I'm here to tell you about the real search for alien life. Not little green humanoids arriving in shiny UFOs, although that would be nice. But it's the search for planets orbiting stars far away.
Uzayda yaşam arayışı hakkında konuşmak için buradayım. UFOlarla gelen yeşil insansı yaratıklardan bahsetmeyeceğim. Gerçi bu eğlenceli olurdu. Uzak yıldızların yörüngesinde bulunan gezegen arayışından bahsedeceğim size.
Every star in our sky is a sun. And if our sun has planets -- Mercury, Venus, Earth, Mars, etc., surely those other stars should have planets also, and they do. And in the last two decades, astronomers have found thousands of exoplanets.
Gökyüzümüzdeki her yıldız bir güneştir. Nasıl ki bizim güneşimizin Merkür, Venüs, Dünya, Mars gibi gezegenleri varsa elbette diğer yıldızların da gezegenleri olmalıdır; ki var da. Son yirmi yılda, astronomlar, güneş sistemi dışında binlerce gezegen buldu.
Our night sky is literally teeming with exoplanets. We know, statistically speaking, that every star has at least one planet. And in the search for planets, and in the future, planets that might be like Earth, we're able to help address some of the most amazing and mysterious questions that have faced humankind for centuries. Why are we here? Why does our universe exist? How did Earth form and evolve? How and why did life originate and populate our planet? The second question that we often think about is: Are we alone? Is there life out there? Who is out there? You know, this question has been around for thousands of years, since at least the time of the Greek philosophers. But I'm here to tell you just how close we're getting to finding out the answer to this question. It's the first time in human history that this really is within reach for us.
Gece göğü, kelimenin tam anlamıyla dış gezegen kaynıyor. İstatistiksel olarak konuşursak, her yıldızın en az bir gezegeni olduğunu biliyoruz. Gezegen arayışımız sırasında ve gelecekte Dünyaya benzer gezegenlere, yüzyıllardır insanoğlunun sorduğu en gizemli ve şaşırtıcı sorulardan bazılarını yöneltebiliriz. Neden buradayız? Evren neden var oldu? Dünya nasıl oluştu ve evrimleşti? Hayat, gezegenimizde nasıl ve neden oluşup yayıldı? Üzerinde sürekli düşündüğümüz ikinci soru da şu: Yalnız mıyız? Uzayda bizden başka hayat var mı? Orada kim var? Bu soru, Yunanlı felsefecilerden bu yana binlerce yıldır soruluyor. Ama benim burada olmamın sebebi, size cevabı bulmaya ne kadar yaklaştığımızı anlatmak. İnsanlık tarihinde, bu ilk kez erişebileceğimiz mesafede.
Now when I think about the possibilities for life out there, I think of the fact that our sun is but one of many stars. This is a photograph of a real galaxy, we think our Milky Way looks like this galaxy. It's a collection of bound stars. But our [sun] is one of hundreds of billions of stars and our galaxy is one of upwards of hundreds of billions of galaxies. Knowing that small planets are very common, you can just do the math. And there are just so many stars and so many planets out there, that surely, there must be life somewhere out there. Well, the biologists get furious with me for saying that, because we have absolutely no evidence for life beyond Earth yet.
Uzayda yaşam olasılıkları hakkında düşüncemin ana unsuru; Güneşimizin birçok yıldızdan yalnızca biri olduğu. Bu gerçek bir galaksinin fotoğrafı. Samanyolu galaksimizin buna benzediğini düşünüyoruz. Birbirine bağlı yıldızlar yığını. Ancak Güneşimiz, yüz milyarlarca yıldızdan biri ve galaksimiz, yüz milyardan fazla galaksiden biri. Küçük gezegenlerin çok yaygın olduğunu biliyoruz, bir hesaplayın. O kadar çok yıldız ve gezegen var ki uzayda, kesinlikle bir yerlerde hayat olmalı. Bunu söylediğim için biyologlar çok kızıyor bana çünkü Dünya dışında hayata dair henüz kesin kanıt yok.
Well, if we were able to look at our galaxy from the outside and zoom in to where our sun is, we see a real map of the stars. And the highlighted stars are those with known exoplanets. This is really just the tip of the iceberg. Here, this animation is zooming in onto our solar system. And you'll see here the planets as well as some spacecraft that are also orbiting our sun. Now if we can imagine going to the West Coast of North America, and looking out at the night sky, here's what we'd see on a spring night. And you can see the constellations overlaid and again, so many stars with planets. There's a special patch of the sky where we have thousands of planets.
Galaksimize dışarıdan bakabilseydik ve güneşin bulunduğu yere zumlasaydık yıldızların gerçek haritasını görürdük. Parlak olan yıldızlar, bildiğimiz dış gezegenlere sahip olan yıldızlar. Buz dağının ucu gibi gerçekten. İşte animasyon güneş sistemimize zumluyor ve gezegenlerin yanı sıra Güneşimizin yörüngesindeki uzay araçlarını görüyorsunuz. Şimdi Kuzey Amerika'nın Batı Yakasına gittiğimizi ve gece gökyüzüne baktığımızı hayal edelim. İşte bir bahar gecesi göreceğimiz manzara. Takımyıldızlarla kaplı ve yine, gezegenleriyle birçok yıldız. Gökyüzünde, binlerce gezegenin bulunduğu özel bir alan var.
This is where the Kepler Space Telescope focused for many years. Let's zoom in and look at one of the favorite exoplanets. This star is called Kepler-186f. It's a system of about five planets. And by the way, most of these exoplanets, we don't know too much about. We know their size, and their orbit and things like that. But there's a very special planet here called Kepler-186f. This planet is in a zone that is not too far from the star, so that the temperature may be just right for life. Here, the artist's conception is just zooming in and showing you what that planet might be like.
Kepler Uzay Teleskobu, yıllardır buraya odaklanıyor. Haydi yakınlaşıp en sevilen dış gezegenlerden birine bakalım. Bu yıldızın adı, Kepler-186f. Yaklaşık beş gezegenden oluşan bir sistem. Bu arada, bu gezegenlerin çoğu hakkında çok az bilgiye sahibiz. Boyutları ve yörüngeleri gibi şeyleri biliyoruz. Ama buradaki Kepler-186f isimli gezegen çok özel. Bu gezegen yıldızından uzak olmayan bir yerde; yani sıcaklığı yaşam için uygun olabilir. Bir sanatçının düşüncesine göre bu gezegen neye benzerdi bir bakalım.
So, many people have this romantic notion of astronomers going to the telescope on a lonely mountaintop and looking at the spectacular night sky through a big telescope. But actually, we just work on our computers like everyone else, and we get our data by email or downloading from a database. So instead of coming here to tell you about the somewhat tedious nature of the data and data analysis and the complex computer models we make, I have a different way to try to explain to you some of the things that we're thinking about exoplanets.
Issız bir dağ tepesinde büyük teleskobuyla gece gökyüzüne bakan gökbilimci. Birçok insan bu romantik düşünceye sahiptir. Ama aslında biz de herkes gibi bilgisayarlar ile çalışıyoruz. Bilgileri, e-posta ile ediniyor ya da veritabanından indiriyoruz. Bilgi analizinin kısmen sıkıcı doğası ve oluşturduğumuz karmaşık bilgisayar modelleri hakkında konuşmak yerine; dış gezegenlere ilişkin düşündüklerimizi farklı bir biçimde anlatacağım.
Here's a travel poster: "Kepler-186f: Where the grass is always redder on the other side." That's because Kepler-186f orbits a red star, and we're just speculating that perhaps the plants there, if there is vegetation that does photosynthesis, it has different pigments and looks red. "Enjoy the gravity on HD 40307g, a Super-Earth." This planet is more massive than Earth and has a higher surface gravity. "Relax on Kepler-16b, where your shadow always has company." (Laughter) We know of a dozen planets that orbit two stars, and there's likely many more out there. If we could visit one of those planets, you literally would see two sunsets and have two shadows. So actually, science fiction got some things right. Tatooine from Star Wars. And I have a couple of other favorite exoplanets to tell you about. This one is Kepler-10b, it's a hot, hot planet. It orbits over 50 times closer to its star than our Earth does to our sun. And actually, it's so hot, we can't visit any of these planets, but if we could, we would melt long before we got there. We think the surface is hot enough to melt rock and has liquid lava lakes.
İşte bir seyahat posteri: "Kepler-186f: Diğer taraftan çimlerin hep daha kızıl olduğu yer" Çünkü Kepler-186f, kırmızı bir yıldızın etrafında döner, orada bitkilerin olacağını tabi sadece varsayıyoruz. Orada fotosentez yapan bitki örtüsü olsaydı, farklı pigmentleri olurdu ve kırmızı gözükürdü. "HD 40307g -Süper Dünya'da yerçekiminin tadını çıkarın." Bu gezegen Dünya'dan çok daha büyük ve yüzeydeki yerçekimi daha fazla. "Gölgenizin hiç yalnız kalmadığı Kepler-16b'de rahatlayın." (Kahkahalar) İki yıldızın etrafında dönen düzinelerce gezegen olduğunu ve oralarda daha da fazla olabileceğini biliyoruz. Eğer bu gezegenlerden birini ziyaret edersek gerçek anlamda iki günbatımı izleyeceğimizi ve iki gölgemizin olacağını biliyoruz. Aslında bilimkurgu bazı şeyleri doğru tahmin etti. Yıldız Savaşlarından Tatooine. Size bahsetmek istediğim birkaç dış gezegen daha var. Bu, Kepler-10b. Sıcak, çok sıcak bir gezegen. Yıldızı etrafında, Dünya'nın Güneş etrafında dönüşünden 50 kat daha yakından dönüyor. Öyle sıcak ki bu gezegenlerin hiçbirini ziyaret edemeyiz, ama yapabilseydik oraya ulaşamadan çok önce erirdik. Yüzeyin kayayı eritebilecek kadar sıcak ve sıvı lav gölleri olduğunu düşünüyoruz.
Gliese 1214b. This planet, we know the mass and the size and it has a fairly low density. It's somewhat warm. We actually don't know really anything about this planet, but one possibility is that it's a water world, like a scaled-up version of one of Jupiter's icy moons that might be 50 percent water by mass. And in this case, it would have a thick steam atmosphere overlaying an ocean, not of liquid water, but of an exotic form of water, a superfluid -- not quite a gas, not quite a liquid. And under that wouldn't be rock, but a form of high-pressure ice, like ice IX.
Gilese 1214b. Bu gezegenin kütlesi ile boyutlarını ve ayrıca yoğunluğunun oldukça düşük olduğunu biliyoruz. Kısmen sıcak. Aslında bu gezegen hakkında pek bir şey bilmiyoruz ancak bir olasılık da bir su dünyası olduğu. Tıpkı muhtemelen kütlesinin yüzde ellisinin su olduğu Jüpiter'in buzla kaplı uydularından biri gibi. Ve bu durumda, atmosferi kalın bir buhar tabakası olup, sıvı sudan değil de, ne tam gaz ne de tam sıvı denemeyecek yapıda; egzotik formdaki süper akışkan bir su okyanusunu örtüyor olurdu. Onun altında da kaya değil, yüksek basınçlı bir buz türü olurdu, buz IX gibi.
So out of all these planets out there, and the variety is just simply astonishing, we mostly want to find the planets that are Goldilocks planets, we call them. Not too big, not too small, not too hot, not too cold -- but just right for life. But to do that, we'd have to be able to look at the planet's atmosphere, because the atmosphere acts like a blanket trapping heat -- the greenhouse effect. We have to be able to assess the greenhouse gases on other planets. Well, science fiction got some things wrong. The Star Trek Enterprise had to travel vast distances at incredible speeds to orbit other planets so that First Officer Spock could analyze the atmosphere to see if the planet was habitable or if there were lifeforms there.
Uzaklardaki bu gezegenlerin çokluğu ve çeşitliliği öyle hayret verici ki, en çok da Goldilocks dediğimiz gezegenleri bulmayı umuyoruz. Ne çok büyük, ne çok küçük, ne çok sıcak ne de çok soğuk yaşam için tam olması gerektiği gibi. Ama bunun için gezegenin atmosferine bakabilmeliyiz, çünkü atmosfer, ısıyı bir battaniye gibi tutarak sera etkisi yaratır. Diğer gezegenlerde sera gazlarını ölçebilmemiz gerekir. İşte bu noktada bilimkurgu yanılıyor. Uzay Yolu'nda, Atılgan'ın diğer gezegenlerin yörüngesine girmek için çok uzun mesafeleri inanılmaz hızla gitmesi gerekiyordu. Böylece yardımcı pilot Mr.Spock, gezegenin yaşanabilir olup olmadığını anlamak için atmosferi inceleyebilecekti.
Well, we don't need to travel at warp speeds to see other planet atmospheres, although I don't want to dissuade any budding engineers from figuring out how to do that. We actually can and do study planet atmospheres from here, from Earth orbit. This is a picture, a photograph of the Hubble Space Telescope taken by the shuttle Atlantis as it was departing after the last human space flight to Hubble. They installed a new camera, actually, that we use for exoplanet atmospheres. And so far, we've been able to study dozens of exoplanet atmospheres, about six of them in great detail. But those are not small planets like Earth. They're big, hot planets that are easy to see. We're not ready, we don't have the right technology yet to study small exoplanets. But nevertheless, I wanted to try to explain to you how we study exoplanet atmospheres.
Diğer gezegenlerin atmosferlerini görmek için ışık hızından da hızlı gidebilmek zorunda değiliz. Tabi gelecekteki mühendisler, benim yüzümden bunu keşfetmekten vazgeçmesin sakın. Biz aslında gezegen atmosferlerini buradan, Dünya yörüngesinden inceleyebilmekteyiz. Bu Hubble Uzay Teleskobundan bir fotoğraf. Atlantis uzay aracı tarafından, Hubble'a yapılan son insanlı uzay uçuşundan sonra çekildi. Dış gezegen atmosferlerini incelememiz için yeni bir kamera yerleştirdiler. Ve şu ana kadar, onlarca dış gezegen atmosferini -bunlardan altısını son derece detaylı olarak- inceleyebildik. Ancak bunlar Dünya gibi küçük gezegenler değil. Kolay görülebilen, büyük ve sıcak gezegenler. Henüz bütünüyle hazır değiliz; küçük dış gezegenleri inceleyecek teknolojiye sahip değiliz. Ama yine de, size dış gezegenlerin atmosferlerini nasıl incelediğimizi anlatmak istedim.
I want you to imagine, for a moment, a rainbow. And if we could look at this rainbow closely, we would see that some dark lines are missing. And here's our sun, the white light of our sun split up, not by raindrops, but by a spectrograph. And you can see all these dark, vertical lines. Some are very narrow, some are wide, some are shaded at the edges. And this is actually how astronomers have studied objects in the heavens, literally, for over a century. So here, each different atom and molecule has a special set of lines, a fingerprint, if you will. And that's how we study exoplanet atmospheres. And I'll just never forget when I started working on exoplanet atmospheres 20 years ago, how many people told me, "This will never happen. We'll never be able to study them. Why are you bothering?" And that's why I'm pleased to tell you about all the atmospheres studied now, and this is really a field of its own. So when it comes to other planets, other Earths, in the future when we can observe them, what kind of gases would we be looking for? Well, you know, our own Earth has oxygen in the atmosphere to 20 percent by volume. That's a lot of oxygen. But without plants and photosynthetic life, there would be no oxygen, virtually no oxygen in our atmosphere. So oxygen is here because of life. And our goal then is to look for gases in other planet atmospheres, gases that don't belong, that we might be able to attribute to life. But which molecules should we search for? I actually told you how diverse exoplanets are. We expect that to continue in the future when we find other Earths.
Bir saniyeliğine bir gökkuşağı hayal edin. Eğer bu gökkuşağına yakından bakarsak bazı koyu çizgilerin eksik olduğunu görürüz. Bu da güneşimiz, Beyaz güneş ışığı, yağmur damlası tarafından değil de, spektrograf tarafından ayrilirsa. İşte tüm bu koyu, dikey çizgileri görebilirsiniz. Kimisi çok ince, kimisi geniş, kimisinin köşeleri gölgeli. Astronomlar, gökkubbedeki nesneleri böyle inceliyor, abartısız yüzyıldan fazla süredir. Burada her farklı atom ve molekülün kendine özgü dizilimi var, bir parmak izi diyebiliriz. Biz dış gezegenlerin atmosferlerini buna göre inceliyoruz. 20 yıl önce dış gezegen atmosferlerini incelemeye başladığımda, bana söylenen şu cümleleri unutmayacağım "Bu mümkün değil, Asla onları inceleyemeyiz. Niye kendini yoruyorsun ki?" İşte bu yüzden incelediğimiz atmosferleri anlatmak çok keyifli. Bu bütünüyle kendine özgü bir alan. Diğer gezegenler, diğer Dünyalar denilince gelecekte onları gözlemleyebildiğimizde ne tür gazları arayacağız? Evet Dünyamızın atmosferi hacimsel olarak yüzde 20 oksijene sahip. Bu çok fazla oksijen demek. Ama bitkiler ve fotosentez olmasa hiç oksijen olmazdı, neredeyse hiç. Öyleyse oksijen hayatın kaynağı. Diğer gezegen atmosferlerinde, hayatı sağlayan gazları aramak amacımız olmalı. Ama hangi molekülleri arıyoruz? Size dış gezegenlerin ne kadar çeşitli olduğunu söylemiştim. Gelecekte farklı Dünyalar bulduğumuzda, bunun süreceğini umuyoruz.
And that's one of the main things I'm working on now, I have a theory about this. It reminds me that nearly every day, I receive an email or emails from someone with a crazy theory about physics of gravity or cosmology or some such. So, please don't email me one of your crazy theories. (Laughter) Well, I had my own crazy theory. But, who does the MIT professor go to? Well, I emailed a Nobel Laureate in Physiology or Medicine and he said, "Sure, come and talk to me." So I brought my two biochemistry friends and we went to talk to him about our crazy theory. And that theory was that life produces all small molecules, so many molecules. Like, everything I could think of, but not being a chemist. Think about it: carbon dioxide, carbon monoxide, molecular hydrogen, molecular nitrogen, methane, methyl chloride -- so many gases. They also exist for other reasons, but just life even produces ozone. So we go to talk to him about this, and immediately, he shot down the theory. He found an example that didn't exist. So, we went back to the drawing board and we think we have found something very interesting in another field.
Bu benim üzerinde çalıştığım şey. Bununla ilgili bir kuramım var. Bu bana neredeyse her gün kütleçekim fiziği ve evrembilim hakkında çılgın kuramlar içeren e-postalar alacağımı hatırlattı. O yüzden bana lütfen çılgın kuramlarınızı yollamayın. (Kahkahalar) Benim kendi çılgın kuramım var. Ama bir MIT profesörü kime gider? Ben de Fizyoloji ya da Tıp alanında Nobel ödüllü birine e-posta attım ve görüşmeyi kabul etti. Yanıma iki biyokimyacı arkadaşımı da alıp çılgın kuramımız hakkında konuşmaya gittim. O kuram, yaşamın tüm küçük molekülleri ürettiğiydi, birçok molekülü. Düşünebildiğim her şeyi, ama kimyager olarak değil. Bir düşünün: Karbondioksit, karbonmonoksit, moleküler hidrojen, moleküler azot, metan, metil klorür, yani bir sürü gaz. Bunlar başka nedenlerden de var olurlar ama yalnızca hayat ozonu üretir. Bununla ilgili konuşmak için yanına gitmiştik ki aniden kuramı çürüttü. Var olmayan bir örnek buldu. Böylece en başa dönmüştük. Farklı bir alanda çok ilginç bir şey bulduğumuzu düşündük.
But back to exoplanets, the point is that life produces so many different types of gases, literally thousands of gases. And so what we're doing now is just trying to figure out on which types of exoplanets, which gases could be attributed to life. And so when it comes time when we find gases in exoplanet atmospheres that we won't know if they're being produced by intelligent aliens or by trees, or a swamp, or even just by simple, single-celled microbial life.
Ama dış gezegenlere döndüğümüzde, ana nokta hayatın birçok farklı türde gaz ürettiğiydi; binlerce gaz. Ne tür dış gezegenlerde, hangi tür gazların hayatı mümkün kılabileceğini bulmaya çalışıyoruz. Dış gezegen atmosferindeki gazları bulduğumuzda onları üreten şeyin; zeki uzaylılar mı, ağaçlar mı ya da bir bataklık, hatta sadece tek hücreli mikrobik canlılar mı olduğunu bilemeyeceğiz.
So working on the models and thinking about biochemistry, it's all well and good. But a really big challenge ahead of us is: how? How are we going to find these planets? There are actually many ways to find planets, several different ways. But the one that I'm most focused on is how can we open a gateway so that in the future, we can find hundreds of Earths. We have a real shot at finding signs of life. And actually, I just finished leading a two-year project in this very special phase of a concept we call the starshade. And the starshade is a very specially shaped screen and the goal is to fly that starshade so it blocks out the light of a star so that the telescope can see the planets directly. Here, you can see myself and two team members holding up one small part of the starshade. It's shaped like a giant flower, and this is one of the prototype petals. The concept is that a starshade and telescope could launch together, with the petals unfurling from the stowed position. The central truss would expand, with the petals snapping into place. Now, this has to be made very precisely, literally, the petals to microns and they have to deploy to millimeters. And this whole structure would have to fly tens of thousands of kilometers away from the telescope. It's about tens of meters in diameter. And the goal is to block out the starlight to incredible precision so that we'd be able to see the planets directly. And it has to be a very special shape, because of the physics of defraction. Now this is a real project that we worked on, literally, you would not believe how hard. Just so you believe it's not just in movie format, here's a real photograph of a second-generation starshade deployment test bed in the lab. And in this case, I just wanted you to know that that central truss has heritage left over from large radio deployables in space.
Modeller üzerinde çalışmak ve biyokimya üzerinde çalışmak güzel. Ama önümüzdeki en büyük engel: Nasıl? Bu gezegenleri nasıl bulacaktık? Gezegenleri bulmak için birçok yol var birkaç farklı yol. Ama benim en çok odaklandığım şey gelecekte, yüzlerce Dünya bulabilmemizi sağlayabilecek bir kapı açmak. Hayat izlerini bulmada isabet ettirecek bir yol bulduk. Starshade (Yıldız gölgeleyici) adını verdiğimiz bir kavramın çok özel bir aşaması üzerine olan iki yıllık bir projeyi yeni bitirdik. Starshade, özel olarak biçimlendirilmis bir ekran. Starshade uçarak yıldız ışığını engeller. Böylece teleskobun gezegenleri doğrudan görmesini sağlar. Burada beni ve iki takım arkadaşımı, Yıldız Gölgeleyici'nin küçük bir bölümünü tutarken görüyorsunuz. Dev bir çiçeğe benziyor. Bu da prototip taç yapraklardan biri. Fikir şu: Bir yıldız gölgeleyici ile teleskop birlikte hazırlanır; taç yapraklar kapalı durumdan açık duruma geçer. Ana kiriş genişlerken, yapraklar yerlerine sabitlenir Şimdi, bu öylesine kusursuz olmalı ki, bindebir milimetrelik yapraklar milimetrelere yerleşmeli. Ve bu yapı teleskoptan onbinlerce km uzağa uçmalı. Çapı onlarca metre civarında. Amaç, yıldızdan gelen ışığı bütünüyle engelleyip gezegenleri doğrudan görebilmek. Işığın kırınım fiziği nedeniyle çok özel bir şekle sahip olmalı. Üzerinde çalıştığımız bu proje, inanamayacağınız kadar zor. Bir film düzeneği olduğunu düşünmeyin diye gerçek bir fotoğraf göstereyim. Bu, laboratuvarda ikinci nesil Starshade sınama ortamı. Bu durumda, ana kirişin uzaydaki geniş telsiz dağıtıcılarının artıklarından beslendiğini bilmenizi isterim.
So after all of that hard work where we try to think of all the crazy gases that might be out there, and we build the very complicated space telescopes that might be out there, what are we going to find? Well, in the best case, we will find an image of another exo-Earth. Here is Earth as a pale blue dot. And this is actually a real photograph of Earth taken by the Voyager 1 spacecraft, four billion miles away. And that red light is just scattered light in the camera optics.
Tüm bu çılgın gazların orada olabileceğini düşündüğümüz bu zorlu çalışmadan ve çok karmaşık bir uzay teleskobu inşa ettikten sonra ne bulacağız? En iyi ihtimalle, başka bir uzak Dünya'nın görüntüsünü. Burada Dünya soluk bir mavi nokta. Voyager 1 uzay aracı tarafından dört milyar mil öteden çekilmiş gerçek bir fotoğraf bu. Ve o kırmızı ışık, kamera optiğinde saçılan ışık.
But what's so awesome to consider is that if there are intelligent aliens orbiting on a planet around a star near to us and they build complicated space telescopes of the kind that we're trying to build, all they'll see is this pale blue dot, a pinprick of light. And so sometimes, when I pause to think about my professional struggle and huge ambition, it's hard to think about that in contrast to the vastness of the universe. But nonetheless, I am devoting the rest of my life to finding another Earth.
Düşüncesi bile güzel olan şey şu ki, eğer bize yakın bir yıldızın yörüngesindeki gezegende zeki yaratıklar varsa ve bizim inşa etmeye çalıştığımız türden karmaşık uzay teleskobu yapmışlarsa tüm görecekleri bu soluk mavi nokta, iğne deliği kadar ışık. Bazen mesleki mücadelem ve büyük hırsımı bırakıp düşündüğümde; evrenin genişliğine akıl erdirmek güç. Ama yine de, hayatımın geri kalanını başka bir Dünya bulmaya adadım.
And I can guarantee
Ve garanti verebilirim ki
that in the next generation of space telescopes, in the second generation, we will have the capability to find and identity other Earths. And the capability to split up the starlight so that we can look for gases and assess the greenhouse gases in the atmosphere, estimate the surface temperature, and look for signs of life.
gelecek nesil uzay teleskoplarında, ikinci nesilde, diğer dünyaları bulma ve tanımlama, gazları aramak için yıldızgölgesini bölme ve atmosferdeki sera gazlarını ölçme, yüzey sıcaklığını hesaplama ve hayat izleri arama yeteneğimiz olacak.
But there's more. In this case of searching for other planets like Earth, we are making a new kind of map of the nearby stars and of the planets orbiting them, including [planets] that actually might be inhabitable by humans.
Ama daha fazlası var: Dünya'ya benzeyen gezegen arayışında yakın yıldızlar ve onların yörüngesindeki insanların yaşayamayacağı gezegenlerin de dahil olduğu yeni bir harita oluşturuyoruz.
And so I envision that our descendants, hundreds of years from now, will embark on an interstellar journey to other worlds. And they will look back at all of us as the generation who first found the Earth-like worlds.
Yüzyıllarca yıl sonraki neslimizin diğer dünyalara yıldızlararası yolculuk yapacağını ve geçmişe baktığında Dünya benzeri dünyaları bulan nesil olarak bizi tanımlayacağını düşünüyorum.
Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkış)
June Cohen: And I give you, for a question, Rosetta Mission Manager Fred Jansen.
June Cohen: Rosetta Projesi Müdürü Fred Jansen'ın bir sorusu var.
Fred Jansen: You mentioned halfway through that the technology to actually look at the spectrum of an exoplanet like Earth is not there yet. When do you expect this will be there, and what's needed?
Fred Jansen: Dünya benzeri dış gezegenlerin yörüngesine bakacak teknolojiye giden yolun yarısından bahsettiniz. Henüz oraya ulaşamadık. Ne zaman olacağını düşünüyorsunuz ve bunun için ne gerekiyor?
Actually, what we expect is what we call our next-generation Hubble telescope. And this is called the James Webb Space Telescope, and that will launch in 2018, and that's what we're going to do, we're going to look at a special kind of planet called transient exoplanets, and that will be our first shot at studying small planets for gases that might indicate the planet is habitable.
Aslında umudumuz, gelecek nesil Hubble teleskobu. Ona, James Webb Uzay Teleskobu ismi verildi ve 2018'de faaliyete geçecek. Yapacağımız şey bu, Yerleşik olmayan dış gezegenler dediğimiz özel türden gezegenleri inceleyeceğiz ve bu küçük gezegenlerdeki yaşanabilirliği belirten gazları incelemedeki ilk şansımız olacak.
JC: I'm going to ask you one follow-up question, too, Sara, as the generalist. So I am really struck by the notion in your career of the opposition you faced, that when you began thinking about exoplanets, there was extreme skepticism in the scientific community that they existed, and you proved them wrong. What did it take to take that on?
JC: Teşekkürler. Konuya ilgi duyan biri olarak ek bir soru daha soracağım, Sara. Dış gezegenler hakkında düşünmeye başladığında karşılaştığın itiraz beni çok etkiledi. Bilimsel topluluklarca dış gezegenlerin varlığına ilişkin aşırı kuşkucu bir tavır vardı ve onlara yanıldıklarını gösterdin. Seni buna ne itti?
SS: Well, the thing is that as scientists, we're supposed to be skeptical, because our job to make sure that what the other person is saying actually makes sense or not. But being a scientist, I think you've seen it from this session, it's like being an explorer. You have this immense curiosity, this stubbornness, this sort of resolute will that you will go forward no matter what other people say.
SS: Bilim insanları olarak kuşkucu olmamız beklenir; çünkü işimiz başka birinin söylediği şeyin mantıklı olup olmadığından emin olmak. Ama bir bilimci olmak sanırım bu oturumda gördüğünüz gibi, kaşif olmak gibi. Sonu olmayan merağa sahipsiniz, bu inatçılık ve kararlılık başkaları ne derse desin devam etmenizi sağlayan şey.
JC: I love that. Thank you, Sara.
JC: Çok hoş. Teşekkür ederim, Sara .
(Applause)
(Alkış)