What keeps us healthy and happy as we go through life? If you were going to invest now in your future best self, where would you put your time and your energy? There was a recent survey of millennials asking them what their most important life goals were, and over 80 percent said that a major life goal for them was to get rich. And another 50 percent of those same young adults said that another major life goal was to become famous.
Hayatımız boyunca bizi sağlıklı ve mutlu eden şeyler nedir? Eğer, şimdiden geleceğiniz için yatırım yapacak olsanız, zamanınızı ve enerjinizi neye harcardınız? Yakın zamanda, Y nesline (1980-1999 arası doğanlara) hayattaki en önemli hedeflerini soran bir araştırma vardı. %80'den fazlası, hayattaki en önemli hedeflerinin zengin olmak olduğunu söyledi. Aynı genç yetişkinlerin %50'si, hayattaki diğer bir önemli hedefin meşhur olmak olduğunu söyledi.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
And we're constantly told to lean in to work, to push harder and achieve more. We're given the impression that these are the things that we need to go after in order to have a good life. Pictures of entire lives, of the choices that people make and how those choices work out for them, those pictures are almost impossible to get. Most of what we know about human life we know from asking people to remember the past, and as we know, hindsight is anything but 20/20. We forget vast amounts of what happens to us in life, and sometimes memory is downright creative.
Daima, çalışmamız, çabalamamız ve daha çok başarı elde etmemiz söylenir. İyi bir yaşam sürmemiz için, böyle şeyleri kovalamamız gerektiği izlenimine kapılırız. İnsanların tüm hayatlarını, yaptığı seçimlerini ve bu seçimlerinin onlara neler getireceğini anlamak neredeyse imkansızdır. İnsan yaşamına dair bilgimizin çoğunu onlardan geçmişi hatırlamalarını isteyerek öğreniriz ve bildiğimiz gibi, tecrübeler ancak yaşayarak edinilir. Hayatta başımıza gelen şeylerin büyük çoğunluğunu unuturuz ve bazen de hafıza tamamıyla yaratıcıdır.
But what if we could watch entire lives as they unfold through time? What if we could study people from the time that they were teenagers all the way into old age to see what really keeps people happy and healthy?
Peki bütün hayatımızı zaman içerisinde geliştiği gibi izleyebilsek nasıl olurdu? Ergenlik dönemlerinden yaşlılık dönemlerinin sonuna kadar, insanları gerçekten mutlu ve sağlıklı tutan şeyleri görmek için incelesek nasıl olurdu?
We did that. The Harvard Study of Adult Development may be the longest study of adult life that's ever been done. For 75 years, we've tracked the lives of 724 men, year after year, asking about their work, their home lives, their health, and of course asking all along the way without knowing how their life stories were going to turn out.
Biz bunu yaptık. "Harvard Yetişkin Gelişimi Çalışması" belki de yetişkin hayatı üzerine yapılmış en uzun süreli araştırmadır. 75 yıl boyunca, 724 erkeğin hayatını yıldan yıla, işlerini, ev yaşamlarını, sağlıklarını ve tabii ki bütün bu süreç boyunca hayat hikayelerinin ne hale geleceğini bilmeden sorarak izledik.
Studies like this are exceedingly rare. Almost all projects of this kind fall apart within a decade because too many people drop out of the study, or funding for the research dries up, or the researchers get distracted, or they die, and nobody moves the ball further down the field. But through a combination of luck and the persistence of several generations of researchers, this study has survived. About 60 of our original 724 men are still alive, still participating in the study, most of them in their 90s. And we are now beginning to study the more than 2,000 children of these men. And I'm the fourth director of the study.
Bunun gibi araştırmalar son derece nadirdir. Bu tür projelerin neredeyse hepsi on yıl içerisinde dağılır, çünkü bir sürü insan araştırmadan çekilir ya da araştırma fonu kesilir veyahut araştırmacıların dikkati dağılır veya ölürler ve kimse de topu hedefe koşturayım demez. Fakat, şansın ve birkaç araştırmacı neslin kararlılığının birleşimi sayesinde bu araştırma devam etti. Başlangıçtaki 724 adamımızın 60'ı hâlâ yaşıyor, hâlâ araştırmaya katılıyor, çoğu 90'lı yaşlarındalar. Şimdi de bu adamların 2000'den fazla çocuğunu incelemeye başlıyoruz. Ben de, araştırmanın dördüncü yöneticisiyim.
Since 1938, we've tracked the lives of two groups of men. The first group started in the study when they were sophomores at Harvard College. They all finished college during World War II, and then most went off to serve in the war. And the second group that we've followed was a group of boys from Boston's poorest neighborhoods, boys who were chosen for the study specifically because they were from some of the most troubled and disadvantaged families in the Boston of the 1930s. Most lived in tenements, many without hot and cold running water.
1938'den beri, iki grup adamın yaşamlarını izledik. İlk grup, araştırmaya başladığında Harvard College'da ikinci sınıf öğrencisiydi. Hepsi, üniversiteyi II. Dünya Savaşı sırasında bitirdi ve sonrasında çoğu görev almak üzere savaşa katıldı. İzlediğimiz ikinci grup ise, Boston'ın en yoksul muhitlerinden, araştırmaya 1930'ların Boston'ındaki en sorunlu ve yoksul bazı ailelerinden oldukları için özellikle seçilen bir grup erkekti. Ekseri gecekondularda, birçoğu sıcak ve soğuk musluk suyundan yoksun yaşıyordu.
When they entered the study, all of these teenagers were interviewed. They were given medical exams. We went to their homes and we interviewed their parents. And then these teenagers grew up into adults who entered all walks of life. They became factory workers and lawyers and bricklayers and doctors, one President of the United States. Some developed alcoholism. A few developed schizophrenia. Some climbed the social ladder from the bottom all the way to the very top, and some made that journey in the opposite direction.
Araştırmaya katıldıklarında, bu gençlerin hepsiyle görüşme yapıldı. Muayeneden geçirildiler. Evlerine gidip anne-babalarıyla görüştük. Sonra bu gençler, her kesimden yetişkinler oldular. Fabrika sahibi, avukat, duvarcı ve doktor oldular, biri de Birleşik Devletler Başkanı. Bazıları alkol bağımlısı oldu. Birkaçında şizofreni ortaya çıktı. Kimi sınıf atladı; en alttan mümkün olduğu kadar en üste ve kimisi bu yolculuğu aksi yönde yaptı.
The founders of this study would never in their wildest dreams have imagined that I would be standing here today, 75 years later, telling you that the study still continues. Every two years, our patient and dedicated research staff calls up our men and asks them if we can send them yet one more set of questions about their lives.
Bu araştırmanın kurucuları hiçbir suretle benim bugün burada durup 75 yıl sonra, size bu araştırmanın hâlâ sürdüğünü söyleyeceğimin hayalini bile kurmamışlardır. Her iki yılda bir, sabırlı ve kendilerini bu işe adamış araştırma grubumuz deneklerimizi arar ve onlara tekrar yaşamlarına dair bir takım sorular yöneltebilir miyiz diye sorar.
Many of the inner city Boston men ask us, "Why do you keep wanting to study me? My life just isn't that interesting." The Harvard men never ask that question.
Boston'ın yoksul kesiminden birçok erkek "Neden hala beni incelemek istiyorsunuz? Hayatım hiç de ilginç değil." diye sorar. Harvard erkekleri bu soruyu asla sormaz.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
To get the clearest picture of these lives, we don't just send them questionnaires. We interview them in their living rooms. We get their medical records from their doctors. We draw their blood, we scan their brains, we talk to their children. We videotape them talking with their wives about their deepest concerns. And when, about a decade ago, we finally asked the wives if they would join us as members of the study, many of the women said, "You know, it's about time."
Bu hayatları iyice anlayabilmek için, onlara sadece anketler yapmıyoruz. Onlarla yaşadıkları yerde görüşürüz. Doktorlarından hastalık geçmişlerini alırız. Kan testi, beyin taraması yaparız, çocuklarıyla konuşuruz. Eşleriyle en derin meselelerini konuşurken videolarını çekeriz. Yaklaşık on yıl önce, en sonunda eşlere, araştırmanın üyeleri olarak bize katılırlar mı diye sorduğumuzda, kadınların çoğu "Anlaşılan zamanı geldi." dedi.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
So what have we learned? What are the lessons that come from the tens of thousands of pages of information that we've generated on these lives? Well, the lessons aren't about wealth or fame or working harder and harder. The clearest message that we get from this 75-year study is this: Good relationships keep us happier and healthier. Period.
Peki neler öğrendik? Bu hayatlardan ortaya çıkardığımız on binlerce sayfalık bilgiden alınan dersler neler? Zenginlik, şöhret ya da çok çalışmakla ilgili değiller. Bu 75 yıllık araştırmadan aldığımız en net mesaj şudur: İyi ilişkiler bizi daha mutlu ve daha sağlıklı tutar. Bu kadar.
We've learned three big lessons about relationships. The first is that social connections are really good for us, and that loneliness kills. It turns out that people who are more socially connected to family, to friends, to community, are happier, they're physically healthier, and they live longer than people who are less well connected. And the experience of loneliness turns out to be toxic. People who are more isolated than they want to be from others find that they are less happy, their health declines earlier in midlife, their brain functioning declines sooner and they live shorter lives than people who are not lonely. And the sad fact is that at any given time, more than one in five Americans will report that they're lonely.
İlişkilerle ilgili üç büyük ders aldık. Birincisi, sosyal ilişkilerin gerçekten yararlı olduğudur ve yalnızlıksa öldürür. Sonunda, aileye, arkadaşlara, topluma daha sosyal bir şekilde bağlı olan insanların, daha mutlu, bedensel olarak daha sağlıklı olduğu ve çevresi daha sınırlı kişilerden daha uzun yaşadığı anlaşıldı. Ayrıca yalnız yaşamanın zararlı olduğu ortaya çıktı. Diğerlerinden daha yalnız olan insanlar, daha mutsuz olduklarını, sağlıklarının orta yaşların başlarında bozulduğunu, beyin fonksiyonlarının daha erken gerilediğini ve yalnız olmayanlardan daha kısa yaşadıklarını anlar. Üzücü gerçek şudur ki; ileride her beş Amerikalıdan en az biri yalnız olduğundan şikayet edecek.
And we know that you can be lonely in a crowd and you can be lonely in a marriage, so the second big lesson that we learned is that it's not just the number of friends you have, and it's not whether or not you're in a committed relationship, but it's the quality of your close relationships that matters. It turns out that living in the midst of conflict is really bad for our health. High-conflict marriages, for example, without much affection, turn out to be very bad for our health, perhaps worse than getting divorced. And living in the midst of good, warm relationships is protective.
Kalabalıkta da yalnız olabildiğinizi ve evliyken yalnız olabileceğinizi biliyoruz, dolayısıyla aldığımız ikinci büyük ders; sadece sahip olduğunuz arkadaşlarınızın sayısı ve karşılıklı saygıya dayalı ilişki içinde olup olmadığınız değil, önemli olan, yakın ilişkilerinizin mahiyetidir. Anlaşmazlıkların ortasında yaşamanın sağlığımıza zararlı olduğu ortaya çıktı. Örneğin, şiddetli geçimsizliğin olduğu, muhabbetin olmadığı evliliklerin sağlığımıza zararlı olduğu, belki de boşanmaktan daha kötü olduğu anlaşıldı. Ayrıca güzel, sıcak ilişkiler yaşamak koruyucudur.
Once we had followed our men all the way into their 80s, we wanted to look back at them at midlife and to see if we could predict who was going to grow into a happy, healthy octogenarian and who wasn't. And when we gathered together everything we knew about them at age 50, it wasn't their middle age cholesterol levels that predicted how they were going to grow old. It was how satisfied they were in their relationships. The people who were the most satisfied in their relationships at age 50 were the healthiest at age 80. And good, close relationships seem to buffer us from some of the slings and arrows of getting old. Our most happily partnered men and women reported, in their 80s, that on the days when they had more physical pain, their mood stayed just as happy. But the people who were in unhappy relationships, on the days when they reported more physical pain, it was magnified by more emotional pain.
Deneklerimizi 80'li yaşları boyunca izlediğimizden, geçmişe dönüp onların orta yaşlı hallerine bakmak, ve kimlerin mutlu, sağlıklı seksenlikler olup kimlerin olmayacağını tahmin edebileceğimizi görmek istedik. 50 yaşlarında olduğu zamanlar hakkında bildiğimiz her şeyi bir araya getirdiğimizde, nasıl yaşlanacaklarını gösteren orta yaş kolesterol düzeyleri değildi. İlişkilerinden ne kadar memnuniyet duyduklarıydı. 50 yaşında, en tatminkar ilişkileri olan insanlar, 80 yaşında en sağlıklı olanlardı. İyi, samimi ilişkilerin bizi yaşlılığın bazı sonuçlarından koruduğu görünüyor. Eşlik ettiğimiz en mutlu erkekler ve kadınlar 80'li yaşlarında, bedenen daha çok acıları olduğu günler ruhen mutlu olduklarını belirtti. Fakat, mutsuz ilişkileri olan insanlar bedenen daha çok acıları olduğunu söyledikleri günler bunun daha fazla duygusal acıyla arttığını bildirdi.
And the third big lesson that we learned about relationships and our health is that good relationships don't just protect our bodies, they protect our brains. It turns out that being in a securely attached relationship to another person in your 80s is protective, that the people who are in relationships where they really feel they can count on the other person in times of need, those people's memories stay sharper longer. And the people in relationships where they feel they really can't count on the other one, those are the people who experience earlier memory decline. And those good relationships, they don't have to be smooth all the time. Some of our octogenarian couples could bicker with each other day in and day out, but as long as they felt that they could really count on the other when the going got tough, those arguments didn't take a toll on their memories.
İlişkiler ve sağlığa dair çıkardığımız üçüncü büyük ders, iyi ilişkilerin sadece vücudumuzu değil beynimizi de koruduğudur. 80'li yaşlarınızda, diğer kişiye güvenle bağlanmış ilişki içinde olmanın koruyucu olduğu anlaşıldı, öyle ki, ihtiyaç duyduklarında diğerine gerçekten güvenebileceklerini hissettikleri ilişkileri olan insanlar, hafızaları daha uzun süre kuvvetli kalan insanlardır. Partnerine tam olarak güvenebileceğini hissedemediği ilişkileri olanlar, erken hafıza zayıflığı çeken insanlardır. İyi ilişkiler de her zaman sorunsuz olacak değil. Seksenlerindeki çiftlerimizden bazıları birbirleriyle münakaşa ediyor, her gün, fakat diğerine gerçekten güvenebileceklerini hissettikleri sürece zor zamanlarında, bu kavgalar hafızalarını olumsuz etkilemiyor.
So this message, that good, close relationships are good for our health and well-being, this is wisdom that's as old as the hills. Why is this so hard to get and so easy to ignore? Well, we're human. What we'd really like is a quick fix, something we can get that'll make our lives good and keep them that way. Relationships are messy and they're complicated and the hard work of tending to family and friends, it's not sexy or glamorous. It's also lifelong. It never ends. The people in our 75-year study who were the happiest in retirement were the people who had actively worked to replace workmates with new playmates. Just like the millennials in that recent survey, many of our men when they were starting out as young adults really believed that fame and wealth and high achievement were what they needed to go after to have a good life. But over and over, over these 75 years, our study has shown that the people who fared the best were the people who leaned in to relationships, with family, with friends, with community.
Demem o ki, iyi, samimi ilişkiler sağlığımıza ve mutluluğumuza yararlıdır mesajı, çok eski bir bilgeliktir. Neden bunu anlaması bu kadar zor ve kulak ardı etmesi bu kadar kolay? İnsan olduğumuz için. İstediğimiz şey anlık bir çözüm, hayatlarımızı güzelleştirecek ve bu şekilde tutacak elde edebileceğimiz bir şey. İlişkiler, darmadağın ve karmaşıklar ve aileye ve arkadaşlara yönelmenin zorluğu çekici ve büyüleyici olmamasıdır. Ayrıca ömür boyu olmasıdır. Asla bitmez. 75 yıllık araştırmamızda, emekliliğinde en mutlu olan insanlar, iş arkadaşları yerine bilfiil yeni oyun arkadaşları koymaya çalışanlardı. Tıpkı bu yeni araştırmadaki Y nesli gibi, deneklerimizin birçoğu genç yetişkinler olarak yola çıktıklarında şöhret ve zenginliğin ve yüksek başarının, iyi bir hayata sahip olmak için kovalamaları gereken şeyler olduğuna gerçekten inanıyordu. Fakat tekraren, bu 75 yılın üzerine, araştırmamız en başarılı olan insanların aile, arkadaşlar ve toplumla ilişkilere eğilenler olduğunu gösterdi.
So what about you? Let's say you're 25, or you're 40, or you're 60. What might leaning in to relationships even look like?
Peki ya siz? 25 yaşındasınız diyelim, ya da 40 veya 60 yaşında. İlişkilere önem vermek acaba nasıl görünüyor?
Well, the possibilities are practically endless. It might be something as simple as replacing screen time with people time or livening up a stale relationship by doing something new together, long walks or date nights, or reaching out to that family member who you haven't spoken to in years, because those all-too-common family feuds take a terrible toll on the people who hold the grudges.
Neredeyse sonsuz ihtimal var. Filmin süresini insanlara zaman ayırmakla değiştirmek kadar basit bir şey olabilir ya da bitkin bir ilişkiyi, birlikte yeni bir şeyler yaparak canlandırmak, uzun yürüyüşler veya gece buluşmaları... ya da senelerdir konuşmadığınız aile ferdine ulaşmak olabilir, çünkü şu pek bilindik aile kavgaları kin tutan insanları olumsuz anlamda etkiler.
I'd like to close with a quote from Mark Twain. More than a century ago, he was looking back on his life, and he wrote this: "There isn't time, so brief is life, for bickerings, apologies, heartburnings, callings to account. There is only time for loving, and but an instant, so to speak, for that."
Konuşmamı Mark Twain'in bir sözüyle kapatmak istiyorum. Yüzyıldan fazla bir süre önce, geri dönüp hayatına bakmış ve şunu yazmıştı: "Hayat öyle kısa ki; tartışmalara, özür dilemelere kıskançlıklara, hesap sormalara zaman yok. Sadece sevmek için zaman var ve bunun için, tabiri caizse sadece 'bir an' var."
The good life is built with good relationships.
Sağlıklı bir hayat, iyi ilişkilerle inşa edilir.
Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkışlar)