I come from Lebanon, and I believe that running can change the world. I know what I have just said is simply not obvious.
Lübnan'dan geliyorum ve koşmanın dünyayı değiştirebileceğine inanıyorum. Az önce söylediğim şeyin tamamen açık olmadığını biliyorum.
You know, Lebanon as a country has been once destroyed by a long and bloody civil war. Honestly, I don't know why they call it civil war when there is nothing civil about it. With Syria to the north, Israel and Palestine to the south, and our government even up till this moment is still fragmented and unstable. For years, the country has been divided between politics and religion. However, for one day a year, we truly stand united, and that's when the marathon takes place.
Bilirsiniz, bir zamanlar Lübnan, ülke olarak, uzun ve kanlı bir iç savaşta yok edilmişti. Dürüst olmak gerekirse, içeriğinde sivil hiçbir şey yokken ona neden iç savaş dediklerini bilmiyorum. Kuzey'de Suriye, Güney'de İsrail ve Filistin ile birlikte, bizim devletimiz bu ana kadar hala dengesiz ve parçalanmış. Yıllarca, bu ülke siyaset ve din arasında bölündü. Ama yine de yılda bir kez, gerçek anlamda birlikte olabiliyoruz:
I used to be a marathon runner. Long distance running was not only good for my well-being but it helped me meditate and dream big. So the longer distances I ran, the bigger my dreams became. Until one fateful morning, and while training, I was hit by a bus. I nearly died, was in a coma, stayed at the hospital for two years, and underwent 36 surgeries to be able to walk again.
Maratonun gerçekleştiği zamanda. Ben maraton koşucusuydum. Uzun mesafe koşusu sadece sağlığım için iyi değildi. Düşünmeme ve büyük hayaller kurmama yardımcı oluyordu. Bundan dolayı daha uzak mesafeleri koştukça, hayallerim daha da büyüyordu. Uğursuz bir sabah idmanda iken bir otobüs bana çarptı. Neredeyse ölüyordum. Komadaydım. İki yıl boyunca hastanede kaldım ve tekrar yürüyebilmek için 36 ameliyat geçirdim.
As soon as I came out of my coma, I realized that I was no longer the same runner I used to be, so I decided, if I couldn't run myself, I wanted to make sure that others could. So out of my hospital bed, I asked my husband to start taking notes, and a few months later, the marathon was born.
Komadan çıkar çıkmaz, Artık eskiden olduğum aynı koşucu olmadığımı fark ettim. Bundan dolayı eğer kendim koşamayacaksam başkalarının koşabileceğinden emin olmak istediğime karar verdim. Böylece hastane yatağımdan çıkınca, kocamdan notlar almaya başlamasını istedim ve birkaç ay sonra,
Organizing a marathon as a reaction to an accident may sound strange, but at that time, even during my most vulnerable condition, I needed to dream big. I needed something to take me out of my pain, an objective to look forward to. I didn't want to pity myself, nor to be pitied, and I thought by organizing such a marathon, I'll be able to pay back to my community, build bridges with the outside world, and invite runners to come to Lebanon and run under the umbrella of peace.
maraton doğmuştu. Bir kazaya karşılık maraton başlatmak size ilginç gelebilir. Fakat o zamanlar, en hassas olduğum durumda bile büyük düşünmeye ihtiyacım vardı. Beni acımdan alıkoyabilecek bir şeye ihtiyacım vardı, dört gözle bekleyeceğim bir amaca. Ne kendime acımak ne de acınmak istiyordum, ve böyle bir maraton organize edersem, toplumuma geri ödeyebileceğimi, dış dünya ile köprüler kurabileceğimi düşündüm ve koşucuları Lübnan'a gelip bir barış şemsiyesi altında koşmaya davet ettim.
Organizing a marathon in Lebanon is definitely not like organizing one in New York. How do you introduce the concept of running to a nation that is constantly at the brink of war? How do you ask those who were once fighting and killing each other to come together and run next to each other? More than that, how do you convince people to run a distance of 26.2 miles at a time they were not even familiar with the word "marathon"? So we had to start from scratch.
Lübnan'da maraton düzenlemek kesinlikle New York'da maraton düzenlemek gibi değil. Sürekli savaş eşiğinde olan bir millete koşu kavramını nasıl açıklarsınız? Bir zamanlar birbirleri ile savaşan ve birbirlerini öldürenlerden birlik olup yan yana koşmalarını nasıl istersiniz? Bundan daha da fazlası, insanların "maraton" kelimesine bile aşina olmadığı bir durumda, onları 26.2 mil koşmaya nasıl ikna edesiniz?
For almost two years, we went all over the country and even visited remote villages. I personally met with people from all walks of life -- mayors, NGOs, schoolchildren, politicians, militiamen, people from mosques, churches, the president of the country, even housewives. I learned one thing: When you walk the talk, people believe you. Many were touched by my personal story, and they shared their stories in return. It was honesty and transparency that brought us together. We spoke one common language to each other, and that was from one human to another. Once that trust was built, everybody wanted to be part of the marathon to show the world the true colors of Lebanon and the Lebanese and their desire to live in peace and harmony.
Bundan dolayı sıfırdan başlamak zorundaydık. Neredeyse iki yıl boyunca, bütün ülkeyi dolaştık ve uzak köyleri bile ziyaret ettik. Toplumun her kesiminden insanlarla şahsen tanıştım-- belediye başkanları, sivil toplum örgütleri, öğrenciler, politikacılar, yedek erler, camilerden ve kiliselerden insanlar, ülkenin başbakanı, ve hatta ev kadınları. Bir şey öğrendim: Söylediklerini gerçekleştirirsen insanlar sana inanır. Birçoğu kişisel hikayemden çok etkilenmişti ve karşılığında kendi hikayelerini anlattılar. Bizi bir araya getiren cömertlik ve şeffaflıktı. Birbirimizle ortak bir dille konuştuk, ve bu bir insandan ötekineydi. Bir kez o güven kurulduğu zaman, dünyaya, Lübnan'ın ve Lübnanlıların gerçek renklerini barış ve uyum içinde yaşama arzusunu göstermek için herkes maratonun bir parçası olmayı istiyordu.
In October 2003, over 6,000 runners from 49 different nationalities came to the start line, all determined, and when the gunfire went off, this time it was a signal to run in harmony, for a change.
2003'ün Ekim ayında, 49 farklı milleten 6,000'in üzerinde koşucu, hepsi kararlı, başlangıç çizgisine geldi. Silah ateşlendi. Ateş, bu sefer, degişim için uyum içinde koşmanın işaretiydi.
The marathon grew. So did our political problems. But for every disaster we had, the marathon found ways to bring people together. In 2005, our prime minister was assassinated, and the country came to a complete standstill, so we organized a five-kilometer United We Run campaign. Over 60,000 people came to the start line, all wearing white T-shirts with no political slogans. That was a turning point for the marathon, where people started looking at it as a platform for peace and unity.
Maraton büyüdü. Siyasi problemlerimiz de öyle. Fakat yakalandığımız her felakette, maraton insanları bir araya getirmenin yollarını buldu. 2005'de, başbakanımız suikaste uğradı ve bütün ülke sessizliğe büründü, böylece 5-kilometre Birlikte Koşuyoruz kampanyasını organize ettik. 60,000'in üzerinde insan başlama çizgisine geldi, hepsi siyasi sloganı olmayan düz beyaz tişörtlerle geldi. Bu, insanların barış ve birlik platformu olarak görmeye başladıkları maratonun dönüm noktasıydı.
Between 2006 up to 2009, our country, Lebanon, went through unstable years, invasions, and more assassinations that brought us close to a civil war. The country was divided again, so much that our parliament resigned, we had no president for a year, and no prime minister. But we did have a marathon.
2006-2009 yılları arasında, ülkemiz Lübnan, bizi iç savaşa yaklaştıran dengesiz yıllar, istilalar ve daha çok suikastler geçirdi. Ülke tekrar o kadar çok bölünmüştü ki parlamentomuz istifa etmiş, bir yıl boyunca ne başbakanımız ne de cumhurbaşkanımız vardı. Fakat maratonumuz vardı.
(Applause)
(Alkışlar)
So through the marathon, we learned that political problems can be overcome. When the opposition party decided to shut down part of the city center, we negotiated alternative routes. Government protesters became sideline cheerleaders. They even hosted juice stations.
Böylece maraton aracılığıyla, siyasi sorunların üstesinden gelinebileceğini öğrendik. Muhalefet parti şehir merkezini kapatmaya karar verdiği zaman, alternatif yollar aradık. Hükümet protestocuları ek destekçiler haline geldi.
(Laughter)
Hatta meyve suyu durakları bile kurdular.
You know, the marathon has really become one of its kind. It gained credibility from both the Lebanese and the international community. Last November 2012, over 33,000 runners from 85 different nationalities came to the start line, but this time, they challenged a very stormy and rainy weather. The streets were flooded, but people didn't want to miss out on the opportunity of being part of such a national day.
Maraton gerçekten türünün tek örneği haline gelmişti. Hem Lübnanlılardan hem de uluslararası camiadan itibar görüyordu. Geçen 2012 Kasım ayında, 85 farklı milletten 33,000 koşucu başlangıç çizgisine geldi, ancak bu sefer fırtınalı ve yağmurlu havaya meydan okudular. Caddeleri su basmıştı, fakat insanlar böylesine milli bir günün bir parçası olma fırsatını kaçırmak istemiyordu.
BMA has expanded. We include everyone: the young, the elderly, the disabled, the mentally challenged, the blind, the elite, the amateur runners, even moms with their babies. Themes have included runs for the environment, breast cancer, for the love of Lebanon, for peace, or just simply to run.
Beyrut Maraton Derneği genişledi. Herkesi dahil ettik: genç, yaşlı, engelli, zihinsel özürlü, görme engelli, elit, amatör koşucular, ve hatta bebekleriyle birlikte anneler. Koşunun konularına çevre, göğüs kanseri, Lübnan sevgisi, barış ya da basitçe koşmak dahildi.
The first annual all-women-and-girls race for empowerment, which is one of its kind in the region, has just taken place only a few weeks ago, with 4,512 women, including the first lady, and this is only the beginning.
Bu yıl ilk defa, kadınları güçlendirmek amacıyla birkaç hafta önce düzenlenen ve bölgede eşi benzeri bulunmayan yıllık "bütün-kadınlar-ve-genç kızlar" koşusuna devlet başkanının eşi dahil 4,512 kadın katıldı ve bu daha başlangıç.
Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkışlar)
BMA has supported charities and volunteers who have helped reshape Lebanon, raising funds for their causes and encouraging others to give. The culture of giving and doing good has become contagious. Stereotypes have been broken. Change-makers and future leaders have been created. I believe these are the building blocks for future peace.
BMD, Lübnan'ı yeniden şekillendirmeye yardımcı olan hayır kurumlarını ve gönüllüleri destekledi. Amaçları için fonlarını yükseltip ve başkalarını da destek olmaları için cesaretlendirdik. Vermek ve iyilik yapma kültürü bulaşıcı bir hale geldi. Önyargılar kırıldı. Değişim yapanlar ve gelecek liderler yaratıldı. İnanıyorum ki bunlar gelecekteki barışın yapı taşları.
BMA has become such a respected event in the region that government officials in the region, like Iraq, Egypt and Syria, have asked the organization to help them structure a similar sporting event. We are now one of the largest running events in the Middle East, but most importantly, it is a platform for hope and cooperation in an ever-fragile and unstable part of the world. From Boston to Beirut, we stand as one.
BMD, bölgede öylesine saygı duyulan bir organizasyon haline geldi ki Irak, Mısır ve Suriye'deki devlet yetkilileri organizasyona, benzer bir spor etkinliği yapısı oluşturmak için yardım istediler. Şimdi biz Orta Doğu'daki en büyük koşma organizasyonuyuz fakat daha da önemlisi bu platform, dünyanın bu hassas ve oldukça değişken bölgesinde bir umut ve yardımlaşma platformu. Boston'dan Beyrut'a kadar birlikte duruyoruz.
(Applause)
(Alkışlar)
After 10 years in Lebanon, from national marathons or from national events to smaller regional races, we've seen that people want to run for a better future. After all, peacemaking is not a sprint. It is more of a marathon.
Geçen 10 yılın ardından Lübnan'da, milli maratonlardan ya da milli etkinliklerden küçük bölgesel yarışlara kadar, insanların daha iyi bir gelecek için koşmak istediğini gördük. Buna rağmen barışı sağlamak bir koşu değildir. Maratondan çok daha fazlasıdır.
Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkışlar)