For a long time in my life, I felt like I'd been living two different lives. There's the life that everyone sees, and then there's the life that only I see. And in the life that everyone sees, who I am is a friend, a son, a brother, a stand-up comedian and a teenager. That's the life everyone sees. If you were to ask my friends and family to describe me, that's what they would tell you. And that's a huge part of me. That is who I am. And if you were to ask me to describe myself, I'd probably say some of those same things. And I wouldn't be lying, but I wouldn't totally be telling you the truth, either, because the truth is, that's just the life everyone else sees. In the life that only I see, who I am, who I really am, is someone who struggles intensely with depression. I have for the last six years of my life, and I continue to every day.
Uzun bir zaman boyunca iki farklı hayatı birden yaşadığımı hissettim. Bir yanda herkesin görebildiği, diğer yanda da sadece benim görebildiğim bir hayat. Herkesin görebildiği hayatta ben, bir arkadaş, bir oğul, bir kardeş, komedyen ve de delikanlıyım. Bu herkesin görebildiği hayat. Bunlar arkadaşlarımdan ve ailemden beni anlatmalarını isteseydiniz, size verecekleri cevaplardı ve bunlar benim büyük birer parçam. Benim kim olduğum. Eğer benden kendimi anlatmamı isteseydiniz, muhtemelen aynı cevapları ben de verecektim. Söyleyeceklerim yalan olmayacaktı, ancak tamamıyla doğruyu da söylemiş olmayacaktım. Çünkü doğruyu söylemek gerekirse, bu sadece diğer herkesin görebildiği hayat. Sadece benim görebildiğim hayatta, kim olduğum, gerçekten olduğum kişi, yoğun depresyonla mücadele eden birisi. Bu mücadele son 6 yıldır söz konusu, ve her gün de devam ediyorum.
Now, for someone who has never experienced depression or doesn't really know what that means, that might surprise them to hear, because there's this pretty popular misconception that depression is just being sad when something in your life goes wrong, when you break up with your girlfriend, when you lose a loved one, when you don't get the job you wanted. But that's sadness. That's a natural thing. That's a natural human emotion. Real depression isn't being sad when something in your life goes wrong. Real depression is being sad when everything in your life is going right. That's real depression, and that's what I suffer from.
Şimdi, daha önce depresyona girmemiş biri veya gerçekten bunun ne demek olduğunu bilmeyen biri için bunları duymak biraz şaşırtıcı olabilir. Çünkü baya yaygın olan bir kavram yanılgısı var: Bu, depresyonun kendinizi mutsuz hissetmek olduğu; hayatınızda bir şeyler düzgün gitmediğinde, kız arkadaşınızdan ayrıldığınızda, sevdiğiniz birini kaybettiğinizde veya istediğiniz bir işe giremeyince yaşandığı yanılgısı. Ama bu mutsuzluk. Bu doğal bir şey. Bu, doğal insani bir duygu. Gerçek depresyon, hayatınızda bir şeyler yolunda gitmediğinde üzgün olmak değildir. Gerçek depresyon, hayatınızda her şey yolundayken mutsuz hissetmektir. Bu gerçek depresyon, benim acı çektiğim şey.
And to be totally honest, that's hard for me to stand up here and say. It's hard for me to talk about, and it seems to be hard for everyone to talk about, so much so that no one's talking about it. And no one's talking about depression, but we need to be, because right now it's a massive problem. It's a massive problem. But we don't see it on social media, right? We don't see it on Facebook. We don't see it on Twitter. We don't see it on the news, because it's not happy, it's not fun, it's not light. And so because we don't see it, we don't see the severity of it.
Tamamen dürüst olmak gerekirse, buraya gelip bunları söylemek benim için gerçekten zor. Benim için bu konuda konuşması çok zor ve görünen o ki, bu konu diğer herkese de zor geliyor. O kadar ki, hiç kimse bu konudan bahsetmiyor. Kimse depresyon hakkında konuşmuyor ama konuşmamız lazım. Çünkü şu an da bu çok büyük bir problem. Bu çok büyük bir problem. Ama biz bunu sosyal medyada görmüyoruz, değil mi? Bunu Facabook'da da görmüyoruz, Twitter'da da. Bunu haberlerde de görmüyoruz çünkü bu konu eğlenceli değil, komik de değil, parlak bir şey de. Bunu görmediğimiz için de, şiddetini de göremiyoruz.
But the severity of it and the seriousness of it is this: every 30 seconds, every 30 seconds, somewhere, someone in the world takes their own life because of depression, and it might be two blocks away, it might be two countries away, it might be two continents away, but it's happening, and it's happening every single day. And we have a tendency, as a society, to look at that and go, "So what?" So what? We look at that, and we go, "That's your problem. That's their problem." We say we're sad and we say we're sorry, but we also say, "So what?"
Ama depresyonun şiddeti ve ciddiyeti ise şu: Her 30 saniyede, her 30 saniyede, bir yerlerde, dünya üzerinde birileri hayatına son veriyor. Depresyon yüzünden. Bu iki sokak ötede, iki ülke ötede veya iki kıta öte de olabilir, ama bu gerçekleşiyor. Hem de her gün gerçekleşiyor. Toplum olarak bizim eğilimimiz, şöyle bir bakıp ''Yani?'' demek yönünde. Yani? Bakıyoruz ve diyoruz ki ''Bu sizin probleminiz. Bu onların problemi.'' Üzüldüğümüzü ve üzgün olduğumuzu söylüyoruz, ama aynı zamanda ''Yani?'' diyoruz.
Well, two years ago it was my problem, because I sat on the edge of my bed where I'd sat a million times before and I was suicidal. I was suicidal, and if you were to look at my life on the surface, you wouldn't see a kid who was suicidal. You'd see a kid who was the captain of his basketball team, the drama and theater student of the year, the English student of the year, someone who was consistently on the honor roll and consistently at every party. So you would say I wasn't depressed, you would say I wasn't suicidal, but you would be wrong. You would be wrong. So I sat there that night beside a bottle of pills with a pen and paper in my hand and I thought about taking my own life and I came this close to doing it. I came this close to doing it.
Şey, iki yıl önce bu benim problemimdi. Çünkü daha önce milyonlarca defa oturduğum yatağımın ucunda oturuyordum ve intihara eğilimliydim. İntihara eğilimliydim ve hayatıma yukarıdan şöyle bir baksaydınız beni intihara eğilimli bir çocuk olarak görmezdiniz. Basketbol takımının kaptanı olan, drama ve tiyatro kulübünde yılın öğrencisi seçilmiş, yılın öğrencisi olmuş, devamlı olarak şeref listesinde yer alan ve her partiye katılan bir çocuk görürdünüz. Yani, bana depresyonda veya intihara eğilimli demezdiniz, ama yanılıyor olurdunuz. Yanılıyor olurdunuz. Sonuç olarak o gece, bir kutu ilaçla ve elimde kağıt kalemle hayatımı sonlandırmayı düşündüm. Ve gerçekleştirmeye de bu kadar yakındım. Gerçekleştirmeye bu kadar yakındım.
And I didn't, so that makes me one of the lucky ones, one of the people who gets to step out on the ledge and look down but not jump, one of the lucky ones who survives. Well, I survived, and that just leaves me with my story, and my story is this: In four simple words, I suffer from depression. I suffer from depression, and for a long time, I think, I was living two totally different lives, where one person was always afraid of the other. I was afraid that people would see me for who I really was, that I wasn't the perfect, popular kid in high school everyone thought I was, that beneath my smile, there was struggle, and beneath my light, there was dark, and beneath my big personality just hid even bigger pain.
Gerçekleştirmedim, bu beni şanslılardan biri yapıyor, uçurumun kıyısına gelmiş, aşağıya bakmış ama atlamamış insanlardan biri yapıyor. Hayatta kalan şanslılardan biri. Ben hayatta kaldım ve bu beni hikayemle birlikte bırakıyor ve hikayem şu şekilde: Dört basit kelime ile: Depresyon nedeniyle acı çekiyorum. Depresyon nedeniyle acı çekiyorum. Uzun bir süre boyunca düşündüm ki birindeki insanın diğerindekinden korktuğu tamamen birbirinden farklı iki hayat yaşıyorum. İnsanların gerçekte kim olduğumu herkesin düşündüğü muhteşem, liseli popüler çocuk olmadığımı görmesinden korkuyordum. Gülümsememin ardında mücadele ettiğimi, parıldamamın altında karanlık olduğunu ve büyük kişiliğimin altında çok daha büyük bir acı sakladığımı görmelerinden korkuyordum.
See, some people might fear girls not liking them back. Some people might fear sharks. Some people might fear death. But for me, for a large part of my life, I feared myself. I feared my truth, I feared my honesty, I feared my vulnerability, and that fear made me feel like I was forced into a corner, like I was forced into a corner and there was only one way out, and so I thought about that way every single day. I thought about it every single day, and if I'm being totally honest, standing here I've thought about it again since, because that's the sickness, that's the struggle, that's depression, and depression isn't chicken pox. You don't beat it once and it's gone forever. It's something you live with. It's something you live in. It's the roommate you can't kick out. It's the voice you can't ignore. It's the feelings you can't seem to escape, the scariest part is that after a while, you become numb to it. It becomes normal for you, and what you really fear the most isn't the suffering inside of you. It's the stigma inside of others, it's the shame, it's the embarrassment, it's the disapproving look on a friend's face, it's the whispers in the hallway that you're weak, it's the comments that you're crazy. That's what keeps you from getting help. That's what makes you hold it in and hide it. It's the stigma. So you hold it in and you hide it, and you hold it in and you hide it, and even though it's keeping you in bed every day and it's making your life feel empty no matter how much you try and fill it, you hide it, because the stigma in our society around depression is very real. It's very real, and if you think that it isn't, ask yourself this: Would you rather make your next Facebook status say you're having a tough time getting out of bed because you hurt your back or you're having a tough time getting out of bed every morning because you're depressed? That's the stigma, because unfortunately, we live in a world where if you break your arm, everyone runs over to sign your cast, but if you tell people you're depressed, everyone runs the other way. That's the stigma. We are so, so, so accepting of any body part breaking down other than our brains. And that's ignorance. That's pure ignorance, and that ignorance has created a world that doesn't understand depression, that doesn't understand mental health. And that's ironic to me, because depression is one of the best documented problems we have in the world, yet it's one of the least discussed. We just push it aside and put it in a corner and pretend it's not there and hope it'll fix itself.
Görüyor musunuz, bazı insanlar kızların onlara bakmamasından korkar. Bazı insanlarsa köpek balıklarından. Bazı insanlar ölümden korkar. Ama ben, hayatımın büyük bir kısmında, ben kendimden korktum. Kendi doğruluğumdan, dürüstlüğümden, kendi kırılganlığımdan korktum ve bu korku kendimi köşeye sıkışmış hissetmeme neden oldu. Öyle bir köşe ki, benim her bir gün düşündüğüm sadece tek bir çıkış yoluna sahip. Bunun üzerine her gün düşündüm ve burada durup tamemen dürüst olmam gerekirse tekrar tekrar bunu düşünmemin nedeni, hastalığın bu olması, mücadele ettiğim şey bu. Bu, depresyon. Depresyon çiçek hastalığı değil. Bir kere geçirdikten sonra sonsuza kadar kurtulmuş olmuyorsunuz. Bu birlikte yaşadığınız bir şey. Bu içinde yaşadığınız bir şey. Dışarı atamadığınız oda arkadaşınız, duymamazlıktan gelemediğiniz ses. Bu kaçmayı beceremediğiniz duygular. Ve en korkutucu yanı ise belli bir zaman sonra buna karşı hissizleşiyor olmanız. Bu, size normal gelmeye başlıyor ve en çok korktuğunuz şey ise içinizdeki acı olmaktan çıkıyor. Bu, diğerleri gözünde bir damga, bir utanç, yüz kızarıklığı oluşunuz oluyor... Bu, arkadaşlarınızın yüzündeki onaylamayan ifade oluyor, koridorda sizin zayıf olduğunuza dair fısıldamalar ve deli olduğunuza dair yorumlar halini alıyor. Sizi yardım almaktan alı koyan işte bu. Sizi bunu baskılamaya ve saklamaya iten şey bu. Damga bu. Sonuç olarak, bastırıyorsun, saklıyorsun, bastırıyorsun ve saklıyorsun, seni her gün, tüm gün yatağında tutan şey olmasına rağmen, ne kadar doldurmaya çalışırsan çalış, hayatını bomboş bir hale getiren şey bu olsa da, saklıyorsun, çünkü toplumda depresyona karşı damgalama çok gerçek. O kadar gerçek ki, ve siz böyle olduğunu düşünmüyorsanız, kendinize şunu sorun: Bir dahaki Facebook durumunuzu sırtınızı incittiğiniz için yataktan çıkmakta zorlandığınız şeklinde mi güncellersiniz, yoksa kendinizi depresyonda hisettiğiniz için yataktan çıkmakta zorlandığınız şeklinde mi? İşte damgalanma bu, çünkü ne yazık ki yaşadığımız dünyada eğer kolunuzu kırarsanız herkes alçınızın üstüne adını yazmak üzere yanınıza koşar ama insanlara depresyonda olduğunuzu söylerseniz, diğer tarafa koşarlar. İşte damgalanma bu. O kadar, o kadar, o kadar çok kabulleniyoruz ki beynimiz dışında, vücüdumuzun herhangi bir tarafının kırılabileceğini. İşte bu bilmezden gelmek. Bu saf cahillik. Bu cahillik, depresyonun ve zihinsel sağlığın anlaşılmadığı bir dünya yarattı. Bu bana çok ironik geliyor, çünkü depresyon üzerine en çok belgeselin çekildiği konulardan biri olmasına karşın üzerinde en az tartışılan konulardan biri. Bu konuyu kenaya itiyoruz, bir köşeye koyuyoruz, sanki orada değilmiş gibi davranıp kendi kendini düzeltmesini umuyoruz.
Well, it won't. It hasn't, and it's not going to, because that's wishful thinking, and wishful thinking isn't a game plan, it's procrastination, and we can't procrastinate on something this important. The first step in solving any problem is recognizing there is one. Well, we haven't done that, so we can't really expect to find an answer when we're still afraid of the question.
Ne yazık ki, öyle bir şey olmayacak. Olmadı ve olmayacak çünkü bu hayal kurmak ve hayal kurmak bir oyun planı değildir, sadece ertelemektir ve biz önemli olan bir şeyi erteleyemeyiz. Bir problemi çözmenin ilk adımı bir problem olduğunu kabul etmektir. Doğrusu, biz bunu daha yapmadık, dolayısıyla daha sorudan korkarken bir cevap bulmayı bekleyemeyiz.
And I don't know what the solution is. I wish I did, but I don't -- but I think, I think it has to start here. It has to start with me, it has to start with you, it has to start with the people who are suffering, the ones who are hidden in the shadows. We need to speak up and shatter the silence. We need to be the ones who are brave for what we believe in, because if there's one thing that I've come to realize, if there's one thing that I see as the biggest problem, it's not in building a world where we eliminate the ignorance of others. It's in building a world where we teach the acceptance of ourselves, where we're okay with who we are, because when we get honest, we see that we all struggle and we all suffer. Whether it's with this, whether it's with something else, we all know what it is to hurt. We all know what it is to have pain in our heart, and we all know how important it is to heal. But right now, depression is society's deep cut that we're content to put a Band-Aid over and pretend it's not there.
Ve ben çözümün ne olduğunu bilmiyorum. Bilemeyi dilerdim, ama bilmiyorum -- ama bunun burada başlaması gerektiğini düşünüyorum. Benimle başlamalı, bu sizinle başlamalı, bu acı çeken insanlarla ve gölgelerin arkasında saklananlarla ve gölgelerin arkasında saklananlarla başlamalı. Bizler, konuşmalı ve sessizliği kırmalıyız. Bizler, inandığımız şeyler sayesinde cesur olan kişiler olmalıyız. Çünkü eğer farkettiğim bir şey varsa, eğer en büyük sorun olarak gördüğüm bir şey varsa, o, başkalarının cehaletini ortadan kaldırdığımız bir dünya kurmakta değil. Birbirimizi kabullenmeyi birbirimize öğrettiğimiz, kim olduğumuzla bir sorunumuzun olmadığı bir dünya kurmakta asıl sorun. Çünkü dürüstleştiğimizde, görüyoruz ki hepimiz mücadele ediyoruz ve hepimiz acı çekiyoruz. Bununla veya başka bir konuyla alakalı olsun, hepimiz acı çekmenin ne olduğunu biliyoruz. Hepimiz kalbimizde bir acının olmasının ne anlama geldiğini ve iyileşmenin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Ama şu anda, depresyon toplumun derin bir yarası ve hepimiz oraya bir yara bandı yapıştırıp görmezden gelmeye razıyız.
Well, it is there. It is there, and you know what? It's okay. Depression is okay. If you're going through it, know that you're okay. And know that you're sick, you're not weak, and it's an issue, not an identity, because when you get past the fear and the ridicule and the judgment and the stigma of others, you can see depression for what it really is, and that's just a part of life, just a part of life, and as much as I hate, as much as I hate some of the places, some of the parts of my life depression has dragged me down to, in a lot of ways I'm grateful for it. Because yeah, it's put me in the valleys, but only to show me there's peaks, and yeah it's dragged me through the dark but only to remind me there is light. My pain, more than anything in 19 years on this planet, has given me perspective, and my hurt, my hurt has forced me to have hope, have hope and to have faith, faith in myself, faith in others, faith that it can get better, that we can change this, that we can speak up and speak out and fight back against ignorance, fight back against intolerance, and more than anything, learn to love ourselves, learn to accept ourselves for who we are, the people we are, not the people the world wants us to be. Because the world I believe in is one where embracing your light doesn't mean ignoring your dark. The world I believe in is one where we're measured by our ability to overcome adversities, not avoid them. The world I believe in is one where I can look someone in the eye and say, "I'm going through hell," and they can look back at me and go, "Me too," and that's okay, and it's okay because depression is okay. We're people. We're people, and we struggle and we suffer and we bleed and we cry, and if you think that true strength means never showing any weakness, then I'm here to tell you you're wrong. You're wrong, because it's the opposite. We're people, and we have problems. We're not perfect, and that's okay.
Ama o, orada. Orada duruyor ve biliyor musunuz? Sorun değil. Depresyon bir sıkıntı değil. Eğer depresyon geçiriyorsanız, iyi olacağınızı biliyorsunuz. Hasta olduğunuzu, zayıf olmadığınızı biliyorsunuz. Onun bir mesele, bir kişilik olmadığını biliyorsunuz. Çünkü eğer korkuyu ve alaya alınmayı aşarsanız, yargılanmalardan ve damgalanmalardan kaçabilirseniz, depresyonun gerçekten de ne olduğunu anlarsınız. O, sadece hayatın bir parçasıdır. Sadece hayatın bir parçası, nefret ettiğim kadar, bazı yerlerden nefret ettiğim kadar, depresyonun beni çektiği, hayatımın bazı nefret edilesi parçaları... Ama birçok yönden ona minnettarım. Çünkü evet, beni dibe çekti, ama sadece zirvelerin de bulunduğunu göstermek için. Evet, beni karanlıkta sürükledi, ama sadece bana ışığın da var olduğunu hatırlatmak için. 19 yıldır bu evrendeki her şeyden çok olan acım, bana geniş bir bakış açısı sağladı ve yaralarım, yaralarım beni umutlu olmaya zorladı. Umuda ve inanca sahip olmak. Kendime inanmak başkalarına inanmak, her şeyin daha iyi olabileceğine inanmak, bunu değiştirebileceğimize, serbestçe konuşabileceğimize, cehaleti konuşarak ve mücâdele ederek yok edebileceğimize inanmak, hoşgörüsüzlüğe karşı savaşmak... Ama hepsinden daha çok, kendimizi sevmeyi öğrenmek, kendimizi kim olduğumuzdan ötürü kabullenmeyi öğrenmek, Dünyanın olmamızı istediği insan olmayı değil, kendimiz olmayı öğrenmek... Çünkü benim inandığım dünyada ışığı kucaklamak karanlığı görmezden gelmek anlamına gelmiyor. İnandığım dünyada bizim değerlendirilmemiz, güçlüklerden kaçmamıza göre değil, onların üstesinden gelebilmemize göredir. Benim inandığım dünyada birisinin gözünün içine bakıp, "Ben cehennemin dibine gidiyorum" diyebilirim. Ve onlar da dönüp bana derler ki: "Ben de," ve bu olabilir. Olabilir çünkü depresyon normaldir. Biz insanız. Bizler insanız, hepimiz çabalarız ve acı çekeriz ve yaralarımız kanar ve ağlarız. Eğer gerçek varlığın hiç zayıflık göstermeme olduğunu düşünüyorsanız, işte ben, yanıldığınızın kanıtı. Yanılıyorsunuz, çünkü olay bunun tam tersi. Bizler insanız ve sorunlarımız olur. Mükemmel değiliz ve bu normal.
So we need to stop the ignorance, stop the intolerance, stop the stigma, and stop the silence, and we need to take away the taboos, take a look at the truth, and start talking, because the only way we're going to beat a problem that people are battling alone is by standing strong together, by standing strong together.
Dolayısıyla cehaleti, hoşgörüsüzlüğü, damgalanmayı, sessizliği durdurmalıyız. Tabuları ortadan kaldırmalı, gerçeği görmeli, konuşmaya başlamalıyız. Çünkü bir sorunu, insanların tek başına savaştığı bir sorunu, ortadan kaldırabilmemizin tek yolu, hep beraber direnmektir. Hep beraber, direnmektir...
And I believe that we can. I believe that we can. Thank you guys so much. This is a dream come true. Thank you. (Applause) Thank you. (Applause)
Ve inanıyorum ki, biz bunu yapabiliriz. Yapabileceğimize inanıyorum. Hepinize çok teşekkür ederim. Az önce bir hayalim gerçek oldu. Sağolun. (Alkışlamalar) Teşekkür ederim. (Alkışlamalar)