How many people here would like to live to be at least 80 years old? Yeah. I think we all have this hopeful expectation of living into old age. Let's project out into the future, to your future "you's," and let's imagine that we're all 85. Now, everyone look at two people. One of you probably has Alzheimer's disease.
Burada kaç kişi en az 80 yaşına kadar yaşamak ister? Evet. Sanırım hepimiz geç bir yaşa kadar yaşayabilmeyi ümit ediyoruz. Haydi bunu geleceğe yansıtalım, gelecekteki 'siz'lere, ve hepimizin 85 yaşında olduğunu hayal edelim. Şimdi, herkes, iki kişiye baksın. Biriniz muhtemelen Alzheimer hastası.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Alright, alright. And maybe you're thinking, "Well, it won't be me." Then, OK. You are a caregiver. So --
Tamam, tamam. Belki ''O ben olmayacağım'' diye düşünüyorsunuz. O zaman tamam. Siz hastaya bakan kişisiniz. Yani--
(Laughter)
(Gülüşmeler)
so in some way, this terrifying disease is likely to affect us all.
yani bir şekilde, bu korkutucu hastalık, muhtemelen hepimizi etkileyecek.
Part of the fear around Alzheimer's stems from the sense that there's nothing we can do about it. Despite decades of research, we still have no disease-modifying treatment and no cure. So if we're lucky enough to live long enough, Alzheimer's appears to be our brain's destiny.
Alzheimer ile ilgili korkunun büyük bir kısmı, hastalıkla ilgili yapabileceğimiz olmadığı düşüncesinden kaynaklanır. Onlarca yıllık araştırmalara rağmen, hâlen önleyici bir çalışma ve tedaviye sahip değiliz. Uzun yaşayacak kadar şanslıysak, Alzheimer beynimizin kaderi olacak gibi gözüküyor.
But maybe it doesn't have to be. What if I told you we could change these statistics, literally change our brain's destiny, without relying on a cure or advancements in medicine?
Belki de böyle olmak zorunda değil. Ya sizlere bu istatistikleri, beynimizin kaderini, tıptaki gelişmelere ve tedavilere bağlı kalmadan değiştirebileceğimizi söylesem.
Let's begin by looking at what we currently understand about the neuroscience of Alzheimer's. Here's a picture of two neurons connecting. The point of connection, this space circled in red, is called the synapse. The synapse is where neurotransmitters are released. This is where signals are transmitted, where communication happens. This is where we think, feel, see, hear, desire ... and remember. And the synapse is where Alzheimer's happens.
Gelin, Alzheimer'ın nörobilimi hakkında halihazırda ne anladığımıza bakarak başlayalım. Burada birbirine bağlı iki nöron görmekteyiz. Kırmızı daire içine alınmış bağlantı noktası, sinaps olarak adlandırılır. Sinaps sinir taşıyıcılarının salıverildiği yerdir. Sinyaller burada iletilir, iletişim burada gerçekleşir. Burası düşündüğümüz, hissettiğimiz, gördüğümüz, arzuladığımız ve hatırladığımız yerdir. Burası Alzheimer'ın da gerçekleştiği yerdir.
Let's zoom in on the synapse and look at a cartoon representation of what's going on. During the business of communicating information, in addition to releasing neurotransmitters like glutamate into the synapse, neurons also release a small peptide called amyloid beta. Normally, amyloid beta is cleared away metabolized by microglia, the janitor cells of our brains. While the molecular causes of Alzheimer's are still debated, most neuroscientists believe that the disease begins when amyloid beta begins to accumulate. Too much is released, or not enough is cleared away, and the synapse begins to pile up with amyloid beta. And when this happens, it binds to itself, forming sticky aggregates called amyloid plaques.
Sinapse odaklanalım ve ne olup bittiğinin çizgisel tasvirine bakalım. Bilginin iletişimi esnasında, glutamate ve sinaps gibi sinir taşıyıcılarının yanında, nöronlar ayrıca amiloid beta denilen küçük bir peptid salgılarlar. Normalde, amiloid beta, beynimizin temizlik görevlisi mikroglia tarafından metabolize edilerek temizlenir. Alzheimer'ın moleküler nedenleri hâlâ tartışılsa da, birçok nörobilimci, hastalığın amiloid beta birikmesinden kaynaklandığına inanıyor. Çok fazla salgılanır ya da yeterli kadar temizlenemez ve sinapslar amyloid beta biriktirmeye başlar. Bu olduğunda da, amiloid plakları denilen yapışkan kümeler oluşturarak kendiyle birleştirir.
How many people here are 40 years old or older? You're afraid to admit it now. This initial step into the disease, this presence of amyloid plaques accumulating, can already be found in your brains. The only way we could be sure of this would be through a PET scan, because at this point, you are blissfully unaware. You're not showing any impairments in memory, language, or cognition ... yet. We think it takes at least 15 to 20 years of amyloid plaque accumulation before it reaches a tipping point, then triggering a molecular cascade that causes the clinical symptoms of the disease. Prior to the tipping point, your lapses in memory might include things like, "Why did I come in this room?" or "Oh ... what's his name?" or "Where did I put my keys?"
Burada kaç kişi 40 yaşın üzerinde? Şimdi kabul etmeye korkuyorsunuz. Hastalığın bu ilk adımı, amiloid plakları birikmesi, şu anda beyinlerinizde saptanabilir. Bundan emin olmanın tek yolu PET taramasıdır, çünkü bu noktada mutlu ve farkında değilsiniz. Hafıza, dil ve kavramada bir sorun yaşamıyorsunuz... şimdilik. Amiloid plak birikmesinin kritik sınıra ulaşmasının, 10-15 yıl kadar sürdüğünü, sonra da hastalığın kilinik belirtilerine yol açan moleküler bir şelaleyi tetikleyeceğini tahmin etmekteyiz. Kritik noktaya gelene kadar, hafızanızdaki sapmalar şunlar gibi olabilir, ''Bu odaya neden geldim?'' ya da ''Ya...Adı neydi?'' ya da ''Anahtarlarımı nereye bıraktım?''
Now, before you all start freaking out again, because I know half of you did at least one of those in the last 24 hours -- these are all normal kinds of forgetting. In fact, I would argue that these examples might not even involve your memory, because you didn't pay attention to where you put your keys in the first place. After the tipping point, the glitches in memory, language and cognition are different. Instead of eventually finding your keys in your coat pocket or on the table by the door, you find them in the refrigerator, or you find them and you think, "What are these for?"
Şimdi hepiniz dehşete düşmeden önce, çünkü eminim en az yarınız bunlardan en az birini son 24 saatte yaşadınız-- bunlar aslında unutulması normal şeyler. Hatta, şunu söyleyebilirim ki bunların aslında hafızanızla ilgisi bile yok, çünkü ilk etapta anahtarları nereye koyduğunuza dikkat etmediniz. Kritik noktadan sonra, hafızadaki, dil ve kavramadaki hatalar farklıdır. Anahtarlarınızı sonunda cebinizde ya da masada bulmak yerine onları buzdolabında bulursunuz ya da bulduktan sonra şunu düşünürsünüz, ''Bunlar ne işe yarıyordu?''
So what happens when amyloid plaques accumulate to this tipping point? Our microglia janitor cells become hyper-activated, releasing chemicals that cause inflammation and cellular damage. We think they might actually start clearing away the synapses themselves. A crucial neural transport protein called "tau" becomes hyperphosphorylated and twists itself into something called "tangles," which choke off the neurons from the inside. By mid-stage Alzheimer's, we have massive inflammation and tangles and all-out war at the synapse and cell death.
Öyleyse amiloid plaklar kritik noktaya ulaştıktan sonra ne olur? Mikrogli temizleyici hücrelerimiz aşırı aktive olur ve iltihap ve hücresel tahribata yol açan kimyasallar salgılarlar. Sinapsları temizlemeye başladıklarını da düşünebiliriz. ''Tau'' olarak adlandırılan önemli bir sinir iletim proteini hiperfosfatlanır ve kendisini ''yumak'' adı verilen bir şeylere büker, bu da içindeki nöronları kusar. Alzheimer'ın orta dönemlerinde aşırı iltihaplanma ve yumaklar ve sinapslarda topyekün savaşlar ve hücre ölümleri olur.
So if you were a scientist trying to cure this disease, at what point would you ideally want to intervene? Many scientists are betting big on the simplest solution: keep amyloid plaques from reaching that tipping point, which means that drug discovery is largely focused on developing a compound that will prevent, eliminate, or reduce amyloid plaque accumulation. So the cure for Alzheimer's will likely be a preventative medicine. We're going to have to take this pill before we reach that tipping point, before the cascade is triggered, before we start leaving our keys in the refrigerator. We think this is why, to date, these kinds of drugs have failed in clinical trials -- not because the science wasn't sound, but because the people in these trials were already symptomatic. It was too late. Think of amyloid plaques as a lit match. At the tipping point, the match sets fire to the forest. Once the forest is ablaze, it doesn't do any good to blow out the match. You have to blow out the match before the forest catches fire.
Bu hastalığı tedavi etmek isteyen bir bilim insanı iseniz hangi aşamada müdahale etmeniz ideal olur? Birçok bilim insanı en basit çözüm üstünde duruyor: Amiloid plakalarının bu doyma noktasına ulaşmasını engellemek. Bu da ilaç buluşlarının büyük ölçüde, amiloid plaklarının yoğunlaşmasını önleyecek bir bileşimin bulunmasına odaklanması anlamına geliyor. Yani, Alzheimer'ın çaresi muhtemelen önleyici tıp olacaktır. Bu ilacı bu doyma noktasına ulaşmadan önce, katlı yığılma başlamadan önce, anahtarı buzdolabında unutmadan önce kullanmaya başlamalıyız. Bunun, klinik deneylerde, bu tür ilaçların bugüne kadar başarısız olmalarının nedeni olduğunu düşünüyoruz. Araştırmaların güvenilir olmadığı için değil, bu deneylerdeki deneklerin zaten bu belirtilere sahip olması yüzünden. Artık çok geç olduğundan. Amiloid plaklarını bir kibriti çakmak gibi düşünün. Doyma noktasında kibrit ormanı ateşe verir. Orman bir kere tutuştuğunda, kibriti söndürmek bir işe yaramaz. Kibriti, orman yanmaya başlamadan söndürmeniz gerekir.
Even before scientists sort this out, this information is actually really good news for us, because it turns out that the way we live can influence the accumulation of amyloid plaques. And so there are things we can do to keep us from reaching that tipping point.
Bilim adamları bunu çözmeden önce dahi bu bilgi bizim için çok iyi bir haberdir çünkü artık yaşam biçimimizin amiloid plak birikmesini etkileyebileceğini biliyoruz. Yani bu doyma noktasına gelmemizi önlemek için bir şeyler yapabiliriz.
Let's picture your risk of Alzheimer's as a see-saw scale. We're going to pile risk factors on one arm, and when that arm hits the floor, you are symptomatic and diagnosed with Alzheimer's. Let's imagine you're 50 years old. You're not a spring chicken anymore, so you've accumulated some amyloid plaques with age. Your scale is tipped a little bit.
Alzheimer riskinizi bir terazide resmedelim. Risk faktörlerinizi bir kola yığacağız ve kol yere değdiğinde, belirtilerini gösterip Alzheimer teşhisi konulacak. Farz edelim ki 50 yaşındasınız. Artık genç değilsiniz, yani yaşınızla birlikte biraz amiloid plakaları biriktirdiniz. Terazi biraz oynadı.
Now let's look at your DNA. We've all inherited our genes from our moms and our dads. Some of these genes will increase our risk and some will decrease it. If you're like Alice in "Still Alice," you've inherited a rare genetic mutation that cranks out amyloid beta, and this alone will tip your scale arm to the ground. But for most of us, the genes we inherit will only tip the arm a bit. For example, APOE4 is a gene variant that increases amyloid, but you can inherit a copy of APOE4 from mom and dad and still never get Alzheimer's, which means that for most of us, our DNA alone does not determine whether we get Alzheimer's. So what does? We can't do anything about getting older or the genes we've inherited. So far, we haven't changed our brain's destiny.
Şimdi DNA'nıza bakalım. Hepimiz genlerimizi anne ve babalarımzıdan alırız. Bu genlerin bazıları riskimizi yükseltir, bazıları da azaltır. Eğer ''Still Alice'' (Unutma Beni) filmindeki Alice iseniz amiloid beta yığılmasına yol açan çok nadir bir gen mutasyonu miras aldınız demek ve sadece bu bile terazinin kolunu yere değdirecek. Ancak çoğumuzun genleri kolu sadece biraz oynatır. Örneğin, APOE4 amiloidi artıran bir gen çeşididir ancak anne ve babadan sadece bir kopya APOE4 alabilirsiniz ve hâlâ Alzheimer'a hiç yakalanmayabilirsiniz, bu da birçoğumuz için, sadece DNA'ların Alzheimer olmamızı etkilememesi demektir. Peki ne etkiler? Yaşlanmak ya da kalıtımımızla ilgili elimizden bir şey gelmez. Şimdiye kadar beynimizin kaderini değiştiremedik.
What about sleep? In slow-wave deep sleep, our glial cells rinse cerebral spinal fluid throughout our brains, clearing away metabolic waste that accumulated in our synapses while we were awake. Deep sleep is like a power cleanse for the brain. But what happens if you shortchange yourself on sleep? Many scientists believe that poor sleep hygiene might actually be a predictor of Alzheimer's. A single night of sleep deprivation leads to an increase in amyloid beta. And amyloid accumulation has been shown to disrupt sleep, which in turn causes more amyloid to accumulate. And so now we have this positive feedback loop that's going to accelerate the tipping of that scale.
Peki ya uyku? Ağır dalga derin uykuda, gliyal hücrelerimiz beyindeki serebral sıvıyı, uyanık olduğumuz sürede sinapslerde biriken metabolik artıkları temizler. Derin uyku beyin için güçlü bir temizlik demektir. Ancak kendinizi uykudan mahrum bırakırsanız ne olur? Birçok bilim insanı, yetersiz uykunun Alzheimer'ın habercisi olabileceğine inanır. Tek gecelik uykusuzluk amiloid beta birikmesine yol açar. Amiloid birikmesinin de uykusuzluğa neden olduğu kanıtlanmıştır ki bu da daha çok amiloid birikmesi demektir. Bu döngüye girmemiz de, terazinin bu uca yatmasını hızlandıracaktır.
What else? Cardiovascular health. High blood pressure, diabetes, obesity, smoking, high cholesterol, have all been shown to increase our risk of developing Alzheimer's. Some autopsy studies have shown that as many as 80 percent of people with Alzheimer's also had cardiovascular disease. Aerobic exercise has been shown in many studies to decrease amyloid beta in animal models of the disease. So a heart-healthy Mediterranean lifestyle and diet can help to counter the tipping of this scale.
Başka ne var? Kalp sağlığı. Yüksek tansiyon, diyabet, obezite, sigara, yüksek kolesterol, bunların hepsinin Alzheimer riskimizi artırdığı kanıtlanmıştır. Otopsiler, Alzheimer hastalarının neredeyse yüzde 80'inin kalp rahatsızlıkları olduğunu da göstermiştir. Birçok çalışmada aerobik egzersizler hayvan deneklerde, amiloid beta birikmesini azaltmıştır. Yani, kalp dostu bir Akdeniz yaşam tarzı ve beslenme, terazinin bu tarafını dengeleyebilir.
So there are many things we can do to prevent or delay the onset of Alzheimer's. But let's say you haven't done any of them. Let's say you're 65; there's Alzheimer's in your family, so you've likely inherited a gene or two that tips your scale arm a bit; you've been burning the candle at both ends for years; you love bacon; and you don't run unless someone's chasing you.
Yani Alzheimer'ı önlemek ya da ertelemek için yapabileceğimiz birçok şey var. Ama diyelim ki hiçbirini yapmadınız. Diyelim ki 65 yaşındasınız; ailenizde Alzheimer var yani terazinin bu tarafına gelen bir iki gen taşıma ihtimaliniz var; yıllarca uykusuz kaldınız, eti seviyorsunuz ve biri sizi kovalamadıkça koşmazsınız.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Let's imagine that your amyloid plaques have reached that tipping point. Your scale arm has crashed to the floor. You've tripped the cascade, setting fire to the forest, causing inflammation, tangles, and cell death. You should be symptomatic for Alzheimer's. You should be having trouble finding words and keys and remembering what I said at the beginning of this talk. But you might not be.
Diyelim ki amiloid plaklarınız bu doyma noktasına ulaştı. Terazinin kolu yere vurdu. Yığılmayı aştınız, ormanı ateşe verdiniz, bu da iltihap, düğüm ve hücre ölümlerine yol açtı. Alzheimar belirtilerini göstermeye başlamalısınız. Kelimeleri ve anahtarları bulmakta ve konuşmanın başında ne söylediğimi hatırlamakta zorlanmalısınız. Ama böyle olmayabilir de.
There's one more thing you can do to protect yourself from experiencing the symptoms of Alzheimer's, even if you have the full-blown disease pathology ablaze in your brain. It has to do with neural plasticity and cognitive reserve. Remember, the experience of having Alzheimer's is ultimately a result of losing synapses. The average brain has over a hundred trillion synapses, which is fantastic; we've got a lot to work with. And this isn't a static number. We gain and lose synapses all the time, through a process called neural plasticity. Every time we learn something new, we are creating and strengthening new neural connections, new synapses.
Beyninizin yapısında, tüm hastalık işaretleri görülse de, kendinizi Alzheimer'dan korumak için yapabileceğiniz bir şey daha var. Bu da nöral şekillendirme ve zihinsel arşivinizle ile alakalıdır. Alzheimar'a yakalanmanın sinapsleri kaybetmekten kaynaklandığını hatırlayın. Ortalama bir beyinde yüz trilyondan fazla sinaps vardır ki bu da muhteşem bir şey; çalışabileceğimiz sayı çok fazla. Bu sabit bir sayı da değildir. Nöral şekillendirme sürecinde, birçok sinaps kazanır ve kaybederiz. Her yeni bir şey öğrendiğimizde, yeni bir nöral bağlantı, yeni sinaps yaratıyoruz ve güçlendiriyoruz.
In the Nun Study, 678 nuns, all over the age of 75 when the study began, were followed for more than two decades. They were regularly given physical checkups and cognitive tests, and when they died, their brains were all donated for autopsy. In some of these brains, scientists discovered something surprising. Despite the presence of plaques and tangles and brain shrinkage -- what appeared to be unquestionable Alzheimer's -- the nuns who had belonged to these brains showed no signs of having the disease while they were alive.
Rahibeler üstüne bir araştırmada, çalışma başladığında 75 yaşın üzerinde olan 678 rahibe, yirmi yıldan uzun bir süre takip edildi. Düzenli olarak sağlık taraması ve zihinsel testlerden geçtiler ve öldüklerinde beyinleri otopsi için bağışlandı. Beyinlerin bazılarında bilim insanları şaşırtıcı bir şeye rastladılar. Plakların ve düğümlerin varlığına ve beynin küçülmesine rağmen-- ki bunlar kesinlikle Alzheimer işaretidir-- bu beyinlerin sahibi olan rahibeler yaşarken hiçbir Alzheimer belirtisi göstermemişlerdir.
How can this be? We think it's because these nuns had a high level of cognitive reserve, which is a way of saying that they had more functional synapses. People who have more years of formal education, who have a high degree of literacy, who engage regularly in mentally stimulating activities, all have more cognitive reserve. They have an abundance and a redundancy in neural connections. So even if they have a disease like Alzheimer's compromising some of their synapses, they've got many extra backup connections, and this buffers them from noticing that anything is amiss.
Bu nasıl olabilir? Bu rahibelerin yüksek düzeyde zekâ arşivleri olduğunu sanıyoruz, diğer bir deyişle, daha fazla fonksiyonel sinapsleri vardı. Uzun yıllar eğitim alanlar, yüksek kültürel düzeyde olanlar, düzenli olarak zihinsel aktivitelerde bulunanların hepsi daha fazla zekâ arşivine sahiptirler. Nöral bağlantılarında bir bolluk ve bereket vardır. Yani Alzheimer gibi sinapslerinin bazılarını kaybedecekleri bir hastalıkta bile, birçok ekstra yedek bağlantıları vardır ve bu onların yanlış giden bir şey olduğunu fark etmelerini önler.
Let's imagine a simplified example. Let's say you only know one thing about a subject. Let's say it's about me. You know that Lisa Genova wrote "Still Alice," and that's the only thing you know about me. You have that single neural connection, that one synapse. Now imagine you have Alzheimer's. You have plaques and tangles and inflammation and microglia devouring that synapse. Now when someone asks you, "Hey, who wrote 'Still Alice?'" you can't remember, because that synapse is either failing or gone. You've forgotten me forever.
Basit bir örnekle düşünelim. Mesela bir konu ile ilgili sadece tek şey biliyorsunuz. Diyelim benimle ilgili. Lisa Genova ''Still Alice''in yazarı ve bu benim hakkımda bildiğiniz tek şey. Sadece bu, tek nöral bağlantınız var, sadece bu tek sinaps. Şimdi Alzheimer olduğunuzu farz edin. Bu sinapsi yiyip bitiren plaklarınız, düğümleriniz ve iltihabınız var. Biri size ''Still Alice''i kim yazdı?" diye sorduğunda, hatırlayamazsınız, çünkü bu sinaps ya bozulmuştur ya da kaybolmuştur. Beni sonsuza dek unutmuşsunuzdur.
But what if you had learned more about me? Let's say you learned four things about me. Now imagine you have Alzheimer's, and three of those synapses are damaged or destroyed. You still have a way to detour the wreckage. You can still remember my name. So we can be resilient to the presence of Alzheimer's pathology through the recruitment of yet-undamaged pathways. And we create these pathways, this cognitive reserve, by learning new things. Ideally, we want these new things to be as rich in meaning as possible, recruiting sight and sound and associations and emotion.
Ama ya beni daha fazla tanısaydınız? Diyelim hakkımda dört şey öğrendiniz. Farz edin ki Alzheimer'a yakalandınız ve bu sinapslerin dördü hasarlı ya da yok oldu. Hâlâ enkazdan kaçacak bir yan yolunuz var. Hâlâ adımı hatırlayabilirsiniz. Alzheimer'ın ortaya çıkmasına, sağlam yolları kullanarak karşı koyabiliriz. Bu yeni yolları ve bilişsel rezervleri de, yeni şeyler öğrenerek yaratırız. İdeal olarak bu yeni şeylerin mümkün olduğunca, anlamca zengin, görme ve duymayı, duygular ve bağlantıları çalıştıran şeyler olmasını isteriz.
So this really doesn't mean doing crossword puzzles. You don't want to simply retrieve information you've already learned, because this is like traveling down old, familiar streets, cruising neighborhoods you already know. You want to pave new neural roads. Building an Alzheimer's-resistant brain means learning to speak Italian, meeting new friends, reading a book, or listening to a great TED Talk.
Yani bu, aslında bulmaca çözmek anlamına gelmez. Zaten bildiğiniz şeyleri tekrarlamak istemezsiniz, çünkü bu tanıdık, eski caddelerde yürümeye, bildiğiniz çevrede dolaşmaya benzer. Yeni nöral yollar döşemeniz gerek. Alzheimer'a dayanıklı bir beyin yaratmak, İtalyanca öğrenmek, yeni arkadaşlarla tanışmak, kitap okumak ya da güzel bir TED Konuşması dinlemektir.
And if, despite all of this, you are someday diagnosed with Alzheimer's, there are three lessons I've learned from my grandmother and the dozens of people I've come to know living with this disease. Diagnosis doesn't mean you're dying tomorrow. Keep living. You won't lose your emotional memory. You'll still be able to understand love and joy. You might not remember what I said five minutes ago, but you'll remember how I made you feel. And you are more than what you can remember.
Tüm bunlara rağmen yine de bir gün Alzheimer'a yakalanırsanız, büyükannemden ve hastalıkla yaşayan düzinelerce kişiden öğrendiğim üç ders var. Teşhis yarın öleceğiniz anlamına gelmez. Yaşamaya devam edin. Duygusal hafızanızı kaybetmeyeceksiniz. Hâlâ sevgi ve neşeyi anlayabileceksiniz. Beş dakika önce söylediklerimi hatırlamayabilirsiniz, ama size ne hissettirdiğimi hatırlarsınız. Hatırlayabildiğinizden çok daha fazlasısınız.
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkışlar)