarının karşısında ise, beyniniz oraya ulaşamaz. Toplum olarak yaptığımız şey mutluluğu kavramsal bir ufka doğru itmek. İşte bu yüzden başarılı olmamız gerektiğini, böylece mutlu olacağımızı düşünüyoruz. Ama sorun şu ki beynimiz bunun tersi şekilde işliyor.
But our brains work in the opposite order. If you can raise somebody's level of positivity in the present, then their brain experiences what we now call a happiness advantage, which is your brain at positive performs significantly better than at negative, neutral or stressed. Your intelligence rises, your creativity rises, your energy levels rise. In fact, we've found that every single business outcome improves. Your brain at positive is 31% more productive than your brain at negative, neutral or stressed. You're 37% better at sales. Doctors are 19 percent faster, more accurate at coming up with the correct diagnosis when positive instead of negative, neutral or stressed.
Günümüzde birinin pozitiflik seviyesini yükselttiğinizde, beyinleri şu an mutluluk avantajı dediğimiz şeyi tecrübe eder, beyniniz pozitif durumdayken negatif, nötr ya da stresli olduğu zamankinden çok daha iyi çalışır. Kavrama yetiniz gelişir, yaratıcılığınız gelişir, enerji seviyeniz yükselir. Aslında, bulgularımıza göre her bir ticari ürün gelişim gösteriyor. Pozitif olan beyniniz negatif, nötr ya da stresli olana oranla yüzde 31 daha üretkendir. Satışlarınızda yüzde 37 daha başarılı olursunuz. Doktorlar negatif, nötr ya da stresli olmak yerine pozitifken doğru teşhis koymada yüzde 19 daha hızı ve isabetli oluyorlar.
Which means we can reverse the formula. If we can find a way of becoming positive in the present, then our brains work even more successfully as we're able to work harder, faster and more intelligently. We need to be able to reverse this formula so we can start to see what our brains are actually capable of. Because dopamine, which floods into your system when you're positive, has two functions. Not only does it make you happier, it turns on all of the learning centers in your brain allowing you to adapt to the world in a different way.
Bu da formülü tersine çevirebileceğimiz anlamına geliyor. Eğer günümüzde pozitif olmanın bir yolunu bulabilirsek, beynimiz çok daha başarılı bir şekilde çalışır ve daha fazla, daha hızlı ve daha akıllıca çalışabiliriz. Beynimizin gerçek kapasitesini görmeye başlamak için yapabilmemiz gereken şey bu formülü tersine çevirmek. Çünkü pozitif olduğunuzda sisteminizde salgılanan dopaminin iki işlevi var. Bu sizi daha mutlu etmekle kalmıyor, aynı zamanda dünyaya farklı bir şekilde adapte olmanızı sağlayan beyninizdeki öğrenme merkezlerini harekete geçiriyor. Bulgularımıza göre daha pozitif olabilmek için beyninizi
We've found there are ways that you can train your brain to be able to become more positive. In just a two-minute span of time done for 21 days in a row, we can actually rewire your brain, allowing your brain to actually work more optimistically and more successfully. We've done these things in research now in every company that I've worked with, getting them to write down three new things that they're grateful for for 21 days in a row, three new things each day. And at the end of that, their brain starts to retain a pattern of scanning the world not for the negative, but for the positive first.
eğitmenin yolları var. Art arda 21 gün boyunca yapılan iki dakikalık bir süre içinde beyninizin gerçekten daha iyimser ve daha başarılı bir şekilde çalışmasını sağlayabiliyoruz. Bu şeyleri çalıştığım her bir şirketteki araştırmalarda yaptık, art arda 21 gün boyunca minnettar oldukları üç şeyi yazmalarını istedik, her gün yeni üç şey. Ve bunun sonunda, beyinleri dünyayı negatif yerine pozitif bir şekilde görmelerini sağlayan bir yöntem geliştiriyor. Geçen 24 saat boyunca başınıza gelen bir tane pozitif olayı kayda geçirmek
Journaling about one positive experience you've had over the past 24 hours allows your brain to relive it. Exercise teaches your brain that your behavior matters. We find that meditation allows your brain to get over the cultural ADHD that we've been creating by trying to do multiple tasks at once and allows our brains to focus on the task at hand. And finally, random acts of kindness are conscious acts of kindness. We get people, when they open up their inbox, to write one positive email praising or thanking somebody in their support network.
beyninizin onu tekrar yaşamasını sağlıyor. Alıştırma beyninize davranış sorunlarını öğretiyor. Bulduğumuza göre, meditasyon beyninizin aynı anda birden fazla iş yapmaya çalışarak yarattığımız kültürel dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğunun üstesinden gelmesini ve el altındaki işe odaklanmamızı sağlıyor. Ve sonunda, rastgele yapılan nezaketler bilinçli nezaketlerdir. İnsanlara, gelen kutularını açtıklarında, sosyal destek ağlarındaki birine teşekkür ya da iltifat eden bir pozitif eposta yazdırıyoruz. Ve bu aktiviteleri yaparak ve beynimizi vücutlarımızı çalıştırdığımız gibi çalıştırarak,
And by doing these activities and by training your brain just like we train our bodies, what we've found is we can reverse the formula for happiness and success, and in doing so, not only create ripples of positivity, but a real revolution.
mutluluk ve başarı formülünü tersine çevirebileceğimizi keşfettik, ve bunu yaparak, iyimserlik dalgaları yaratmakla kalmıyoruz, aynı zamanda gerçek bir devrim yaratıyoruz. Çok teşekkür ederim. (Alkış)
Thank you very much.
(Applause)