So I grew up in Limpopo, on the border of Limpopo and Mpumalanga, a little town called Motetema. Water and electricity supply are as unpredictable as the weather, and growing up in these tough situations, at the age of 17, I was relaxing with a couple of friends of mine in winter, and we were sunbathing. The Limpopo sun gets really hot in winter. So as we were sunbathing, my best friend next to me says, "Man, why doesn't somebody invent something that you can just put on your skin and then you don't have to bathe?" And I sat, and I was like, "Man, I would buy that, eh?"
Ben Limpopo'da büyüdüm, Limpopo ve Mpumalanga sınırında, Motetama adında küçük bir kasabada. Su ve elektrik miktarı aynı hava durumu gibi tahmin edilemez ve bu zor şartlarda yetişmiş biri olarak 17 yaşımdayken, birkaç arkadaşımla beraber bir kış günü dinleniyor ve güneşleniyorduk. Limpopo güneşi kışın gerçekten sıcaktır. Güneşlenirken yanımda duran en yakın arkadaşım bana döndü ve: "Dostum, neden birisi çıkıp da sadece cildine sürebileceğin ve banyo yapmanı gerektirmeyecek bir şey icat etmiyor?" dedi. Oturdum ve dedim ki: "Dostum ben böyle bir şeyi satın alırdım"
So I went home, and I did a little research, and I found some very shocking statistics. Over 2.5 billion people in the world today do not have proper access to water and sanitation. Four hundred and fifty million of them are in Africa, and five million of them are in South Africa. Various diseases thrive in this environment, the most drastic of which is called trachoma. Trachoma is an infection of the eye due to dirt getting into your eye. Multiple infections of trachoma can leave you permanently blind. The disease leaves eight million people permanently blind each and every year. The shocking part about it is that to avoid being infected with trachoma, all you have to do is wash your face: no medicine, no pills, no injections.
Sonra eve gittim ve biraz araştırma yaptım, ve bazı şok edici istatistiklerle karşılaştım. Bugün dünyada 2.5 milyarın üzerinde insanın su ve hijyen hizmetlerine tam manada ulaşımı yok. Bunların 450 milyonu Afrika'da, ve 5 milyonu da Güney Afrika'da. Bu ortamlarda çeşitli hastalıklar gelişiyor, ve bunların en tehlikelisi de trahom. Trahom, gözünüze kaçan kir yüzünden oluşan bir enfeksiyon. Trahom'u birden çok kere kapmak sizi kalıcı olarak kör edebilir. Bu hastalık her yıl sekiz milyon insanı kalıcı olarak kör ediyor. En şok edici yanı ise, trahom'u kapmaktan kaçınmak için yapmanız gereken tek şeyin yüzünüzü yıkamak olması: ne ilaç, ne hap, ne de iğne.
So after seeing these shocking statistics, I thought to myself, "Okay, even if I'm not just doing it for myself and the fact that I don't want to bathe, I at least need to do it to try to save the world." (Laughter) So with my trusty little steed, my Nokia 6234 cell phone -- I didn't have a laptop, I didn't have Internet much, except for the 20-rand-an-hour Internet cafe — I did research on Wikipedia, on Google, about lotions, creams, the compositions, the melting points, the toxicities -- I did high school science -- and I wrote down a little formula on a piece of paper, and it looked like the KFC special spice, you know?
Bu şok edici istatistikleri gördükten sonra kendi kendime düşündüm: "Tamam, sadece kendim için yapmıyor olsam da, banyo yapmak istemememden olsa da, en azından dünyayı kurtarmak için bunu yapmam gerekiyor." (Gülüşmeler) Böylece küçük sadık bineğim Nokia 6234'ümle -- Laptopum yoktu, internete pek giremiyordum, sadece bazen saati 20 rand olan internet cafede --- Wikipedia'da, Google'da losyonlar, kremler, karışımlar, erime noktaları, zehirliliği araştırdım -- Lise düzeyinde bilim yaptım -- ve bir parça kağıda küçük bir formül yazdım, ve biliyor musunuz, aynı KFC özel baharatı gibi gözüküyordu.
So I was like, okay, so we've got the formula ready. Now we need to get this thing into practice. Fast forward four years later, after having written a 40-page business plan on the cell phone, having written my patent on the cell phone, I'm the youngest patent-holder in the country, and — ("No more bathing!") — I can't say any more than that. (Laughter) I had invented DryBath, the world's first bath-substituting lotion. You literally put it on your skin, and you don't have to bathe. (Laughter)
Sonra tamam dedim, formülümüz hazır. Şimdi yapmamız gereken bunu pratiğe dökmek. Dört yıl sonrasına atlarsak, cep telefonunda 40 sayfalık iş planı yazmamdan ve ve cep telefonumda patenti yazmamdan sonra, ülkedeki en genç patent sahibi insanım, ve --- ("Artık banyoya gerek yok!") -- Daha iyi açıklayamazdım. (Gülüşmeler) DryBath'i icat ettim, dünyanın ilk banyo yerine geçen losyonu. Bunu cidden cildinize sürüyorsunuz ve banyo yapmanıza gerek kalmıyor. (Gülüşmeler)
So after having tried to make it work in high school with the limited resources I had, I went to university, met a few people, got it into practice, and we have a fully functioning product that's ready to go to the market. It's actually available on the market. So we learned a few lessons in commercializing and making DryBath available. One of the things we learned was that poor communities don't buy products in bulk. They buy products on demand. A person in Alex doesn't buy a box of cigarettes. They buy one cigarette each day, even though it's more expensive. So we packaged DryBath in these innovative little sachets. You just snap them in half, and you squeeze it out. And the cool part is, one sachet substitutes one bath for five rand. After creating that model, we also learned a lot in terms of implementing the product. We realized that even rich kids from the suburbs really want DryBath. (Laughter) At least once a week. Anyway, we realized that we could save 80 million liters of water on average each time they skipped a bath, and also we would save two hours a day for kids who are in rural areas, two hours more for school, two hours more for homework, two hours more to just be a kid.
Bunu lisedeyken elimdeki sınırlı kaynakla başarmaya çalıştıktan sonra, üniversiteye gittim, birkaç insanla tanıştım, çalışmamı pratiğe döktüm ve tam olarak işleyen ve pazara girmeye hazır bir ürün elde ettik. Gerçekten de şu an satışta. Böylece DryBath'i ticarete dökmek ve ulaşılabilir yapmak konusunda birkaç ders öğrendik. Öğrendiğimiz şeylerden biri, bu fakir toplumların ürünleri büyük miktarlarda satın almadığıydı. Ürünleri ihtiyaç üzerine alıyorlar. Alex'teki bir insan bir paket sigara almaz. Her gün bir tek sigara alır, böylesinin daha pahalı olmasına rağmen. Böylece DryBath'i küçük, yenilikçi minik torbalarla paketledik. Sadece ortadan bölüyor ve sıkıyorsunuz. En güzel tarafı ise bir küçük paket bir banyo yerine beş rand karşılığı geçiyor. Bu modeli oluşturduktan sonra, ayrıca ürünü hayata geçirme konusunda da çok şey öğrendik. Fark ettik ki, dış mahallelerdeki zengin çocuklar bile gerçekten DryBath'i istiyorlar. (Gülüşmeler) En azından haftada bir. Neyse, fark ettik ki ortalama 80 milyon litre suyu her bir banyo yapmayı atladıklarında kurtarabiliyorduk, ve ayrıca kırsal bölgedeki çocuklar için günde iki saati kazanabiliyorduk, böylece okul için iki saat daha, ödev için iki saat daha, sadece çocuk olabilmek için iki saat daha.
After seeing that global impact, we narrowed it down to our key value proposition, which was cleanliness and convenience. DryBath is a rich man's convenience and a poor man's lifesaver.
Evrensel etkiyi gördükten sonra, asıl değer verdiğimiz şeye daralttık, temizlik ve kolaylığa. DryBath, zengin birinin kolaylığı ve fakir birinin de hayat kurtacısı.
Having put the product into practice, we are actually now on the verge of selling the product onto a multinational to take it to the retail market, and one question I have for the audience today is, on the gravel roads of Limpopo, with an allowance of 50 rand a week, I came up with a way for the world not to bathe. What's stopping you? (Applause) I'm not done yet. I'm not done yet. And another key thing that I learned a lot throughout this whole process, last year Google named me as one of the brightest young minds in the world. I'm also currently the best student entrepreneur in the world, the first African to get that accolade, and one thing that really puzzles me is, I did all of this just because I didn't want to bathe. Thank you. (Applause.)
Ürünü pratiğe döktükten sonra, şu an gerçekten ürünü pazara sunmak için çokuluslu bir şirkete satma aşamasındayız ve bugün seyircilere sormak istediğim bir soru da şu, Limpopo'nun çakıl yollarında, haftalık 50 rand'lık bir harçlıkla, dünyanın banyo yapmaması için bir yöntem geliştirdim. Sizi durduran ne? (Alkışlar) Henüz bitirmedim. Henüz bitirmedim. Ve bu tüm süreç boyunca çokça öğrendiğim diğer şeylerden biri de, geçen yıl Google'ın beni dünyadaki en parlak genç beyinlerden biri olarak adlandırması. Şu an dünyadaki en iyi öğrenci girişimci ve bu onura sahip olan ilk Afrikalı'yım ve beni şaşırtan şeylerden biri de şu, bunların hepsini sadece banyo yapmak istemediğim için başardım. Teşekkürler.