Mockingbirds are badass.
Alaycı kuşları çok sinirdir.
(Laughter) They are. Mockingbirds -- that's Mimus polyglottos -- are the emcees of the animal kingdom.
(Gülüşmeler) Öylelerdir. Alaycı kuşlar - şu Mimus polyglottus'tur -- hayvan krallığın en yetkilisidir.
They listen and mimic and remix what they like. They rock the mic outside my window every morning. I can hear them sing the sounds of the car alarms like they were songs of spring. I mean, if you can talk it, a mockingbird can squawk it. So check it, I'm gonna to catch mockingbirds. I'm going to trap mockingbirds all across the nation and put them gently into mason jars like mockingbird Molotov cocktails.
Dinlerler ve taklit ederler ve istedikleri gibi karıştırılar. Dışarıya her sabah penceremden mikrofonu dayarlar Onların araba alarm seslerini sanki baharın şarkısı gibi dinleyebilirim. Demek istediğim, eğer konuşabilirseniz onu, bir alaycıkuş onu ciyaklayabilir. Bir bakın, alaycı kuşları yakalayacağım. ülke geneline alaycıkuş kapanı kuracağım ve onları nazikçe alaycı Molotov kokteyli gibi ağzı geniş bir kavanozun içine koyacağım.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Yeah. And as I drive through a neighborhood, say, where people got-a-lotta, I'll take a mockingbird I caught in a neighborhood where folks ain't got nada and just let it go, you know. Up goes the bird, out come the words, "Juanito, Juanito, vente a comer mi hijo!" Oh, I'm going to be the Johnny Appleseed of sound.
Evet. Mahallenin içine girdikçe, deyin ki, insanların çok ileri gittiğiyi yerde, insanların çok dır dır etmediği bir mahallede yakaladığım alaycı kuşu alıp onu serbest bırakacağım, bilirsiniz. Konu kuşa gelince, ağzınızdan kelimeler çıkıveriyor. "Juanito, Juanito, viente a comer mi hijo!" Ah, Sesin Johnny Appleseed'ı olacağım.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Cruising random city streets, rocking a drop-top Cadillac with a big backseat, packing like 13 brown paper Walmart bags full of loaded mockingbirds, and I'll get everybody.
rastgele şehirdeki sokaklarda gezinmek, büyük bir arka koltuğu olan üstü açılan Cadillac ile sallamak, ağzına kadar alaycı kuşlarla dolu 13 Walmart kağıt poşedi paketlemiş gibi herkesi toplayacağım.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I'll get the nitwit on the network news saying, "We'll be back in a moment with more on the crisis." I'll get some asshole at a watering hole asking what brand the ice is. I'll get that lady at the laundromat who always seems to know what being nice is. I'll get your postman making dinner plans. I'll get the last time you lied. I'll get, "Baby, just give me the frickin' TV guide." I'll get a lonely, little sentence with real error in it, "Yeah, I guess I could come inside, but only for a minute."
Haberlerdeki ahmağın şöyle dediğini duyacağım, "Pekala, kriz hakkında daha fazlası için tekrar devam edeceğiz." Barın bir tanesinde oturmuş buzun markasının ne olduğunu soran aşağılık herifler bulacağım. hoş olmanın ne olduğunu bilir gibi görünen çamaşırhanede duran bir kadın bulacağım. Akşam yemeği planınızı yapan postacınızı bulacağım. En son yalan söylediğiniz zamanı bulacağım. "Hayatım, bana şu lanet TV rehberini ver" dediğinizi duyacağım. Yalnız kalacağım, içinde gerçek bir hatanın olduğu ufak bir cümle, "Evet, sanırım içeri gelebilirim, fakat yalnızca bir dakikalığına."
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I'll get an ESL class in Chinatown learning "It's Raining, It's Pouring." I'll put a mockingbird on a late-night train just to get an old man snoring. I'll get your ex-lover telling someone else, "Good morning." I'll get everyone's good mornings. I don't care how you make 'em. Aloha. Konichiwa. Shalom. Ah-Salam Alaikum. Everybody means everybody, means everybody here. And so maybe I'll build a gilded cage. I'll line the bottom with old notebook pages. Inside it, I will place a mockingbird for -- short explanation, hippie parents.
Çin mahallesinde bir ingilizce derse gireceğim, "Yağmur Yağıyor, Bardaktan boşalırcasına." Yaşlı bir adamın horladığını görmek için gece treninin içine bir alaycıkuş koyacağım. Eski kız arkadaşınızın bir başkasını "Günaydın." dediğini duyacağım. Herkesin sabahını elde edeceğim. Nasıl yaptığınız umrumda değil. Aloha. Konichiwa. Shalom. Ah-Salam Alaikum. Herkes demek herkes demek, burada. Ve bu yüzden altın bir kafes yapacağım. Altı eski defter sayfaları ile dolduracağım. İçinede, kısa bir açıklama için, hippie ebeveynleri için -- bir alaycı kuş koyacağım.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
What does a violin have to do with technology? Where in the world is this world heading? On one end, gold bars -- on the other, an entire planet. We are 12 billion light years from the edge. That's a guess. Space is length and breadth continued indefinitely, but you cannot buy a ticket to travel commercially to space in America because countries are beginning to eat like us, live like us and die like us. You might wanna avert your gaze, because that is a newt about to regenerate its limb, and shaking hands spreads more germs than kissing. There's about 10 million phage per job. It's a very strange world inside a nanotube. Women can talk; black men ski; white men build strong buildings; we build strong suns. The surface of the Earth is absolutely riddled with holes, and here we are, right in the middle.
Keman teknoloji ile ne yapmak zorundadır? Dünyanın neresinde bu dünya ilerliyor? sonun birinde, külçe altınlar -- diğer tarafta, tüm gezegen. Biz sınırdan12 milyar ışık yılındayız. Bu sadece tahmin Uzay uzunluk ve derinlikte sonsuzlukla ilerliyor, fakat Amerika'da bir bilet alıp uzayda geziye çıkamazsınız çünkü ülkeler bizim gibi yemeğe başlıyor, bizim gibi yaşıyor, ve bizim gibi ölüyor. Gözünüzü kaçırabilirsiniz, çünkü bu uzvunu yeniden üretmek üzere olan bir kertenkele, ve ellerini sallayıp öpüşmekten daha fazla mikrop yayıyor. Her iş başına 10 milyon kadar bakteri var. Mikroskobik tüpün içinde çok garip bir dünya. Kadınlar konuşabilir, siyahlar kayak yapabilir, beyazlar güçlü binalar yapabilir, güçlü güneşler oluşturabiliriz. Yeryüzünün yüzeyin kesinlikle delik deşik edilmiş, ve buradayız, tam ortada.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
It is the voice of life that calls us to come and learn. When all the little mockingbirds fly away, they're going to sound like the last four days. I will get uptown gurus, downtown teachers, broke-ass artists and dealers, and Filipino preachers, leaf blowers, bartenders, boob-job doctors, hooligans, garbage men, your local Congressmen in the spotlight, guys in the overhead helicopters. Everybody gets heard. Everybody gets this one, honest mockingbird as a witness. And I'm on this. I'm on this 'til the whole thing spreads, with chat rooms and copycats and moms maybe tucking kids into bed singing, "Hush, little baby, don't say a word. Wait for the man with the mockingbird."
Bize gelmemiz ve öğrenmemizi söyleyen yaşamın sesi o. Bütün alaycı kuşlar uçup gittiğinde, son dört gün gibi ses çıkaracaklar. Şehir dışı gurularını bulacağım, şehir merkezi hocalarını, kıçı kırık artistleri, satıcıları, Filipinli rahipleri, içicileri, barmenleri, silikoncu doktorları, holiganları, çöp adamlarını, ilçenizde kamuoyunun odağı olan kongre üyesini, yukarıda helikopterlerde geçen adamları bulacağım. Herkes duyacak. Herkes bundan bulacak, tanık olarak en dürüst alaycı kuşu. Üstündeyim. konuşma odaları ve taklitçiler ile ve yatağa çocuklarını götürüp "Hişt, küçük bebek, bir şey söyleme, alaycı kuşu olan adamı bekle" diye şarkı söyleyen annelere kadar yayılana kadar bu işin peşinde olacağım.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Yeah. And then come the news crews, and the man-in-the-street interviews, and the letters to the editor. Everybody asking, just who is responsible for this citywide, nationwide mockingbird cacophony, and somebody finally is going to tip the City Council of Monterey, California off to me, and they'll offer me a key to the city. A gold-plated, oversized key to the city and that is all I need, 'cause if I get that, I can unlock the air. I'll listen for what's missing, and I'll put it there. Thank you, TED.
Evet, sonra gelelim haber ekiplerine, ve sokağın ortasındaki muhabirler, editörlere olan mektuplar. Herkes bu şehirden, ülke genelinde ses çıkaran alaycı kuşlardan, kimin sorumlu olduğunu soruyor ve biri sonunda bölgedeki şehir merkezine dokunup, "California benden çıktı" diyecek, ve bana şehrin anahtarını sunacaklar. Altın kaplanmış, büyütülmüş şehrin anahtarı ve bütün ihtiyacım olan bu, çünkü eğer elde edebilirsem, havayı serbest bırakabilirim. Ne kaçırdığımı dinleyeceğim, ve onu oraya koyacağım. Teşekkür ederim, TED.
(Applause)
(Alkış)
Chris Anderson: Wow.
Chris Anderson: Vay be.
(Applause)
(Alkış)
Wow.
Vay be.
(Applause)
(Alkış)