So the other morning I went to the grocery store and an employee greeted me with a "Good morning, sir, can I help you with anything?" I said, "No, thanks, I'm good." The person smiled and we went our separate ways. I grabbed Cheerios and I left the grocery store. And I went through the drive-through of a local coffee shop. After I placed my order, the voice on the other end said, "Thank you, ma'am. Drive right around." Now, in the span of less than an hour, I was understood both as a "sir" and as a "ma'am." But for me, neither of these people are wrong, but they're also not completely right.
Geçen sabah bakkala uğradım, çalışanlardan biri beni selamlayıp "Günaydın beyefendi, yardımcı olabilir miyim?" diye sordu. Bense "Hayır, sağ olun, iyiyim." dedim. Gülümsedi ve kendi işimize döndük. Bir kutu Cheerios kaptım ve marketten ayrıldım. Bir kahve dükkanının arabaya servis yerine geçtim. Siparişimi verdikten sonra karşıdaki ses şunu dedi: "Teşekkürler hanımefendi. Sağ taraftan ilerleyin." Yani bir saatten daha kısa bir sürede hem "beyefendi" hem de "hanımefendi" olarak anlaşılmıştım. Bence, bu iki kişi de yanlış söylememişti ama tamamen doğru da değiller.
This cute little human is my almost-two-year-old Elliot. Yeah, alright. And over the past two years, this kid has forced me to rethink the world and how I participate in it. I identify as transgender and as a parent, that makes me a transparent.
Bu küçük şirin insan iki yaşına basacak kızım Elliot. Evet, pekâlâ. Son iki yılda, bu çocuk beni, dünyayı ve dünyada nasıl bir rol oynadığımı yeniden düşünmeye itti. Ben trans bir birey ve ebeveynim, bu da beni ''transparent'' yapar.
(Laughter)
(Kahkaha)
(Applause)
(Alkış)
(Cheering)
(Tezahürat)
(Applause)
(Alkış)
As you can see, I took this year's theme super literal.
Gördüğünüz gibi bu yılın temasına aynen uyuyorum.
(Laughter)
(Kahkahalar)
Like any good dad joke should. More specifically, I identify as genderqueer. And there are lots of ways to experience being genderqueer, but for me that means I don't really identify as a man or a woman. I feel in between and sometimes outside of this gender binary. And being outside of this gender binary means that sometimes I get "sired" and "ma'amed" in the span of less than an hour when I'm out doing everyday things like getting Cheerios. But this in between lane is where I'm most comfortable. This space where I can be both a sir and a ma'am feels the most right and the most authentic. But it doesn't mean that these interactions aren't uncomfortable. Trust me, the discomfort can range from minor annoyance to feeling physically unsafe. Like the time at a bar in college when a bouncer physically removed me by the back of the neck and threw me out of a woman's restroom. But for me, authenticity doesn't mean "comfortable." It means managing and negotiating the discomfort of everyday life, even at times when it's unsafe. And it wasn't until my experience as a trans person collided with my new identity as a parent that I understood the depth of my vulnerabilities and how they are preventing me from being my most authentic self.
Her iyi baba şakasının olması gerektiği gibi. Daha da doğrusu, ben ''genderqueer'' bir bireyim. "Genderqueer" olmanın pek çok yolu var ama bana göre bu, benim kadın ya da erkek olarak tanımlanmamam demek. Bu ikili cinsiyet sisteminin bazen içinde bazen ise dışında hissediyorum. Bu ikili toplumsal cinsiyet sisteminin dışında olmak Cheerios yemek gibi günlük şeyler yaparken bir saatten daha kısa bir sürede hem "hanımefendi" hem de "beyefendi" olarak çağrılmam demek. Ama ikisi arasında kaldığımda çok rahat hissediyorum. Hem hanımefendi hem beyefendi olduğum o nokta en doğru ve gerçek hissettiğim yer. Ama bu, etkileşimlerimin rahatsız edici olmadığı anlamına gelmiyor. İnanın bana, rahatsızlığım küçük bir rahatsızlıktan fiziksel olarak tehlikede hissetmeye kadar değişebilir. Tıpkı, üniversite zamanlarında bardayken bir korumanın beni ensemden tutup kadınlar tuvaletinden dışarı attığı gibi. Fakat benim için özgünlük "rahatlık" demek değil. Bu, güvende olmadığım zamanlarda bile günlük hayatın rahatsızlığını yönetmek ve onunla başa çıkmak demek. Trans olma deneyimim yeni ebeveyn kimliğimle çarpışana kadar kırılganlığımın derinliklerini ve benim nasıl en gerçek olan ben olmamı önlediğini anlamamıştım.
Now, for most people, what their child will call them is not something that they give much thought to outside of culturally specific words or variations on a gendered theme like "mama," "mommy," or "daddy," "papa." But for me, the possibility is what this child, who will grow to be a teenager and then a real-life adult, will call me for the rest of our lives, was both extremely scary and exciting. And I spent nine months wrestling with the reality that being called "mama" or something like it didn't feel like me at all. And no matter how many times or versions of "mom" I tried, it always felt forced and deeply uncomfortable. I knew being called "mom" or "mommy" would be easier to digest for most people. The idea of having two moms is not super novel, especially where we live.
Çoğu insan için çocuklarının onlara nasıl seslendiğine, yani "anne" ya da "baba" gibi toplumsal cinsiyetçi kelimeler veya kültürel olarak belirli bazı kelimeler dışında fazla kafa yormuyorlar. Bunun aksine benim için, ergenliğe girecek ve sonra da yetişkin olacak bu çocuğun bana hayatımız boyunca nasıl sesleneceği hem korkutucu hem de heyecan vericiydi. Dokuz ay boyunca "anne" olarak ya da benzer şekilde çağrılma olasılığının beni yansıtmayacağını düşündüm. "Anne" kelimesini ve türevlerini her ne kadar denesem de hep zorlayıcı ve derinen rahatsız ediciydi. Çoğu insan "anne" olmamı daha kolay sindirebilirlerdi. İki anneye sahip olma fikri çok yeni değil, özellikle de bizim yaşadığımız yerde.
So I tried other words. And when I played around with "daddy," it felt better. Better, but not perfect. It felt like a pair of shoes that you really liked but you needed to wear and break in. And I knew the idea of being a female-born person being called "daddy" was going to be a harder road with a lot more uncomfortable moments. But, before I knew it, the time had come and Elliot came screaming into the world, like most babies do, and my new identity as a parent began. I decided on becoming a daddy, and our new family faced the world.
Ben de başka kelimeler denedim. "Baba" kelimesini kullandığımda daha iyi hissettirdi. Daha iyiydi ama mükemmel değildi. Çok sevdiğiniz bir ayakkabıyı giymek gibiydi fakat bunu giymem ve alışmam gerekiyordu. Ve biliyordum ki kadın olarak doğmuş birinin "baba" olarak çağrılması daha fazla rahatsızlık veren anlarla dolu daha zor bir yol olacaktı. Fakat ben bunu bilemeden artık vakit gelmişti ve Elliot ağlayarak dünyaya geldi, birçok bebeğin yaptığı gibi, ebeveyn olarak yeni kimliğim başlamış oldu. Baba olmaya karar verdim ve ailemiz dünya ile karşı karşıyaydı.
Now one of the most common things that happens when people meet us is for people to "mom" me. And when I get "momed", there are several ways the interaction can go, and I've drawn this map to help illustrate my options.
Başımıza sıklıkla gelen şeylerden biri insanlarla karşılaştığımız zaman bana "anne" olarak seslenmeleri. "Anne" diye seslenilince etkileşimimiz çeşitli yollarla devam edebilir. Seçeneklerimi göstermek adına bu haritayı çizdim.
(Laughter)
(Kahkahalar)
So, option one is to ignore the assumption and allow folks to continue to refer to me as "mom," which is not awkward for the other party, but is typically really awkward for us. And it usually causes me to restrict my interaction with those people. Option one. Option two is to stop and correct them and say something like, "Actually, I'm Elliot's dad" or "Elliot calls me 'daddy.'" And when I do this, one or two of the following things happen. Folks take it in stride and say something like, "Oh, OK." And move on. Or they respond by apologizing profusely because they feel bad or awkward or guilty or weird. But more often, what happens is folks get really confused and look up with an intense look and say something like, "Does this mean you want to transition? Do you want to be a man?" Or say things like, "How can she be a father? Only men can be dads."
Birinci seçenek bu varsayımı görmezden gelmek ve beni "anne" olarak tanımlamalarına ses çıkarmamak. Bu karşı taraf için garip değil, ama bizim için genelde gerçekten de garip. Bu çoğunlukla o kişilerle etkileşimi sınırlamama sebep oluyor. Bu birinci seçenek. İkinci seçenekse durup söylenileni düzeltmek ve şöyle bir şey demek; "Aslında Elliot'un babasıyım'' ya da ''Elliot bana 'baba' diyor." Bunu yaptığımda şunlar oluyor. Ya durumu doğal karşılıyorlar ve "Ah, tamam" diyorlar ve umursamıyorlar. Ya da kendilerini kötü, beceriksiz, suçlu ya da tuhaf hissettikleri için fazlaca özür diliyorlar. Fakat çoğunlukla kafaları oldukça karışıyor ve uzun uzun bakarak şöyle diyorlar: "Bu cinsiyet değiştirmek istediğin anlamına mı geliyor? Erkek mi olmak istiyorsun?" ya da şöyle: "Nasıl bir kadın baba olabilir? Sadece erkekler baba olabilir."
Well, option one is oftentimes the easier route. Option two is always the more authentic one. And all of these scenarios involve a level of discomfort, even in the best case. And I'll say that over time, my ability to navigate this complicated map has gotten easier. But the discomfort is still there.
Birinci seçenek genelde daha kolay. İkincisi ise daha gerçek olanı. Ama bütün bu senaryolara en iyi durumlarda bile rahatsızlık duygusu ekleniyor. Diyebilirim ki zamanla bu karmaşık haritada yolumu bulmak daha da kolaylaştı. Ama rahatsızlık hissi hâlâ benimle.
Now, I won't stand here and pretend like I've mastered this, it's pretty far from it. And there are days when I still allow option one to take place because option two is just too hard or too risky. There's no way to be sure of anyone's reaction, and I want to be sure that folks have good intentions, that people are good. But we live in a world where someone's opinion of my existence can be met with serious threats to me or even my family's emotional or physical safety. So I weigh the costs against the risks and sometimes the safety of my family comes before my own authenticity. But despite this risk, I know as Elliot gets older and grows into her consciousness and language skills, if I don't correct people, she will. I don't want my fears and insecurities to be placed on her, to dampen her spirit or make her question her own voice. I need to model agency, authenticity and vulnerability, and that means leaning into those uncomfortable moments of being "momed" and standing up and saying, "No, I'm a dad. And I even have the dad jokes to prove it."
Bu karmaşık haritada yolumu bulmak artık daha kolay, bunu söyleyebilirim. Birinci seçeneğe izin verdiğim günler de oluyor çünkü ikincisi çok zor ve riskli. Kimsenin tepkisinden emin olmanızın bir yolu yok. Bu kimselerin iyi niyetli olduklarından, iyi olduklarından emin olmak istiyorum. Birinin benim varlığım hakkındaki düşüncesinin benim ve ailemin duygusal ve fiziksel güvenliği için tehdit oluşturabileceği bir dünyadayız. Öyle olunca bedelini riskleriyle kıyaslıyorum. Bazen ailemin güvenliği benim hakikatimden önce geliyor. Biliyorum ki bu riske rağmen Elliot büyüyüp bilinci ve dil yetenekleri geliştikçe ben insanları düzeltmezsem o düzeltecek. Benim korkularımın ve güvensizliklerimin ona da yerleşmesini, ruhunu güçsüzleştirmesini ya da kendini sorgulamasını istemiyorum. Eylemleri, gerçekliği ve kırılganlığı ona göstermem gerekiyor. Bu da "anne" olarak çağrıldığım rahatsız anlarda "Hayır, ben babayım." demek olacak. Bunu kanıtlamak için baba şakalarım bile var.
(Laughter)
(Kahkahalar)
Now, there have already been plenty of uncomfortable moments and even some painful ones. But there's also been, in just two short years, validating and at times transformative moments on my journey as a dad and my path towards authenticity. When we got our first sonogram, we decided we wanted to know the sex of the baby. The technician saw a vulva and slapped the words "It's a girl" on the screen and gave us a copy and sent us on our way. We shared the photo with our families like everyone does and soon after, my mom showed up at our house with a bag filled -- I'm not exaggerating, it was like this high and it was filled, overflowing with pink clothes and toys. Now I was a little annoyed to be confronted with a lot of pink things, and having studied gender and spent countless hours teaching about it in workshops and classrooms, I thought I was pretty well versed on the social construction of gender and how sexism is a devaluing of the feminine and how it manifests both explicitly and implicitly. But this situation, this aversion to a bag full of pink stuff, forced me to explore my rejection of highly feminized things in my child's world.
Şimdiye kadar birçok rahatsız edici ve acı veren an oldu. Ama sadece iki yıl içinde baba olma yolculuğumda ve gerçek ben olma yolunda onaylayıcı ve bazen de dönüştürücü anlarım oldu. İlk ultrasonumuzda bebeğin cinsiyetini bilmek istediğimize karar verdik. Teknisyen bir rahim ağzı gördü ve "Bu bir kız" yazısını ekrana yapıştırdı, bir kopyasını da bize verdi ve evimize yolladı. Herkes gibi biz de fotoğrafı ailemizle paylaştık. Kısa bir süre sonra, annem elinde bir çantayla çıkageldi. Hiç abartmıyorum. Şu kadar yüksekliği vardı ve ağzına kadar pembe giysi ve oyuncaklarla doluydu. Bu kadar pembe şey ile yüz yüze kaldığım için canım sıkılmıştı. Üstelik toplumsal cinsiyet kavramı üzerine çalışmış ve çalıştay ve sınıflarda saatlerce ders vermiş biri olarak. Cinsiyetin sosyal inşası, cinsiyetçiliğin femineni değersizleştirdiğine ve bunu nasıl açıkça ve üstü kapalı olarak ortaya koyduğuna dair çok bilgili olduğumu sanıyordum. Ama bu durum, pembe şeylerle dolu çantadan bu hoşlanmama durumu, çocuğumun dünyasındaki fazla feminen şeyleri reddettiğimi keşfetmemi sağladı.
I realized that I was reinforcing sexism and the cultural norms I teach as problematic. No matter how much I believed in gender neutrality in theory, in practice, the absence of femininity is not neutrality, it's masculinity. If I only dress my baby in greens and blues and grays, the outside world doesn't think, "Oh, that's a cute gender-neutral baby." They think, "Oh, what a cute boy." So my theoretical understanding of gender and my parenting world collided hard. Yes, I want a diversity of colors and toys for my child to experience. I want a balanced environment for her to explore and make sense of in her own way. We even picked a gender-neutral name for our female-born child. But gender neutrality is much easier as a theoretical endeavor than it is as a practice. And in my attempts to create gender neutrality, I was inadvertently privileging masculinity over femininity. So, rather than toning down or eliminating femininity in our lives, we make a concerted effort to celebrate it. We have pinks among the variety of colors, we balance out the cutes with handsomes and the prettys with strongs and smarts and work really hard not to associate any words with gender. We value femininity and masculinity while also being highly critical of it. And do our best to not make her feel limited by gender roles. And we do all this in hopes that we model a healthy and empowered relationship with gender for our kid.
Cinsiyetçiliği ve sorunlu olduğunu öğrettiğim kültürel normları güçlendirdiğimi fark ettim. Teoride toplumsal cinsiyetsizliğe inanıyor olsam da pratikte feminenliğin eksikliği tarafsızlık değil, maskülenliktir. Eğer ben çocuğumu yeşil, mavi ve gri renklerde giydirirsem dışardan bakanlar "Ah, bu çok şirin cinsiyet tarafsızı bir bebek." diye değil "Ah, ne şirin bir oğlan" diye düşünecekler. Böylece teorideki toplumsal cinsiyet anlayışım ile ebeveynlik dünyam çarpıştı. Çocuğumun çeşitli renkleri ve oyuncakları deneyimlemesini istiyorum. Onun için keşfedebileceği dengeli bir dünya kurmak ve kendi yolunu çizmesini istiyorum. Kız olarak doğmuş çocuğumuz için toplumsal cinsiyetsiz bir isim seçtik. Ama toplumsal cinsiyetsizlik teorik bir çaba olarak uygulamada olduğundan daha kolay. Toplumsal cinsiyetsizliği yaratma çabalarımda farkında olmadan feminenliğe karşı maskülenliğe ayrıcalık tanıyordum. Hayatlarımızda feminenliği yumuşatmak ya da yok etmek yerine bunu göklere çıkarmak için ortak bir çaba sarf ediyoruz. Renklerin arasından pembeyi seçiyoruz, şirin olanlarla yakışıklıları ve şirin olanlarla güçlü ve zeki olanları eşitliyoruz. Toplumsal cinsiyet ile hiçbir kelimeyi ilişkilendirmemeye çalışıyoruz. Feminenlik ve maskülenlik için bu kadar eleştiri yaparken aynı anda değer de veriyoruz. Toplumsal cinsiyet rolleriyle sınırlanmış hissetmemesi için uğraşıyoruz. Bunları çocuğumuzun toplumsal cinsiyetle sağlıklı ve kararlı bir ilişki içinde olması umuduyla yapıyoruz.
Now this work to develop a healthy relationship with gender for Elliot made me rethink and evaluate how I allowed sexism to manifest in my own gender identity. I began to reevaluate how I was rejecting femininity in order to live up to a masculinity that was not healthy or something I wanted to pass on. Doing this self-work meant I had to reject option one. I couldn't ignore and move on. I had to choose option two. I had to engage with some of my most uncomfortable parts to move towards my most authentic self. And that meant I had to get real about the discomfort I have with my body. It's pretty common for trans people to feel uncomfortable in their body, and this discomfort can range from debilitating to annoying and everywhere in between. And learning my body and how to be comfortable in it as a trans person has been a lifelong journey. I've always struggled with the parts of my body that can be defined as more feminine -- my chest, my hips, my voice. And I've made the sometimes hard, sometimes easy decision to not take hormones or have any surgeries to change it to make myself more masculine by society's standards. And while I certainly haven't overcome all the feelings of dissatisfaction, I realized that by not engaging with that discomfort and coming to a positive and affirming place with my body, I was reinforcing sexism, transphobia and modeling body shaming. If I hate my body, in particular, the parts society deems feminine or female, I potentially damage how my kid can see the possibilities of her body and her feminine and female parts. If I hate or am uncomfortable with my body, how can I expect my kid to love hers?
Elliot'ın toplumsal cinsiyetler ile sağlıklı bir ilişki geliştirmesi çabamız beni cinsiyetçiliğin, nasıl toplumsal cinsiyet kimliğimi belirtmesine izin verdiğimi yeniden değerlendirmemi sağladı. Feminenliği, sağlıklı olmayan ya da geçmek istediğim bir şey olan maskülenliğe ulaşabilmek için nasıl reddettiğimi yeniden değerlendirmeye başladım. Bu çabalarım birinci seçeneği reddetmem gerektiğini göstermişti. Görmezden gelemedim ve devam ettim. İkinci seçeneği seçmeliydim. En gerçek halime doğru gidebilmek için en rahatsız hissettiğim yanlarımla yüzleşmeliydim. Bu, bedenimle olan rahatsızlığım hakkında gerçeği kabullenmek zorundayım demekti. Trans insanlar için bedenleri ile rahat edememeleri oldukça yaygın ve bu rahatsızlık zayıflatıcı olmaktan sinir bozucu olmaya kadar değişebilir ve bunun arasında bir yerde bulunabilir. Kendi bedenimi tanımak ve bedenimin içinde rahat hissetmek trans biri olarak hayat boyu bir yolculuk oldu. Bedenimin daha feminen nitelendirilen bölümleriyle hep başım dertteydi: göğsüm, kalçalarım, sesim. Bazen zor, bazen de kolay olanı seçtim, hormon almamayı ya da toplumun standartlarına uymak için daha maskülen olmak adına ameliyat olmamayı tercih ettim. Tatminsizlik duygusunun üstesinden gelmemiş olmama rağmen, fark ettim ki bu rahatsızlığı kucaklamayarak ve bedenim için daha olumlu ve kabul edici olmayarak cinsiyetçliği, transfobiyi ve bedenden utanç duymayı güçlendiriyordum. Bedenimden, özellikle de toplumun feminen ya da kadınsı olarak düşündüğü bölümlerimden nefret edersem, çocuğumun kendi bedenini ve feminen ve kadınsı bölümlerini nasıl gördüğüne muhtemelen zarar veriyor olurum. Bedenimden nefret edersem ya da rahatsız olursam çocuğumdan kendi bedenini sevmesini nasıl bekleyebilirim ki?
Now it would be easier for me to choose option one: to ignore my kid when she asks me about my body or to hide it from her. But I have to choose option two every day. I have to confront my own assumptions about what a dad's body can and should be. So I work every day to try and be more comfortable in this body and in the ways I express femininity. So I talk about it more, I explore the depths of this discomfort and find language that I feel comfortable with. And this daily discomfort helps me build both agency and authenticity in how I show up in my body and in my gender. I'm working against limiting myself. I want to show her that a dad can have hips, a dad doesn't have to have a perfectly flat chest or even be able to grow facial hair. And when she's developmentally able to, I want to talk to her about my journey with my body. I want her to see my journey towards authenticity even when it means showing her the messier parts.
Benim için birinci seçeneği seçmek daha kolay olurdu: Bedenim hakkındaki ilgili soru sorduğunda çocuğumu umursamamak, saklamak. Ama her gün ikinci seçeneği seçmeliyim. "Babanın bedeni nasıl olabilir ve olmalı" gibi varsayımlarımla yüzleşmeliyim. Bu yüzden bedenimin içinde ve feminenliği ifade ediş biçimlerimle daha rahat hissetmek için her gün çalışıyorum. Bunun üzerine daha çok konuşuyorum, bu rahatsızlığın derinliklerini keşfediyorum ve kullanırken rahat edeceğim dili buluyorum. Bu günlük rahatsızlık, hem eylemlerimi hem de bedenimin, toplumsal cinsiyetimin nasıl görüneceğinin gerçekliğini inşa etmeme yardım ediyor. Kendimi sınırlamamak için uğraşıyorum. Ona bir babanın da kalçalarının olabileceğini, dümdüz bir göğsü olması ya da yüzünde kılları olması gerekmediğini göstermek istiyorum. Gelişimsel olarak yeterli olduğunda bedenimle olan bu yolculuğumu ona anlatmak istiyorum. Gerçek olma yolculuğumu onun görmesini istiyorum, daha karmaşık bölümleri göstermek zorunda olsam bile.
We have a wonderful pediatrician and have established a good relationship with our kid's doctor. And as you all know, while your doctor stays the same, your nurses and nurse practitioners change in and out. And when Elliot was first born, we took her to the pediatrician and we met our first nurse -- we'll call her Sarah. Very early in in our time with Sarah, we told her how I was going to be called "dad" and my partner is "mama." Sarah was one of those folks that took it in stride, and our subsequent visits went pretty smoothly. And about a year later, Sarah switched shifts and we started working with a new nurse -- we'll call her Becky. We didn't get in front of the dad conversations and it didn't actually come up until Sarah, our original nurse, walked in to say hi. Sarah's warm and bubbly and said hi to Elliot and me and my wife and when talking to Elliot said something like, "Is your daddy holding your toy?" Now out of the corner of my eye, I could see Becky swing around in her chair and make daggers at Sarah. And as the conversation shifted to our pediatrician, I saw Sarah and Becky's interaction continue, and it went something like this. Becky, shaking her head "no" and mouthing the word "mom." Sarah, shaking her head "no" and mouthing the word "no, dad."
Mükemmel bir çocuk doktorumuz var ve çocuğumuzun doktoru ile iyi bir ilişki kurduk. Sizlerin de bildiği gibi doktorunuz aynı kalsa da hemşireniz ya da pratisyen hemşireniz değişebilir. Elliot doğduğu zaman, onu çocuk doktoruna götürdük ve ilk hemşiremiz ile tanıştık. Ona Sarah diye hitap ediyoruz. Sarah ile ilk zamanlarımızda, benim nasıl "baba" ve eşimin "anne" diye hitap edileceğimizi ona anlattık. Sarah bunu mesele etmeyenlerdendi ve bunu izleyen ziyaretlerimiz de oldukça sakin geçti. Bir yıl kadar sonra Sarah'nın vardiyaları değişti ve yeni bir hemşire ile çalışmaya başladık, ismi Becky. Baba sohbeti yapmamıştık ve ilk hemşiremiz Sarah selam vermek için gelene kadar da bunun bahsi geçmemişti. Sarah sıcakve şen şakrak biri. Elliot'a, bana ve eşime selam verdi ve Elliot ile konuşurken şöyle bir cümle kullandı: "Baban oyuncağını mı tutuyor?" Gözümün kenarıyla Becky'nin sandalyesinde döndüğünü ve Sarah'ya delici bakışlarla baktığını gördüm. Sohbet doktorumuza kayınca ikisinin arasındaki etkileşimin devam ettiğini gördüm ve sonra şöyle oldu. Becky, kafasını "hayır" anlamında sallayıp "anne" diyordu. Sarah da kafasını "hayır" anlamında sallayıp "hayır, baba" diyordu.
(Laughter)
(Kahkahalar)
Awkward, right? So this went back and forth in total silence a few more times until we walked away.
Garip, değil mi? Biz çıkıp gidene kadar tam sessizlik eşliğinde bu birkaç kez daha devam etti.
Now, this interaction has stuck with me. Sarah could have chosen option one, ignored Becky, and let her refer to me as mom. It would have been easier for Sarah. She could have put the responsibility back on me or not said anything at all. But in that moment, she chose option two. She chose to confront the assumptions and affirm my existence. She insisted that a person who looks and sounds like me can in fact be a dad. And in a small but meaningful way, advocated for me, my authenticity and my family.
Bu etkileşim benim aklıma takıldı. Sarah birinci seçeneği seçebilirdi, Becky görmezden gelebilir ve bana anne demesine göz yumabilirdi. Sarah için bu daha kolay olurdu. Sorumluluğu bana bırakabilir ya da hiçbir şey söylemeyebilirdi. Fakat o anda, o ikinci seçeneği seçti. Varsayımlar ile yüzleşmeyi ve varlığımı onaylamayı seçti. Sesi ve görünümü benim gibi olan birinin aslında bir baba olabileceğine ısrar etti. Küçük ama anlamlı bir yol ile beni, hakikatimi ve ailemi savundu.
Unfortunately, we live in a world that refuses to acknowledge trans people and the diversity of trans people in general. And my hope is that when confronted with an opportunity to stand up for someone else, we all take action like Sarah, even when there's risk involved.
Maalesef, trans insanları ve genel olarak transların çeşitliliğini kabullenmeyi reddeden bir dünyada yaşıyoruz. Benim umudum, başka biri için ayağa kalkma fırsatımız olduğunda Sarah gibi hepimizin harekete geçmemiz, bunun doğurduğu riskler olsa bile.
So some days, the risk of being a genderqueer dad feels too much. And deciding to be a dad has been really hard. And I'm sure it will continue to be the hardest, yet the most rewarding experience of my life. But despite this challenge, every day has felt 100 percent worth it. So each day I affirm my promise to Elliot and that same promise to myself. To love her and myself hard with forgiveness and compassion, with tough love and with generosity. To give room for growth, to push beyond comfort in hopes of attaining and living a more meaningful life.
Bazı günler "genderqueer" bir baba olmanın riski ağır geliyor. Bir baba olmaya karar vermek gerçekten zor oldu. Eminim, hayatımın en zor fakat bir o kadar değerli tecrübesi olmaya devam edecek. Fakat bu zorluğa rağmen her gün buna tamamen değiyor. Her gün Elliot'a verdiğim sözü tekrarlıyorum ve kendime de. Af ve merhamet duygusuyla, aşk ve cömertlikle onu ve kendimi çok sevmek. Büyümeye izin vermek, rahatlığın dışına çıkmaya zorlanmak, daha anlamlı bir hayatı yaşamak ve hayata sahip olma umuduyla.
I know in my head and in my heart that there are hard and painful and uncomfortable days ahead. My head and my heart also know that all of it will lead to a more rich, authentic life that I can look back on without regrets.
Aklımda ve kalbimde ileride zor, acılı ve rahatsız edici günlerin olacağını biliyorum. Aklım ve kalbim pişmanlık duymadan geriye dönüp bakabileceğim daha zengin ve gerçek bir hayata vesile olacağını da biliyor.
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkışlar)