I want to talk to you about one of the biggest myths in medicine, and that is the idea that all we need are more medical breakthroughs and then all of our problems will be solved. Our society loves to romanticize the idea of the single, solo inventor who, working late in the lab one night, makes an earthshaking discovery, and voila, overnight everything's changed. That's a very appealing picture, however, it's just not true. In fact, medicine today is a team sport. And in many ways, it always has been. I'd like to share with you a story about how I've experienced this very dramatically in my own work.
Sizlerle tıptaki en büyük mitlerden birisi hakkında konuşmak istiyorum. Bu da herkesin dönüm noktası yaratacak buluşlara ihtiyaç duyduğumuzu düşünmesi. Bu şekilde tüm sorunların çözümleneceği düşünülüyor. Toplumumuz, tek başına laboratuvarda bir gece geçirdiğinde yeri göğü sarsan bir buluş yapacak bir kaşifin var olduğu fikrini romantize etmeyi çok seviyor. İşte bir gecede her şey değişti! Bu gerçekten kulağa çok cazip geliyor. Ancak gerçekler bu şekilde değil. Aksine, günümüzde tıp tam bir takım oyunu Aslında bir çok yönüyle her zaman öyleydi. Sizlerle bu olayı kendi çalışmalarımda çarpıcı bir şekilde nasıl gözlemlediğimi paylaşmak istiyorum.
I'm a surgeon, and we surgeons have always had this special relationship with light. When I make an incision inside a patient's body, it's dark. We need to shine light to see what we're doing. And this is why, traditionally, surgeries have always started so early in the morning -- to take advantage of daylight hours. And if you look at historical pictures of the early operating rooms, they have been on top of buildings. For example, this is the oldest operating room in the Western world, in London, where the operating room is actually on top of a church with a skylight coming in. And then this is a picture of one of the most famous hospitals in America. This is Mass General in Boston. And do you know where the operating room is? Here it is on the top of the building with plenty of windows to let light in.
Ben bir cerrahım ve cerrahlar olarak her zaman ışık ile özel bir ilişkimiz olmuştur. Bir hastanın vücuduna kesi attığım zaman, içerisi karanlıktır. Ne yaptığımızı görebilmek için ışık tutmamız gerekiyor. Bu yüzden geleneksel olarak, gün ışığından faydalanabilmek amacıyla ameliyatlar her zaman sabah erkenden başlar Eğer tarihi fotoğraflara göz atarsanız ameliyathanelerin daima binaların en üst katında yer aldıklarını görürsünüz. Mesela, bu fotoğrafta kilisenin tepesinde yer alan ve güneş ışığının içeri dolduğu, batıdaki en eski ameliyathaneyi görüyorsunuz. Londra'da. Bu fotoğrafta ise Amerika'nın en ünlü hastanelerinden birisi yer almakta. Boston'da bulunan Mass General Hastanesi Peki ameliyathane nerede, biliyor musunuz? İşte burada. Pek çok penceresiyle ışığın girmesine müsaade edecek şekilde binanın tepesinde yer alıyor.
So nowadays in the operating room, we no longer need to use sunlight. And because we no longer need to use sunlight, we have very specialized lights that are made for the operating room. We have an opportunity to bring in other kinds of lights -- lights that can allow us to see what we currently don't see. And this is what I think is the magic of fluorescence.
Bugünlerde ameliyathanede gün ışığını almamıza artık gerek yok. Güneş ışığını kullanmadığımızdan dolayı ameliyathane için özel tasarlanmış ışıklara sahibiz. Şu an göremediklerimizi görebilmemiz için bize fırsat tanıyan daha farklı ışık çeşitlerine de sahibiz. Bana kalırsa bu bir floresan mucizesi
So let me back up a little bit. When we are in medical school, we learn our anatomy from illustrations such as this where everything's color-coded. Nerves are yellow, arteries are red, veins are blue. That's so easy anybody could become a surgeon, right? However, when we have a real patient on the table, this is the same neck dissection -- not so easy to tell the difference between different structures. We heard over the last couple days what an urgent problem cancer still is in our society, what a pressing need it is for us to not have one person die every minute. Well if cancer can be caught early, enough such that someone can have their cancer taken out, excised with surgery, I don't care if it has this gene or that gene, or if it has this protein or that protein, it's in the jar. It's done, it's out, you're cured of cancer.
Filmi biraz geriye sarayım. Tıp fakültesindeyken anatomiyi bunun gibi görseller üzerinden öğreniyoruz her şey bir renk koduna sahip. Sinirler sarı, atardamarlar kırmızı, toplardamarlar ise mavi. Kulağa çok basit geliyor, aslında herkes cerrah olabilir değil mi? Ancak, ameliyat masasında gerçek bir hastamız olduğunda bu az önceki ile aynı olan kesitte birbirinden farklı yapıları ayırt edebilmek o kadar da kolay görünmüyor, değil mi? Son zamanlarda toplumumuzda, kanserin aslında ne kadar da önemli bir sorun olduğunu ve her saniye bir insanın ölmemesinin ne denli acil bir ihtiyaç olduğunu sık sık duyuyoruz. Eğer kanser erken teşhis edilebilirse, yeterli zamanı olan birisinin kanserli dokusu ameliyatla çıkartılabilir. O ya da bu genden kaynaklanması, şu proteinin ya da bu proteinin kanserden sorumlu olması umrumda değil. Eğer kanserli doku çıkartılırsa, bitmiştir Kanserin iyileşir.
This is how we excise cancers. We do our best, based upon our training and the way the cancer looks and the way it feels and its relationship to other structures and all of our experience, we say, you know what, the cancer's gone. We've made a good job. We've taken it out. That's what the surgeon is saying in the operating room when the patient's on the table. But then we actually don't know that it's all out. We actually have to take samples from the surgical bed, what's left behind in the patient, and then send those bits to the pathology lab. In the meanwhile, the patient's on the operating room table. The nurses, anesthesiologist, the surgeon, all the assistants are waiting around. And we wait. The pathologist takes that sample, freezes it, cuts it, looks in the microscope one by one and then calls back into the room. And that may be 20 minutes later per piece. So if you've sent three specimens, it's an hour later. And very often they say, "You know what, points A and B are okay, but point C, you still have some residual cancer there. Please go cut that piece out." So we go back and we do that again, and again.
Kanserli dokuları böyle kesip atarız. Kanserli dokunun görünümüne, verdiği hisse, çevre dokularla olan ilişkisine ve bizim yıllarca biriktirdiğimiz deneyimimize dayanarak kanserli dokuyu tamamen kesip attığımızı düşünürüz. Harika bir iş yaptık. Dokuyu çıkarttık. İşte hasta ameliyat masasında yatarken cerrah bunları düşünür. Ama aslında kanserli dokunun tamamen gidip gitmediğini bilemeyiz Çıkartılan dokunun etrafındaki alanlardan örnekler alıp patoloji laboratuvarına göndermemiz gerekir. Ve o sırada, hasta hala masada yatmaktadır Hemşireler, anestezi uzmanı, cerrah, asistanların hepsi o sırada beklemektedir. Bekleriz. Patoloji uzmanı örneği alır, dondurur, keser, teker teker mikroskopta inceler ardından ameliyathaneye haber gönderir. Her parça için o süre yirmi dakika olabilir Örneğin 3 örnek gönderdiyseniz, sonuçlar bir saat sonra gelir. Genellikle de "A ve B örnekleri düzgün, ancak C örneğinde, hala bir miktar kanserli doku kalmış. Lütfen o kısımları da çıkartın." diye bir sonuç gelir. Daha sonra geri döner o kısmı da alırız, ve bu işlemi yineleriz.
And this whole process: "Okay you're done. We think the entire tumor is out." But very often several days later, the patient's gone home, we get a phone call: "I'm sorry, once we looked at the final pathology, once we looked at the final specimen, we actually found that there's a couple other spots where the margins are positive. There's still cancer in your patient." So now you're faced with telling your patient, first of all, that they may need another surgery, or that they need additional therapy such as radiation or chemotherapy. So wouldn't it be better if we could really tell, if the surgeon could really tell, whether or not there's still cancer on the surgical field? I mean, in many ways, the way that we're doing it, we're still operating in the dark.
Tüm bu: "Tamam, ameliyatı sonlandırabilirsiniz, tümörün tamamını çıkarttığınızı düşünüyoruz." sürecinin ardından çoğu zaman hasta taburcu olduktan birkaç gün sonra bir telefon alırız, "Üzgünüm, son patoloji sonuçlarına göre, son numuneye baktığımızda kenarlarda bazı kanser hücrelerinin kaldığını, hastanızın hâlâ kanserli olduğunu, bulduk." haberi gelir. Bunun ardından hastanıza bir ameliyat daha olmaları gerekebileceğini veya ışın tedavisi yahut kemoterapi gibi ek bir tedaviye ihtiyaçları olacağını söylemeniz gerekir. Peki, henüz ameliyattayken cerrah kanserin tümünün alınıp alınmadığını saptayabilse iyi olmaz mıydı? Demek istediğim, aslına bakarsak hala ameliyatları karanlıkta yapıyoruz.
So in 2004, during my surgical residency, I had the great fortune to meet Dr. Roger Tsien, who went on to win the Nobel Prize for chemistry in 2008. Roger and his team were working on a way to detect cancer, and they had a very clever molecule that they had come up with. The molecule they had developed had three parts. The main part of it is the blue part, polycation, and it's basically very sticky to every tissue in your body.
2004 yılında, cerrahi ihtisasım sırasında 2008 Nobel Kimya ödülünün sahibi Dr. Roger Tsien ile tanışma fırsatım oldu. Roger ve takımı kanser teşhisi üzerinde çalışıyorlardı, akıllı bir molekül buldular. Geliştirdikleri molekül, üç kısımdan oluşmaktaydı. Ana parçası olan mavi kısım, polikatyon, vücuttaki her dokuya yapışabilen özellikte.
So imagine that you make a solution full of this sticky material and inject it into the veins of someone who has cancer, everything's going to get lit up. Nothing will be specific. There's no specificity there. So they added two additional components. The first one is a polyanionic segment, which basically acts as a non-stick backing like the back of a sticker. So when those two are together, the molecule is neutral and nothing gets stuck down. And the two pieces are then linked by something that can only be cut if you have the right molecular scissors -- for example, the kind of protease enzymes that tumors make. So here in this situation, if you make a solution full of this three-part molecule along with the dye, which is shown in green, and you inject it into the vein of someone who has cancer, normal tissue can't cut it. The molecule passes through and gets excreted. However, in the presence of the tumor, now there are molecular scissors that can break this molecule apart right there at the cleavable site. And now, boom, the tumor labels itself and it gets fluorescent.
Sadece bu yapışkan kısımdan oluşan bir solüsyon ürettiğinizi düşünün, kanserli hastaya enjekte ettiğinizde her dokusu parlayacaktır. Hiçbir belirgin sonucu olmayacak. Bir özgüllük yok. Bu yüzden iki parça daha eklediler. İlki, polianyonik parça, yapışkanlığı önleyici bir destekleyici konumunda, tıpkı bir çıkartmanın arka kısmı gibi. Bu iki parça bir arada olduğunda molekül nötr halde, hiçbir yere takılı kalmıyor. Daha sonra bu iki parça birbirine, yalnızca doğru moleküler makaslarınız olduğunda kesilebilecek şekilde bağlandılar mesela, tümörler tarafından üretilen proteaz enzimleri gibi. Bu durumda, bu üç parçalı molekülü ve yeşille gösterildiği gibi boyayı da içerecek bir solüsyon yaparsanız ve kanserli bir hastaya enjekte ederseniz sağlıklı dokular bu molekülü kesemez. Molekül sağlıklı dokulardan doğrudan geçer ve vücuttan atılır. Ancak, bir tümörün varlığında moleküler makaslarınız olacağı için bu molekül, kesilebilen parçası üzerinden kesilebilir. Şimdi, tümör kendisini belli ediyor! ve floresanla parlamaya başlıyor.
So here's an example of a nerve that has tumor surrounding it. Can you tell where the tumor is? I couldn't when I was working on this. But here it is. It's fluorescent. Now it's green. See, so every single one in the audience now can tell where the cancer is. We can tell in the operating room, in the field, at a molecular level, where is the cancer and what the surgeon needs to do and how much more work they need to do to cut that out. And the cool thing about fluorescence is that it's not only bright, it actually can shine through tissue. The light that the fluorescence emits can go through tissue. So even if the tumor is not right on the surface, you'll still be able to see it.
Burada, etrafında tümör bulunan bir sinir var. Tümörün yerini söyleyebilir misiniz? Ben üzerinde çalışırken söyleyemedim. Ama bakın burada. Parlıyor. Yeşil renkte. Şu an izleyen herkes, tümörün nerede bulunduğunu söyleyebilir. Ameliyathanede, ameliyat esnasında, moleküler bir seviyede kanserin nerede yerleştiğini ve cerrahın tümörü çıkartmak için neler yapması gerektiğini söyleyebiliyoruz. Floresanlar hakkında değerli bir şey ise sadece parlaması değil, aynı zamanda dokunun içerisinden de yansıyabilmesi. Floresanın yaydığı ışık, dokunun içinden geçebiliyor. Yani tümör yüzeyde olmasa dahi, hala görünebiliyor.
In this movie, you can see that the tumor is green. There's actually normal muscle on top of it. See that? And I'm peeling that muscle away. But even before I peel that muscle away, you saw that there was a tumor underneath. So that's the beauty of having a tumor that's labeled with fluorescent molecules. That you can, not only see the margins right there on a molecular level, but you can see it even if it's not right on the top -- even if it's beyond your field of view. And this works for metastatic lymph nodes also.
Bu gösterdiğimde, tümörü yeşil görüyorsunuz. Üzerinde sağlıklı bir kas dokusu var. Gördünüz mü? Kası kaldırıyorum. Ama kaldırmasam bile altında tümör bulunduğunu gördünüz. Floresan moleküllerle işaretlenmiş bir tümöre sahip olmanın güzel yanı budur. Yalnızca sınırlarını moleküler seviyede belirlemekle kalmaz, aynı zamanda aradığınız bölgenin yüzeyinde mi yoksa derininde mi bulunduğunu görebilirsiniz. Bu aynı zamanda metastatik lenf düğümlerinde de işe yarar.
Sentinel lymph node dissection has really changed the way that we manage breast cancer, melanoma. Women used to get really debilitating surgeries to excise all of the axillary lymph nodes. But when sentinel lymph node came into our treatment protocol, the surgeon basically looks for the single node that is the first draining lymph node of the cancer. And then if that node has cancer, the woman would go on to get the axillary lymph node dissection. So what that means is if the lymph node did not have cancer, the woman would be saved from having unnecessary surgery.
İşaretlenmiş lenf düğümlerini çıkartabilme yöntemimiz, meme kanseri ve melanoma yaklaşımımızı oldukça değiştirdi. Eskiden, koltuk altında yer alan lenf düğümlerinin tümü çıkartılan kadınlar son derece zayıf düşürücü ameliyatlara giriyorlardı. Ancak, lenf düğümü işaretlemeyi tedavi protokolümüze eklediğimizden beri, cerrah yalnızca, kanserin ana kaynağı olan lenf düğümüne yöneliyor. Eğer o lenf düğümünde tümör bulunuyorsa, hastanın koltuk altından o lenf düğümü çıkartılır. Bu da demek oluyor ki, eğer o lenf düğümünde kanser bulunmuyorsa, hasta gereksiz bir ameliyat olmaktan kurtulmuş olur.
But sentinel lymph node, the way that we do it today, is kind of like having a road map just to know where to go. So if you're driving on the freeway and you want to know where's the next gas station, you have a map to tell you that that gas station is down the road. It doesn't tell you whether or not the gas station has gas. You have to cut it out, bring it back home, cut it up, look inside and say, "Oh yes, it does have gas." So that takes more time. Patients are still on the operating room table. Anesthesiologists, surgeons are waiting around. That takes time.
Lenf düğümünü işaretleme yöntemi, günümüzde uyguladığımız şekliyle bir yol haritasına sahip olmak gibi. Yani, otobanda gidiyorsanız ve bir benzin istasyonu arıyorsanız, onun yolun ilerisinde olduğunu gösteren bir haritanız vardır. Ama size benzinlikte benzinlerinin olup olmadığını göstermez. Benzini almanız, eve götürmeniz, depoyu açmanız ve "Evet, benzin varmış." demeniz gerekir. Bu da daha fazla zaman alır. Hasta hala ameliyat masasında. Anestezi uzmanı, cerrah beklemektedir. Bu zaman alır.
So with our technology, we can tell right away. You see a lot of little, roundish bumps there. Some of these are swollen lymph nodes that look a little larger than others. Who amongst us hasn't had swollen lymph nodes with a cold? That doesn't mean that there's cancer inside. Well with our technology, the surgeon is able to tell immediately which nodes have cancer. I won't go into this very much, but our technology, besides being able to tag tumor and metastatic lymph nodes with fluorescence, we can also use the same smart three-part molecule to tag gadolinium onto the system so you can do this noninvasively. The patient has cancer, you want to know if the lymph nodes have cancer even before you go in. Well you can see this on an MRI.
Teknoloji sayesinde, bunu direkt söyleyebiliriz. Burada birçok ufak, yuvarlak kabartılar görüyorsunuz. Bunların bazıları diğerlerinden daha büyük görünen şişmiş lenf düğümleri. Hepimizin lenf düğümleri nezle olduğumuzda şişmiştir. Bu kanser bulundurdukları anlamına gelmez. Ama teknoloji sayesinde cerrahlar saniyesinde hangi lenf düğümlerinde kanser bulunduğunu tespit edebilirler. Daha derine inmeyeceğim, ama teknolojimiz sayesinde yalnızca tümör ve metastatik lenf düğümlerini işaretlemekle kalmayıp yine aynı akıllı üç parçalı molekülü kullanarak cerrahi girişime gerek duymadan gadolinyum elementini vücudumuza alabiliyoruz. Kanserli hastanın lenf düğümlerinde de kanser olup olmadığını, hastayı açmadan bilebilmek istiyoruz. İşte MR'da bunu görüntüleyebiliriz.
So in surgery, it's important to know what to cut out. But equally important is to preserve things that are important for function. So it's very important to avoid inadvertent injury. And what I'm talking about are nerves. Nerves, if they are injured, can cause paralysis, can cause pain. In the setting of prostate cancer, up to 60 percent of men after prostate cancer surgery may have urinary incontinence and erectile disfunction. That's a lot of people to have a lot of problems -- and this is even in so-called nerve-sparing surgery, which means that the surgeon is aware of the problem, and they are trying to avoid the nerves.
Böylece cerrahi sırasında nelerin kesilip kesilmeyeceği belirlenebilir. Korunması gereken dokuları korumak da hasta dokuyu çıkartmak kadar büyük öneme sahiptir. Bu yüzden kazara oluşan yaralanmalardan kaçınmak oldukça önemli. Yani kastettiğim şey, sinirler. Sinirler hasarlandığı zaman, felce veya ağrıya sebep olabilirler. Prostat kanseri tedavisinde, prostat kanseri ameliyatı olan erkeklerin yüzde altmış kadarı ameliyattan sonra idrar kaçırma veya ereksiyon bozuklukları yaşayabilirler. Bu sayı, cerrahın bu tür problemlerin farkında olduğu ve sinirlerden özellikle kaçındığı bu tip cerrahilerde bile oldukça fazla insanın son derece fazla sorunlara sahip olmasıdır.
But you know what, these little nerves are so small, in the context of prostate cancer, that they are actually never seen. They are traced just by their known anatomical path along vasculature. And they're known because somebody has decided to study them, which means that we're still learning about where they are. Crazy to think that we're having surgery, we're trying to excise cancer, we don't know where the cancer is. We're trying to preserve nerves; we can't see where they are.
Prostat kanseri açısından konuşursak, şöyle de bir durum var, bu sinirler o kadar küçükler ki, aslında onları göremiyoruz. Yalnızca, normal anatomik ilerleyişlerine göre damarları takip ederek sinirlerden kaçınmaya çalışıyoruz. Bunu da bilmemizin sebebi, birinin bunu özellikle araştırmış olması, aslında hala yerlerini öğreniyoruz. Yerini bilmediğimiz bir tümörü çıkartmaya çalışmamız fikri çılgınca. Yerlerini göremediğimiz sinirleri korumaya çalışıyoruz.
So I said, wouldn't it be great if we could find a way to see nerves with fluorescence? And at first this didn't get a lot of support. People said, "We've been doing it this way for all these years. What's the problem? We haven't had that many complications." But I went ahead anyway. And Roger helped me. And he brought his whole team with him. So there's that teamwork thing again. And we eventually discovered molecules that were specifically labeling nerves. And when we made a solution of this, tagged with the fluorescence and injected in the body of a mouse, their nerves literally glowed. You can see where they are.
Daha sonra, sinirleri de floresanla görebileceğimiz bir yol bulsak harika olmaz mıydı diye düşündüm. Başta bu fikrim çok tutulmadı. İnsanlar, "Zaten ameliyatları senelerdir o şekilde yapıyoruz, sorun ne ki? O kadar fazla komplikasyon da yaşamadık" dediler. Ama ben bu fikri savunmaya devam ettim. Roger da bana yardım etti. Bütün takımını beraberinde getirdi. Görüyorsunuz, burada da bir takım çalışması var. Nihayetinde sinirleri spesifik olarak işaretleyebilecek molekülleri keşfettik. Bu molekülü floresanlı bir solüsyona dönüştürdüğümüzde ve bir kobaya enjekte ettiğimizde Sinirleri adeta parladı. Nerede olduklarını görebiliyorsunuz.
Here you're looking at a sciatic nerve of a mouse, and you can see that that big, fat portion you can see very easily. But in fact, at the tip of that where I'm dissecting now, there's actually very fine arborizations that can't really be seen. You see what looks like little Medusa heads coming out. We have been able to see nerves for facial expression, for facial movement, for breathing -- every single nerve -- nerves for urinary function around the prostate. We've been able to see every single nerve. When we put these two probes together ... So here's a tumor. Do you guys know where the margins of this tumor is? Now you do. What about the nerve that's going into this tumor? That white portion there is easy to see. But what about the part that goes into the tumor? Do you know where it's going? Now you do.
Burada bir farenin siyatik sinirini görüyorsunuz ve şuradaki büyük, şişkince kısmı net şekilde görebilirsiniz. Lakin, şu an açıkta olan sinirin uç kısımlarında görebilmenin pek de mümkün olmadığı pek çok dallanma mevcut. Medusa'nın başı gibi görünüyorlar bakın. Mimikler, yüz hareketleri, solunumla ilgili sinirleri, ayrı ayrı her siniri, hatta prostatın etrafındaki idrar yolları ile ilgili sinirleri görebiliyoruz. Teker teker her siniri görebiliyoruz. İki yöntemi de birleştiriyoruz. Burada bir tümör var. Tümörün sınırlarını ayırt edebilir misiniz? Şimdi edebilirsiniz. Peki tümörün içine doğru giden sinir nerede? Beyaz kısmı görmek oldukça kolay. Ama ya tümörün içine doğru giden kısmı? Nasıl gittiğini biliyor musunuz? Şu an biliyorsunuz.
Basically, we've come up with a way to stain tissue and color-code the surgical field. This was a bit of a breakthrough. I think that it'll change the way that we do surgery. We published our results in the proceedings of the National Academy of Sciences and in Nature Biotechnology. We received commentary in Discover magazine, in The Economist. And we showed it to a lot of my surgical colleagues. They said, "Wow! I have patients who would benefit from this. I think that this will result in my surgeries with a better outcome and fewer complications."
Kısaca, dokuyu işaretleyebileceğimiz ve renk koduna göre ameliyatı sürdürebileceğimiz bir yol bulduk. Bu bir nevi çığır açan bir buluş. Ameliyatları yapma biçimimizi değiştireceğine inanıyorum. Nature Biotechnology ile National Academy of Sciences'da sonuçlarımızı yayınladık. Discover dergisinde ve The Economist'te yorumlar aldık. Aynı zamanda pek çok cerrah meslektaşlarımızla da paylaştık. Onlar da, "Harika, bundan faydalanabilecek hastalarım var. Bu yöntem bence ameliyatlarımda komplikasyonları azaltmak konusunda iyi sonuçlar verecek." diye belirttiler.
What needs to happen now is further development of our technology along with development of the instrumentation that allows us to see this sort of fluorescence in the operating room. The eventual goal is that we'll get this into patients. However, we've discovered that there's actually no straightforward mechanism to develop a molecule for one-time use. Understandably, the majority of the medical industry is focused on multiple-use drugs, such as long-term daily medications. We are focused on making this technology better. We're focused on adding drugs, adding growth factors, killing nerves that are causing problems and not the surrounding tissue. We know that this can be done and we're committed to doing it.
Şu an gerçekleşmesi gereken ise teknolojide yaşanacak gelişmeler ile beraber ameliyathanede bu tip floresanları görebilmemizi sağlayacak ekipmanlarda gelişmeler olması. Nihai hedef, bu yöntemi hastalarla buluşturmak. Ancak şunu anladık ki, tek kullanımlık bir molekülü geliştirmenin dosdoğru bir yolu bulunmamakta. Anlaşılabilir şekilde, ilaç sanayisinin çok büyük kısmı günlük kullanılabilen, uzun dönem ilaçlara odaklanıyor. Biz bu teknolojiyi iyileştirmeye çabalıyoruz. İlaçlar, büyüme faktörleri ekleyerek, probleme sebep olan sinirleri ortadan kaldıran ancak çevre dokulara zarar vermeyen yöntemler üzerine odaklanıyoruz. Bunun yapılabileceğini biliyoruz ve bunu yapmaya kendimizi adıyoruz.
I'd like to leave you with this final thought. Successful innovation is not a single breakthrough. It is not a sprint. It is not an event for the solo runner. Successful innovation is a team sport, it's a relay race. It requires one team for the breakthrough and another team to get the breakthrough accepted and adopted. And this takes the long-term steady courage of the day-in day-out struggle to educate, to persuade and to win acceptance. And that is the light that I want to shine on health and medicine today.
Sizlere bu son düşünceyi yerleştirmek istiyorum Başarılı bir keşif, tek başına bir dönüm noktası değildir. Bu bir sürat koşusu değil. Tek bir koşucunun yarışacağı bir etkinlik değil. Başarılı bir icat, takım oyunudur, bayrak yarışıdır. Çağ değiştiren icat için bir takım gereklidir, ve o icadı kabul edip benimsemek içinse başka bir takım gereklidir. Bu da, uzun soluklu bir günü gününe öğrenme, ikna olma, benimseme cesaretini ister. Bu da, bugün benim sağlık ve tıp üzerine yansıtmak istediğim ışığın ta kendisi.
Thank you very much.
Hepinize teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkışlar)