When I was in my 20s, I saw my very first psychotherapy client. I was a Ph.D. student in clinical psychology at Berkeley. She was a 26-year-old woman named Alex.
20'li yaşlarımdayken, psikoterapi alanında ilk müşterimi görmüştüm. O sırada Berkeley'de klinik psikoloji üzerine doktoramı yapıyordum. Müşterim 26 yaşında, Alex adında bir kadındı.
Now Alex walked into her first session wearing jeans and a big slouchy top, and she dropped onto the couch in my office and kicked off her flats and told me she was there to talk about guy problems. Now when I heard this, I was so relieved. My classmate got an arsonist for her first client.
İlk seansta Alex, ofise üzerinde kot pantolon ve bol salaş bir bluzla gelmişti, kendini kanepeye bırakıp ayakkabılarını çıkarmıştı ve bana, erkekler hakkındaki problemlerini konuşmak için geldiğini söylemişti. Bunu duyduğumda, oldukça rahatlamıştım. Arkadaşım ilk danışan olarak bir kundakçıyla görüşmüştü.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
And I got a twentysomething who wanted to talk about boys. This I thought I could handle. But I didn't handle it. With the funny stories that Alex would bring to session, it was easy for me just to nod my head while we kicked the can down the road. "Thirty's the new 20," Alex would say, and as far as I could tell, she was right. Work happened later, marriage happened later, kids happened later, even death happened later. Twentysomethings like Alex and I had nothing but time.
Ve ben 20'li yaşlarında erkekler hakkında konuşmak isteyen biriyle görüşüyordum. Bunu halledebilirim diye düşündüm. Ancak yapamadım. Alex'in eğlenceli hikayelerini dinlerken benim için sadece başımı sallayıp karar vermeyi ertelemek oldukça kolaydı. "30'lu yaşlar yeni 20" derdi, ve haklı olduğunu söyleyebilirdim. Kariyer erteleniyordu, evlilik erteleniyordu, çocuk erteleniyor, hatta ölüm bile erteleniyordu. 20'li yaşlarındaki Alex ve benim için zamandan bol bir şey yoktu.
But before long, my supervisor pushed me to push Alex about her love life. I pushed back. I said, "Sure, she's dating down, she's sleeping with a knucklehead, but it's not like she's going to marry the guy." And then my supervisor said, "Not yet, but she might marry the next one. Besides, the best time to work on Alex's marriage is before she has one."
Ama çok geçmeden, süpervizörüm beni, Alex'i aşk hayatı için çabalaması için zorlamaya başladı. İnat ettim. Tabi ki kendini iyi hissetmek için insanlarla çıkıyor, bir aptalla yatıyor, ama sonuçta adamla evlenmeyecek ki." dedim. Süpervizörüm, "Henüz değil, ama bir sonrakiyle evlenebilir. Üstelik, Alex'le evlilik üzerine çalışmak için en uygun zaman, daha evlenmediği zamandır." diye cevap verdi.
That's what psychologists call an "Aha!" moment. That was the moment I realized, 30 is not the new 20. Yes, people settle down later than they used to, but that didn't make Alex's 20s a developmental downtime. That made Alex's 20s a developmental sweet spot, and we were sitting there, blowing it. That was when I realized that this sort of benign neglect was a real problem, and it had real consequences, not just for Alex and her love life but for the careers and the families and the futures of twentysomethings everywhere.
Psikologların "Hah!" anı dedikleri an bu an. O an 30 yaşın yeni 20 olmadığını fark ettim. Evet, insanların hayatları artık daha geç yoluna giriyor, ama bu Alex'in 20'li yaşlarındaki sıkıntılı sürecini açıklamıyordu. Bu durum Alex'in, 20'li yaşlarınını gelişimindeki en verimli dönem yapıyordu ve biz bunu görmezden geliyorduk. O an bu iyi huylu inkarın aslında gerçek bir problem olduğunu, ve sadece Alex ve onun aşk hayatı için değil, 20'li yaşlarındakilerin kariyerleri, aileleri ve gelecekleri için ciddi sonuçları olabilecek bir problem olduğunu fark ettim.
There are 50 million twentysomethings in the United States right now. We're talking about 15 percent of the population, or 100 percent if you consider that no one's getting through adulthood without going through their 20s first.
Amerika'da şu an 20'li yaşlarında 50 milyon insan var. Nüfuzun yüzde 15'inden bahsediyoruz, hatta zamanında 20'li yaşlarında olmamış bir yetişkin olamayacağını düşünürsek
(Laughter)
100'de 100.
Raise your hand if you're in your 20s. I really want to see some twentysomethings here. Oh, yay! You are all awesome. If you work with twentysomethings, you love a twentysomething, you're losing sleep over twentysomethings, I want to see — Okay. Awesome, twentysomethings really matter.
Eğer 20'lerinizdeyseniz, elinizi kaldırın. Gerçekten 20'lerinde birilerini görmek istiyorum burda. Oo, hey! Süpersiniz. Eğer 20'lerinde birileriyle çalışıyorsanız, 20'lerinde birini seviyorsanız, 20'lerindekiler uykularınızı kaçırıyorsa, görmek istiyorum -- Pekala. Müthiş, 20'lerindekiler gerçekten önemli.
So, I specialize in twentysomethings because I believe that every single one of those 50 million twentysomethings deserves to know what psychologists, sociologists, neurologists and fertility specialists already know: that claiming your 20s is one of the simplest, yet most transformative, things you can do for work, for love, for your happiness, maybe even for the world.
Evet ben 20'lerindekiler üzerine uzmanlaştım çünkü inanıyorum ki 20'li yaşlarındaki 50 milyon insanın her biri psikologların, sosyolojistlerin, nörolojistlerin ve üreme uzmanlarının bildikleri şeyi bilmeyi hak ediyorlar: 20'li yaşlarınız işiniz için, aşk için, mutluluğunuz için ve hatta dünya için en basit ama en etkili yatırımları yaptığınız bir dönem.
This is not my opinion. These are the facts. We know that 80 percent of life's most defining moments take place by age 35. That means that eight out of 10 of the decisions and experiences and "Aha!" moments that make your life what it is will have happened by your mid-30s. People who are over 40, don't panic. This crowd is going to be fine, I think. We know that the first 10 years of a career has an exponential impact on how much money you're going to earn. We know that more than half of Americans are married or are living with or dating their future partner by 30. We know that the brain caps off its second and last growth spurt in your 20s as it rewires itself for adulthood, which means that whatever it is you want to change about yourself, now is the time to change it. We know that personality changes more during your 20s than at any other time in life, and we know that female fertility peaks at age 28, and things get tricky after age 35. So your 20s are the time to educate yourself about your body and your options.
Bu benim fikrim değil. Bunlar gerçekler. Hayatımızın en önemli anlarının yüzde 80'inin 35 yaşında gerçekleştiğini biliyoruz. Hayatımızı belirleyen 10 kararımızdan 8'i, deneyimlerimiz ve "Hah!" anlarımız 30'lu yaşlarımızın ortalarında gerçekleşecek. 40 yaşın üstündekiler, paniklemeyin. Buradakilerin iyi olacağına inanıyorum. Kariyerin ilk 10 yılının kazandığınız parayı kat be kat arttırabilen bir etkisi olabileceğini biliyoruz. Amerikalıların yarısının gelecekteki eşleriyle 30'lu yaşlarında evlendiklerini, beraber yaşadıklarını ya da sevgili olduklarını biliyoruz. Beynin 2. ve son gelişme atağını 20'li yaşlarımızda yapıp kendini yetişkinlik dönemimiz için yeniden düzenleyip tamamladığını biliyoruz. Bu da demek oluyor ki, kendinizde değiştirmek istediğiniz her neyse şu an onu değiştirmenizin zamanı. 20'li yaşlarımızda karakterimizin, hayatımızın herhangi bir anından daha çok değiştiğini biliyoruz, ve kadın doğurganlığının 28 yaşında en üst seviyeye ulaştığını biliyoruz, 35 yaşından sonra işler biraz zorlaşıyor. Yani 20'li yaşlarınızda kendinizi vücudunuz ve seçenekleriniz hakkında eğitecek zamanınız var.
So when we think about child development, we all know that the first five years are a critical period for language and attachment in the brain. It's a time when your ordinary, day-to-day life has an inordinate impact on who you will become. But what we hear less about is that there's such a thing as adult development, and our 20s are that critical period of adult development.
Çocuk gelişimini düşününce, ilk 5 yılın dil gelişimi ve bağlanma açısından en kritik dönem olduğunu biliyoruz. Bu dönem günlük, sıradan hayatınızın; gelecekte olacağınız kişi üzerinde orantısız etkiye sahip olduğu bir dönem. Bundan daha az duyduğumuz bir şey de, yetişkin gelişimi diye bir şey olması ve 20'li yaşların bu gelişim için kritik dönem olması.
But this isn't what twentysomethings are hearing. Newspapers talk about the changing timetable of adulthood. Researchers call the 20s an extended adolescence. Journalists coin silly nicknames for twentysomethings like "twixters" and "kidults."
Ancak 20'li yaşlar bu özellikleriyle anılmıyorlar. Gazeteler yetişkinlik sürecinin değiştiğinden bahsediyorlar. Araştırmacılar 20'li yaşları ergenliğin uzantısı olarak görüyorlar. Gazeteciler 20'li yaşlarındakiler için "twixters" ve "kidults" (çocutişkin) gibi saçma kelimeler uyduruyorlar.
(Laughing) It's true!
Gerçekten.
As a culture, we have trivialized what is actually the defining decade of adulthood.
Kültürümüzde yetişkinliği tanımlayan 10 yılı bu şekilde değersizleştiriyoruz.
Leonard Bernstein said that to achieve great things, you need a plan and not quite enough time.
Leonard Bernstein, güzel şeylere ulaşmak için plana ihtiyacınız vardır ve yeterli zamanınız yoktur demiş.
(Laughing) Isn't that true?
Doğru değil mi?
So what do you think happens when you pat a twentysomething on the head and you say, "You have 10 extra years to start your life"? Nothing happens. You have robbed that person of his urgency and ambition, and absolutely nothing happens.
Yani 20'li yaşlarındaki birinin sırtını sıvazlayıp "Yaşamaya başlamak için ekstra 10 yılın var" derseniz ne olacağını düşünüyorsunuz? Hiçbir şey olmaz. Bu kişinin acelesini ve tutkusunu çalmış olursunuz ve gerçekten de hiçbir şey olmaz.
And then every day, smart, interesting twentysomethings like you or like your sons and daughters come into my office and say things like this: "I know my boyfriend's no good for me, but this relationship doesn't count. I'm just killing time." Or they say, "Everybody says as long as I get started on a career by the time I'm 30, I'll be fine."
Ve sonra her gün, sizin gibi ya da kızınız gibi, oğlunuz gibi akıllı, ilginç 20'li yaşlarındakiler ofisime gelirler ve şöyle şeyler söylerler: "Erkek arkadaşımın benim için uygun olmadığını biliyorum, ama bu ilişki sayılmaz. Ben sadece zaman geçiriyorum." Ya da diğerleri, "Herkes, kariyerime 30'lu yaşlarımda başlarsam iyi olacağını söylüyor."
But then it starts to sound like this: "My 20s are almost over, and I have nothing to show for myself. I had a better résumé the day after I graduated from college." And then it starts to sound like this: "Dating in my 20s was like musical chairs. Everybody was running around and having fun, but then sometime around 30 it was like the music turned off and everybody started sitting down. I didn't want to be the only one left standing up, so sometimes I think I married my husband because he was the closest chair to me at 30."
Ama sonra şu hale gelmeye başlar: "20'li yaşlarım neredeyse bitiyor, ve elimde yaptığım hiçbir şeyim yok. Üniversiteden mezun olduktan sonraki gün daha iyi bir özgeçmişim vardı." Ve sonra şöyle olmaya başlıyor: "20'li yaşlarımda sevgililik sandalye kapmaca oynamak gibiydi. Herkes etrafta koşup duruyordu, eğleniyorduk, ama 30'lu yaşların başında müzik durdu ve herkes sandalyelere oturmaya başladı. Tek başına ayakta kalan olmak istememiştim, o yüzden bazen eşimle bu yüzden evlendiğimi düşünüyorum, çünkü o 30'umda bana en yakın olan sandalyeydi."
Where are the twentysomethings here? Do not do that.
20'li yaşlarındakiler neredeler? Bunu yapmayın.
(Laughter)
Okay, now that sounds a little flip, but make no mistake, the stakes are very high. When a lot has been pushed to your 30s, there is enormous thirtysomething pressure to jump-start a career, pick a city, partner up, and have two or three kids in a much shorter period of time. Many of these things are incompatible, and as research is just starting to show, simply harder and more stressful to do all at once in our 30s.
Tamam, bu biraz ciddiyetsiz gelebilir ama gerçekten beklentiler bu kadar yüksekken hata yapmayın. 30'lu yaşlara yaklaşırken kariyer yolunda başlangıç adımları için, şehir seçmek için, eş bulmak için ve kısa süre için 2 ya da 3 çocuk için 20'li yaşların inanılmaz büyük bir baskısı oluyor. Bunların çoğu birbirine uymayan şeyler, araştırmanın da gösterdiği gibi bunların hepsini 30'larımızdayken yapmak oldukça zor ve fazlaca stresli.
The post-millennial midlife crisis isn't buying a red sports car. It's realizing you can't have that career you now want. It's realizing you can't have that child you now want, or you can't give your child a sibling. Too many thirtysomethings and fortysomethings look at themselves, and at me, sitting across the room, and say about their 20s, "What was I doing? What was I thinking?" I want to change what twentysomethings are doing and thinking.
Milenyum sonrası orta yaş bunalımı kırmızı bir spor araba almak değildir. Bu, şu an istediğiniz kariyere ulaşamayacağınızı anlamanızdır. Bu, şu an istediğiniz çocuğa sahip olamayacağınızı, ya da çocuğunuza bir kardeş veremeyeceğinizi anlamanızdır. Bir çok 30'lu ve 40'lı yaşlarındakiler karşımda otururlarken kendilerine ve bana bakarlar ve 20'li yaşları için, "Ne yapıyordum ki? Aklımdan ne geçiyordu?" derler, 20'li yaşlarındakilerin yaptığı ve düşündüğü
Here's a story about how that can go.
şeyleri değiştirmek istiyorum.
It's a story about a woman named Emma. At 25, Emma came to my office because she was, in her words, having an identity crisis. She said she thought she might like to work in art or entertainment, but she hadn't decided yet, so she'd spent the last few years waiting tables instead. Because it was cheaper, she lived with a boyfriend who displayed his temper more than his ambition. And as hard as her 20s were, her early life had been even harder. She often cried in our sessions, but then would collect herself by saying, "You can't pick your family, but you can pick your friends."
İşte bunun nasıl olduğu hakkında bir öykü. Bu hikaye Emma adındaki bir kadın hakkında. 25 yaşında Emma ofisime geldi, çünkü söylediğine göre kimlik bunalımı yaşıyordu. Sanat ya da eğlence sektöründe çalışmayı düşündüğünü ancak henüz karar vermediğini söylemişti, ama bunun yerine son bir kaç yılını garsonluk yaparak geçirmişti. Çünkü bu daha ucuzdu, tutkusundan çok öfkesini gösteren erkek arkadaşıyla beraber yaşıyordu. Ve zorlu geçen 20'li yaşları gibi, yaşamının başları daha da zorlu bir hal almıştı. Seanslarda genelde ağlardı, sonra kendini "Aileni seçemezsin ama arkadaşlarını seçebilirsin" diyerek toparlardı.
Well one day, Emma comes in and she hangs her head in her lap, and she sobbed for most of the hour. She'd just bought a new address book, and she'd spent the morning filling in her many contacts, but then she'd been left staring at that empty blank that comes after the words "In case of emergency, please call ..." She was nearly hysterical when she looked at me and said, "Who's going to be there for me if I get in a car wreck? Who's going to take care of me if I have cancer?"
Bir gün, Emma geldi, başını ellerinin arasına aldı ve bir saatin çoğunu hıçkırarak ağlayarak geçirdi. Yeni bir adres defteri almıştı, ve tüm sabahını bağlantılarını oraya geçirmekle harcamıştı ama sonra "Lütfen acil durumlarda bu numarayı arayınız ... ." cümlesinden sonra gelen boşluğa bakakalmıştı. Bana bakıp, "Bir araba enkazında kalsam benim için kim orada olacak? Kanser olursam benimle kim ilgilenecek?" derken neredeyse histerikti.
Now in that moment, it took everything I had not to say, "I will." But what Emma needed wasn't some therapist who really, really cared. Emma needed a better life, and I knew this was her chance. I had learned too much since I first worked with Alex to just sit there while Emma's defining decade went parading by.
O an, "Ben yaparım." dememek için kendimi gerçekten zor tuttum. Fakat Emma'nın ihtiyacı olan şey bir terapist değil onu gerçekten umursayan biriydi. Emma'nın daha iyi bir hayata ihtiyacı vardı ve bunun, onun fırsatı olduğunu biliyordum. Alex'le çalıştıktan sonra Emma'nın, onun için en önemli dönemi yanından geçip giderken sadece oturup durmamak için çok şey öğrenmiştim.
So over the next weeks and months, I told Emma three things that every twentysomething, male or female, deserves to hear.
O yüzden sonraki haftalarda ve aylarda Emma'ya erkek ya da kadın 20'li yaşlarındaki herkesin duymayı hak ettiği 3 şeyi söyledim.
First, I told Emma to forget about having an identity crisis and get some identity capital. By "get identity capital," I mean do something that adds value to who you are. Do something that's an investment in who you might want to be next. I didn't know the future of Emma's career, and no one knows the future of work, but I do know this: Identity capital begets identity capital. So now is the time for that cross-country job, that internship, that startup you want to try. I'm not discounting twentysomething exploration here, but I am discounting exploration that's not supposed to count, which, by the way, is not exploration. That's procrastination. I told Emma to explore work and make it count.
İlk olarak, Emma'ya kimlik bunalımı geçirdiğini unutmasını ve kimliği için sermaye yaratmasını söyledim. Bundan kastım, kimliğinize katabileceğiniz yeni değerler için bir şeyler yapmak. Bir sonraki adımda olacağınız kişi için bir şey yapın, bir yatırım yapın. Emma'nın gelecekteki kariyerinin nasıl olacağını bilmiyordum, kimse gelecekteki işini bilmez, ancak şunu biliyorum ki: Kişiliğe yatırım yapmak, kişiliğe sermaye yaratır. Başka bir ülkedeki iş için şu an uygun zaman, mesela o staj için, denemek istediğiniz yeni bir iş için. 20'li yaşlarındakilerin arayışını küçümsemiyorum, ama sayılmayacak olan arayışı önemsemiyorum, ki bu da zaten arayış olmuyor. Bu erteleme oluyor. Emma'ya iş aramasını ve bunu ciddiye almasını söyledim.
Second, I told Emma that the urban tribe is overrated. Best friends are great for giving rides to the airport, but twentysomethings who huddle together with like-minded peers limit who they know, what they know, how they think, how they speak, and where they work. That new piece of capital, that new person to date almost always comes from outside the inner circle. New things come from what are called our weak ties, our friends of friends of friends. So yes, half of twentysomethings are un- or under-employed. But half aren't, and weak ties are how you get yourself into that group. Half of new jobs are never posted, so reaching out to your neighbor's boss is how you get that unposted job. It's not cheating. It's the science of how information spreads.
İkincisi, Emma'ya şehirli sınıfının abartıldığını söyledim. İyi arkadaşlar sizi hava alanına kadar bırakabilirler, ama bir araya gelen hemfikir 20'li yaşlarındakiler tanıdıkları kişiler, bildikleri şeyler, düşünce yapıları, konuşma şekilleri, çalıştıkları yerler konusunda birbirlerini sınırlarlar. Bu sermayenin yeni parçası, yeni sevgili hemen hemen her zaman çemberin dışından gelir. Yeni şeyler uzak arkadaşlık ilişkilerimizden gelir, mesela arkadaşlarımızın arkadaşlarının arkadaşlarından. Yani evet, 20'lerindekilerin yarısı işsiz ya da istediği işi bulamıyor, ancak yarısı öyle değil ve uzak arkadaşlık ilişkileriniz sayesinde bu gruplara girebilirsiniz. Yeni işlerin yarısı hiçbir zaman ilan edilmiyor; haliyle, komşunuzun patronuna ulaşabilmeniz bu ilan edilmeyen işi nasıl aldığınızı açıklıyor. Bu aldatma değil. Bu bilginin nasıl yayıldığının bilimi.
Last but not least, Emma believed that you can't pick your family, but you can pick your friends. Now this was true for her growing up, but as a twentysomething, soon Emma would pick her family when she partnered with someone and created a family of her own. I told Emma the time to start picking your family is now.
Son olarak, Emma ailenizi seçemeyeceğini ancak arkadaşlarınızı seçebileceğinize inanıyordu. Bu, o büyürken doğruydu, fakat 20'lerindeyken Emma eşini bulduğunda aslında ailesini de seçmeye başlamış olacaktı. Emma'ya hemen ailesini seçmeye başlamasını söylemiştim.
Now you may be thinking that 30 is actually a better time to settle down than 20, or even 25, and I agree with you. But grabbing whoever you're living with or sleeping with when everyone on Facebook starts walking down the aisle is not progress. The best time to work on your marriage is before you have one, and that means being as intentional with love as you are with work. Picking your family is about consciously choosing who and what you want rather than just making it work or killing time with whoever happens to be choosing you.
30'un hayatınızı yoluna koymak için 20'den hatta 25'ten daha uygun bir yaş olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ve bu konuda size katılıyorum. Fakat kiminle yaşayacağınızı ya da yatacağınızı herkes Facebook'ta düğün fotoğraflarını paylaşınca seçmek bir ilerleme değil. Evliliğiniz üzerine çalışmak için en uygun zaman evlenmeden önceki zamandır, ve bunun anlamı iş için istekli olmanız gibi aşk için de istekli ve niyetli olmanızdır. Ailenizi seçmeniz; basitçe bu durumu tesadüfen sizi seçmiş biriyle yürütmeye çalışmak, ya da zaman öldürmek değildir; bu, istediğiniz kişiyi ve istediğiniz şeyi seçmenizdir.
So what happened to Emma? Well, we went through that address book, and she found an old roommate's cousin who worked at an art museum in another state. That weak tie helped her get a job there. That job offer gave her the reason to leave that live-in boyfriend. Now, five years later, she's a special events planner for museums. She's married to a man she mindfully chose. She loves her new career, she loves her new family, and she sent me a card that said, "Now the emergency contact blanks don't seem big enough."
Peki Emma'ya ne oldu? O adres defterinin üstünden geçtik, ve eski oda arkadaşının başka bir eyaletteki sanat müzesinde çalışan kuzenini buldu. Bu uzak bağlantısı ona orda bir iş bulmasını sağladı. Bu iş, ona erkek arkadaşından ayrılması için bir sebep verdi. Ve şimdi, 5 yıl sonra, müzeler için özel organizasyon görevlisi olarak çalışıyor. Düşünerek ve isteyerek seçtiği bir adamla evlendi. Yeni kariyerini, yeni ailesini sevdi, ve bana "Şimdi acil numara boşluğu yeterince büyük görünmüyor." yazan bir kart gönderdi.
Now Emma's story made that sound easy, but that's what I love about working with twentysomethings. They are so easy to help. Twentysomethings are like airplanes just leaving LAX, bound for somewhere west. Right after takeoff, a slight change in course is the difference between landing in Alaska or Fiji. Likewise, at 21 or 25 or even 29, one good conversation, one good break, one good TED Talk, can have an enormous effect across years and even generations to come.
Emma'nın hikayesi oldukça basit ve kolayca gerçekleşmiş gibi gelebilir, ama 20'lerindekilerle çalışmayı sevmemin sebebi de bu. Onlara yardım etmek oldukça kolay. 20'lerindekiler LAX'ten henüz kalkmış, batıda herhangi bir yere giden uçaklar gibidir. Kalkıştan hemen sonra yapılan küçük bir değişiklik Alaska ya da Fiji'ye inmek kadar fark yaratabilir. 21, 25 hatta 29 için olduğu gibi, keyifli bir sohbetin, iyi bir molanın, güzel bir TED konuşmasının gelecek yıllar ve hatta jenerasyonlar için inanılmaz büyük bir etkisi olacaktır.
So here's an idea worth spreading to every twentysomething you know. It's as simple as what I learned to say to Alex. It's what I now have the privilege of saying to twentysomethings like Emma every single day: Thirty is not the new 20, so claim your adulthood, get some identity capital, use your weak ties, pick your family. Don't be defined by what you didn't know or didn't do. You're deciding your life right now.
İşte tanıdığınız her 20'li yaşlarındaki insana söyleyebileceğiniz bir fikir. Alex'e söylemeyi öğrendiğim şey kadar basit. Bu şu an her gün Emma gibi bir çok 20'lerinde olana söyleme ayrıcalığına sahip olduğum şey: 30 yeni 20 değil, yetişkinliğinize sahip çıkın, kimliğinize yatırım yapın, uzak arkadaş ilişkilerinizi kullanın, ailenizi seçin. Kendinizi bilmediğiniz şeylerle ya da yapmadığınız şeylerle tanımlamayın. Hayatınızı şu an belirliyorsunuz.
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkışlar)