The career that I started early on in my life was looking for exotic life forms in exotic places, and at that time I was working in the Antarctic and the Arctic, and high deserts and low deserts. Until about a dozen years ago, when I was really captured by caves, and I really re-focused most of my research in that direction.
Kariyerime ilk başladığım zaman (Çeviren: probablynogod) Anktartika'da ve Arktik'te ve yüksek çöllerde ve alçak çöllerde, yani egzotik bölgelerde egzotik canlı formları arıyordum. Yaklaşık 12 yıl önce, mağaralar dikkatimi çekti ve tüm araştırmamı bu yönde odakladım.
So I have a really cool day job-- I get to do some really amazing stuff. I work in some of the most extreme cave environments on the planet. Many of them are trying to kill us from the minute we go into them, but nevertheless, they're absolutely gripping, and contain unbelievable biological wonders that are very, very different from those that we have on the planet. Apart from the intrinsic value of the biology and mineralogy and geo-microbiology that we do there, we're also using these as templates for figuring out how to go look for life on other planets. Particularly Mars, but also Europa, the small, icy moon around Jupiter. And perhaps, someday, far beyond our solar system itself.
Cidden havalı bir mesleğim var -- gerçekten inanılmaz şeyler yapıyorum. Gezegendeki en uç düzey mağaralarda çalışıyorum. Pek çoğu girdiğimiz dakikadan itibaren bizi öldürmeye çalışıyor fakat yine de gezegende hiçbir yerde olmayan inanılmaz biyolojik harikaları barındırıyorlar ve kesinlikle nefesinizi kesiyorlar. Biyolojinin, mineralojinin ve jeobiolojinin hakiki değerleri bir yana, burada kullandığımız metotları diğer gezegenlerde de hayat aramak için kullanıyoruz. Sadece Jüpiter'in küçük, buzlu uydusu Europa'da değil; özellikle Mars'ta. Belki bir gün, bizim güneş sistemimizin de ötesinde.
I'm very passionately interested in the human future, on the Moon and Mars particularly, and elsewhere in the solar system. I think it's time that we transitioned to a solar system-going civilization and species. And, as an outgrowth of all of this then, I wonder about whether we can, and whether we even should, think about transporting Earth-type life to other planets. Notably Mars, as a first example.
İnsanın geleceğiyle tutkulu bir şekilde ilgiliyim, özellikle de Ay'da, Mars'ta ya da Güneş Sistemimizde herhangi bir yerde. Güneş Sistemi boyunca yayılmış bir medeniyete ve türe dönüşeceğimizi düşünüyorum. Bunların hepsinin ötesinde kimi zaman diğer gezegenlere Dünya'daki gibi yaşamı götürebilip görüemeyeceğimizi ve bunu yapıp yapmamamız geretkiğini düşünüyorum. İlk aklıma gelen de Mars.
Something I never talk about in scientific meetings is how I actually got to this state and why I do the work that I do. Why don't I have a normal job, a sensible job? And then of course, I blame the Soviet Union. Because in the mid-1950s, when I was a tiny child, they had the audacity to launch a very primitive little satellite called Sputnik, which sent the Western world into a hysterical tailspin. And a tremendous amount of money went into the funding of science and mathematics skills for kids. And I'm a product of that generation, like so many other of my peers. It really caught hold of us, and caught fire, and it would be lovely if we could reproduce that again now.
Bu konuma nasıl geldiğim ve bu işi neden yaptığım, bilimsel toplantılarda asla konuşmadığım bir şeydir. Neden normal bir işim yok, mantıklı bir işim? Ve sonra, elbette ki, Sovyetler Birliği'ni suçluyorum. Çünkü 1950'lerin ortasında, ben daha küçük bir çocukken, Sputnik isimli çok ilkel ve küçük olan uyduyu ateşleme arsızlığını yaptılar ve Batı dünyasını histerik bir panik içerisinde bıraktılar. Ve inanılmaz büyük paralar bilime ve çocukların matematik yeteneklerine harcandı. Ve ben de bu neslin bir ürünüyüm, tıpkı pek çok meslektaşım gibi. Bu bizi gerçekten yakaladı, alevlendirdi ve bunu tekrar yaratabilmemiz muhteşem olurdu.
Of course, refusing to grow up -- -- even though I impersonate a grown-up in daily life, but I do a fairly good job of that -- but really retaining that childlike quality of not caring what other people think about what you're interested in, is really critical. The next element is the fact that I have applied a value judgment and my value judgment is that the presence of life is better than no life. And so, life is more valuable than no life. And so I think that that holds together a great deal of the work that people in this audience approach.
Elbette, büyümeyi reddetmek -- -- her ne kadar günlük hayatımda bir yetişkini taklit etsem ve bunda oldukça iyi bir iş çıkarsam da -- başkalarının sizin ilgilendiğiniz şeylerle alakalı düşüncelerini çocuksu bir şekilde umursamamanız gerçekten çok önemli. Bir diğer etmen de, bir değer yargılamasında bulundum ve benim değer yargılamamda, hayatın var olması, olmamasından iyidir. Dolayısıyla, hayat, hayatsızlıktan değerlidir. Ben de şu anda burada bulunan dinleyicilerin çoğunu, bunun bir arada tuttuğunu düşünüyorum.
I'm very interested in Mars, of course, and that was a product of my being a young undergraduate when the Viking Landers landed on Mars. And that took what had been a tiny little astronomical object in the sky, that you would see as a dot, and turned it completely into a landscape, as that very first primitive picture came rastering across the screen. And when it became a landscape, it also became a destination, and altered, really, the course of my life.
Mars ile çok ilgiliyim; elbette bu Viking Araçları Mars'a indiğinde benim genç bir üniversite öğrencisi olmamdan kaynaklanıyor. Ve gökyüzünde bir nokta olarak görebileceğiniz ufak, küçük, astronomik bir cisim; şimdi ilkel fotoğraflarının ekranlarımıza ulaşmasıyla birlikte, tamamen görülesi bir manzaraya dönüştü. Ve bir manzaraya dönüştüğünde, aynı zamada bir hedefe de dönüştü, ve gerçekten de hayatımın gidişatını değiştirdi.
In my graduate years I worked with my colleague and mentor and friend, Steve Schneider, at the National Center for Atmospheric Research, working on global change issues. We've written a number of things on the role of Gaia hypothesis -- whether or not you could consider Earth as a single entity in any meaningful scientific sense, and then, as an outgrowth of that, I worked on the environmental consequences of nuclear war.
Mezun olduğum yıllarda iş arkadaşım, akıl hocam ve arkadaşım Steve Schneider ile Ulusal Atmosferik Araştırma Merkezi'nde, küresel değişim problemleri üzerinde çalıştık. Dünya'nın tamamını bilimsel bir anlamda tek bir varlık olarak düşünüp düşünemeyeceğimiz üzerine yani Gaia Hipotezi üzerine pek çok şey yazdık, ve sonra, bunun da ötesinde, nükleer savaşın çevresel sonuçları üzerine çalıştım.
So, wonderful things and grim things. But what it taught me was to look at Earth as a planet with external eyes, not just as our home. And that is a wonderful stepping away in perspective, to try to then think about the way our planet behaves, as a planet, and with the life that's on it. And all of this seems to me to be a salient point in history. We're getting ready to begin to go through the process of leaving our planet of origin and out into the wider solar system and beyond.
İnanılmaz büyüleyici ve zalim şeyler. Fakat bu bana, Dünya'mıza sadece evimiz olarak değil bir gezegen olarak, dışarıdan bakmayı öğretti. Ve bu da perspektif olarak muhteşem bir adım; gezegenimizin bir gezegen olarak nasıl davrandığını ve üzerindeki hayatın nasıl davrandığını düşünmek için. Ve tüm bunlar bana tarihte belirgin noktalar olarak gözüküyor. Kökenimizin dayandığı gezegenden ayrılarak Güneş Sistemi'nin dışına ve daha da ötesine gideceğimiz yolculuğu hazırlanıyoruz.
So, back to Mars. How hard is it going to be to find life on Mars? Well, sometimes it's really very hard for us to find each other, even on this planet. So, finding life on another planet is a non-trivial occupation and we spend a lot of time trying to think about that. Whether or not you think it's likely to be successful sort of depends on what you think about the chances of life in the universe. I think, myself, that life is a natural outgrowth of the increasing complexification of matter over time.
Neyse, Mars'a dönelim. Mars'ta hayat bulmak ne kadar zor olacak? Pekala, kimilerimiz için bazen bu Dünya'da bile hayat bulmak zor olabilir. Dolayısıyla, başka bir gezegende hayat bulmak kolay bir iş değil ve biz bunun üzerinde düşünmek için çok fazla zaman harcıyoruz. Başarılı olacağımızı düşünün ya da düşünmeyin, bu biraz sizin evrende hayat olması ihtimaline nasıl baktığınıza bağlı. Şahsen ben hayatın, maddenin zamanla kompleksleşmesi sonucu ortaya çıktığını düşünüyorum.
So, you start with the Big Bang and you get hydrogen, and then you get helium, and then you get more complicated stuff, and you get planets forming -- and life is a common, planetary-based phenomenon, in my view. Certainly, in the last 15 years, we've seen increasing numbers of planets outside of our solar system being confirmed, and just last month, a couple of weeks ago, a planet in the size-class of Earth has actually been found. And so this is very exciting news.
Şöyle, Büyük Patlama ile başlarsınız, sonra hidrojen oluşur ve sonra helyum elde edersiniz, sonra daha da karmaşık maddeler, ve sonra gezegenler oluşur -- ve hayat da ortak, gezegen-tabanlı bir olgudur benim görüşüme göre. Kesin olarak, son 15 yılda, Güneş Sistemi'nin dışarısında, pek çok gezegen olduğu onaylandı ve sayıları da her gün artıyor, ve daha geçen ay, birkaç hafta önce, Dünya'nın ölçüleriyle aynı sınıfta olan bir gezegen bulundu. İşte bunlar çok heyecan verici haberler.
So, my first bold prediction is that, is that in the universe, life is going to be everywhere. It's going to be everywhere we look -- where there are planetary systems that can possibly support it. And those planetary systems are going to be very common. So, what about life on Mars? Well, if somebody had asked me about a dozen years ago what I thought the chances of life on Mars would be, I would've probably said, a couple of percent. And even that was considered outrageous at the time. I was once sneeringly introduced by a former NASA official, as the only person on the planet who still thought there was life on Mars. Of course, that official is now dead, and I'm not, so there's a certain amount of glory in outliving your adversaries.
Dolayısıyla, benim ilk cömert tahminim, bu evrende, hayat her yerde olacak. Baktığımız her yerde olacak -- gezegen sistemlerinin hayatı desteklediği her yerde! Ve bu gezegen sistemleri oldukça ortak olacak. Peki, Mars'ta hayat hakkında neler var? Pekala, eğer biri bana 12 yıl öncesinde, Mars'ta hayat olma ihtimaliyle ilgili düşüncelerimi sorsaydı, muhtemelen sadece yüzde birkaç ihtimal verirdim. Ve bu bile o dönemlerde aşırı olurdu. Bir kere eski bir NASA görevlisiyle tanıştırıldım; bu kişi Mars'ta hala hayat olduğunu düşünen tek kişiydi. Elbette, o çalışan şu anda öldü ve ben ölmedim dolayısıyla düşmanlarınızdan uzun yaşamak için belli bir şansınız var.
But things have changed greatly over the last dozen years. And the reason that they have changed is because we now have new information. The amazing Pathfinder mission that went in '97, and the MER Rover missions that are on Mars as we speak now and the European Space Agency's Mars Express, has taught us a number of amazing things. There is sub-surface ice on that planet. And so where there is water, there is a very high chance of our kind of life. There's clearly sedimentary rocks all over the place – one of the landers is sitting in the middle of an ancient seabed, and there are these amazing structures called blueberries, which are these little, rocky concretions that we are busy making biologically in my lab right now.
Fakat son 12 yılda işler inanılmaz değişti. Ve bu değişimin nedeni de elimizdeki yeni bilgilerdir. Şu anda biz konuşurken Mars'ta devamlılığı süren MER Rover görevleri, 97 yılında yürütülen muhteşem Pathfinder görevi ve Avrupa Uzay Ajansı'nın Mars Ekspres'i bize pek çok muhteşem şey öğretti. Gezegenin yüzeyinin altında buz bulunmakta. Ve dolayısıyla su bulunuyor ki bu da canlı hayatının büyük ihtimalle var olduğunu gösteriyor. Kesinlikle her yerde tortullu taşlar bulunmakta -- uzay gezginlerinden biri antik bir deniz yatağının ortasında duruyor, ve bunlar "yaban mersini" denen muhteşem yapılar ki bunlar küçük ve kaya gibi betonlaşmışlar; bunlar üzerinde, benim laboratuvarımda şu anda çalışmaktayız.
So, with all of these things put together, I think that the chances of life are much greater than I would've ever thought. I think that the chance of life having arisen on Mars, sometime in its past, is maybe one in four to maybe even half and half. So this is a very bold statement. I think it's there, and I think we need to go look for it, and I think it's underground. So the game's afoot, and this is the game that we play in astro-biology. How do you try to get a handle on extraterrestrial life? How do you plan to look for it? How do you know it when you find it? Because if it's big and obvious, we would've already found it -- it would've already bitten us on the foot, and it hasn't.
Şimdi, tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde yaşamın var olma ihtimali düşündüğümüzden çok daha fazladır. Bana göre Mars'ın geçmişinde canlılığın oluşmuş olma ihtimali ¼ ile ½ arasında bir yerdedir. Bu çok cömert bir ifadedir. Bence yaşam orada ve bence biz onu aramalıyız ve bence yaşam yer altında. Oyun ortada, bu oyun astrobiyolojide oynadığımız bir oyun. Dünya dışı hayatla nasıl uğraşırsınız? Bulmak için ne planlar yaparsınız? Bulduğunuz şeyin aradığınız şey olduğunu nasıl bilirsiniz? Çünkü eğer büyük ve açık olsaydı, şimdiye kadar bulurduk -- ayağımızdan çoktan ısırırdı, ancak bu olmadı.
So, we know that it's probably quite cryptic. Very critically, how do we protect it, if we find it, and not contaminate it? And also, even perhaps more critically, because this is the only home planet we have, how do we protect us from it, while we study it? So why might it be hard to find? Well, it's probably microscopic, and it's never easy to study microscopic things, although the amazing tools that we now have to do that allow us to study things in much greater depth, at much smaller scales than ever before. But it's probably hiding, because if you are out sequestering resources from your environment, that makes you yummy, and other things might want to eat you, or consume you. And so, there's a game of predator-prey that's going to be, essentially, universal, really, in any kind of biological system. It also may be very, very different in its fundamental properties – its chemistry, or its size.
Dolayısıyla muhtemelen oldukça gizli. Onu nasıl koruyacağımız ve bulduğumuzda mikrop bulaştımayacağımız çok önemli. Ve belki de daha önemlisi, bu bizim tek evimiz olduğundan onu bulduğumuzda ve incelemeye başladığımızda kendimizi ondan nasıl koruyacağız? Neden bulması zor olsun? Çünkü muhtemelen mikroskobik ve mikroskobik şeylerle uğraşmak hiçbir zaman kolay değildir, her ne kadar bizi inanılmaz derinliklere götüren ve şimdiye kadar olmadığı kadar küçük şeyleri gösterebilen aletlerimiz bulunsa da. Fakat muhtemelen saklanıyor, çünkü eğer kendi doğanızdaki kaynaklara el koyuyorsanız, bu sizi yenilesi yapar ve diğer şeyler sizi yemek ya da tüketmek isteyebilir. Dolayısıyla, bir av-avcı oyunu olacaktır gerçekten, evrensel olarak bütün biyolojik sistemlerde... Ayrıca temel özellikleri çok çok farklı olabilir -- kimyası ya da boyutları.
We say small, but what does that mean? Is it virus-sized? Is it smaller than that? Is it bigger than the biggest bacterium? We don't know. And speed of activity, which is something that we face in our work with sub-surface organisms, because they grow very, very slowly. If I were to take a swab off your teeth and plate it on a Petri plate, within about four or five hours, I would have to see growth. But the organisms that we work with, from the sub-surface of Earth, very often it's months -- and in many cases, years -- before we see any growth whatsoever. So they are, intrinsically, a slower life-form.
Biz "küçük" diyoruz, ama bu ne demektir? Virüs boyunda mı? Ondan daha mı küçük? En büyük bakteriden bile büyük mü? Bilmiyoruz. Ve yüzey altı organizmalarını incelerken karşılaştığımız şey olan aktivite hızları çok çok yavaş büyüdükleri için, yavaş oluyor. Eğer dişinizden bir tükürük örneği alıp bir petri kabuna koysaydım, 4-5 saat içerisinde bakterilerin büyümesini gözlemlerdim. Fakat bizim çalıştığımız organizmalar, Dünya yüzeyinin altından ve çoğu zaman aylar hatta yıllar sonra büyümeyi gözleyebiliyoruz. Dolayısıyla bunlar, doğal olarak, daha yavaş canlı formları.
But the real issue is that we are guided by our limited experience, and until we can think out of the box of our cranium and what we know, then we can't recognize what to look for, or how to plan for it. So, perspective is everything and, because of the history that I've just briefly talked to you about, I have learned to think about Earth as an extraterrestrial planet. And this has been invaluable in our approach to try to study these things.
Fakat asıl olay, kısıtlı deneyimimiz tarafından yönlendirilmemizdir ve kutunun dışarısından ve bildiklerimizin ötesinden olaya bakmaya kalkarsak ne arayacağımızı bilemeyiz ya da ona nasıl ulaşacağımızı. Dolayısıyla, perspektif her şeydir ve size daha önce bahsettiğim tarihinden ötürü bir "Dünya-dışı gezegen" olarak Dünya'dan çok şey öğrendim. Ve bu, bu şeyleri çalışmamızda bizim için paha biçilemez bir yaklaşım oldu.
This is my favorite game on airplanes: where you're in an airplane and you look out the window, you see the horizon. I always turn my head on the side, and that simple change makes me go from seeing this planet as home, to seeing it as a planet. It's a very simple trick, and I never fail to do it when I'm sitting in a window seat. Well, this is what we apply to our work. This shows one of the most extreme caves that we work in. This is Cueva de Villa Luz in Tabasco, in Mexico, and this cave is saturated with sulfuric acid. There is tremendous amounts of hydrogen sulfide coming into this cave from volcanic sources and from the breakdown of evaporite -- minerals below the carbonates in which this cave is formed -- and it is a completely hostile environment for us. We have to go in with protective suits and breathing gear, and 30 parts per million of H2S will kill you. This is regularly several hundred parts per million. So, it's a very hazardous environment, with CO as well, and many other gases. These extreme physical and chemical parameters make the biology that grows in these places very special. Because contrary to what you might think, this is not devoid of life.
Bu, uçaklarda en sevdiğim oyundur: uçaktasınızdır ve pencereden dışarı bakarsınız, ufku görürsünüz. Kafamı bir yana çeviririm ve bu değişim, gördüğüm şeyin evim yerine bir gezegen görmeme sebep olur. Çok basit bir oyundur ve asla başarısız olmam eğer pencere kenarında oturuyorsam. İşte bu, işimize uyguladığımız yöntemdir. Bu şu anda çalıştığımız en muhteşem mağaralardan birini gösteriyor. Bu Meksika Tabasco'da bulunan Cueva de Villa Tuz ve bu mağara sülfürik aside doymuş vaziyette. İnanılmaz miktarda hidrojen sülfür volkanik kaynaklardan bu mağaraya akıyor ve evaporit'in kırılma noktasından geliyor -- bu mağarayı oluşturan karbonatların altından -- bu bizim için çok saldırgan bir ortam. İçeriye koruyucu kıyafetler ve solunum cihazlarıyla giriyoruz ve milyonda 30 H2S molekülü, sizi öldürür. Burada ise genellikle milyonda birkaç yüz molekül bulunur. Dolayısıyla çok zehirli bir ortam, CO de var elbette ve pek çok diğer gazlar da. Bu uç fiziksel ve kimyasal parametreler çok özel biyolojilerin gelişmesine sebep oluyor. Çünkü düşündüğünüzün aksine, burası hayattan yoksun değil.
This is one of the richest caves that we have found on the planet, anywhere. It's bursting with life. The extremes on Earth are interesting in their own right, but one of the reasons that we're interested in them is because they represent, really, the average conditions that we may expect on other planets. So, this is part of the ability that we have, to try to stretch our imagination, in terms of what we may find in the future. There's so much life in this cave, and I can't even begin to scratch the surface of it with you.
Bu mağara, Dünya üzerinde bulduklarımız arasında en zengin olanı. Hayat kaynıyor. Dünya üzerindeki uç noktalar, kendisi ilgilendiriyor olsa da bunları incelememizin bir diğer sebebi bunların gerçekten de diğer gezegenlerdeki ortalama ortamlara benzemesi. Dolayısıyla bu, sahip olduğumuz yeteneğin bir kısmı, hayal gücümüzü, gelecekte bulabileceklerimiz hakkında geliştirmeye çalışıyoruz. Bu mağarada çok fazla hayat var ve yüzeyi sizinle kazımayı bile başaramıyorum.
But one of the most famous objects out of this are what we call Snottites, for obvious reasons. This stuff looks like what comes out of your two-year-old's nose when he has a cold. And this is produced by bacteria who are actually making more sulfuric acid, and living at pHs right around zero. And so, this stuff is like battery acid. And yet, everything in this cave has adapted to it. In fact, there's so much energy available for biology in this cave, that there's actually a huge number of cavefish. And the local Zoque Indians harvest this twice a year, as part of their Easter week celebration and Holy Week celebration.
Fakat buradan çıkan en meşhur objeler açık sebeplerden ötürü bizim Snottie'ler dediklerimiz. Bu şey 2 yaşınızdaki çocuğunuz üşüttüğünde burnundan gelen şeye benziyor. Ve bu aslında daha fazla sülfürik asit üreten bir bakteri tarafından üretiliyor ve pH'ı sıfır civarında olan yerlerde yaşıyor. Dolayısıyla bu şey pilin içerisindeki asit gibi. Buna rağmen, mağaradaki her şey buna adapte olmuş. Aslında, bu mağarada biyoloji için o kadar çok enerji var ki, çok sayıda Mağara Balığı'na rastladık. Ve yerel Zoque Hintlileri bunları, Paskalya ve Noel kutlamaları için yılda iki kere topluyorlar.
This is very unusual for caves. In some of the other amazing caves that we work in -- this is in Lechuguilla cave in New Mexico near Carlsbad, and this is one of the most famous caves in the world. It's 115 miles of mapped passage, it's pristine, it has no natural opening and it's a gigantic biological, geo-microbiological laboratory. In this cave, great areas are covered by this reddish material that you see here, and also these enormous crystals of selenite that you can see dangling down. This stuff is produced biologically. This is the breakdown product of the bedrock, that organisms are busy munching their way through. They take iron and manganese minerals within the bedrock and they oxidize them. And every time they do that, they get a tiny little packet of energy. And that tiny little packet of energy is what they use, then, to run their life processes. Interestingly enough, they also do this with uranium and chromium, and various other toxic metals.
Bu, mağaralar için çok olağan dışı. Bir diğer çalıştığımız muhteşem mağara -- bu New Mexico'da, Carlsbad yakınlarındaki Lechuguilla'da, ve dünyadaki en meşhur mağaralardan biri. 115 millik (170 km) kısmı haritalanmış, hala bozulmamış ve doğal bir çıkışı yok ve burası devasa bir biyoloji ve jeo-mikrobiyoloji laboratuvarı. Bu mağaranın büyük kısmı bu gördüğünüz kırmızımsı madde ile kaplı, burada görüyorsunuz, ve bu devasa selenit kristallerinin aşağıya sarktığını görüyorsunuz. Bu şeyler biyolojik olarak üretiliyor. Bu kaya yatağının ürünü olarak oluşuyor ve organizmalar yol açmak ile meşguller. Kaya yatağından demir ve manganez minerallerini alıyorlar ve oksitliyorlar. Ve bunu her yaptıklarında, küçük bir paket eneji alıyorlar. Ve bu çok ufak enerji paketini sonradan kullanarak hayati işlevlerini sürdürüyorlar. İlginç bir şekilde bunu aynı zamanda uranyum ve krom ile de yapıyorlar, ve diğer zehirli metallerle de.
And so, the obvious avenue for bio-remediation comes from organisms like this. These organisms we now bring into the lab, and you can see some of them growing on Petri plates, and get them to reproduce the precise biominerals that we find on the walls of these caves. So, these are signals that they leave in the rock record. Well, even in basalt surfaces in lava-tube caves, which are a by-product of volcanic activity, we find these walls totally covered, in many cases, by these beautiful, glistening silver walls, or shiny pink or shiny red or shiny gold. And these are mineral deposits that are also made by bacteria. And you can see in these central images here, scanning electron micrographs of some of these guys -- these are gardens of these bacteria.
Ve dolayısıyla biyo-yenilenme açık bir şekilde bunlar gibi organizmalardan geliyor. Bu organizmaları laboratuvara götürüyoruz ve bunların bazılarının petri kabında geliştiğini görüyoruz ve bunları mağara duvarlarında gördüğümüz biyomineralleri üretmek için çiftleştiriyoruz. Bunlar ise kaya kayıtlarında bırakılan sinyaller. Volkanik aktivitenin yan ürünü olarak oluşan, bazalt yüzeyli lav-tüpü mağaralarında bile çoğu zaman duvarların bunlarla kaplı olduğunu görüyoruz, bu güzel, pırıl pırıl gümüş duvarlar veya parlak pembe ya da parlak kırmızı ya da parlak altın rengi. Ve bunlar da bakteriler tarafından yapılan mineral atıkları. Ortadaki görüntülerde de görebileceğiniz gibi, bunların elektron mikro-grafiklerini çıkardığımızda -- bunlar bakteri bahçeleri.
One of the interesting things about these particular guys is that they're in the actinomycete and streptomycete groups of the bacteria, which is where we get most of our antibiotics. The sub-surface of Earth contains a vast biodiversity. And these organisms, because they're very separate from the surface, make a vast array of novel compounds. And so, the potential for exploiting this for pharmaceutical and industrial chemical uses is completely untapped, but probably exceeds most of the rest of the biodiversity of the planet.
Bunlarla ilgili ilginç olan bir şey ise, bunların bakterilerin aktinomisitler ve streptomisitler grupları içerisinde olmaları, ki biz bunları çoğunlukla antibiyotiklerde kullanırız. Dünya yüzeyinin altı uçsuz bucaksız bir biyoçeşitliliğe sahip. Ve bu organizmalar, yüzeyden ayrı oldukları için, çeşit çeşit, tuhaf bileşik dizileri oluşturuyorlar. Ve bunları ilaç ve endüstriyel kimya sektörlerinde kullanma potansiyelimiz şu anda en üst noktada fakat muhtemelen buradakiler, gezegendeki tüm biyoçeşitliliği geçecektir.
So, lava-tube caves-- I've just told you about organisms that live here on this planet. We know that on Mars and the Moon there are tons of these structures. We can see them. On the left you can see a lava tube forming at a recent eruption -- Mount Etna in Sicily -- and this is the way these tubes form. And when they hollow out, then they become habitats for organisms. These are all over the planet Mars, and we're busy cataloguing them now. And so, there's very interesting cave real estate on Mars, at least of that type.
Neyse, lav-tüpü mağaraları -- Bu gezegende yaşayan organizmalardan size zaten bahsettim. Biliyoruz ki Mars'ta ve Ay'da bu yapılardan çok fazla miktarda bulunuyor. Bunları görebiliyoruz. Sol tarafta yeni bir patlama sonucu oluşan lav-tüpü oluşumunu görüyorsunuz -- Sicilya'daki Etna Dağı'nın patlaması -- ve bu tüpler bu şekilde oluşuyorlar. Ve içleri boşaldığı zaman organizmalar için yaşam alanı haline geliyorlar. Bunlar Mars'ın her yerinde var ve onları kategorize etmekle meşgulüz. Dolayısıyla Mars'ta oldukça ilginç bir mağara emlakçılığı var, en azından bu çeşitte.
In order to access these sub-surface environments that we're interested in, we're very interested in developing the tools to do this. You know, it's not easy to get into these caves. It requires crawling, climbing, rope-work, technical rope-work and many other complex human motions in order to access these. We face the problem of, how can we do this robotically? Why would we want to do it robotically? Well, we're going to be sending robotic missions to Mars long in advance of human missions.
İlgilendiğimiz bu yüzey altı çevrelere erişebilmemiz için, bunlar için gerekli aletleri üretmekle ilgileniyoruz. Biliyorsunuz, bu mağaralara gitmek kolay değil. Sürünmeyi, tırmanmayı, ip işini, teknik ip işlerini ve daha pek çok kompleks insan hareketlerini yapabilmeniz gerekiyor, oraya ulaşmak için. Bunu robotik olarak nasıl yapabiliriz, bu problemle karşı karşıyayız. Neden robotik olarak yapmak isteyelim? Çünkü, Mars'a insan göndermeden önce pek çok robotik görevi yapacağız ve bu robotları göndereceğiz.
And then, secondly, getting back to that earlier point that I made about the preciousness of any life that we may find on Mars, we don't want to contaminate it. And one of the best ways to study something without contaminating it is to have an intermediary. And in this case, we're imagining intermediary robotic devices that can actually do some of that front-end work for us, to protect any potential life that we find. I'm not going to go through all of these projects now, but we're involved in about half-a-dozen robotic development projects, in collaboration with a number of different groups. I want to talk specifically about the array that you see on the top.
Ve ikinci olarak, daha önce de değindiğim noktaya dönmem gerekirse Mars'taki bu son dere kıymetli yaşam formlarının bizim tarafımızdan zehirlenmesini istemeyiz. Ve bir şeyi zehirlemeden incelemenin en basit yolu da bir aracı bulmaktır. Ve bu durumda, aracı olarak robotik aletleri düşünüyoruz; çünkü bunlar bizim yapacağımız bazı işleri önceden yapabilirler, ve bulacağımız yaşam potansiyelini koruyabilirler. Tüm bu projelere şimdi girmeyeceğim ancak yaklaşık 6 tane robotik geliştirme projesi yürütüyoruz ve bunu pek çok grupla ortaklaşa yapıyoruz. Özellikle üst tarafta gördüğünüz dizi hakkında konuşmak istiyorum.
These are hopping microbot swarms. I'm working on this with the Field and Space Robotics Laboratory and my friend Steve Dubowsky at MIT, and we have come up with the idea of having little, jumping bean-like robots that are propelled by artificial muscle, which is one of the Dubowsky Lab's specialties -- are the EPAMs, or artificial muscles. And these allow them to hop. They behave with a swarm behavior, where they relate to each other, modeled after insect swarm behavior, and they could be made very numerous. And so, one can send a thousand of them, as you can see in this upper left-hand picture, a thousand of them could fit into the payload bay that was used for one of the current MER Rovers. And these little guys -- you could lose many of them. If you send a thousand of them, you could probably get rid of 90 percent of them and still have a mission. And so, that allows you the flexibility to go into very challenging terrain and actually make your way where you want to go.
Bunlar zıplayan mikrobot kolonileri. Bunun üzerinde Saha ve Uzay Robotik Laboratuvarı ile ve MIT'den arkadaşım Steve Dubowsky ile birlikte çalışıyoruz ve bulduğumuz şeye göre zıplayan, fasulye benzeri, Dubowsky Lab'ının uzmanlık alanı olan yapay kas ile itilen robotlar yapmamız gerekiyor -- bunlar EPAM'lar ya da yapay kaslar. Bunlar, zıplamalarını sağlıyor. Bir koloni şeklinde davranıyorlar, hepsi birbiriyle ilişki halinde. Bir böcek kolonisi modellendi ve pek çok sayıda da yapılabilir. Dolayısıyla, bunlardan binlercesini gönderebiliriz, sol üst köşede gördüğünüz gibi ve bunalrdan binlercesi MER Roverlarında kullanılan taşıma bölümlerine sığabilir. Ve bu ufak şeylerin -- pek çoğunu kaybedebilirsiniz. Bunlardan binlerce gönderirseniz, muhtemelen %90'ını kaybetseniz de göreve devam edebilirsiniz. Ve bu da size, çok zorlu bir bölgede esneklik sağlayabilir ve istediğiniz yapmanızı sağlayabilir.
Now, to wrap this up, I want to talk for two seconds about caves and the human expansion beyond Earth as a natural outgrowth of the work that we do in caves. It occurred to us a number of years ago that caves have many properties that people have used and other organisms have used as habitat in the past. And perhaps it's time we started to explore those, in the context of future Mars and the Moon exploration.
Şimdi, toplamak gerekirse, 2 saniye için mağaralar hakkında konuşmak istiyorum ve bu mağaralardaki çalışmalarımız sayesinde Dünya dışına doğru doğal olarak genişleyen insanlar hakkında. Birkaç yıl önce fark ettik ki bu mağaralar insanların geçmişte yaşadıkları çevreye benzer pek çok özelliğe sahipler. Ve belki de bunları Mars ve Ay araştırmaları başlığı altında incelemeye başlama zamanımız geldi.
So, we have just finished a NASA Institute for Advanced Concepts Phase II study, looking at the irreducible set of technologies that you would need in order to actually allow people to inhabit lava tubes on the Moon or Mars. It turns out to be a fairly simple and small list, and we have gone in the relatively primitive technology direction. So, we're talking about things like inflatable liners that can conform to the complex topological shape on the inside of a cave, foamed-in-place airlocks to deal with this complex topology, various ways of getting breathing gases made from the intrinsic materials of these bodies. And the future is there for us to use these lava-tube caves on Mars. And right now we're in caves, and we're doing science and recreation, but I think in the future we'll be using them for habitat and science on these other bodies.
Dolayısıyla, henüz yeni NASA İleri Düzey Konseptler Enstitüsü Faz 2 araştırmasını bitirdik, bu araştırmada, insanların Mars ve Ay'daki bu lav tüplerinde yaşayabilmeleri için gerekli olan indirgenemez teknoloji üzerinde çalışmalar yaptık. Gördük kü, oldukça basit ve küçük bir liste gerekiyor ancak bizler bunca zaman oldukça ilkel bir teknolojiye yönelmişiz. Bahsettiğimiz şeyler, mağaranın içerisinde şişerek, mağaranın kompleks topolojik şeklini alan yolcu gemileri ya da kompleks topolojiyle baş etmek için gereken sahada-köpüklenmiş hava valfleri, bunların içerisini esasen dolduracak olan pek çok çeşit soluma gazı. Ve Mars'taki bu lav-tüplerini kullanmak için gelecek bizim elimizde. Şu anda bu mağaralarda bilim ve yeniden yapılandırma yapmaktayız ancak gelecekte bunları bilim için yaşam ortamı ve bedenlerimiz için ortam olarak kullanacağımızı düşünüyorum.
Now, my view of what the current status of potential life on Mars is that it's probably been on the planet, maybe one in two chances. The question as to whether there is life on Mars that is related to life on Earth has now been very muddied, because we now know, from Mars meteorites that have made it to Earth, that there's material that can be exchanged between those two planets.
Şimdi, şu anda Mars'ta potansiyel olarak hayat var olması ihtimaline yaklaşık olarak %50 diyebilirim. Asıl soru Mars'ta Dünya'da şu anda çamur altında bulunan gibi bir hayat olup olmadığıdır, çünkü şimdi biliyoruz ki, Mars'tan Dünya'ya meteoritler gelmiştir ve bu da iki gezegen arası malzeme değişimi olabileceği demektir.
One of the burning questions, of course, is if we go there and find life in the sub-surface, as I fully expect that we will, is that a second genesis of life? Did life start here and was it transported there? Did it start there and get transported here? This will be a fascinating puzzle as we go into the next half-century, and where I expect that we will have more and more Mars missions to answer these questions. Thank you.
Asıl can alıcı soru ise, kesinlikle, eğer oraya gider ve yüzey altı canlıları bulursak, ki bulacağımızı kesinlikle umuyorum, ikinci bir yaşam yaratılışı olacak mı? Yaşam orada başlamış ve buraya taşınmış olabilir mi? Burada oluşmuş ve oraya taşınmış olabilir mi? Bu bulmacayı çözmek üzere, gelecek yarı-yüzyılda daha pek çok Mars görevi yapacağımızı ve bu soruları cevaplayacağımızı düşünüyorum. Teşekkürler.