I was informed by this kind of unoriginal and trite idea that new technologies were an opportunity for social transformation, which is what drove me then, and still, it's a delusion that drives me now. I wanted to update what I've been doing since then -- but it's still the same theme song -- and introduce you to my lab and current work, which is the Environmental Health Clinic that I run at NYU. And what it is -- it's a twist on health. Because, really, what I'm trying to do now is redefine what counts as health. It's a clinic like a health clinic at any other university, except people come to the clinic with environmental health concerns, and they walk out with prescriptions for things they can do to improve environmental health, as opposed to coming to a clinic with medical concerns and walking out with prescriptions for pharmaceuticals.
Yeni teknolojilerin sosyal dönüşüm için bir fırsat olduğunun sıradan ve bayat türde bir fikir olduğu konusunda uyarılmıştım, ki beni o zaman çileden çıkartmıştı ve hâlâ da beni çileden çıkartan bir yanılgı. O zamandan bu yana ne yaptıklarım hakkındaki bilgileri güncellemek -- ancak konu hala aynı -- ve size laboratuarımı ve şu anda üzerinde çalıştığım işim olan, NYU'da yöneticiliğin yaptığım Çevresel Sağlık Kliniği'ni tanıtmak istedim. Ve bu - bu sağlık için bir dönüm noktası Çünkü, aslında, benim şu anda yapmaya çalıştığım sağlık teriminin neleri kapsadığını yeniden tanımlamak. Bu, diğer birçok üniversitedeki gibi bir klinik, ama medikal endişelerle gelinen, ve ilaç reçeteleriyle çıkılan kliniklerin aksine, insanlar bu kliniğe çevresel sağlık endişeleriyle geliyorlar ve klinikten çevresel sağlığı geliştirmek için yapabilecekleri şeyleri içeren reçetelerle çıkıyorlar.
It's a handy-dandy quote from Hippocrates of the Hippocratic oath that says, "The greater part of the soul lays outside the body, treatment of the inner requires treatment of the outer." But that suggests the issue that I'm trying to get at here, that we have an opportunity to redefine what is health. Because this idea that health is internal and atomized and individual and pharmaceutical is largely an error. And I would use this study, a recent study by Philip Landrigan, to motivate a different view of health, where he went to most of the pediatricians in Manhattan and the New York area and logged what they spent their patient hours on. 80 to 90 percent of their time was spent on five things. Number one was asthma, number two was developmental delays, number three was 400-fold increases in rare childhood cancers in the last eight to 10, 15 years. Number four and five were childhood obesity and diabetes-related issues. So all of those -- what's common about all of those? The environment is implicated, radically implicated, right. This is not the germs that medicos were trained to deal with; this is a different definition of health, health that has a great advantage because it's external, it's shared, we can do something about it, as opposed to internal, genetically predetermined or individualized.
Hipokrat'ın Hipokrat yemininde geçen yararlı bir alıntı der ki: "Ruhun büyük bir kısmı vücudun dışındadır, içinin iyileştirilmesi, dışının da iyileştirilmesini gerektirir." Bu, burada varmaya çalıştığım sorunu ortaya koyuyor: sağlığın ne olduğunu tekrar tanımlamak için bir fırsatımız olduğu. Çünkü sağlığın içsel, parçalanmış, bireysel ve medikal olduğunu düşünmek büyük ölçüde bir hata. Sağlık konusunda farklı bir bakış açısını harekete geçirmek için kullanacağım çalışma, Philip Landrigan'ın güncel bir araştırması olurdu. Manhattan ve New York bölgesindeki çocuk doktorlarının çoğuna gitti ve hasta kabul saatlerini en çok nelerle harcadıklarını kaydetti. Zamanlarının yüzde 80-90'ı 5 şeye harcanıyordu. İlk sırada astım vardı. İkinci olarak gelişmişlikteki gecikmeler. Üçüncü sırada son 8-15 yılda nadir görülen çocukluk çağı kanserlerindeki 400 kat artış. Dördüncü ve beşinci, çocuklukta görülen obezite ve diyabetle alakalı sorunlardı. Peki tüm bunların -- tüm bunlarda ortak olan ne? Çevrenin rolü var, temel olarak rolü var, doğru. Bu, doktorların halletmek için eğitildikleri mikroplar değil; bu, değişik bir sağlık tanımı, dışsal olduğu, paylaşıldığı ve hakkında bir şeyler yapabildiğimiz için büyük bir avantajı olan bir sağlık tanımı, içsel, genetik olarak belirlenmiş ya da bireyselleştirilmiş olanın aksine.
People who come to the clinic are called, not patients, but impatients, because they're too impatient to wait for legislative change to address local and environmental health issues. And I meet them at the University, I also have a few field offices that I set up in various places that provide an immersion in some of the environmental challenges we face. I like this one from the Belgian field office, where we met in a roundabout, precisely because the roundabout iconified the headless social movement that informs much social transformation, as opposed to the top-down control of red light traffic intersections. In this case, of course, the roundabout with that micro-decisions being made in situ by people not being told what to do. But, of course, affords greater throughput, fewer accidents, and an interesting model of social movement.
Kliniğe gelenlere "hasta" değil de "sabırsız" deniyor, çünkü onlar yerel ve çevresel sağlık sorunlarına değinen yasal değişiklikleri bekleyemeyecek kadar sabırsızlar. Onlarla üniversitede tanıştım, ayrıca çeşitli yerlerde kurduğum ve karşı karşı geldiğimiz bazı çevresel zorluklarla yüzleşmeyi sağlayan birkaç saha ofisim var. Belçika alan ofisinden gelen ve bir döner kavşakta tanıştığımız, bunu seviyorum, çünkü, tam anlamıyla, bu döner kavşak, sosyal değişim hakkında bilgi veren başsız bir sosyal hareketi simgelemekte, kırmızı ışıklı trafik kesişimlerin yukarıdan aşağı kontrolünün aksine. Bu durumda, tabii ki, döner kavşak, ne yapması gerektiği kendisine söylenmeyen insanlarca mikro kararların uygun yerde yapılmasıdır. Ancak, tabii ki, daha fazla üretim çıktısına, daha az kazaya, ve ilginç bir sosyal değişim modeline vesile olmaktadır.
Some of the things that the monitoring protocols have developed: this is the tadpole bureaucrat protocol, or keeping tabs, if you will. What they are is an addition of tadpoles that are named after a local bureaucrat whose decisions affect your water quality. So an impatient concerned for water quality would raise a tadpole bureaucrat in a sample of water in which they're interested. And we give them a couple of things to do that, to help them do companion animal devices while they're blogging and doing their email. This is a tadpole walker to take your tadpole walking in the evening. And the interesting thing that happens -- because we're using tadpoles, of course, because they have the most exquisite biosenses that we have, several orders of magnitude more sensitive than some of our senses for sensing, responding in a biologically meaningful way, to that whole class of industrial contaminants we call endocrine disruptors or hormone emulators.
Bu denetleme protokülünün geliştirdiği şeylerden bazıları: bu yavru kurbağa bürokrat protokolü, ya da "kontrol altında tutmak", siz ne derseniz artık. Kurbağa yavruları olmalarına ek olarak her birine, kararlarının sizin suyunuz kalitesini etkilediği yerel bürokratların isimleri verilmiş. Yani suyun kalitesi hakkında endişeli bir "sabırsız" ilgilendiği bu su örneği içinde bir kurbağa yavrusu bürokratı yetiştirecektir. Onlar, bloglarına yazarken ve e-postalarına bakarken onlara, yoldaş hayvan aletleri yapmalarında yardımcı olmak için bazı şeyler veriyoruz. Bu, kurbağa yavrunuzu akşam yürüyüşe çıkarmanız için bir yavru kurbağa yürütücüsü. Ve ilginç olan şey -- yavru kurbağaları kullandığımız için, tabii ki, çünkü sahip olduğumuzdan çok daha hassas biyolojik algıları olduğu için, hissetmek için olan bazı duyularımızdan onlarca kat daha duyarlılar, ve endokrin bozucular ya da hormon emülatörleri adını verdiğimiz tüm endüstriyel kirleticiler sınıfına anlamlı biyolojik bir yolla cevap verebiliyorlar.
But by taking your tadpole out for a walk in the evening -- there's a few action shots -- your neighbors are likely to say, "What are you doing?" And then you have to introduce your tadpole and who it's named after. You have to explain what you're doing and how the developmental events of a tadpole are, of course, very observable and they use the same T3-mediated hormones that we do. And so next time your neighbor sees you they'll say, "How is that tadpole doing?" And you can let them social network with your tadpole, because the Environmental Health Clinic has a social networking site for, not only impatients, humans, but non-humans, social networking for humans and non-humans. And of course, these endocrine disruptors are things that are implicated in the breast cancer epidemic, the obesity epidemic, the two and a half year drop in the average age of onset of puberty in young girls and other related things. The culmination of this is if you've successfully raised your tadpole, observing the behavioral and developmental events, you will then go and introduce your tadpole to its namesake and discuss the evidence that you've seen.
Ancak yavru kurbağanızı akşam yürüyüşe çıkarınca -- işte bazı hareket kareleri -- komşularınızın, "Ne yapıyorsun?" demesi olası. Bunu ardından, yavru kurbağanızı onla tanıştırmalısınız ve ona kimin adını verdiğinizi söylemelisiniz. Ne yaptığınızı ve bir kurbağa yavrusunun gelişim aşamalarının oldukça gözlemlenebilir olduğunu ve bizimle aynı T3 hormonlarını kullandıklarını açıklamalısınız. Böylece komşunuz sizi bir daha gördüğünde "Yavru kurbağa nasıl?" diye soracak ve siz de onların kurbağa yavrunuzla sosyal iletişime girmelerine izin vereceksiniz, çünkü Çevresel Sağlık Kliniği'nin sosyal ağı sadece sabırsızlar, insanlar, için değil; aynı zamanda insan dışı canlılar için de: insan ve insan dışı varlıklar için sosyal ağ. Ve tabii ki, bu endokrin bozucular, göğüs kanseri salgınına, obezite salgınına, kızların ergenliğe girme yaşlarının 2.5 yıl erkene kaymasında ve benzeri şeylerde rol oynamaktadırlar. Tüm bunların sonunda, eğer kurbağa yavrunuzu, davranışsal ve gelişimsel olaylarını gözleyerek başarıyla büyüttüyseniz, gidip yavru kurbağanızı adaşıyla tanıştıracak ve bulduğunuz kanıtları tartışacaksınız.
Another quick protocol -- and I'm going to go through these quickly, but just to give you the material sense of what we're doing here -- instead of asking you for urine samples, I'll ask you for a mouse sample. Anyone here lucky enough to share, to cohabit with a mouse -- a domestic partnership with mice? Very lucky. Mice, of course, are the quintessential model organism. They're even better models of environmental health, because not only the same mammalian biology, but they share your diet, largely. They share your environmental stressors, the asbestos levels and lead levels, whatever you're exposed to. And they're geographically more limited than you are, because we don't know if you've been exposed to persistent organic pollutants in your home, or occupationally or as a child. Mice are a very good representation. So it starts by building a better mousetrap, of course. This is one of them.
Bir diğer protokol ise -- bunları hızlıca geçeceğim, sadece ne yaptığımıza ilişkin somut bir çerçeve çizmek için -- size idrar örnekleri sormak yerine, size bir fare örneği soracağım. Burada bir fare ile aynı ortamı paylaşmış, birlikte yaşama şansına erişmiş kimse var mı -- farelerle evcil bir ortaklığı olan? Çok şanslı. Fareler, elbette, en mükemmel model organizmalardır. Onlar çevresel sağlığın kurbağa yavrularından daha da iyi modelleridir, çünkü onlar bizimle aynı memeliler ailesinden gelmenin yanı sıra büyük oranda beslenme düzeninize ortak olurlar. Çevresel streslerinizi, asbest seviyelerinizi ve kurşun seviyelerinizi her neye maruz kaldıysanız, paylaşırlar. Ve coğrafi olarak sizden çok daha kısıtlıdırlar, çünkü biz sizin evde ya da iş yerinizde ya da çocukken inatçı organik kirliliklere maruz kalıp kalmadığınızı bilmiyoruz. Fareler bunun çok iyi bir göstergesi. Tabii ki, her şey daha iyi bir fare kapanı yapmakla başlıyor. Bu onlardan biri.
Coping with environmental stressors is tricky. Is anybody here on antidepressants? (Laughter) There's a lot of people in Manhattan are. And we were testing if the mice would also self-administer SSRIs. So this was Prozac, this was Zoloft, this was a black jellybean and this was muscle relaxant, all of which were the medications that the impatient was taking. So do you think the mice self-administered antidepressants? What's the -- (Audience: Sure. Yes.) How did you know that? They did. This was vodka and solution, gin and solution. This guy also liked plain water and the muscle relaxant. Where's our expert? Vodka, gin -- (Audience: [unclear]) Yes. Yes. You know your mice well. They did, yes. So they drank as much vodka as they did plain water, which was interesting. Then of course, it goes into the entrapment device. There's an old cellphone in there -- a good use for old cellphones -- which dials the clinic, we go and pick up the mouse. We take the blood sample and do the blood work and hair work on the mice.
Çevresel stres kaynaklarıyla başa çıkabilmek zordur. İçinizde anti-depresan kullanan var mı? (Gülüşme) Manhattan'da kullanan birçok insan var. Farelerin de selektif serotonin gerialım inhibitörlerini kendilerinin kontrol edip etmediğini test ediyorduk. Pekala, bu Prozactı, bu Zoloft, bu siyah jöleli şeker ve bu da kas gevşeticiydi, ve bunların hepsi sabırsızın aldığı ilaçlardı. Peki, sizce fareler kendi kendilerine anti-depresan almışlar mıdır? Sizce-- (Seyirciler: Kesinlikle. Evet.) Nereden bildiniz? Evet, aldılar. Bu vodka ve solüsyondu, gin ve solüsyon. Buradaki adam, saf suyu ve kas gevşeticiyi de seviyordu. Bizim çıkarımımız ne? Vodka, cin -- (Seyirciler: [belirsiz]) Evet. Evet. Farelerinizi iyi tanıyorsunuz. Öyle yaptılar, evet. Yani, saf su içtikleri kadar votka içtiler ki bu ilginçti. Ardından fare, bu tuzak mekanizmasına gidiyor. Orada eski bir cep telefonu var, kliniği arayan, -- eski cep telefonları için iyi bir işlev -- gidiyoruz ve fareyi alıyoruz. Kan örneği alıyoruz ve fare üzerinde kan ve saç deneylerini yapıyoruz.
And I want to sort of point out the big advantage of framing health in this external way. But we do have a few prescription products through this. It's very different from the medical model. Anything you do to improve your water quality or air quality, or to understand it or to change it, the benefits are enjoyed by anyone you share that water quality or air quality with. And that aggregating effect, that collective action effect, is actually something we can use to our advantage. So I want to show you one prescription product in the clinic called the No Park. This is a prescription to improve water quality. Many impatients are very concerned for water quality and air quality. What we do is we take a fire hydrant, a "no parking" space associated with a fire hydrant, and we prescribe the removal of the asphalt to create an engineered micro landscape, to create an infiltration opportunity.
Böyle dışsal bir biçimde, sağlığı çerçevelemenin büyük avantajına işaret etmek istiyorum. Ama, bunun aracılığıyla birkaç reçeteli ürünümüz var. Bu tıbbi modelden oldukça farklı. Havanızın ya da suyunuzun kalitesini geliştirmek için onu anlamak için ya da onu değiştirmek için yaptığınız herhangi bir şeyin faydalarından, o suyu ya da hava kalitesini paylaştığınız herhangi bir kişi yararlanıyor. Ve bu artan etki, bu toplu hareket etkisi bizim yararımıza kullanabileceğimiz bir şey. Şimdi size klinikte "Park Yok" denilen reçeteli bir ürününü göstermek istiyorum. Bu su kalitesini iyileştirmek için bir reçete. Birçok sabırsız su ve hava kalitesine ilişkin çok endişeliler. Yaptığımız, bir yangın musluğunu ele almak, ve o yangın musluğuyla ilişkili bir "park yapılamaz" alanı, ve tasarlanmış bir mikro peyzaj yaratmak ve bir müdahale fırsatı yaratmak için asfaltın çıkarılmasını öneren bir reçete yazıyoruz.
Because, many of you will know, that the biggest pollution burden that we have on the New York, New Jersey harbor right now is no longer the point sources, no longer the big polluters, no longer the GEs, but that massive network of roads, [those] impervious surfaces, that collect all that cadmium neurotoxin that comes from your brake liners or the oily hydrocarbon waste in every single storm event and medieval infrastructure washes it straight into the estuary system. That doesn't do a lot of good. These are little opportunities to intercept those pollutants before they enter the harbor, and they're produced by impatients on various city blocks in some very interesting ways. I just want to say it was sort of a rule of thumb though, there's about two or three fire hydrants on every city block. By creating engineered micro landscapes to infiltrate in them, we don't prevent them from being used as emergency vehicle parking spaces, because, of course, a firetruck can come and park there. They flatten a few plants. No big deal, they'll regenerate. But if we did this in every single -- every fire hydrant we could redefine the emergency. That 99 percent of the time when a firetruck is not parking there, it's infiltrating pollutants. It's also increasing fixing CO2s, sequestering some of the airborne pollutants. And aggregated, these smaller interceptions could actually infiltrate all the roadborne pollution that now runs into the estuary system, up to a seven inch rain event, up to a hundred-year storm.
Çünkü, birçoğunuzun bildiği gibi New York, New Hersey limanındaki en büyük kirlilik artık noktasal kaynaklar büyük kirleticiler, ya da GE'ler değil ama o devasa yol ağları, fren silindirlerinizden gelen cadmium nörotoksinleri toplayan [o] geçirimsiz yüzeyler ya da her fırtına olayındaki hidrokarbon atıklar ve bunları doğrudan nehrin ağzına doğru taşıyan ortaçağsal altyapı. Bu, pek iyi bir şey değildir. Bunlar, kirleticileri limana girmeden önce engellemek için küçük fırsatlardır ve sabırsızlar tarafından çeşitli şehir bloklarında birçok ilginç şekilde üretilmektedirler. Benim söylemek istediğim, bu bir bakıma pratik bir yaklaşımdı, her şehir bloğunda yaklaşık iki ya da üç yangın musluğu bulunmaktadır. Onlara sızmak için tasarlanmış mikro peyzajlar yaratınca onların acil durum aracı park alanı olarak kullanılmalarını engellemiş olmuyoruz; çünkü, tabii ki, bir itfaiye aracı gelebilir ve oraya park edebilir. Birkaç bitkiyi dümdüz edebilirler. Ama önemli değil, onlar kendilerini yeniler. Ama eğer biz bunu her bir yangın musluğu için yapsaydık, acil kelimesini yeniden tanımlayabilirdik. Bir itfaiye aracının orada park etmediği zamanın yüzde 99'unda kirleticileri süzmektedir. Ayrıca CO2 bağlanmasını arttırmakta, havadaki bazı kirleticileri tutmaktadır. Bir arada, bu küçük önlemler, aslında nehir ağzı sistemlerine akan yedi inçlik yağmurdan 100 yıllık fırtınaya kadar tüm yol bazlı kirlilikleri engelleyebilirler.
So these are small actions that can amount to a significant effect to improve local environmental health. This is one of the more ambitious ones. What the climate crisis has revealed to us is a secondary, more insidious and more pervasive crisis, which is the crisis of agency, which is what to do. Somehow buying a local lettuce, changing a light bulb, driving the speed limit, changing your tires regularly, doesn't seem sufficient in the face of climate crisis. And this is an interesting icon that happened -- you remember these: fallout shelters. What is the fallout shelter for the climate crisis? This was civic mobilization. Churches, school groups, hospitals, private residents -- everyone built one of these in a matter of months. And they still remain as icons of civic response in the face of shared, uncertain, collective threat.
Yani, bunlar, yerel çevresel sağlığı geliştirmek için kayda değer bir etkiye ulaşabilecek küçük hareketler. Bu en hırslı olanlarından. İklim krizinin bizim için ortaya çıkardığı ikinci dereceden, daha hain ve daha yayılmacı bir kriz ki bu da aracılık krizidir yani ne yapılacağı krizidir. Her nasılsa yerel bir marul almak, bir ampülü değiştirmek, hız sınırında araba kullanmak, lastiklerinizi düzenli değiştirmek iklim krizi karşısında yeterli gibi görünmemektedir. Bu, ortaya çıkmış ilginç bir ikon -- bunları hatırlarsınız: radyoaktif serpinti sığınakları. İklim krizinin sığınağı nedir? Bu sivil bir seferberlikti. Kiliseler, okul grupları, hastahaneler, özel mülkü olan ahali -- herkes birkaç ay içinde bunlardan bir tane inşa etti. Bunlar hala ortak, belirsiz, toplu tehdite cevap veren toplumsal tepkinin bir simgeleri olarak durmaktalar.
Fallout shelter for the climate crisis, I would say, looks something like this, or this, which is an intensive urban agriculture facility that's due to go on my lab building at NYU. What it does is a very simple idea of taking -- 80 to 90 percent of the CO2 produced in Manhattan is building related -- we take, just like a commercial greenhouse, we take the CO2 from the building -- CO2-enriched air -- we force it through the urban agriculture facility, and then we resupply oxygen-enriched air. You can't actually build much on a roof, they're not designed for that. So it's on legs, so it focuses all the load on the masonry walls and the columns. It's built as a barn raising, using open source hardware. This is the quarter-scale prototype that was functioning in Spain. This is what it will look like, fingers crossed, NYU willing.
İklim krizi sığınakları, diyebilirim ki, bunun ya da bunun gibi görünüyorlar ki NYU'daki laboratuvar binamın üstüne yerleşmesi planlanan yoğun kentsel tarım tesisidir. Yaptığı şey, basit olarak, aldığımız -- Manhattan'da üretilen CO2 'in yüzde 80-90'ını binalarla ilişkilidir -- tıpkı ticari sera gazı gibi, binadan CO2'yi alıyoruz -- zengin CO2'li havayı -- onu şehir tarım tesisinin içinden geçiriyoruz ve oksijenle zenginleştirilmiş havayı binaya geri veriyoruz. Aslında çatıya çok fazla şey inşa edemezsin, bunun için tasarlanmamışlardır. Bu nedenle bacakların üzerine, böylece tüm yükü yığma duvarlara ve kolonlara aktarmaktadır. Açık kaynaklı donanımları kullanarak yükselen bir ahır gibi inşa edilmiştir. Bu İspanya'da işler durumda olan dörtte bir ölçekte bir prototip. Bu da nasıl görüneceği, şans dileyin, NYU istekli.
And what I want to show you is -- actually this is one of the components of it that we've just recently been testing -- which is a solar chimney -- we have got 17 of them now put around New York at the moment -- that passively draws air up. You understand a solar chimney. Hot air rises. You put a bit of black plastic on the side of a building, it'll heat up, and you'll get passive airflow. What we do is actually put a standard HVAC filter on the top of that. That actually removes about 95 percent of the carbon black, that stuff that, with ozone, is responsible for about half of global warming's effects, because it changes, it settles on the snow, it changes the reflectors, it changes the transmission qualities of the atmosphere. Carbon black is that grime that otherwise lodges in your pretty pink lungs, and it's associated with. It's not good stuff, and it's from inefficient combustion, not from combustion itself. When we put it through our solar chimney, we remove actually about 95 percent of that. And then I swap it out with the students and actually re-release that carbon black. And we make pencils the length of which measures the grime that we've pulled out of the air. Here's one of them that we have up now. Here's who put them up and who are avid pencil users.
Size göstermek istediğim, aslında, son zamanlarda test etmekte olduğumuz bileşenlerinden bir tanesi -- ki bu bir güneş bacası -- şu anda New York'da çeşitli yerlere bunlardan 17 tane koyduk -- bu, havayı pasif olarak düzenlemektedir. Güneş bacasının ne olduğunu anlıyorsunuz. Sıcak hava yükselir. Binanın yanına bir parça siyah plastik koyun, ısınacaktır ve pasif bir hava akımınız olacaktır. Bizim asıl yaptığımız bunun üzerine standart bir HVAC filtresi koymak. Bu, aslında, "karbon siyahı"nın yaklaşık yüzde 95'ini tutuyor, ki "karbon siyahı", ozonlar birlikte küresel ısınmanın etkilerinin neredeyse yarısından sorumlu, çünkü değişiyor, karın üzerine yerleşiyor, yansıtıcıları değiştiriyor, atmosferin geçirgenlik kalitesini değiştiriyor. "Karbon siyahı", işte o kir tabakası, diğer türlü, güzel pembe akciğerlerinize yerleşmesiyle ilişkilendirilen. Bu iyi bir şey değil ve verimsiz yanmadan kaynaklanıyor, yanmanın kendisinden değil. Bunu güneş bacamızdan geçirdiğimizde, "karbon siyahı"nın yüzde 95'ini yakalayabiliyoruz. Sonra filtreyi öğrencilerle değiştiriyorum ve aslında "karbon siyahı"nı tekrar serbest bırakıyorum. Havadan yakaladığımız kirlerin tabakasının uzunluğunda kurşun kalemler yapıyoruz. İşte, şu an kullanılmakta olan bir tanesi. İşte burada da onları yerleştirenler, açgözlü kurşun kalem kullanıcıları.
Okay, so I want to show you just two more interfaces, because I think one of our big challenges is re-imagining our relationship to natural systems, not only through this model of twisted personalized health, but through the animals with whom we cohabit. We are not alone; the animals are moving in. In fact, urban migration now describes the movement of animals formerly known as wild into urban centers. You know, coyote in Central Park, a whale in the Gowanus Canal, elk in Westchester County. It's happening all over the Developed World, probably for loss of habitat, but also because our cities are a little bit more livable than they have been. And every green space we create is an invitation for non-humans to cohabit with us. But we've kind of lacked imagination in how we could do that well or interestingly. And I want to show you a few of the technological interfaces that have been developed under the moniker of OOZ -- which is zoo backwards and without cages -- to try and reform that relationship. This is communication technology for birds. It looks like this. When a bird lands on it, they trigger a sound file. This is actually in the Whitney Museum, where there were six of them, each of which had a different argument on it, different sound file. They said things like this.
Pekala, şimdi sizlere sadece iki tane daha arayüz göstermek istiyorum, çünkü bence en büyük zorluklarımızdan bir tanesi doğal sistemlerle olan ilişkimizi yeniden hayal etmek, sadece bu çarpık bireyselleşmiş sağlık modeliyle değil ama doğayı paylaştığımız hayvanlar yoluyla. Bizler yalnız değiliz, hayvanlar da taşınıyor. Aslında, kete göç, şu anda önceden vahşi olarak bildiğimiz hayvanların şehir merkezlerine doğru hareketleri olarak tanımlanıyor. Central Park'taki çakalı, Gowanus Kanalı'ndaki balinayı, Westchester County'deki Kanada geyiğini biliyorsunuz. Bunların hepsi Gelişmiş Dünya'nın dört bir yanında oluyor, büyük ihtimalle doğal ortamların kaybı nedeniyle, ama aynı zamanda şehirlerimiz artık eskiye göre biraz daha yaşanılabilir olduğu için. Yarattığımız her yeşil alan bizimle beraber yaşayan insan dışı her canlı için bir davetiye. Ancak biz bunu daha iyi ya da nasıl daha ilginç yapabileceğimiz konusunda hayal gücünden yoksunduk. Şimdi size bu ilişkiyi denemek ve yeniden ele almak için OOZ adı altında -- ki bu hayvanat bahçesi anlamına gelen "zoo"nun tersten yazılmışı ve kafesleri yok -- geliştirilmiş bazı teknolojik arayüzleri göstermek istiyorum. Bu kuşlar için bir iletişim teknolojisi. Böyle görünüyor. Üzerine bir kuş indiği zaman, bir ses dosyasını tetikliyor. Bu aslında Whitney Müzesinde, orada bunlardan 6 tane var, her birinin üstünde değişik bir argümanı, değişik bir ses dosyası var. Bunun gibi şeyler söylediler.
(Whistling)
(Islıklar)
Recorded Voice: Here's what you need to do. Go down there and buy some of those health food bars, the ones you call bird food, and bring it here and scatter it around. There's a good person.
Kaydedilmiş ses: İşte yapmanız gereken şey: Aşağı in, kuş yemi dediğiniz o sağlıklı yiyeceklerden al, buraya getir ve etrafa saç. İşte iyi bir insan.
Natalie Jeremijenko: Okay. (Laugher) So there was several of these. The birds were able to jump from one to the other. These are just your average urban pigeon. And an early test which argument elicited cooperative behavior from the people below -- about a hundred to one decided that this was the argument that worked best on us.
Natalie Jeremijenko: Tamam. (Gülüşmeler) Bunlardan birkaç tane vardı. Kuşlar birinden ötekine atlayabiliyorlardı. Bunlar yalnızca sıradan şehir güvercinleri. Aslında bir testti, hangi konunun, işbirlikçi davranışı en çok tetiklediğini aydınlatmak için -- aşağıdaki insanlar, yaklaşık bire yüz oranında üzerimizde en iyi işleyen argümanın bu olduğuna karar verdiler.
Recorded Voice: Tick, tick, tick. That's the sound of genetic mutations of the avian flu becoming a deadly human flu. Do you know what slows it down? Healthy sub-populations of birds, increasing biodiversity generally. It is in your interests that I'm healthy, happy, well-fed. Hence, you could share some of your nutritional resources instead of monopolizing them. That is, share your lunch.
Kaydedilmiş Ses: Tik, tik, tik. Bu kuş gribinin insanlar için ölümcül bir virüs haline gelişindeki genetik mutasyonların sesi. Bunu ne yavaşlatır biliyor musunuz? Kuşların sağlıklı alt-nüfusları, genellikle, artan bir biyolojik çeşitlilik. Benim sağlıklı, mutlu ve tok olmam senin çıkarına. Bu yüzden, hepsini tekelinize almak yerine, besin kaynaklarınızın bir kısmını benimle paylaşabilirsin. Yani, öğle yemeğini paylaş.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
NJ: It worked, and it's true. The final project I'd like to show you is a new interface for fish that has just been launched -- it's actually officially launched next week -- with a wonderful commission from the Architectural League. You may not have known that you need to communicate with fish, but there is now a device for you to do so. It looks like this: buoys that float on the water, project three foot up, three foot down. When a fish swims underneath, a light goes on. This is what it looks like. So there's another function on here. This top light is -- I'm sorry if I'm making you seasick -- this top light is actually a water quality display that shifts from red, when the dissolved oxygen is low, to a blue/green, when its dissolved oxygen is high. And then you can also text the fish. So there's business cards down there that'll give you contact details. And they text back. When the buoys get your text, they wink at you twice to say, we've got your message. But perhaps the most popular has been that we've got another array of these boys in the Bronx River, where the first beaver -- crazy as he is -- to have moved in and built a lodge in New York in 250 years, hangs out. So updates from a beaver. You can subscribe to updates from him. You can talk to him.
NJ: İşe yaradı ve bu doğru. Size göstermek istediğim son proje ise balıklar için yeni bir arayüz henüz başlatıldı -- aslında resmi olarak önümüzdeki hafta uygulamaya konacak -- Mimarlar Cemiyeti'nden muhteşem bir kurul ile. Balıklarla iletişime geçmeniz gerektiğini bilmiyor olabilirsiniz, ama burada bunu yapabilmeniz için bir araç var. Şuna benziyor: suyun üzerinde yüzen şamandıralar, 90 cm üstüne ve 90cm de altına uzanıyorlar. Eğer bir balık altından geçerse, bir ışık yanıyor. İşte buna benziyor. Bunun üzerinde bir başka fonksiyon daha var. Bu yukarıdaki ışık -- sizi denizin tutmasına sebep oluyorsam özür dilerim -- bu yukarıdaki ışık aslında bir su kalitesi göstergesi çözünmüş oksijen azsa kırmızıya dönüyor, çözünmüş oksijen fazlaysa mavi/yeşile dönüyor. Sonra, balığa mesaj da çekebilirsiniz. Aşağıda size iletişim bilgileri verecek bir kartvizit bulunmakta. Onlar da size mesaj atacaklar. Şamandıralar sizin mesajınızı aldıklarında, size mesajınızı aldık dercesine iki defa göz kırpıyorlar. Ama büyük olasılıkla en popüleri, bunlardan bir dizi de Bronx Nehri'nde var, son 250 yıl içinde New York'a yerleşen ve yuva inşa eden ilk kunduzun -- deli olacak ki -- takıldığı yer. Kunduzdan en yeni haberler. Ondan gelen güncellemelere abone olabilirsiniz. Onunla konuşabilirsiniz.
And what I like to think of is this is an interface that re-scripts how we interact with natural systems, specifically by changing who has information, where they have it, who can make sense of that information, and what you can do about it. In this case, instead of throwing chewing gum, or Doritos or whatever you have in your pocket at the fish -- There's a body of water in Iceland that I've been dealing with that's in the middle of the city, and the largest pollution burden on it is not the roadborne pollution, it's actually white bread from people feeding the fish and the birds. Instead of doing that actually, we've developed some fish sticks that you can feed the fish. They're delicious. They're cross-species delicious that is, delicious for humans and non-humans. But they also have a chelating agent in them. They're nutritionally appropriate, not like Doritos. And so every time that desire to interact with the animals, which is at least as ubiquitous as that sign: "Do not feed the animals." And there's about three of them on every New York City park. And Yellowstone National Park, there's more "do not feed the animals" signs than there are animals you might wish to feed. But in that action, that interaction, by re-scripting that, by changing it into an opportunity to offer food that is nutritionally appropriate, that could augment the nutritional resources that we ourselves have depleted for augmenting the fish population and also adding chelating agent, which, like any chelating agent that we use medicinally, binds to the bioaccumulated heavy metals and PCBs that are in the fish living in this particular habitat and allows them to pass it out as a harmless salt where it's complexed by a reactive, effectively removing it from bioavailability.
Benim düşünmeyi en çok sevdiğim ise bu arayüzün bizim doğal sistemlerle nasıl etkileştiğimizi yeniden yazıyor olması, özellikle de, kimin bilgiye sahip olduğunu, bu bilginin nerede olduğunu, böyle bir bilgiyi kimin yorumlayabileceğini ve onun hakkında ne yapabileceğinizi değiştirerek. Bu durumda, sakızı balıklara atmak yerine, ya da Doritos'u ya da cebinizde o anda ne varsa -- Şu anda, uğraştığım İzlanda'da şehrin tam ortasında bir su kütlesi var ve üzerindeki en büyük kirlilik yükü yol bazlı kirlilik değil, insanların kuşları ve balıkları beslemek için attıkları beyaz ekmek. Bunu yapmak yerine, biz balıkları besleyebileceğiniz bazı balık çubukları geliştirdik. Çok lezzetliler. Türler-ötesi çok lezzetliler, insanlar ve insan olmayan canlılar için lezzetliler. Ama aynı zamanda içlerinde "şelat ajanı" denen bir madde de var. Besinsel olarak uygunlar, Doritos'un aksine. Yani, hayvanlarla etkileşime geçme arzusu duyduğumuz her zaman, ki bununla en azından "Hayvanları beslemeyin!" tabelası kadar sık karşılaşılır. New York Şehir parkında onlardan üç tane kadar var, ve Yellowstone Milli Parkı'nda sizin beslemeyi isteyeceğiniz hayvanlardan daha fazla "hayvanları beslemeyin" tabelası var. Fakat bu harekette, bu etkileşimi, yeniden kurgulayarak, balık popülasyonunu çoğaltmak amacıyla bizzat tükettiğimiz doğal besin kaynaklarını arttıracak uygun besin değerleri olan bir yiyecek önerip bunu bir fırsata dönüştürerek. Ayrıca "şelat ajanı"nı da ekleyerek, ki bu, aynı tıbbi olarak kullanılan "şelat ajanı" gibi, belirli habitatta yaşayan balıklarda biyolojik olarak birikmiş ağır metallere ve poliklorobifenillere bağlanıyor ve bu maddeleri reaktiflerle kompleks haline getirerek zararsız tuzlara dönüştürüyor, böylece biyoyararlanımlarını etkili bir biçimde ortadan kaldırıyor.
But I wanted to say that interaction, re-scripting that interaction, into collective action, collective remediative action, very different from the approach that's being used on the other side on the Hudson River, where we're dredging the PCBs -- after 30 years of legislative and legal struggle, GE's paying for the dredging of the largest Superfund site in the world -- we're dredging it, and it'll probably get shipped off to Pennsylvania or the nearest Third World country, where it will continue to be toxic sludge. Displacement is not the way to deal with environmental issues. And that's typically the paradigm under which we've operated.
Ama benim demek istediğim, bu etkileşim, bu etkileşimin toplu hareket, toplu iyileştirme hareketi, olarak yeniden kurgulanması, poliklorobifenileri tarakladığımız Poliklorlu bifenilleri dipden tarakladığımız yaklaşımdan epey farklı -- 30 yıl süren yasal ve yasamaya dayalı bir mücadeleden sonra dünyadaki en büyük yatırım merkezlerinden GE taraklamayı finanse etmekte -- dibi taraklıyoruz ve kazılan, büyük ihtimalle zehirli çamur yığını olmaya devam edeceği Pensilvanya'ya ya da en yakın 3. Dünya Ülkesi'ne yollanacak. Yer değiştirme çevresel sorunlarla başa çıkmak için bir yol değil. Bu, bizim altında faaliyet gösterdiğimiz tipik paradigma.
By actually taking the opportunity that new technologies, new interactive technologies, present to re-script our interactions, to script them, not just as isolated, individuated interactions, but as collective aggregating actions that can amount to something, we can really begin to address some of our important environmental challenges.
Aslında, etkileşimlerimizi yeniden kurgulamak için için yeni teknolojilerin, yeni interaktif teknolojilerin sunduğu fırsatları değerlendirerek, onları sadece izole, bireyselleştirilmiş etkileşimler olarak değil de bir işe yarayacak toplu, bütünleşik hareketler olarak kurgulayarak, bazı önemli çevresel sorunlarımıza gerçekten değinmeye başlayabiliriz.
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)