Your plan to set up your friend Carey with your acquaintance Emerson is finally coming together. Both individuals have heard all about each other and they’re eager to meet for dinner. You’ve just made them a reservation for Friday night, and you’re about to text Carey the details when an unsettling thought crosses your mind: Carey is always<i> </i>late. And not just by 5 minutes; we’re talking 20 or even 30 minutes late. Carey seems to view punctuality as an oppressive relic of an earlier era. But what if you told them dinner was at 6 instead of 6:30? That way, they would almost certainly arrive on time. You really want this relationship to work, so... should you lie? Take a moment to think: what you would do?
Arkadaşın Carey’i Emerson’a ayarlama planın sonunda bir araya geliyor. Her ikisinin de birbirinden haberi var ve akşam yemeğine çıkmaya istekliler. Cuma gecesi için bir rezervasyon yaptırdın ve Carey’e detayları atmak üzeresin ki rahatsız edici bir düşünce aklına geliyor: Carey hep geç kalır. Sadece 5 dakika da değil, 20, hatta 30 dakika geç kalmaktan bahsediyorum. Carey’e göre dakiklik eski dönemlerin baskıcı bir kalıntısı. Peki akşam yemeğinin 6:30 yerine 6′da olduğunu söylesen ne olur? Bu şekilde hemen hemen zamanında varmış olurlar. Bu ilişkinin yürümesini gerçekten istiyorsun. O halde yalan söylemeli misin? Bir düşünün: Siz olsanız ne yapardınız?
Maybe you should lie! You think this new relationship could be great for Carey, and you don’t want them to ruin it before it’s even begun. Sure, Emerson may eventually learn about their chronic lateness. But if Carey shows up on time just this once, the relationship will at least have a chance to take root. Your lie would pave the way for a potentially happy relationship. And if taking an action will create a better outcome for everyone involved, that’s normally a pretty good reason to take it.
Belki de yalan söylemelisiniz! Bu yeni ilişkinin Carey için harika olabileceğini düşünüyorsun ve ilişkiye daha başlamadan berbat etmelerini istemiyorsun. Tabii Emerson en sonunda kronik gecikmeyi öğrenebilir. Ama Carey sadece bu seferliğine zamanında gelirse bu ilişkinin en azından bir filizlenme şansı olur. Yalanın olası bir mutlu ilişkinin zeminini hazırlamış olur. Eğer gereğini yapman herkes için daha iyi bir sonuç doğuracaksa bu gayet iyi bir neden.
But isn't it morally wrong to lie? The absolutist position on lying, associated with German philosopher Immanuel Kant, holds that lying is always immoral, regardless of the circumstances. In other words, there’s a moral rule which forbids lying, and that rule is absolute. You might think, though, that this stance overstates the moral importance of lying. Suppose a murderer were hunting Carey down. If the killer asked you about Carey’s whereabouts, it seems odd to say that you must tell the truth at the cost of your friend’s life. From this perspective, absolutism seems too rigid.
Fakat ahlâki açıdan yalan söylemek yanlış değil mi? Alman filozof Immanuel Kant ile özdeştirilen yalan hakkındaki mutlâk görüş, yalan söylemenin daima ahlaka aykırı olduğunu savunuyor, şartlar ne olursa olsun. Diğer bir deyişle yalan söylemeyi yasaklayan ahlâki bir kural var ve bu kural da mutlâk ve kesin. Gerçi bu tutumun yalan söylemenin ahlâki önemini büyüttüğünü düşünebilirsiniz. Farz edelim ki Carey’nin peşine bir katil düşmüş. Katil Carey’nin nerede olduğunu sorarsa arkadaşınızın hayatı pahasına doğruyu söylemeniz gerekmesi oldukça garip olur. Bu bakış açısından bakarsak mutlâkiyetçilik fazla katı gibi görünüyor.
By contrast, utilitarian philosopher John Stuart Mill would say lying is wrong only when it leads to less happiness overall. Now, to be fair, most lies do seem likely to create unhappiness. Someone who accepts a lie believes something which is false, and trying to conduct your life on the basis of false information doesn’t usually go well. However, in some circumstances, perhaps including your situation, lying might produce more happiness overall. In those cases, utilitarians say it’s not morally wrong to lie. In fact, it might even be your moral duty to do so.
Buna karşın faydacı filozof John Stuart Mill, yalan söylemenin sadece daha az mutluluğa yol açarsa yanlış olduğunu söylüyor. Dürüst olmak gerekirse çoğu yalan genellikle mutsuzluğa neden oluyor. Bir yalanı kabul eden birinin yanlış olan bir şeye inanması ve hayatınızı yanlış bilgiye dayanarak idame etmeye çalışması çoğu zaman iyi gitmez. Fakat bazı durumlarda, bir ihtimal sizin de durumunuzda, yalan söylemek daha fazla mutluluğa yol açabilir. Bu durumlarda faydacılar yalan söylemenin ahlaken yanlış olmadığını söyler. Hatta bu, sizin ahlaki göreviniz bile olabilir.
But if absolutism seems too extreme, you might feel this stance is too lax. In other words, perhaps the utilitarian position understates the moral significance of lying. Most people generally feel some regret about lying, even when they believe it’s the right thing to do. This suggests there’s something inherently objectionable about lying— even when it leads to more happiness. In this case, lying to Carey would be an instance of Paternalism. Paternalism is interfering with another person’s choices for that person's benefit. This might be fine if that person is a literal child. But it seems disrespectful to treat a peer paternalistically. Lying to Carey would mean taking away their opportunity to handle the situation as they see fit, based on their own beliefs and values. Trying to protect Carey from what you consider to be a bad choice would show a lack of respect for their autonomy. By extension, it might also be disrespectful towards Emerson, since you would be deliberately trying to give him a false impression of Carey’s punctuality.
Fakat mutlâkiyetçilik aşırı katı geliyorsa bu tutumun da çok gevşek olduğunu düşünebilirsiniz. Yani faydacı tutum belki de yalan söylemenin ahlâki önemini küçümsüyor. Çoğu kişi yalan söylerken genellikle biraz pişmanlık duyar, yapılacak doğru şeyin bu olduğuna inansalar bile. Bu da yalan söylemede doğuştan uygunsuz bir şey olduğunu gösteriyor, daha çok mutluluğa sebep olsa bile. Bu durumda Carey’e yalan söylemek Paternalizmin bir örneğini oluşturur. Paternalizm, o kişinin menfaati için başka birinin seçimine müdahale etmektir. Bu kişi bir çocuksa eğer bunda bir sorun olmayabilir. Fakat yaşıtına babacan bir şekilde davranmak saygısızlık gibi görünüyor. Carey’e yalan söylemek, durumu kendi inanç ve değerlerine dayanarak uygun gördüğü şekilde ele alma fırsatını elinden almak anlamına gelir. Kötü bir seçenek olarak gördüğün şeyden Carey’i korumaya çalışmak kendi özerkliklerine yapılan saygısızlığa işaret eder. Dolayısıyla bu, Emerson’a karşı bir saygısızlık da olabilir çünkü ona kasıtlı olarak Carey’nin dakikliği hakkında yanlış bir izlenim vermeye çalışıyor olursunuz.
So how do you weigh potential happiness against guaranteed disrespect? Followers of Kant would say treating others with respect is the heart of moral conduct, while followers of Mill would say nothing is more important than happiness. But other philosophers believe that such conflicts can only be resolved on a case-by-case basis, depending on various details and on the individuals involved. So what will you do in Carey’s case?
O halde garanti bir saygısızlığa karşı potansiyel bir mutluluğu nasıl karşılaştırıyorsunuz? Kant’ın destekçileri, başkalarına saygılı davranmanın ahlâki davranışın kalbi olduğunu söylerken Mill’in destekçileri hiçbir şeyin mutluluktan daha önemli olmadığını söyler. Fakat diğer filozoflar, böylesi çatışmaların sadece duruma göre, çeşitli detaylara ve bireylere dayanarak çözümlenebileceğine inanıyor. Peki Carey’nin durumunda ne yapardınız?