What I wanted to talk to you about today is two things: one, the rise of a culture of availability; and two, a request. So we're seeing a rise of this availability being driven by mobile device proliferation, globally, across all social strata. We're seeing, along with that proliferation of mobile devices, an expectation of availability. And, with that, comes the third point, which is obligation -- and an obligation to that availability.
Bugün size iki konudan bahsetmek istiyorum: birincisi ulaşılabilirlik kültürünün yükselişi, ikincisi ise bir talep. Ulaşılabilirlikte bir artış görüyoruz, bunun arkasında mobil cihazların yaygınlaşması var, küresel olarak, tüm sosyal katmanlarda. Mobil cihazların yaygınlaşması ile birlikte ulaşılabilirlik beklentisinde de artış görüyoruz. Ve bu bizi üçüncü noktaya getiriyor; yükümlülüğe -- ulaşılabilirlik yükümlülüğüne.
And the problem is, we're still working through, from a societal standpoint, how we allow people to be available. There's a significant delta, in fact, between what we're willing to accept. Apologies to Hans Rosling -- he said anything that's not using real stats is a lie -- but the big delta there is how we deal with this from a public standpoint. So we've developed certain tactics and strategies to cover up.
Sorun şu ki toplumsal açıdan insanların nasıl ulaşılabilir olacağına izin verme konusunda hala çabalamaktayız. Aslında neyi kabul edeceğimize dair önemli bir delta söz konusu -- Hans Rosling beni affet. Kendisi gerçek istatistiklerin kullanılmadığı her şeyin yalan olduğunu söyler -- ama kamu açısından baktığımızda bu durumla bu büyük delta sayesinde başa çıkabiliyoruz. Bu yüzden bazı taktik ve stratejiler geliştirdik, gizlenmek için.
This first one's called "the lean." And if you've ever been in a meeting where you play sort of meeting "chicken," you're sitting there, looking at the person, waiting for them to look away, and then quickly checking the device. Although you can see the gentleman up on the right is busting him.
Birincisinin adı "eğilme"dir. Hani bir görüşmede sanki karşınızdakine kafa tutarmış gibi olursunuz ya, oturup, karşınızdakinin yüzüne bakıp, başka yöne dönmesini beklersiniz, sonra da hemen cihazınızı kontrol edersiniz. Resme iyi bakarsanız sağdaki arkadaşının onu yakaladığını görebilirsiniz.
"The stretch." OK, the gentleman on the left is saying, "Screw you, I'm going to check my device." But the guy, here, on the right, he's doing the stretch. It's that reeeee-e-e-each out, the physical contortion to get that device just below the tabletop.
"Esneme". Ok, soldaki diyor ki, "Hadi oradan, Ben cihazıma bakacağım". Ama buradaki, sağdaki esneme hareketini yapıyor. İşte bu uzaaaaaaanma, cihazı masa seviyesinin birazcık aşağısına eriştirme hareketi, esneme hareketi.
Or, my favorite, the "Love you; mean it." (Laughter) Nothing says "I love you" like "Let me find somebody else I give a damn about."
Ya da favorim, "Seni seviyorum, gerçekten" durumu. (Kahkaha) Hiçbir şey "Seni seviyorum" demiyor daha çok "Bırak da önem verdiğim başka birini bulayım" diyor.
Or, this one, coming to us from India. You can find this on YouTube, the gentleman who's recumbent on a motorcycle while text messaging. Or what we call the "sweet gravy, stop me before I kill again!" That is actually the device.
Ya da Hindistan'dan bize ulaşan bu. YouTube'da bulabilirsiniz, bu arkadaşımız motosikletin üzerine uzanmış, hem de mesaj atıyor. Biz buna aslında "aman Tanrım birini daha öldürmeden beni durdurun!" diyoruz. Cihaz aslında bu.
What this is doing is, we find a -- (Laughter) a direct collision -- we find a direct collision between availability -- and what's possible through availability -- and a fundamental human need -- which we've been hearing about a lot, actually -- the need to create shared narratives. We're very good at creating personal narratives, but it's the shared narratives that make us a culture. And when you're standing with someone, and you're on your mobile device, effectively what you're saying to them is, "You are not as important as, literally, almost anything that could come to me through this device."
Bu aslında şuna yol açıyor -- (Kahkaha) doğrudan bir çarpışma -- ulaşılabilirlik, ulaşılabilirlik sayesinde olması mümkün -- olan şeyler ve önemli bir insani ihtiyaç olan, çokça işittiğimiz, ortak öykü yaratma ihtiyacı arasında doğrudan bir çarpışmayla karşı karşıya kalıyoruz. Kişisel öyküler yaratmakta çok iyiyiz, ancak bizi kültür yapan ortak öykülerdir. Ve birisiyle yan yana durduğunuzda, cep telefonunuz elinizdeyken, onlara söylediğiniz şey tamamen şu; "Senin benim için şu cihazın verdiği hiçbir şey ama hiçbir şey kadar değerin yok."
Look around you. There might be somebody on one right now, participating in multi-dimensional engagement.
Etrafınıza bakın. Etrafınızdaki kişilerden biri şu an kesinlikle çok boyutlu katılımın bir parçasıdır.
(Laughter)
(Kahkaha)
Our reality right now is less interesting than the story we're going to tell about it later.
Şu anki gerçekliğimiz daha sonra anlatacağımız hikayeden daha az ilginç.
This one I love. This poor kid, clearly a prop -- don't get me wrong, a willing prop -- but the kiss that's being documented kind of looks like it sucks.
Buna bayılıyorum. Zavallı bu çocuk, kesinlikle çömez -- yanlış anlamayın, istekli bir çömez -- ama öpücüğün belgelenmesi onu iğrençmiş gibi gösteriyor.
This is the sound of one hand clapping.
Bu da alkışın sesi.
So, as we lose the context of our identity, it becomes incredibly important that what you share becomes the context of shared narrative, becomes the context in which we live. The stories that we tell -- what we push out -- becomes who we are. People aren't simply projecting identity, they're creating it.
Böylece kimliğinizin bağlamını kaybettikçe, paylaştıklarımızın paylaşılan öykünün bağlamı, içinde yaşadığımız bağlam hale gelmesi önem kazanıyor. Anlattığımız -- çıkardığımız -- hikayeler kimliğimizi belirliyor. Kimliğimizi sadece yansıtmıyoruz, yaratıyoruz.
And so that's the request I have for everybody in this room. We are creating the technology that is going to create the new shared experience, which will create the new world. And so my request is, please, let's make technologies that make people more human, and not less.
Bu odadaki herkesin yapmasını istediğim bir talebim var. Teknolojiyi biz yaratıyoruz, bu teknoloji paylaşılan yeni deneyimi yaratıyor, bu deneyim ise yeni dünyayı yaratacak. Sizden istediğim; insanı daha fazla insan yapan, daha az insan olmaktan uzaklaştıran teknoloji üretelim.
Thank you.
Teşekkürler.