Smallpox is one of the deadliest diseases in history, but fortunately, it’s been eradicated for over 40 years. However, samples of the virus that causes smallpox still exist, leading to concern that rogue actors might try to weaponize it. This is especially worrying because older smallpox vaccines can have serious side effects, and modern antiviral drugs have never been tested against this disease. To protect against this potential threat, the US government is funding research to improve smallpox treatments and vaccines. And since it’s unethical to expose people to a highly lethal virus, labs are using humanity's closest biological relatives as research subjects. But is it right to harm these animals to protect humanity from a potential threat? Or should our closest relatives also be protected against lethal experiments? What would you do as a scientist faced with this very real scenario?
Çiçek hastalığı tarihin en ölümcül hastalıklarından biridir ama neyse ki, 40 yılı aşkın bir süre önce yok edildi. Ancak, çiçek hastalığına neden olan virüs hâlâ var ve bu da ahlak dışı insanların onu silahlandıracağı endişesine yol açıyor. Bu özellikle endişe verici çünkü eski çiçek hastalığı aşılarının ciddi yan etkileri olabilir ve modern antiviral ilaçlar bu hastalığa karşı hiçbir zaman test edilmemiştir. Bu potansiyel tehditten koruma için ABD hükümeti, çiçek hastalığı tedavi ve aşısı gelişim için araştırmaları finanse ediyor. İnsanları son derece ölümcül bir virüse maruz bırakmak etik olmadığından, laboratuvarlar araştırma deneği olarak insanoğlunun en yakın biyolojik akrabalarını kullanıyor. Ancak insanlığı potansiyel bir tehditten korumak için bu hayvanlara zarar vermek doğru mu? Yoksa en yakın akrabalarımız da ölümcül deneylere karşı korunmalı mı? Bu fazlasıyla gerçek senaryoyla karşılaşan bir bilim insanı olarak ne yapardınız?
In many ways, this dilemma isn't new. Animals have been used in research aimed at improving human welfare for centuries, typically at the cost of their lives. This practice reflects the widespread belief that human lives are more valuable than non-human lives. People have different views about the ethics of animal testing and how it’s conducted. But whatever your opinion, this scenario raises an important philosophical question: how do we determine the value of a life, whether human or non-human? One tool philosophers have used to consider this question is moral status. Beings with moral status should have their needs and interests taken into consideration by those making decisions that impact them. Traditionally, moral status has been seen as binary— either a being’s interests matter for their own sake, or they don’t. And historically, many philosophers believed that humans had moral status and other animals didn’t. Some contemporary philosophers like Shelly Kagan have argued that moral status comes in degrees, but even in this model, he argues that people have the most moral status.
Birçok yönden, bu ikilem yeni değil. Hayvanlar, yüzyıllardır insan refahı iyileştirmeyi amaçlayan araştırmalarda kullanılmıştır, tipik olarak yaşamları pahasına. Bu uygulama, insan yaşamının insan dışı yaşamlardan daha değerli olduğuna dair yaygın inancı yansıtmaktadır. İnsanlar, hayvanlar üzerinde test yapma etiği ve nasıl yapıldığı konusunda farklı görüşlere sahiptir. Ancak fikriniz ne olursa olsun, bu senaryo önemli bir felsefi soruyu gündeme getiriyor: insan ya da insan olmayan bir hayatın değerini nasıl belirleriz? Filozofların bu soruyu ele almak için kullandığı araçlardan biri ahlaki statüdür Ahlaki statüye sahip varlıkların ihtiyaçları ve çıkarları, onları etkileyen kararlar verenler tarafından dikkate alınmalıdır. Geleneksel olarak, ahlaki statü ikili olarak görülmüştür - bir varlığın çıkarları ya kendi iyiliği için önemlidir ya da değildir. Ve tarihsel olarak, birçok filozof insanların ahlaki statüye sahip olduğuna ve hayvanların olmadığına inanıyordu. Shelly Kagan gibi bazı çağdaş filozoflar, ahlaki statünün derecelerle geldiğini savundu ancak bu modelde bile, insanların en çok ahlaki statüye sahip olduğunu savunuyor.
However, determining what grants any degree of moral status can be difficult. Enlightenment philosopher Immanuel Kant thought humans have moral status because of their rational nature and ability to will their actions. A binary conception of moral status then suggests that beings with these capacities are “persons” bearing full moral status, while all other creatures are “things” without moral status. But thinkers like Christine Korsgaard have argued a Kantian view should include many non-human animals because of how they value their own good. Another line of argument, suggested by utilitarianism’s founding father Jeremy Bentham and elaborated by Peter Singer, claims that a capacity for suffering makes an entity worthy of moral consideration. These inclusive ways of thinking about moral status dramatically widen the scope of our moral responsibility, in ways some people might find unnerving.
Ancak, neyin herhangi bir derecede ahlaki statü verdiğini belirlemek zor olabilir. Aydınlanma filozofu Immanuel Kant, insanların rasyonel doğası ve eylemlerini irade etme yetenekleri nedeniyle ahlaki bir statüye sahip olduğunu düşünüyordu. İkili bir ahlaki statü kavramı, bu kapasitelerle başlayan, tam ahlaki statüye sahip “kişiler” iken, diğer tüm yaratıkların ahlaki statüsü olmayan “şeyler” olduğunu ileri sürer. Ama Christine Korsgaard gibi düşünürler, Kantçı bir görüşün, kendi iyiliğine ne kadar değer verdikleri nedeniyle birçok insan olmayan hayvanı içerdiğini savundular. Faydacılığın kurucu babası Jeremy Bentham tarafından önerilen ve Peter Singer tarafından detaylandırılan diğer bir argüman çizgisi, acı çekme kapasitesinin bir varlığı ahlaki olarak dikkate alınmaya değer kıldığını iddia eder. Ahlaki statü hakkında bu kapsayıcı düşünme biçimleri, ahlaki sorumluluğumuzun kapsamını, bazılarının sinir bozan bulabileceği halde büyük ölçüde genişletiyor.
So where do our monkeys stand? Our closest genetic relatives have high social and intellectual capacities. They live cooperatively in complex social groups and recognize members of their community as individuals. They support and learn from one another— there’s even evidence they respond to inequality. And of course, they’re capable of suffering.
Peki maymunlarımız nerede duruyor? En yakın genetik akrabalarımız yüksek sosyal ve entelektüel kapasiteye sahiptir. Karmaşık sosyal gruplarda işbirliği içinde yaşarlar ve topluluklarının üyelerini birey olarak tanırlar. Birbirlerini destekler birbirlerinden öğrenirler- eşitsizliğe yanıt verdiklerine dair kanıtlar bile var. Ve elbette, acı çekme yeteneğine sahipler.
Yet despite all this, it’s still generally common opinion that a human’s life is more valuable than a monkey’s. And that while killing one human to save five others is typically wrong, killing one monkey to save five humans is regrettable, but morally acceptable. Even morally required. At some point, however, this calculation starts to feel unstable. Should we kill 100 monkeys to save five people? How about 10,000? If moral status is binary and monkeys don't have it, then theoretically, any number of monkeys could be sacrificed to save just one person. But if moral status comes in degrees and monkeys have any at all, then at some point the balance will tip.
Ancak tüm bunlara rağmen, bir insanın hayatının bir maymununkinden daha değerli olduğu genel olarak yaygın bir kanıdır. Beş kişiyi kurtarmak için bir insanı öldürmek tipik olarak yanlışken, beş insanı kurtarmak için bir maymunu öldürmek üzücü, ama ahlaki olarak kabul edilebilir. Hatta ahlaki olarak gerekli. Ancak bir noktada, bu hesaplama dengesiz gelmeye başlar. Beş kişiyi kurtarmak için 100 maymunu öldürmeli miyiz? 10.000′e ne dersiniz? Ahlaki statü ikili ise ve maymunlarda yoksa, o zaman teorik olarak, sadece bir kişiyi kurtarmak için herhangi bir sayıda maymun feda edilebilir. Ancak ahlaki statü derecelerle gelirse ve maymunlarda bundan varsa, o zaman bir noktada denge bozulur.
The situation you're in complicates things even further. Unlike the scenarios above, there's no guarantee your work will ever save human lives. This is true of any animal experiment— the process of scientific discovery only sometimes leads to improved medical care. But in your case, it’s even trickier! While the government is worried smallpox might be weaponized, if they’re wrong the disease will remain eradicated, and your research won’t save anyone from smallpox. You could try to quantify this uncertainty to help make your decision. But how do you determine what an acceptable amount of risk is? And what if there’s so much uncertainty that your calculations are essentially wild guesses?
İçinde bulunduğunuz durum işleri daha da karmaşık hale getiriyor. Yukarıdaki senaryoların aksine, çalışmanızın insan hayatını kurtaracağının garantisi yok. Bu, herhangi bir hayvan deneyi için geçerlidir. bilimsel keşif süreci yalnızca bazen gelişmiş tıbbi bakıma yol açar. Ama sizin durumunuzda, bu daha da kafa karıştırıcı! Hükümet çiçek hastalığının silaha dönüştürülebileceğinden endişe etse de, yanılıyorlarsa hastalık yok olmuş olmaya devam edecek ve araştırmanız kimseyi çiçek hastalığından kurtaramayacak. Kararınızı vermenize yardımcı olması için bu belirsizliği ölçmeye çalışabilirsiniz. Ama kabullenebilir bir risk miktarının ne olduğunu nasıl belirlersiniz? Peki ya hesaplamalarınızda o kadar çok belirsizlik varsa, ve onlar esasen çılgın tahminler ise?
These kinds of moral mathematics get complicated fast, and some philosophers would argue they’re not even the best way to make moral decisions. But whatever you decide, your choice should be well justified.
Bu tür ahlaki matematikler hızla karmaşıklaşır ve bazı filozoflar ahlaki kararlar almanın en iyi yol olmadığını bile iddia edecekler. Ancak ne karar verirseniz verin, seçiminiz iyi gerekçelendirilmelidir.