Okay, now I don't want to alarm anybody in this room, but it's just come to my attention that the person to your right is a liar.
Bu odadaki kimseyi telaşlandırmak istemiyorum, ama dikkati çeken birşey var ki
(Laughter)
sağınızdaki kişi bir yalancı.
Also, the person to your left is a liar. Also the person sitting in your very seats is a liar. We're all liars. What I'm going to do today is I'm going to show you what the research says about why we're all liars, how you can become a liespotter and why you might want to go the extra mile and go from liespotting to truth seeking, and ultimately to trust building.
(Kahkahalar) Solunuzdaki kişi de bir yalancı. Şu an oturduğunuz koltuktaki kişi de bir yalancı. Hepimiz yalancıyız. Bugün yapacağım şey hepimizin neden yalancı olduğu konusunda araştırmaların ne dediğini, nasıl bir yalan gözcüsü olabileceğinizi ve neden bir adım daha atıp, yalan yakalamaktan gerçeği aramaya ve nihayetinde güven kurmaya geçmek isteyebileceğinizi göstereceğim.
Now, speaking of trust, ever since I wrote this book, "Liespotting," no one wants to meet me in person anymore, no, no, no, no, no. They say, "It's okay, we'll email you."
Güvenden bahsetmişken, "Yalan Gözcülüğü" adlı kitabı yazdığımdan beri kimse benimle yüz yüze görüşmek istemiyor, hayır. "Önemli değil, sana e-posta atarız." diyorlar.
(Laughter)
(Kahkalalar)
I can't even get a coffee date at Starbucks. My husband's like, "Honey, deception? Maybe you could have focused on cooking. How about French cooking?"
Starbucks'ta bir kahve görüşmesi bile yapamıyorum. Kocam da, "Canım, yalancılık mı? Belki de yemek yapmaya odaklanabilirdin. Fransız mutfağına ne dersin?" diyor.
So before I get started, what I'm going to do is I'm going to clarify my goal for you, which is not to teach a game of Gotcha. Liespotters aren't those nitpicky kids, those kids in the back of the room that are shouting, "Gotcha! Gotcha! Your eyebrow twitched. You flared your nostril. I watch that TV show 'Lie To Me.' I know you're lying." No, liespotters are armed with scientific knowledge of how to spot deception. They use it to get to the truth, and they do what mature leaders do everyday; they have difficult conversations with difficult people, sometimes during very difficult times. And they start up that path by accepting a core proposition, and that proposition is the following: Lying is a cooperative act. Think about it, a lie has no power whatsoever by its mere utterance. Its power emerges when someone else agrees to believe the lie.
Başlamadan önce, yapacağım şey size amacımı açıklamak olacak, amacım "Yakaladım Seni" oyununu öğretmek değil. Yalan gözcüleri herşeye kusur bulan, odanın arkasından "Yakaladım seni! Kaşın seğirdi. Burun deliklerin genişledi. "Lie To Me" dizisini izliyorum. Yalan söylediğini biliyorum." diye bağıran o çocuklar gibi değiller. Hayır, yalan gözcüleri yalancılığı nasıl yakalayabileceklerine dair bilimsel bilgiye sahiptirler. Bunu doğruya ulaşmak için kullanıyorlar, ve deneyimli politikacıların hergün yaptığı şeyleri yapıyorlar; zor insanlarla zor görüşmeler yapıyorlar, bazen çok zor zamanlarda. Ve bu yola temel bir önermeyi kabul ederek başlıyorlar, ve bu önerme de şu: Yalan söylemek işbirlikçi bir eylemdir. Bir düşünün, bir yalanın yalnızca dile getirme ile herhangi bir gücü yoktur. Gücü, bir başkasının yalana inanmaya razı olması ile ortaya çıkar.
So I know it may sound like tough love, but look, if at some point you got lied to, it's because you agreed to get lied to. Truth number one about lying: Lying's a cooperative act. Now not all lies are harmful. Sometimes we're willing participants in deception for the sake of social dignity, maybe to keep a secret that should be kept secret, secret. We say, "Nice song." "Honey, you don't look fat in that, no." Or we say, favorite of the digiratti, "You know, I just fished that email out of my Spam folder. So sorry."
Biliyorum, bu kulağa sert gibi gelebilir, ama bakın, eğer herhangi bir zamanda size yalan söylendiyse, bu yalan söylenmeye razı olduğunuz için olmuştur. Yalan söylemek hakkındaki birinci gerçek: Yalan söylemek işbirlikçi bir eylemdir. Her yalan zarar vermez. Bazen sosyal itibar adına yalancılığa isteyerek katılabiliriz, belki sır olarak saklanması gereken bir sırrı saklamak için. "Güzel şarkı," deriz. "Tatlım, o elbise içinde hiç şişman görünmüyorsun." Ya da favorilerden birisi olan şunu söyleriz, "O e-postayı az önce spam dosyasında buldum. Çok özür dilerim."
But there are times when we are unwilling participants in deception. And that can have dramatic costs for us. Last year saw 997 billion dollars in corporate fraud alone in the United States. That's an eyelash under a trillion dollars. That's seven percent of revenues. Deception can cost billions. Think Enron, Madoff, the mortgage crisis. Or in the case of double agents and traitors, like Robert Hanssen or Aldrich Ames, lies can betray our country, they can compromise our security, they can undermine democracy, they can cause the deaths of those that defend us.
Ama bazen yalancılığa istemeyerek katılıyoruz. Ve bunun da bizim için dramatik bedelleri var. Geçen yıl A.B.D.'de sadece kurumsal dolandırıcılıkta 997 milyar dolar gördük. Bu neredeyse bir trilyon dolar. Bu gelirlerin yüzde yedisi. Yalancılık milyarlara mal olabilir. Enron'u, Madoff'u, ipotek krizini düşünün. Ya da çift taraflı ajanlar ve hainlerin durumunda, Robert Hanssen ya da Aldrich Ames gibi, yalanlar ülkemize ihanet edebilir, güvenliğimizi riske atabilir, demokrasiyi zayıflatabilir, bizi savunanların ölümlerine sebep olabilir.
Deception is actually serious business. This con man, Henry Oberlander, he was such an effective con man, British authorities say he could have undermined the entire banking system of the Western world. And you can't find this guy on Google; you can't find him anywhere. He was interviewed once, and he said the following. He said, "Look, I've got one rule." And this was Henry's rule, he said, "Look, everyone is willing to give you something. They're ready to give you something for whatever it is they're hungry for." And that's the crux of it. If you don't want to be deceived, you have to know, what is it that you're hungry for?
Yalancılık aslında çok ciddi bir iştir. Bu dolandırıcı, Henry Oberlander, o kadar etkili bir dolandırıcıydı ki İngiliz yetkililer Batı dünyasının tüm banka sistemini yerle bir edebileceğini söylüyor. Ve bu adamı Google dahil hiçbir yerde bulamazsınız. Bir kez röportaj verdi, ve şunları söyledi: "Bakın, tek bir kuralım var." Ve bunun Henry'nin kuralı olduğunu söyledi, "Bakın, herkes size birşey vermeye gönüllü. Aç oldukları her ne ise onun için size birşey vermeye hazırlar." Ve bu da düğüm noktası. Eğer kandırılmak istemiyorsanız, bilmeniz gereken şey, neye aç olduğunuz.
And we all kind of hate to admit it. We wish we were better husbands, better wives, smarter, more powerful, taller, richer -- the list goes on. Lying is an attempt to bridge that gap, to connect our wishes and our fantasies about who we wish we were, how we wish we could be, with what we're really like. And boy are we willing to fill in those gaps in our lives with lies.
Hepimiz itiraf etmekten nefret ediyoruz. Herbirimiz daha iyi bir eş, daha akıllı, daha güçlü, daha uzun, daha zengin olmayı diliyoruz -- liste devam ediyor. Yalan söylemek bu boşluğu doldurmak, kim ya da nasıl olmak istediğimiz hakkındaki dileklerimizi ve fantazilerimiz ile gerçek halimizi bağlamak için bir teşebbüstür. Ve bu boşlukları doldurmak için hemen yalanlara başvuruyoruz.
On a given day, studies show that you may be lied to anywhere from 10 to 200 times. Now granted, many of those are white lies. But in another study, it showed that strangers lied three times within the first 10 minutes of meeting each other.
Herhangi bir günde, araştırmalar gösteriyor ki 10 ila 200 sefer arasında yalana maruz kalıyoruz. Varsayalım ki onların birçoğu beyaz yalan. Ama başka bir araştırma yabancıların birbirleriyle tanışmalarının ilk 10 dakikasında üç kez yalan söylediğini gösterdi.
(Laughter)
(Kahkahalar)
Now when we first hear this data, we recoil. We can't believe how prevalent lying is. We're essentially against lying. But if you look more closely, the plot actually thickens. We lie more to strangers than we lie to coworkers. Extroverts lie more than introverts. Men lie eight times more about themselves than they do other people. Women lie more to protect other people. If you're an average married couple, you're going to lie to your spouse in one out of every 10 interactions. Now, you may think that's bad. If you're unmarried, that number drops to three.
Bu veriyi ilk duyduğumuzda, irkiliyoruz. Yalan söylemenin ne kadar yaygın olduğuna inanamıyoruz. Temelde hepimiz yalana karşıyız. Ama eğer daha yakından bakarsanız, olaylar dizisi aslında yoğunlaşıyor. Yabancılara, iş arkadaşlarımıza söylediğimizden daha çok yalan söylüyoruz. Dışa dönükler, içe dönüklerden daha çok yalan söylüyor. Erkekler kendileri hakkında, başkaları hakkında söylediklerinden daha çok yalan söylüyorlar. Kadınlar başka insanları korumak için daha fazla yalan söylüyor. Eğer ortalama bir evli çiftseniz, eşinize her 10 konuşmanızın birinde yalan söyleyeceksiniz. Şimdi bunun kötü olduğunu düşünebilirsiniz. Eğer evli değilseniz, bu sayı üçe düşüyor.
Lying's complex. It's woven into the fabric of our daily and our business lives. We're deeply ambivalent about the truth. We parse it out on an as-needed basis, sometimes for very good reasons, other times just because we don't understand the gaps in our lives. That's truth number two about lying. We're against lying, but we're covertly for it in ways that our society has sanctioned for centuries and centuries and centuries. It's as old as breathing. It's part of our culture, it's part of our history. Think Dante, Shakespeare, the Bible, News of the World.
Yalan söylemek karmaşık bir eylem. Günlük ve iş hayatımızın dokusuna işlemiştir. Doğru hakkında derinden karışık duygulara sahibiz. Doğruyu gerekli olduğu zaman kullanıyoruz, bazen çok iyi nedenler için, bazen de yalnızca hayatımızdaki boşlukları anlamadığımız için. Yalan söylemeye dair ikinci gerçek bu. Yalan söylemeye karşıyız, ama gizliden gizliye, toplumumuzun asırlardır onayladığı şekillerde yalan söylemenin lehindeyiz. Yalan söylemek nefes almak kadar eski bir eylem. Kültürümüzün bir parçası, tarihimizin bir parçası. Dante'yi, Shakespeare'i,
(Laughter)
İncil'i, Dünya Haberleri'ni düşünün.
Lying has evolutionary value to us as a species.
(Kahkahalar)
Researchers have long known that the more intelligent the species, the larger the neocortex, the more likely it is to be deceptive. Now you might remember Koko. Does anybody remember Koko the gorilla who was taught sign language? Koko was taught to communicate via sign language. Here's Koko with her kitten. It's her cute little, fluffy pet kitten. Koko once blamed her pet kitten for ripping a sink out of the wall.
Yalan söylemek bizim için bir tür olarak evrimsel değere sahip. Araştırmacılar uzun zamandır türler ne kadar akıllı olursa, neocorteks ne kadar büyük olursa, yalancı olmanın o kadar daha olası olduğunu bilmekteler. Koko'yu hatırlıyor olabilirsiniz. İşaret dili öğretilen gorilla Koko hatırlayan kimse var mı? Koko'ya işaret dili ile iletişim kurması öğretilmişti. Burada Koko kedisiyle beraber. Onun küçük, sevimli, tüylü evcil kediciği. Koko bir defasında evcil kedi yavrusunu
(Laughter)
bir lavabo'yu duvardan sökmekle suçlamıştı.
We're hardwired to become leaders of the pack. It's starts really, really early. How early? Well babies will fake a cry, pause, wait to see who's coming and then go right back to crying. One-year-olds learn concealment.
(Kahkahalar) Sürünün lideri olmak doğamızda var. Bu çok ama çok erken başlıyor. Ne kadar mı erken? Bebekler ağlama numarası yaparlar, kimin geldiğini görmek için susar ve beklerler ve sonra tekrar ağlamaya başlarlar. Bir yaşındakiler saklanmayı öğrenirler.
(Laughter)
(Kahkahalar)
Two-year-olds bluff. Five-year-olds lie outright. They manipulate via flattery. Nine-year-olds, masters of the cover-up. By the time you enter college, you're going to lie to your mom in one out of every five interactions. By the time we enter this work world and we're breadwinners, we enter a world that is just cluttered with Spam, fake digital friends, partisan media, ingenious identity thieves, world-class Ponzi schemers, a deception epidemic -- in short, what one author calls a post-truth society. It's been very confusing for a long time now.
İki yaşındakiler blöf yaparlar. Beş yaşındakiler düpedüz yalan söylerler. Övme yoluyla oyuna getirirler. Örtbasın efendileri dokuz yaşındakiler. Üniversiteye girdiğinizde, her beş etkileşimin birinde annenize yalan söylüyorsunuz. İş dünyasına girdiğimizde ve bir aile sahibi olduğumuzda, spam, sahte sanal arkadaşlar, taraflı medya usta kimlik hırsızları, birinci sınıf Saadet zincircileri, bir yalancılık salgını ile darmadağın olmuş bir dünyaya, kısaca, bir yazarın sözleriyle, doğru sonrası topluma giriyoruz. Uzun bir zamandır herşey çok karışık.
What do you do? Well, there are steps we can take to navigate our way through the morass. Trained liespotters get to the truth 90 percent of the time. The rest of us, we're only 54 percent accurate. Why is it so easy to learn? There are good liars and bad liars. There are no real original liars. We all make the same mistakes. We all use the same techniques. So what I'm going to do is I'm going to show you two patterns of deception. And then we're going to look at the hot spots and see if we can find them ourselves. We're going to start with speech.
Ne yaparsınız? Bataklıkta yolumuzu bulmak için atabileceğimiz adımlar var. Eğitimli yalan gözcüleri doğruya yüzde 90 ulaşıyorlar. Geri kalanımızsa, sadece yüzde 54'üne. Öğrenmesi neden bu kadar kolay? İyi yalancılar var, bir de kötü yalancılar. Gerçek esas yalancılar yoktur. Hepimiz aynı hataları yaparız. Hepimiz aynı teknikleri kullanırız. Bu nedenle yapacağım şey size kandırmanın iki örneğini göstermek olacak. Ve sonra sıcak noktalara bakacağız ve onları kendimiz bulabilir miyiz diye bakacağız. Konuşma ile başlayacağız. (Video) Bill Clintion: Beni dinlemenizi istiyorum.
(Video) Bill Clinton: I want you to listen to me. I'm going to say this again. I did not have sexual relations with that woman, Miss Lewinsky. I never told anybody to lie, not a single time, never. And these allegations are false. And I need to go back to work for the American people. Thank you.
Bunu bir daha söyleyeceğim. O kadın, Bayan Lewinsky ile cinsel ilişki yaşamadım. Kimseden yalan söylemesini istemedim, bir kere bile, hiçbir zaman. Ve bu iddialar yanlış. Ve Amerikan halkı için çalışmaya dönmem gerekiyor. Teşekkürler.
(Applause)
Pamela Meyer: Okay, what were the telltale signs? Well first we heard what's known as a non-contracted denial. Studies show that people who are overdetermined in their denial will resort to formal rather than informal language. We also heard distancing language: "that woman." We know that liars will unconsciously distance themselves from their subject, using language as their tool. Now if Bill Clinton had said, "Well, to tell you the truth ..." or Richard Nixon's favorite, "In all candor ..." he would have been a dead giveaway for any liespotter that knows that qualifying language, as it's called, qualifying language like that, further discredits the subject. Now if he had repeated the question in its entirety, or if he had peppered his account with a little too much detail -- and we're all really glad he didn't do that -- he would have further discredited himself.
Pamela Meyer: Peki, yalan belirtileri nelerdi? İlk olarak anlaşmasız inkar olarak bilinen şeyi duyduk. Araştırmalar gösteriyor ki inkarlarında aşırı kararlı olan insanlar konuşma dili yerine resmi dile başvururlar. Ayrıca mesafeli dili de duyduk: "o kadın." Biliyoruz ki yalancılar dili araçları olarak kullanarak bilinçsiz bir şekilde kendilerini özneden uzaklaştırırlar. Şimdi eğer Bill Clinton şöyle deseydi: "gerçeği söylemek gerekirse..." ya da Richard Nixon'ın favorisi: "Tüm samimiyetimle..." sıfatlandırıcı dilin, adlandırıldığı şekliyle bunun gibi sıfatlandırıcı dilin öznenin itibarını daha da sarstığını bilen her yalan gözcüsü için kendini açığa vururdu. Eğer soruyu tümüyle tekrarlasaydı, ya da olayı, gereğinden fazla detayla açıklasaydı -- ve hepimiz bunu yapmadığı için memnunuz -- kendisini daha da sarsardı.
Freud had it right. Freud said, look, there's much more to it than speech: "No mortal can keep a secret. If his lips are silent, he chatters with his fingertips." And we all do it no matter how powerful you are. We all chatter with our fingertips. I'm going to show you Dominique Strauss-Kahn with Obama who's chattering with his fingertips.
Freud haklıydı. Freud dedi ki, bakın, ortada konuşmadan çok daha fazlası var: "Hiçbir ölümlü sır saklayamaz. Dudakları sessizse, parmak uçlarıyla gevezelik eder." Hepimiz ne kadar güçlü olursak olalım bunu yapıyoruz. Hepimiz parmak uçlarımızla gevezelik ederiz. Size parmak uçlarıyla gevezelik eden Dominique Strauss-Kahn ile Obama'yı göstereceğim.
(Laughter)
(Kahkahalar)
Now this brings us to our next pattern, which is body language. With body language, here's what you've got to do. You've really got to just throw your assumptions out the door. Let the science temper your knowledge a little bit. Because we think liars fidget all the time. Well guess what, they're known to freeze their upper bodies when they're lying. We think liars won't look you in the eyes. Well guess what, they look you in the eyes a little too much just to compensate for that myth. We think warmth and smiles convey honesty, sincerity. But a trained liespotter can spot a fake smile a mile away. Can you all spot the fake smile here? You can consciously contract the muscles in your cheeks. But the real smile's in the eyes, the crow's feet of the eyes. They cannot be consciously contracted, especially if you overdid the Botox. Don't overdo the Botox; nobody will think you're honest.
Bu bizi sonraki örneğimize getiriyor, vücut dili. Vücut dili ile, yapmanız gereken şey şu. Varsayımlarınızı gerçekten sadece kapıdan dışarı atmanız gerekiyor. Bilimin bilginizi biraz kıvama getirmesine izin verin. Çünkü yalancıların her zaman kıpır kıpır hareket ettiğini düşünürüz. Doğrusu, yalan söylerken üst bedenlerini dondurmaları ile bilinirler. Yalancıların gözünüze bakmayacağını düşünürüz. Doğrusu, gözünüze biraz fazla bakarlar, yalnızca o söylentiyi dengelemek için. Samimiyet ve gülümsemelerin dürüstlük ve içtenlik içerdiğini düşünürüz. Ama eğitimli bir yalan gözcüsü bir kilometre uzaktan sahte bir tebessümü farkedebilir. Buradaki sahte tebessümleri ayırt edebiliyor musunuz? Yanaklarınızdaki kasları bilinçli olarak kasabilirsiniz. Ama gerçek gülümseme gözlerdedir, göz kenarındaki kırışıklıktadır. Bilinçli olarak kasılamazlar, özellikle Botox'u fazla kaçırdıysanız.
Now we're going to look at the hot spots. Can you tell what's happening in a conversation? Can you start to find the hot spots to see the discrepancies between someone's words and someone's actions? Now, I know it seems really obvious, but when you're having a conversation with someone you suspect of deception, attitude is by far the most overlooked but telling of indicators.
Botox'u abartmayın; kimse dürüst olduğunuzu düşünmez. Şimdi sıcak noktalara bakacağız. Bir sohbette ne olduğunu anlayabiliyor musunuz? Birisinin sözleri ile hareketleri arasındaki tutarsızlıkları görmek için sıcak noktaları bulmaya başlayabildiniz mi? Şimdi çok bariz olduğunu biliyorum, ama yalan söylediğinden şüphelendiğiniz biri ile bir konuşma yaparken, tavır en çok gözden kaçırılan ama yalan işaretlerini veren şeydir.
An honest person is going to be cooperative. They're going to show they're on your side. They're going to be enthusiastic. They're going to be willing and helpful to getting you to the truth. They're going to be willing to brainstorm, name suspects, provide details. They're going to say, "Hey, maybe it was those guys in payroll that forged those checks." They're going to be infuriated if they sense they're wrongly accused throughout the entire course of the interview, not just in flashes; they'll be infuriated throughout the entire course of the interview. And if you ask someone honest what should happen to whomever did forge those checks, an honest person is much more likely to recommend strict rather than lenient punishment.
Dürüst bir insan işbirliği yapacaktır. Sizin tarafınızda olduklarını gösteceklerdir. Coşkulu olacaklardır. Sizin doğruya ulaşmanız için istekli ve yardımcı olacaklardır. Beyin fırtınası yapmaya, şüphelileri adlandırmaya, detaylar sunmaya hazır olacaklardır. Şöyle diyecekler: "Hey, o sahte çekleri yapanlar belki de kadrodaki insanlardır." Eğer yanlış yere suçlandıklarını sezerlerse, çileden çıkacaklardır, sadece zaman zaman değil, ama tüm görüşme süresince; tüm görüşme boyunca çileden çıkacaklardır. Ve eğer dürüst birisine, sahte çekleri yapanlara ne olmalı diye sorarsanız, dürüst bir insan çok daha büyük olasılıkla hafif cezalandırma yerine katı cezalandırmayı önerecektir.
Now let's say you're having that exact same conversation with someone deceptive. That person may be withdrawn, look down, lower their voice, pause, be kind of herky-jerky. Ask a deceptive person to tell their story, they're going to pepper it with way too much detail in all kinds of irrelevant places. And then they're going to tell their story in strict chronological order. And what a trained interrogator does is they come in and in very subtle ways over the course of several hours, they will ask that person to tell that story backwards, and then they'll watch them squirm, and track which questions produce the highest volume of deceptive tells.
Şimdi o aynı konuşmayı yalancı biri ile yaptığınızı söyleyelim. O insan içe dönük olabilir, aşağı bakabilir, sesini kısabilir, duraksayabilir, yerinde duramayabilir. Yalancı bir insandan hikayesini anlatmasını isteyin, hikayeyi her türlü saçma yerde gereğinden fazla detayla anlatacaktır. Ve sonra hikayelerini kronolojik dizide anlatacaklardır. Ve eğitimli bir sorgu yargıcı içeri girip şunu yapar, çok ince yollarla, birkaç saat boyunca o insana hikayelerini tersten hikayesini tersten anlatmasını isteyeceklerdir ve sonra kıvranmasını izleyecek ve hangi soruların yalancılık belirtilerinin en yüksek sesini ortaya çıkardığını tespit edeceklerdir.
Why do they do that? Well, we all do the same thing. We rehearse our words, but we rarely rehearse our gestures. We say "yes," we shake our heads "no." We tell very convincing stories, we slightly shrug our shoulders. We commit terrible crimes, and we smile at the delight in getting away with it. Now, that smile is known in the trade as "duping delight."
Bunu neden yapıyorlar? Hepimiz aynı şeyi yapıyoruz. Kelimelerimizi prova ediyoruz, ama hareketlerimizi nadiran prova ediyoruz. "Evet" diyoruz, kafamızı "hayır" der gibi sallıyoruz. Çok inandırıcı hikayeler anlatıyoruz, hafifçe omuzlarımızı silkiyoruz. Korkunç suçlar işliyoruz, ve paçayı kurtarmanın sevinci ile tebessüm ediyoruz. Şimdi o tebessüm, mesleki çevrede, "aldatıcı sevinç" olarak biliniyor.
And we're going to see that in several videos moving forward, but we're going to start -- for those of you who don't know him, this is presidential candidate John Edwards who shocked America by fathering a child out of wedlock. We're going to see him talk about getting a paternity test. See now if you can spot him saying, "yes" while shaking his head "no," slightly shrugging his shoulders.
İleriki dakikalarda birkaç videoda bunu göreceğiz, ama önce şu video ile başlayacağız -- tanımayanlar için söyleyeyim, evlilik dışı bir çocuk sahibi olması haberi ile Amerika'yı şok eden başkan adayı John Edwards. Babalık testi almak hakkında konuşmasını izleyeceğiz. "Evet" derken, başını "hayır" der gibi salladığını, hafifçe omuzlarını silktiğini görebilecek misiniz bir bakın.
(Video) John Edwards: I'd be happy to participate in one. I know that it's not possible that this child could be mine, because of the timing of events. So I know it's not possible. Happy to take a paternity test, and would love to see it happen.
(Video) John Edwards: Babalık testi yaptırmaktan memnuniyet duyarım. Olayların zamanlaması nedeniyle bu çocuğun benden olması imkansız biliyorum. Yani imkansız olduğunu biliyorum. Test yaptırmaktan mutluluk duyarım,
Interviewer: Are you going to do that soon? Is there somebody --
ve gerçekleşmesini isterim. Sunucu: Bunu yakın zamanda yapacak mısınız? Biri var mı --
JE: Well, I'm only one side. I'm only one side of the test. But I'm happy to participate in one.
JE: Ben sadece bir tarafım. Testin sadece bir tarafıyım. Ama testi yaptırmaktan memnuniyet duyarım.
PM: Okay, those head shakes are much easier to spot once you know to look for them. There are going to be times when someone makes one expression while masking another that just kind of leaks through in a flash. Murderers are known to leak sadness. Your new joint venture partner might shake your hand, celebrate, go out to dinner with you and then leak an expression of anger. And we're not all going to become facial expression experts overnight here, but there's one I can teach you that's very dangerous and it's easy to learn, and that's the expression of contempt. Now with anger, you've got two people on an even playing field. It's still somewhat of a healthy relationship. But when anger turns to contempt, you've been dismissed. It's associated with moral superiority. And for that reason, it's very, very hard to recover from. Here's what it looks like. It's marked by one lip corner pulled up and in. It's the only asymmetrical expression. And in the presence of contempt, whether or not deception follows -- and it doesn't always follow -- look the other way, go the other direction, reconsider the deal, say, "No thank you. I'm not coming up for just one more nightcap. Thank you."
PM: Peki, bu baş sallamaları, dikkat etmeniz gerektiğini bildiğiniz zaman, farketmesi çok daha kolay. Bazı zamanlar biri bir yüz ifadesi yaparken, bir diğerini saklar, ve bu ifade bir an için açığa çıkar. Katillerin hüzün sergiledikleri bilinir. Yeni iş ortağınız elinizi sıkabilir, sizinle kutlama yapabilir, yemeğe çıkabilir ve sonra bir kızgınlık ifadesi sergileyebilir. Burada bir gecede yüz ifadesi uzmanı olmayacağız, ama size öğretebileceğim çok tehlikeli bir tane var, ve öğrenmesi kolay, ve bu da aşağılama ifadesidir. Şimdi kızgınlık ile, eşit bir oyun alanında iki insan vardır. Bu yine de oldukça sağlıklı bir ilişkidir. Ama kızgınlık aşağılamaya döndüğünde, reddedilmişsinizdir. Bu ahlaki üstünlükle ilişkilidir. Ve bu nedenden dolayı, toparlanması çok ama çok zordur. İşte buna benziyor. Bir dudak köşesinin yukarı ve içeri çekilmesi ile belirtilir. Varolan tek asimetrik ifadedir. Ve aşağılama huzurunda, yalancılık takip ediyor olsun ya da olmasın -- ve her zaman takip etmez -- diğer tarafa bakın, diğer yöne gidin, anlaşmayı tekrar gözden geçirin, ve "Hayır teşekkürler. Sadece bir içki için daha gelmeyeceğim. Teşekkürler," deyin.
Science has surfaced many, many more indicators. We know, for example, we know liars will shift their blink rate, point their feet towards an exit. They will take barrier objects and put them between themselves and the person that is interviewing them. They'll alter their vocal tone, often making their vocal tone much lower.
Bilim çok ama çok daha fazla göstergeyi su yüzüne çıkardı. Mesela, yalancıların göz kırpma oranlarını değiştireceklerini, ayaklarını bir çıkışa doğru çevireceklerini biliyoruz. Engelleyici nesneler alacaklar ve onları, kendileri ile onları sorgulayan insan arasına koyacaklardır. Ses tonlarını değiştirecekler, sıkça daha kısık sesle konuşacaklardır.
Now here's the deal. These behaviors are just behaviors. They're not proof of deception. They're red flags. We're human beings. We make deceptive flailing gestures all over the place all day long. They don't mean anything in and of themselves. But when you see clusters of them, that's your signal. Look, listen, probe, ask some hard questions, get out of that very comfortable mode of knowing, walk into curiosity mode, ask more questions, have a little dignity, treat the person you're talking to with rapport. Don't try to be like those folks on "Law & Order" and those other TV shows that pummel their subjects into submission. Don't be too aggressive, it doesn't work.
Şimdi konu şu. Bu davranışlar sadece birer davranış. Yalancılığın ispatı değiller. Onlar kırmızı bayraklar. Biz insanız. Gün boyunca her yerde aldatıcı tavırlarda bulunuyoruz. Kendi başlarına bir anlam ifade etmiyorlar. Ama bir dizisini gördüğünüzde, sinyaliniz bu olur. Bakın, dinleyin, araştırın, zor sorular sorun, bilmenin o rahat modundan çıkın, merak moduna girin, daha fazla soru sorun, biraz saygın olun, konuştuğunuz kişi ile dostça bir ilişki kurun. "Law & Order" ve o diğer TV dizilerdeki insanlar gibi olmaya çalışmayın, hani faillerini teslim olana kadar vuranlar gibi. Aşırı agresif olmayın, işe yaramıyor.
Now, we've talked a little bit about how to talk to someone who's lying and how to spot a lie. And as I promised, we're now going to look at what the truth looks like. But I'm going to show you two videos, two mothers -- one is lying, one is telling the truth. And these were surfaced by researcher David Matsumoto in California. And I think they're an excellent example of what the truth looks like.
Şimdi yalan söyleyen biri ile nasıl konuşmak ve bir yalanı nasıl gözlemlemek hakkında biraz konuştuk. Ve söz verdiğim gibi, şimdi doğrunun neye benzediğine bakacağız. Ama size iki video göstereceğim, iki anne -- biri yalan, diğeri doğruyu söylüyor. Bunlar Kaliforniya'da araştırmacı David Matsumoto tarafından ortaya çıkartıldı. Ve bence bunlar doğrunun neye benzediğine
This mother, Diane Downs, shot her kids at close range, drove them to the hospital while they bled all over the car, claimed a scraggy-haired stranger did it. And you'll see when you see the video, she can't even pretend to be an agonizing mother. What you want to look for here is an incredible discrepancy between horrific events that she describes and her very, very cool demeanor. And if you look closely, you'll see duping delight throughout this video.
dair mükemmel birer örnek. Bu anne, Diane Downs, çocuklarını yakın mesafeden vurdu, onları kanlar içinde arabayla hastaneye götürdü, ince saçlı bir yabancının yaptığını iddia etti. Ve bu videoyu izlediğinizde göreceksiniz ki, acı çeken bir anne gibi bile davranamıyor. Burada görmek istediğiniz şey anlattığı korkunç olaylar ve onun çok ama çok soğukkanlı tavrı arasındaki inanılmaz bir tutarsızlık. Ve eğer yakından bakarsanız, video boyunca aldatıcı tebessümü göreceksiniz.
(Video) Diane Downs: At night when I close my eyes, I can see Christie reaching her hand out to me while I'm driving, and the blood just kept coming out of her mouth. And that -- maybe it'll fade too with time -- but I don't think so. That bothers me the most.
(Video) Diane Downs: Akşam gözlerimi kapattığımda, ben arabayı sürerken, Christie'nin bana elini uzattığını ve ağzından durmadan kan aktığını görebiliyorum. Ve belki bu zamanla kaybolacak -- ama ben öyle düşünmüyorum. Beni en çok üzen bu.
PM: Now I'm going to show you a video
PM: Şimdi size hakikaten acı çeken bir
of an actual grieving mother, Erin Runnion, confronting her daughter's murderer and torturer in court. Here you're going to see no false emotion, just the authentic expression of a mother's agony.
anne olan Erin Runnion'un kızına işkence eden ve öldüren kişi ile mahkemede yüz yüze geldiği videoyu göstereceğim. Burada hiç sahte duygu görmeyeceksiniz, sadece ızdırap içinde bir annenin gerçek ifadesi.
(Video) Erin Runnion: I wrote this statement on the third anniversary of the night you took my baby, and you hurt her, and you crushed her, you terrified her until her heart stopped. And she fought, and I know she fought you. But I know she looked at you with those amazing brown eyes, and you still wanted to kill her. And I don't understand it, and I never will.
(Video) Erin Runnion: Bu sözleri bebeği aldığın gecenin üçüncü yıldönümünde yazdım, ve ona zarar verdin, ve onu yıktın, kalbi durana kadar onu korkuttun. Sana karşı mücadele etti, biliyorum. Ama o şahane kahverengi gözleri ile sana baktığını biliyorum, ve sen yine de onu öldürmek istedin. Ve ben bunu anlamıyorum. ve asla anlamayacağım.
PM: Okay, there's no doubting the veracity of those emotions.
PM: Tamam, bu duyguların doğrulundan şüphe duyamayız.
Now the technology around what the truth looks like is progressing on, the science of it. We know, for example, that we now have specialized eye trackers and infrared brain scans, MRI's that can decode the signals that our bodies send out when we're trying to be deceptive. And these technologies are going to be marketed to all of us as panaceas for deceit, and they will prove incredibly useful some day. But you've got to ask yourself in the meantime: Who do you want on your side of the meeting, someone who's trained in getting to the truth or some guy who's going to drag a 400-pound electroencephalogram through the door?
Şimdi doğrunun neye benzediği çerçevesindeki teknoloji, bilim gelişmeye devam ediyor. Mesela artık özel amaçlı göz takipçiler ve kızıl ötesi beyin taramaları, kandırmaya çalıştığımızda bedenlerimizin yolladığı sinyalleri deşifre edebilen MRI'ların var olduğunu biliyoruz. Ve bu teknolojiler hepimize yalan için birer ilaç olarak pazarlanacaklar, ve birgün inanılmaz derecede faydalı olacaklar. Ama aynı zamanda kendinize şunu sormalısınız: Bir görüşmede sizin tarafınızda kimin olmasını istersiniz, doğruya ulaşmak için eğitilmiş biri mi yoksa kapıdan 400 pound değerinde bir elektroansefalo itecek biri mi?
Liespotters rely on human tools. They know, as someone once said, "Character's who you are in the dark." And what's kind of interesting is that today, we have so little darkness. Our world is lit up 24 hours a day. It's transparent with blogs and social networks broadcasting the buzz of a whole new generation of people that have made a choice to live their lives in public. It's a much more noisy world. So one challenge we have is to remember, oversharing, that's not honesty. Our manic tweeting and texting can blind us to the fact that the subtleties of human decency -- character integrity -- that's still what matters, that's always what's going to matter. So in this much noisier world, it might make sense for us to be just a little bit more explicit about our moral code.
Yalan gözcüleri insan araçlarına güvenirler. Biliyorlar ki, eskilerin dediği gibi, "Karakter karanlıkta ortaya çıkar." Ve ilginç olan şey ise günümüzde çok az karanlık var. Dünyamız günün her saatinde aydınlık. Yaşamlarını halka açık yaşama seçimi yapmış yepyeni bir nesil insanların seslerini yayınlayan bloglar ve sosyal ağlarla apaçık ortada. Çok daha gürültülü bir dünya. Bu nedenle sahip olduğumuz bir zorluk, aşırı paylaşımın dürüstlük olmadığını hatırlamak. Delice tweetlemek ve mesajlaşmak insan terbiyesinin -- karakter bütünlüğünün -- inceliklerinin hala önemli olduğu her zaman önemli olacağı gerçeğinden uzaklaştırabilir. Yani bu daha da gürültülü dünyada, ahlak kodumuz hakkında biraz daha açık olmamız, bizim
When you combine the science of recognizing deception
için mantıklı gelebilir.
with the art of looking, listening, you exempt yourself from collaborating in a lie. You start up that path of being just a little bit more explicit, because you signal to everyone around you, you say, "Hey, my world, our world, it's going to be an honest one. My world is going to be one where truth is strengthened and falsehood is recognized and marginalized." And when you do that, the ground around you starts to shift just a little bit.
Yalancılığı farketmenin bilimi ile görme, dinleme sanatını birleştirdiğinizde, bir yalana işbrliği yapmaktan kendinizi kurtarırsınız. Biraz daha açık olma yolunda adım adım ilerlersiniz, çünkü çevrenizdeki herkese şunu işaret edersiniz: "Hey, benim dünyam, bizim dünyamız, dürüst bir dünya olacak. Benim dünyam, doğrunun güç kazandığı ve sahteliğin farkedildiği ve dışlandığı bir dünya olacak." Ve bunu yaptığınızda, bastığınız zemin biraz da olsa hareket etmeye başlayacak.
And that's the truth. Thank you.
Ve doğrusu da bu. Teşekkürler.
(Applause)
(Alkışlar)