Picture it: a big, sweaty, tattooed man in a cowboy hat and chaps, is in the ring as the arena full of fans cheer him on. Their hero: "Cowboy" Gator Magraw. Gator bounces off the ropes and is quickly body-slammed to the mat. His wild opponent leaps into the air, crashing down onto Gator's rib cage. Gator struggles to breathe, wondering: "Is this really what my father wanted for me?"
Düşünün bir: İri, terli, dövmeli bir adam, üzerinde kovboy şapka ve pantolonu dövüş ringinde, ve arena tezahürat yapan fanlarla dolu. Kahramanları: ''Kovboy'' Gator Magraw. Gator halatlardan geri sekiyor ve yüzeye tüm vücuduyla çarpıyor. Vahşi rakibi havaya sıçrıyor, Gator'un kaburgalarına atıyor kendini. Gator nefes alamıyor ve merak ediyor: ''Babamın benim için istediği şey bu mu?''
(Laughter)
(Kahkaha)
That wild man in the chaps ... was me.
Kovboy kostümlü o vahşi adam... o bendim.
(Laughter)
(Kahkaha)
(Applause)
(Alkış)
(Cheers)
(Tezahürat)
And the answer to the question, surprisingly, is yes.
Sorunun cevabı ise, ne kadar şaşırtıcı olsa da evet.
(Laughter)
(Kahkaha)
I grew up watching professional wrestling with my dad. And like him, I loved everything about it: the showmanship, the athletic skill, the drama. I'd be this little boy, bouncing all over our living room, pretending to be my favorite wrestlers from TV. My dad actually reminded me a little bit of Hulk Hogan, but I was Hulk Hogan and he was Andre the Giant. I'd get all serious on him and say things like, "Dad ... someday I am going to be world heavyweight champion." And he would usually smile and very calmly say, "OK, then I guess I can count on you to be my retirement fund."
Babamla birlikte profesyonel güreş izleyerek büyüdüm. Onun gibi, güreşle ilgili her şeyi severdim: gösteri sanatını, atletik yetileri, işin tiyatrosunu. Oturma odasında köşeden köşeye seken küçük bir çocuktum, televizyondaki sevdiğim güreşçiler olurdum. Babam bana Hulk Hogan'ı biraz hatırlattı ama ben Hulk Hogan'dım, o da Dev Andre. Yanına yaklaşır ve ciddileşirdim, ''Baba, bir gün ağır siklet şampiyonu olacağım.'' gibi şeyler derdim. Genellikle gülümser ve sakin bir şekilde, ''Pekala, o zaman emeklilik fonum olman için sana güvenebilirim.'' derdim.
(Laughter)
(Kahkaha)
When I was 16, a small wrestling show came to my little town in Minnesota. I couldn't believe it. Nothing like that had ever come to my town before. So I got to the arena early in the morning the day of the show, waiting out in the parking lot to see if I could spot some wrestlers pulling up in their cars. It wasn't as creepy as it sounds. But I could definitely tell who the wrestlers were, just the way they walked. They were tall and confident and intimidating, with their tank tops and Zubaz and fanny packs. Why wouldn't I want to be them?
16 yaşındayken, Minnesota'daki küçük kasabamıza bir güreş müsabakası geldi. İnanamamıştım. Kasabama böyle bir şey daha önce hiç gelmemişti. Gösteri günü sabah erkenden arenaya gittim, park alanında arabalarını park eden güreşçileri görme umuduyla bekliyordum. Düşündüğünüz kadar dehşet verici değildi. Sadece yürüyüşlerinden kimlerin güreşçi olduğunu kesinlikle anlardım. Uzun boylu, özgüvenli ve korkutucu olurlardı, kolsuz tişört, Zubaz pantolon ve bel çantası ile gezerlerdi. Onlardan biri olmayı nasıl istemem?
(Laughter)
(Kahkaha)
All I could think about was who are these people, and what are they like? How did they become wrestlers? So before the show started, I walked into this tiny arena -- more like a gymnasium -- and I asked them if I could help set up the wrestling ring. "Sure, kid. No problem." And then I pleaded with them to show me some wrestling moves. "Sure, kid. No problem." Man, they would just punch and kick me -- hard! But I never complained. They would come to my town for one night every couple of months that year, and then -- poof! -- next day, they were gone.
Tek düşündüğüm şey bu insanlar kimlerdi, ve nasıl insanlardı? Nasıl güreşçi oldular? Gösteri başlamadan önce, o küçük arenanın içine yürüdüm, spor salonu gibiydi, güreş ringini hazırlamada yardım etmek istediğimi söyledim. ''Tabii evlat, sorun yok.'' Sonra bana birkaç güreş hareketi göstermelerini istedim. ''Tabii evlat, sorun yok.'' Beni öyle sert yumruklar ve tekmelerlerdi ki! Hiç şikayet etmedim ama. O yıl her 2 ayda bir geceliğine kasabaya gelirlerdi ve bir gün sonra buhar olup uçarlardı.
By the next year, they finally told me about an actual wrestling training camp that one of the wrestlers was running, and I begged my parents to sign me up. Next thing I knew, I was a high school senior by day and wrestling in front of live audiences by night. I had this giant poster of an alligator hanging on my bedroom wall. So when I needed to come up with a wrestling name at the last minute and Jesse "The Body" Ventura was already taken --
Bir sene içinde, sonunda bana gerçek bir güreş eğitim kampından bahsettiler, o güreşçilerden biri işletiyordu ve beni yazdırmaları için aileme yalvardım. Sonra hatırladığım, gündüz lise son sınıf öğrencisiyken gece canlı izleyiciler karşısında güreşiyordum. Yatak odası duvarımda asılı dev bir timsah posteri var. Son dakikada bir güreşçi ismi gerektiğinde Jesse ''The Body'' Ventura zaten alınmıştı -
(Laughter)
(Kahkaha)
I went with "Gator." I also wrestled in a t-shirt and camouflage pants because that's what I had in my closet. I hadn't quite figured out how to develop my own persona yet, but I was learning. It was sort of like an apprenticeship. But I was a wrestler. And my dad would come to all my matches wearing a t-shirt that said, "Papa Gator" across the front.
''Gator'' olsun istedim. Tişört ve kamuflaj pantolonlarıyla da güreştim, çünkü gardırobumda olanlar buydu. Nasıl bir persona oluşturacağımı tam kestirememiştim ama öğreniyordum. Bir tür stajyerlik gibiydi ama güreşçiydim. Babam tüm maçlarıma tişört giyerek gelir, ''Baba Gator'' diye en önden bağırırdı.
(Laughter)
(Kahkaha)
And he'd brag to his friends about how his son was going to pay for his retirement someday.
Ayrıca emeklilik fonunu bir gün yatıracağım konusunda arkadaşlarına övünürdü.
(Laughter)
(Kahkaha)
And I would've.
Yapardım da.
Not long after I started wrestling, my dad unexpectedly passed away. And as you can imagine, especially as a teenage boy, it destroyed me. If you've ever lost someone, you know what a difficult time that can be. Your mind -- it's not working right. The whole thing is just so surreal. I wanted to feel normal again, even if it was for just a second, so I went back to wrestling almost immediately. Wrestling belonged to me and my dad, you know? So there I was, sitting in the locker room, getting ready for a match within days of my dad passing away. He was gone. And sitting there alone -- it felt like I was hiding. But it also felt like I needed to be there.
Güreşe başladıktan kısa süre sonra, babam ansızın hayatını kaybetti. Tahmin edeceğiniz gibi, özellikle yeniyetme bir genç olarak, bu beni yıktı. Eğer birini kaybettiyseniz, bunun ne kadar zor olduğunu anlıyorsunuzdur. Aklınız düzgün çalışmaz. Her şey gerçek dışı gibidir. Bir saniye için bile olsa yeniden normal hissetmek istedim, o yüzden neredeyse hemen güreşe geri döndüm. Güreş hem bana hem de babama aitti. Ve oradaydım, soyunma odasında oturup babamın vefatından birkaç gün sonra bir maça hazırlanıyordum. O yoktu artık. Orada tek başıma otururken saklanıyor gibi hissettim. Ayrıca orada olmam gerektiğini de hissediyordum.
One of the wrestlers who'd been on the scene a long time knew what I was going through, and he came over to see how I was holding up. I couldn't get the words out. I just said, "I don't know what I'm doing." And then we just sat there in silence -- just ... silence. Before he got up to get ready for his own match, he gave me this piece of advice that would change the entire direction of my life. He told me the best wrestlers are just themselves, but "turned up." He said successful wrestlers find the traits within themselves they're the strongest at and make those the focus of who they become in the ring.
Sektörde uzun zamandır var olan güreşçilerden biri yaşadıklarımı anlıyordu ve halimi hatırımı sormak için yanıma geldi. Ben bir türlü konuşamadım. ''Ne yaptığımı bilmiyorum.'' dedim yalnızca. Sonra orada sessizce oturduk. Sadece... sessizlik. Maçına hazırlanmak için kalkmadan önce, hayatıma yeni bir yön veren bir tavsiye verdi bana. En iyi güreşçiler sadece kendileri olurlar ama ''kendini geliştirmiş'' olarak, dedi. Başarılı güreşçilerin en güçlü yanlarını içlerinde bulduklarını ve bunu ringde dönüştükleri kişinin odak noktası yaparlar, dedi.
So there I sat -- a scared teenager who didn't know who he was or why he was even wrestling anymore. I looked around the locker room at some of the other wrestlers, and I thought, "I look so different. How can I ever be like them?" And then it hit me. That's the moment I realized I didn't have to be like them. What I did have to do was find out: What did it mean to be me? What made me unique, and how could I use it to my advantage? I knew I wasn't a chiseled athlete like some of these guys, but I really didn't care. So the first thing I thought was, "How can I amplify something as simple as: comfortable with my own body?" I didn't know. And then I thought: Speedo.
Orada oturdum, kim olduğunu veya niçin güreştiğini artık bilmeyen korkmuş bir yeniyetmeydim. Soyunma odasındaki diğer güreşçilere göz gezdirdim ve şöyle düşündüm, ''Çok farklı görünüyorum. Nasıl onlar gibi olabilirim ki?'' O anda anladım. Onlar gibi olmak zorunda olmadığını anladığım andı bu. Yapmam gereken şunu anlamaktı: Ben olmak ne demekti? Beni ben yapan şey neydi ve bunu nasıl avantaja çevirebilirdim? Oradakiler gibi kaslı bir sporcu olmadığımı biliyordum ama pek umursamıyordum. Düşündüğüm ilk şey şu oldu: ''Vücudumdan memnun olmak gibi basit bir şeyi nasıl geliştirebilirim?'' Bilmiyordum. Sonra şöyle düşündüm: Speedo.
(Laughter)
(Kahkaha)
(Applause)
(Alkış)
Or "trunks," as we call them in wrestling. Yeah, trunks. I could be this big guy who was comfortable wearing these little trunks in front of a bunch of strangers. So I ditched the t-shirt and camouflage pants, and Gator's new wardrobe was born.
Veya ''mayolar'' onlara güreş mayosu diyoruz. Evet, mayolar. O küçük mayoları bir grup yabancının önünde giymekten çekinmeyen o iri adam ben olabilirdim. Tişört ve kamuflaj pantolondan vazgeçtim ve Gator'un yeni gardırabo doğdu.
(Laughter)
(Kahkaha)
I was also pretty good at drawing cartoons, so I wondered if I could turn that up. I could design my own wrestling costumes, so each pair of trunks would have its own unique design and color, all of them completely different -- and extremely comfortable, by the way.
Çizgi karakter çizmekte de çok iyiydim, bunu da geliştirmeyi düşündüm. Kendi güreş giysilerimi tasarlayabilirdim, böylece her çift mayonun kendine özgü desen ve rengi ve hepsi tamamen farklı olurdu, çok da rahat olurlardı bu arada.
(Laughter)
(Kahkaha)
And I was also the funny kid in school, believe it or not. So I thought maybe I could turn that up. Maybe I could go from the boy who made his buddies laugh to the man who could rally hundreds or thousands. So I committed to the idea that my character wasn't going to be as scary as some of the others. I'd be hilarious from the moment I walked into the arena. With every wrestling match, I dug deeper. I found out that I could laugh at myself. So this guy would dance and sing his entrance music all the way to the ring. That was dancing, by the way.
Ayrıca okulda komik çocuktum, inanın veya inanmayın. Bunu da geliştirmeyi düşündüm. Arkadaşlarını güldüren çocuktan yüzlerce, binlerce kişiyi eğlendiren adama dönüşebilirdim. Şu fikri iyice benimsedim, benim karakterim diğerleri kadar korkunç olmayacaktı. Arenaya adım attığım andan itibaren çok komik olacaktım. Her güreş maçında, daha derine indim. Kendime gülebileceğimi fark ettim. Adamın biri kendi giriş müziğine dans ve şarkıyla ringe kadar eşlik ediyordu. Dans etmiş oldum bu arada.
(Laughter)
(Kahkaha)
I found out that I was an OK wrestler, but I was an even better entertainer. And turning myself up made me unforgettable to the fans. I was trying to find those things about me -- the simple things that were special, and then ask, "How can I turn them up?"
İyi bir güreşçi olduğumu fark ettim ama çok daha iyi bir göstericiydim. Kendimi geliştirmek fanların gözünde beni unutulmaz kıldı. Kendimle ilgili o şeyleri arıyordum, bana özel olan basit şeyler, ve sonra soruyordum, ''Bunu nasıl geliştrebilirim?''
Now, I knew I wanted my character to be a man's man like my dad was. I thought, "What's more of a man's man than a cowboy?" And that's when Gator became "Cowboy" ... Gator ... Yeah, I needed a last name. I thought about it until my head hurt. I couldn't come up with anything. I'm sitting there watching TV one night, flipping through the channels, and this commercial comes on about a country singer who had just won an Entertainer of the Year award. Tim McGraw. He's a cool cowboy with a great last name. And I liked his music. It was just all part of my process. But I just kept turning myself up until I became Cowboy Gator Magraw!
Tıpkı babam gibi karakterimin adam gibi adam olmasını istiyordum. Düşündüm, ''Bir kovboydan daha adam gibi adam ne olabilir ki?'' Böylelikle Gator, ''Cowboy'' Gator'a dönüştü... Bir soyada ihtiyacım vardı. Başıma ağrı girene kadar bunu düşündüm. Aklıma hiçbir şey gelmemişti. Bir gece TV izliyorum, kanalları değiştiriyorum, bir reklam çıktı, Bir Yılın Göstericisi ödülü alan country şarkıcısı hakkındaydı. Tim McGraw. Harika bir soyadlı havalı bir kovboydu. Şarkılarını da severdim. Bunların hepsi sürecimin bir parçasıydı. Ancak ben buna hep devam ettim ta ki Cowboy Gator Magraw olana kadar!
(Laughter)
(Kahkaha)
(Applause)
(Alkış)
And I knew that if I kept turning myself up and pushing myself harder, the opportunities would come. And then it finally happened. In the middle of the night, I got a phone call. It was the call I wish my dad was around to hear. The WWE, the biggest wrestling organization in the world, wanted me to come and be a part of Monday Night Raw. Yes -- all of my hard work and miles on the road were finally paying off. I got to walk down the WWE Raw entrance ramp on live television --
Kendimi geliştirmeye devam edersem ve sınırlarımı zorlarsam, fırsatların geleceğini biliyordum. Ve sonunda oldu. Gecenin bir yarısı, bir telefon aldım. Babamın duymasını istediğim bir aramaydı. Arayan WWE'ydi, dünyanın en büyük güreş organizasyonu, Pazartesi programlarının bir parçası olmam için beni davet ettiler. Tüm emeklerim ve kat ettiğim yolun artık meyvesini yiyecektim. Canlı yayında WWE giriş rampasında yürümekti yaptığım.
(Laughter)
(Kahkaha)
dressed up as a fake security guard --
Sahte güvenlik görevlisi kostümü giyerek,
(Laughter)
(Kahkaha)
to escort another wrestler to the ring.
ve başka bir güreşçiyi ringe götürerek.
(Laughter)
(Kahkaha)
Sure, I was disappointed I didn't get to wrestle, but very few wrestlers get any kind of call from the WWE. Maybe one in a few hundred. And becoming Cowboy Gator Magraw is what got me there. So instead of walking away that day, I decided to turn myself up again and become the best security guard I could. In fact, I did it so well, I was the only guard to get a close-up on TV that night. That's a big deal, you know?
Güreşemediğim için hayal kırıklığına uğramıştım, ama çok az güreşçi WWE'den telefon alırlar. Birkaç yüzde bir. Bunu da Cowboy Gator Magraw olarak başardım. O yüzden o gün çekip gitmek yerine, yine kendimi geliştirmeye karar verdim, en iyi güvenlik görevlisi olmaya. Aslında o kadar iyi oynadım ki, O gece TV'de yakın çekim yapılan tek güvenlik bendim. Bu önemli bir şey.
(Laughter)
(Kahkaha)
And I got to sit backstage that entire day with some of the most famous pro wrestlers in the world, some of which were heroes of mine as a kid. And I got to listen to them and learn from them, and for that day, I was accepted as one of them.
Dünyanın en ünlü güreşçileriyle tüm gün sahne arkasında oturdum, bazıları ben çocukken kahramanımdı. Onları dinleme ve onlardan öğrenme şansı edindim. O gün için de olsa onlardan biri olarak kabul edilmiştim.
Maybe my experience with the WWE wasn't ideal. I mean, I didn't get to wrestle. But it made me work harder, turning myself up louder year after year. I was becoming the biggest version of myself in the ring, and other people took notice. Before I knew it, I'd gone from wrestling maybe once a month in Minnesota to as often as four times a week all over the United States on the independent wrestling circuit. I was literally living my dream.
Belki de WWE tecrübem ideal değildi. Güreşemedim, ama daha sıkı çalışmamı sağladı, her yıl kendimi daha çok geliştirmemi sağladı. Ringde kendimin en iyi versiyonuna dönüşüyordum, başkaları da bunu görüyordu. Ben ne olduğunu anlamadan, Minnesota'da ayda bir kez güreşirken ABD'nin her yerinde haftada dört kez bağımsız güreş arenasında güreşiyordum. Adeta hayalimi yaşıyordum.
While wrestling over the next few years, I suffered a pretty bad shoulder injury right around the same time my wife and I found out that we were expecting our first child. I know what you're thinking, but believe me when I say those two events are completely unrelated.
Bir sonraki birkaç yıl boyunca, kötü bir omuz yaralanması yaşadım, aynı zamanda eşimle birlikte çocuk sahibi olacağımızı öğrenmiştik. Ne düşündüğünüzü biliyorum ama inanın bana bu iki olayın birbiriyle bağlantısı yok.
(Laughter)
(Kahkaha)
But I needed shoulder surgery, and I wanted to be home with my family. It was my turn to be a dad.
Omzumdan ameliyat olmam gerekiyordu ve evde ailemle olmam gerekiyordu. Baba olma sırası bendeydi.
So on July 27, 2007, I wrestled my final match, and walked away from professional wrestling to pursue the next chapter of my life. And as time passed, the strangest thing started to happen. I found out that once someone has been turned up, it's pretty hard to turn them down. I left the ring but Gator stayed with me, and I use the turned-up version of myself every day. My beautiful wife has been with me through this entire journey. And by the way -- she does not like pro wrestling.
27 Temmuz 2007'de, son maçıma çıktım ve profesyonel güreşe son verdim, hayatımda yeni bir sayfa açmıştım. Zaman geçtikçe, çok tuhaf şeyler olmaya başladı. Anladım ki biri kendini geliştirdiğinde onu aşağı çekmek çok zor olacaktır. Ringi terk ettim ama Gator hala benimleydi, kendini geliştirmiş versiyonumu her gün kullanıyordum. Güzel karım tüm bu yolculuk boyunca benimle birlikteydi. Bu arada profesyonel güreşi sevmiyor o.
(Laughter)
(Kahkaha)
Like, at all.
Hem de hiç.
But she was always my biggest fan. She still is. She knows there's always going to be some part of Gator Magraw in here, and she wants our daughter and twin sons to discover themselves the way that I did, but probably with fewer body slams and steel chair shots to the head. I mean, do you know how many times she's had to remind me not to clothesline the referees at my kid's soccer games?
Yine de benim en büyük fanımdı. Hâlâ öyle. Burada her zaman Gator Magraw'ın bir parçası olacağını biliyor, kızımız ve ikiz oğullarımızın kendilerini bulmalarını istiyor, benim yaptığım gibi ama daha az vücut darbesi ve kafaya demir sandalye olması şartıyla. Çocukların maçlarında kaç kez bana hakemler üstünde güreş taktiği uygulamamamı hatırlattı...
(Laughter)
(Kahkaha)
I mean, it was just the one time, and my daughter was clearly fouled!
Yani, sadece bir kez oldu ve kızım deliye döndü.
(Laughter)
(Kahkaha)
As a parent now, I've begun to realize that my dad wanted something much more valuable than a retirement fund. Like most parents, he just wanted his kids to reach their fullest potential. I'm trying to teach my children that turning yourself up is just not some perfect idea of how to be great, it's a way of living -- constantly looking for what makes you different and how you can amplify it for the world to see. And by the way, my kids don't like wrestling, either.
Şimdi bir ebeveyn olarak, babamın benden emeklilik fonundan çok daha değerli bir şey istediğini anlıyorum. Tıpkı tüm ebeveynler gibi, çocuklarının tam potansiyellerine ulaşmalarını istedi. Çocuklarıma kendini geliştrmenin harika biri olma yolunda kusursuz bir fikir olduğunu değil, bir yaşam şekli olduğunu öğretiyorum. Sizi farklı kılan şeyi sürekli aramanın ve bunu dünyaya en iyi şekilde nasıl göstereceğinizin. Bu arada çocuklarım da güreşi sevmiyor.
(Laughter)
(Kahkaha)
But that's OK with me, because they each have their own unique talents that can be turned up just like the rest of us. My one son -- he's a whiz at electronics. So maybe helping him turn up makes him become the next Steve Jobs. My other son and my daughter -- they're great at art, so maybe helping them turn up their gifts helps them become the next Pablo Picasso.
Benim için sorun yok, Hepimiz gibi onların da geliştirilecek kendi özel yetileri var. Oğlumun biri elektronik konusunda deha. Kendini geliştirmesine yardım etmek belki de onu yeni Steve Jobs yapar. Diğer oğlum ve kızım, resim konusunda harikalar, bu yeteneklerini geliştirmeleri yeni Pablo Picasso olmalarını sağlayabilir.
You never know what you have the ability to do until you dig. And don't be afraid to put yourself out there. I mean, look around. They say that if you get nervous in front of an audience, just imagine them in their underwear. But then I think, "Hey, I've wrestled in less."
iyice kazana kadar neyi yapabileceğinizi asla bilmiyorsunuz. Ayrıca kendinizi göstermekten çekinmeyin. Çevrenize bir bakın. Derler ki bir izleyici kitlesi karşısında heyecanlanıyorsanız, onları iç çamaşırlarında hayal edin. Ben de diyorum ki ''Ben daha azında güreştim.''
(Laughter)
(Kahkaha)
(Applause)
(Alkış)
Look, the wrestling circus doesn't need to come to your town before you get an invitation to be the real you -- the bigger, more stunning version of yourself. It doesn't even necessarily come from our parents. Turning yourself up means looking inward toward our true selves and harnessing the voice that says, "Maybe, just maybe, I am more than I thought I was."
Sizin gerçek siz olmanız için kendinizin daha büyük ve göz kamaştırıcı versiyonu güreşçilerin kasabanıza gelmesine gerek yok. Bu mutlaka aileden de gelmiyor. Kendini geliştirmek demek kendi içimizi anlamak demek ve şunu söyleyen sese kulak vermek: ''Belki de düşündüğümden çok daha fazlasıyım.''
Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkış)