I know this is going to sound strange, but I think robots can inspire us to be better humans. See, I grew up in Bethlehem, Pennsylvania, the home of Bethlehem Steel. My father was an engineer, and when I was growing up, he would teach me how things worked. We would build projects together, like model rockets and slot cars. Here's the go-kart that we built together. That's me behind the wheel, with my sister and my best friend at the time. And one day, he came home, when I was about 10 years old, and at the dinner table, he announced that for our next project, we were going to build ... a robot.
Bu size garip gelebilir ama bence robotlar, bize daha iyi bir insan olmamız için ilham verebilir. Ben Bethlehem Çelik ile ünlü Bethlehem, Pennsylvania'da büyüdüm. Babam mühendisti ve ben küçükken bana neyin nasıl çalıştığını öğretiyordu. Model roketler ve slot arabalar gibi projeler yapardık. Bu, birlikte yaptığımız go-kart. Direksiyondaki benim yanımdakiler de kızkardeşim ve o zamanki en iyi arkadaşım ve bir gün, babam eve geldi, ben 10 yaşındaydım, yemek masasına geldi ve yeni projemizin robot yapmak olduğunu açıkladı.
A robot. Now, I was thrilled about this, because at school, there was a bully named Kevin, and he was picking on me, because I was the only Jewish kid in class. So I couldn't wait to get started to work on this, so I could introduce Kevin to my robot.
Bir robot. Çok heyecanlanmıştım, çünkü okulda Kevin adında bir kabadayı vardı ve bana sataşıyordu, çünkü sınıftaki tek Yahudi çocuk bendim. Bu iş ile ilgili çalışmaya başlamak için sabırsızlanıyordum çünkü robotumu Kevin ile tanıştırabilecektim. (Gülüşmeler)
(Laughter)
(Robot noises)
(Robot sesleri)
(Laughter)
But that wasn't the kind of robot my dad had in mind.
Ama babamın aklındaki robot böyle değildi.
(Laughter)
See, he owned a chromium-plating company, and they had to move heavy steel parts between tanks of chemicals. And so he needed an industrial robot like this, that could basically do the heavy lifting.
Babam bir krom kaplama fabrikası sahibiydi ve ağır çelik parçaları kimyasal tankları arasında taşımaları gerekiyordu, dolayısıyla bunun gibi ağır yük kaldırabilecek endüstriyel bir robota ihtiyacı vardı.
But my dad didn't get the kind of robot he wanted, either. He and I worked on it for several years, but it was the 1970s, and the technology that was available to amateurs just wasn't there yet. So Dad continued to do this kind of work by hand. And a few years later, he was diagnosed with cancer.
Ama babam da istediği robotu elde edemedi. Birlikte senelerce çalıştık, ama 1970'lerde amatörlerin kullanabileceği bir teknoloji henüz yoktu. Dolayısıyla Babam bu tür işleri eliyle yapmaya devam etti ve birkaç sene sonra, babama kanser teşhisi konuldu.
You see, what the robot we were trying to build was telling him was not about doing the heavy lifting. It was a warning about his exposure to the toxic chemicals. He didn't recognize that at the time, and he contracted leukemia. And he died at the age of 45. I was devastated by this. And I never forgot the robot that he and I tried to build. When I was at college, I decided to study engineering, like him. And I went to Carnegie Mellon, and I earned my PhD in robotics. I've been studying robots ever since.
Yapmaya çalıştığımız robotun ona anlatmaya çalıştığı şey ağırlık kaldırmakla ilgili değildi. Zehirli kimyasallara maruz kalmakla ilgili uyarıyordu. O sırada babam anlamadı ve lösemiye yakalandı ve 45 yaşında vefat etti. Yıkılmıştım ve birlikte yapmaya çalıştığımız robotu asla unutmadım. Üniversitedeyken onun gibi mühendislik okumaya karar verdim. Sonra Carnegie Mellon'a gittim ve robotik üzerine doktoramı yaptım. O zamandan beri robotlar üzerine çalışıyorum.
So what I'd like to tell you about are four robot projects, and how they've inspired me to be a better human. By 1993, I was a young professor at USC, and I was just building up my own robotics lab, and this was the year the World Wide Web came out. And I remember my students were the ones who told me about it, and we would -- we were just amazed. We started playing with this, and that afternoon, we realized that we could use this new, universal interface to allow anyone in the world to operate the robot in our lab.
Size bugün dört robot projesinden ve beni daha iyi bir insan olmak için nasıl etkilediklerinden bahsetmek istiyorum. 1993'te USC'de genç bir profesördüm ve kendi robotik laboratuvarımı kuruyordum ve o sene World Wide Web çıktı. Hatta hatırlıyorum, beni bundan haberdar edenler öğrencilerimdi ve şaşkınlık içindeydik. Bununla oynamaya başladık ve o akşam, bu yeni, global arayüzü, dünyadaki herhangi bir kişinin laboratuvarımızdaki robotu kullanmasını sağlamak için kullanabileceğimizi farkettik
So, rather than have it fight or do industrial work, we decided to build a planter, put the robot into the center of it, and we called it the Telegarden. And we had put a camera in the gripper of the hand of the robot, and we wrote some special scripts and software, so that anyone in the world could come in, and by clicking on the screen, they could move the robot around and visit the garden. But we also set up some other software that lets you participate and help us water the garden, remotely. And if you watered it a few times, we'd give you your own seed to plant.
Dövüştürmek veya endüstriyel işler yaptırmak yerine bitki eken bir robot yapıp bu robotu en ortaya koymaya ve adını Telegarden koymaya karar verdik. Ve robotun elindeki tutacak bölümüne bir kamera koyup özel komutlar ve yazılımlar yazdık ki dünyanın heryerinden insanlar içeri girebilsin ve ekrana tıklayarak robotu hareket ettirebilsin ve bahçeyi ziyaret edebilsin. Ayrıca sizin katılıp, uzaktan bahçeyi sulamamıza yardım etmenizi sağlayan başka bir yazılım kurduk ve eğer birkaç kez sularsanız, size ekmeniz için kendi tohumunuzu veriyorduk.
Now, this was an engineering project, and we published some papers on the system design of it, but we also thought of it as an art installation. It was invited, after the first year, by the Ars Electronica Museum in Austria, to have it installed in their lobby. And I'm happy to say, it remained online there, 24 hours a day, for almost nine years. That robot was operated by more people than any other robot in history.
Bu bir projeydi, bir mühendislik projesiydi ve tasarımı, sistem tasarımı üzerine makaleler yayınladık ama ayrıca biz bunu bir sanat eseri olarak gördük. İlk senesinden sonra, Avusturya'daki Ars Electronica Müzesi tarafından lobilerine kurulmak için davet edildi. Yaklaşık 9 yıl boyunca günün 24 saati orada online olduğunu söylemekten mutluluk duyuyorum. O robot, tarihteki tüm robotlardan daha fazla insan tarafından kullanıldı.
Now, one day, I got a call out of the blue from a student, who asked a very simple but profound question. He said, "Is the robot real?" Now, everyone else had assumed it was, and we knew it was, because we were working with it. But I knew what he meant, because it would be possible to take a bunch of pictures of flowers in a garden and then, basically, index them in a computer system, such that it would appear that there was a real robot, when there wasn't. And the more I thought about it, I couldn't think of a good answer for how he could tell the difference.
Bir gün, durup dururken bir öğrenci beni aradı ve basit ama derin bir soru sordu. "Robot gerçek mi" dedi. Herkes gerçek olduğunu düşünmüştü ve biz de gerçek olduğunu biliyorduk çünkü onunla çalışıyorduk. Ama ben ne demek istediğini anladım, çünkü bir bahçedeki çiçeklerin birkaç tane fotoğrafını çekip sonra bir bilgisayar sisteminde dizinini kurup aslında ortada hiçbir şey yokken gerçek bir robot varmış gibi göstermek mümkündü. Düşündükçe, farkı nasıl anlayacağını söyleyebileceğim iyi bir yanıt bulamadım.
This was right about the time that I was offered a position here at Berkeley. And when I got here, I looked up Hubert Dreyfus, who's a world-renowned professor of philosophy, And I talked with him about this and he said, "This is one of the oldest and most central problems in philosophy. It goes back to the Skeptics and up through Descartes. It's the issue of epistemology, the study of how do we know that something is true."
Bu tam, burada, Berkeley'de, bir pozisyon teklifi geldiği sırada olmuştu, buraya geldiğimde, felsefe dalında dünyaca tanınmış bir profesör olan Hubert Dreyfus'u aradım ve bu konuda kendisiyle konuştum, bana "Bu, felsefedeki en eski ve en merkezi problemlerden biridir. Bir ucu kuşkuculara ve diğer ucu Descartes'e kadar dayanır. Epistemolojinin konusu, bir şeyin gerçek olduğunun nasıl bilinebileceğinin çalışmasıdır." dedi.
So he and I started working together, and we coined a new term: "telepistemology," the study of knowledge at a distance. We invited leading artists, engineers and philosophers to write essays about this, and the results are collected in this book from MIT Press. So thanks to this student, who questioned what everyone else had assumed to be true, this project taught me an important lesson about life, which is to always question assumptions.
Sonra o ve ben beraber çalışmaya başladık ve yeni bir terim oluşturduk: telepistemoloji bilginin üzerine uzaktan çalışmak. Önde gelen sanatçıları, mühendisleri ve filozofları bu konu hakkında makale yazmaya davet ettik ve sonuçlar MIT Press'in bu kitabında toplandı. Herkesin doğru olduğuna inandığı şeyi sorgulayan bu öğrenci sayesinde, bu proje bana önemli bir hayat dersi verdi, her zaman varsayımları sorgula.
Now, the second project I'll tell you about grew out of the Telegarden. As it was operating, my students and I were very interested in how people were interacting with each other, and what they were doing with the garden. So we started thinking: what if the robot could leave the garden and go out into some other interesting environment? Like, for example, what if it could go to a dinner party at the White House?
Size anlatacağım ikinci proje Telegarden'dan çıktı. Telegarden çalışırken insanların birbirleriyle nasıl iletişim kurdukları ve bahçeyle ne yaptıkları benim ve öğrencilerimin ilgisini çekiyordu. Robot bahçeden çıkabilse ve başka bir ilginç çevreye gidebilse ne olur diye düşünmeye başladık. Örneğin, Beyaz Saray'daki bir akşam yemeği davetine katılabilse ne olurdu? (Gülüşmeler)
(Laughter)
So, because we were interested more in the system design and the user interface than in the hardware, we decided that, rather than have a robot replace the human to go to the party, we'd have a human replace the robot. We called it the Tele-Actor.
Sistem tasarımına ve kullanıcı arayüzüne, donanımdan daha fazla ilgi duyduğumuzdan dolayı partiye gidecek bir insan yerine robot koymaktansa, robotun yerine bir insan koyalım diye karar verdik. Buna Tele-Aktör adını verdik.
We got a human, someone who's very outgoing and gregarious, and she was outfitted with a helmet with various equipment, cameras and microphones, and then a backpack with wireless Internet connection. And the idea was that she could go into a remote and interesting environment, and then over the Internet, people could experience what she was experiencing. So they could see what she was seeing, but then, more importantly, they could participate, by interacting with each other and coming up with ideas about what she should do next and where she should go, and then conveying those to the Tele-Actor. So we got a chance to take the Tele-Actor to the Webby Awards in San Francisco. And that year, Sam Donaldson was the host. Just before the curtain went up, I had about 30 seconds to explain to Mr. Donaldson what we were going to do. And I said, "The Tele-Actor is going to be joining you onstage. This is a new experimental project, and people are watching her on their screens, there's cameras involved and there's microphones and she's got an earbud in her ear, and people over the network are giving her advice about what to do next." And he said, "Wait a second. That's what I do."
Çok sosyal ve girişken bir insanı aldık ve başına çeşitli ekipman, kamera ve mikrofonlar olan bir kask takıp kablosuz İnternet bağlantısı olan bir sırt çantası verdik ve istediğimiz uzaktaki ilginç bir çevreye gitmesi ve sonra İnternet üzerinden insanların, onun yaşadıklarını deneyimleyebilmeleriydi böylece gördüklerini görebileceklerdi, ama daha da önemlisi, birbirleriyle etkileşime geçerek insanın ne yapacağı hakkında nereye gideceği hakkında fikirler yürüterek ve sonra bunları Tele-Aktöre ileterek katılım sağlayabileceklerdi. Tele-Aktörümüzü San Francisco'daki Webby Ödüllerine götürme şansı elde ettik ve o senenin sunucusu Sam Donaldson'du. Perde kalkmadan önce, ne yapacağımızı Donaldson'a açıklamak için yaklaşık 30 saniyem vardı ve "Tele-Aktör sahnede size katılacak. Bu yeni deneysel bir proje" ve insanlar onu ekranlarında izliyorlar işin içinde kameralar ve mikrofonlar var ve kulağında da bir kulaklık var ağ üzerindeki insanlar ona ne yapması gerektiği hakkında tavsiye veriyorlar." dedim. O da, "Bir saniye, benim yaptığım iş bu." dedi. (Gülüşmeler)
(Laughter)
So he loved the concept, and when the Tele-Actor walked onstage, she walked right up to him, and she gave him a big kiss right on the lips.
Konsepti çok sevdi, ne zaman ki Tele-Aktör sahneye çıkıp onun yanına yürüdüğünde ve ona dudaklarından kocaman bir
(Laughter)
öpücük verdiğinde. (Gülüşmeler)
We were totally surprised -- we had no idea that would happen. And he was great, he just gave her a big hug in return, and it worked out great. But that night, as we were packing up, I asked the Tele-Actor, how did the Tele-Directors decide that they would give a kiss to Sam Donaldson? And she said they hadn't. She said, when she was just about to walk onstage, the Tele-Directors still were trying to agree on what to do, and so she just walked onstage and did what felt most natural.
Çok şaşırmıştık. Bunun olabileceğini hiç düşünmemiştik. Donaldson çok iyiydi. Karşılığında ona kocaman sarıldı ve her şey iyi gitti. Ama o gece toplanırken Tele-Aktör'e, Tele-Yönetmenlerin Sam Donaldson'u öpmesine nasıl karar verdiklerini sordum. Böyle bir karar vermediklerini söyledi. Tam sahneye çıkmak üzereyken Tele-Yönetmenlerin hala ne yapması gerektiğine karar vermeye çalıştıklarını ve dolayısıyla sahneye çıkıp kendisine
(Laughter)
en doğal gelen şeyi yaptığını söyledi. (Gülüşmeler)
So, the success of the Tele-Actor that night was due to the fact that she was a wonderful actor. She knew when to trust her instincts. And so that project taught me another lesson about life, which is that, when in doubt, improvise.
Tele-Aktörün o geceki başarısı çok iyi bir aktris olmasındaydı. İçgüdülerine ne zaman güvenmesi gerektiğini biliyordu dolayısıyla bu proje bana hayatla ilgili başka bir ders verdi, şüphe duyuyorsan, doğaçlama yap. (Gülüşmeler)
(Laughter)
Now, the third project grew out of my experience when my father was in the hospital. He was undergoing a treatment -- chemotherapy treatments -- and there's a related treatment called brachytherapy, where tiny, radioactive seeds are placed into the body to treat cancerous tumors. And the way it's done, as you can see here, is that surgeons insert needles into the body to deliver the seeds. And all these needles are inserted in parallel. So it's very common that some of the needles penetrate sensitive organs. And as a result, the needles damage these organs, cause damage, which leads to trauma and side effects. So my students and I wondered: what if we could modify the system, so that the needles could come in at different angles?
Üçüncü proje, babam hastanedeyken yaşadığım deneyimlerden ortaya çıktı. Bir tedavi görüyordu, kemoterapi tedavileri ve brankiterapi adı verilen ilgili bir tedavi daha var. Bu tedavide küçük, radyoaktif tohumlar kanserli tümörleri tedavi etmek için vücuda yerleştiriliyor. Bu, burada görebileceğiniz gibi cerrahların vücuda iğneler sokarak tohumları göndermesi ile yapılıyor ve tüm bunlar, tüm bu iğneler paralel olarak yerleştiriliyor, dolayısıyla bu iğnelerden bazılarının hassas organlara girerek bu organlarda travma ve yan etkilerle sonuçlanan zararlar vermesi çok sık görülüyordu. Öğrencilerim ve ben, iğnelerin farklı açılarla sokulabileceği şekilde sistemi modifiye edip edemeyeceğimizi düşündük.
So we simulated this; we developed some optimization algorithms and we simulated this. And we were able to show that we are able to avoid the delicate organs, and yet still achieve the coverage of the tumors with the radiation.
Bunun simülasyonunu yaptık ve bazı optimizasyon algoritmaları geliştirip simülasyonunu yaptık böylece hassas organlardan kaçınmamıza ramen radyasyon ile tümörlerin kapsanmasını başarabileceğimizi gösterebildik.
So now, we're working with doctors at UCSF and engineers at Johns Hopkins, and we're building a robot that has a number of -- it's a specialized design with different joints that can allow the needles to come in at an infinite variety of angles. And as you can see here, they can avoid delicate organs and still reach the targets they're aiming for. So, by questioning this assumption that all the needles have to be parallel, this project also taught me an important lesson: When in doubt, when your path is blocked, pivot.
Şimdi UCSF'deki doktorlarla ve Johns Hopkins'teki mühendislerle çalışıyoruz ve sonsuz sayıda açı ile iğnelerin sokulmasını sağlayabilecek özel bir tasarım olan bir robot yapıyoruz şu anda, burada görebileceğiniz gibi, hassas organlardan kaçınarak hedeflerine ulaşabiliyorlar. Dolayısıyla iğnelerin paralel olmaları gerektiği varsayımını sorgulamamız sayesinde bu proje bana önemli bir ders verdi: Şüphe duyuyorsan --
And the last project also has to do with medical robotics. And this is something that's grown out of a system called the da Vinci surgical robot. And this is a commercially available device. It's being used in over 2,000 hospitals around the world. The idea is it allows the surgeon to operate comfortably in his own coordinate frame. Many of the subtasks in surgery are very routine and tedious, like suturing, and currently, all of these are performed under the specific and immediate control of the surgeon. So the surgeon becomes fatigued over time. And we've been wondering, what if we could program the robot to perform some of these subtasks, and thereby free the surgeon to focus on the more complicated parts of the surgery, and also cut down on the time that the surgery would take if we could get the robot to do them a little bit faster?
Yolun kapalıysa, etrafından dolaş. Son proje de medikal robotik ile alakalı. Bu da Vinci ameliyat robotu adı verilen bir sistem üzerine kurulan ve satın alınabilen bir cihaz. Dünya çapında 2.000'in üzerinde hastanede kullanılıyor ve amacı, cerrahın kendi çalışma alanında rahatlıkla ameliyatını yapabilmesi ama ameliyatlardaki dikiş atmak gibi çoğu yan görev çok rutin ve sıkıcı ve şu anda bunların tamamı cerrahın kendi özel kontrolü altında gerçekleştiriliyor bu yüzden cerrah zamanla yoruluyor. Biz de düşündük, robotu bu bu yan görevlerin bazılarını gerçekleştirmek için programlayıp cerrahların, ameliyatın daha önemli bölümlerine konsantre olmalarını sağlayabilsek ve hatta robotun bu işleri biraz daha hızlı yapmasını sağlayıp ameliyatın süresini kısaltsak ne olur?
Now, it's hard to program a robot to do delicate things like this. But it turns out my colleague Pieter Abbeel, who's here at Berkeley, has developed a new set of techniques for teaching robots from example. So he's gotten robots to fly helicopters, do incredibly interesting, beautiful acrobatics, by watching human experts fly them. So we got one of these robots. We started working with Pieter and his students. And we asked a surgeon to perform a task -- with the robot. So what we're doing is asking the surgeon to perform the task, and we record the motions of the robot.
Bir robotu böyle hassas işler yapmak için programlamak zordur ama burada, Berkeley'deki meslektaşım Pieter Abbeel, robotlara örnek üzerinden öğretmek için yeni teknikler geliştirdi. Robotların helikopter uçurmasını, çok ilginç ve güzel akrobatik hareketler yaptırmasını normalde bunları uçuran uzmanları izleyerek sağladı. Biz de bu robotlardan birini aldık. Pieter ve öğrencileriyle çalışmaya başladık ve bir cerrahtan bir görev gerçekleştirmesini istedik robotla yaptığımız şuydu, robottan istediğimiz, cerrah görevi gerçekleştiriyor
So here's an example. I'll use tracing out a figure eight as an example. So here's what it looks like when the robot -- this is what the robot's path looks like, those three examples. Now, those are much better than what a novice like me could do, but they're still jerky and imprecise.
ve biz robotun hareketlerini kaydediyoruz. İşte bir örnek, sekiz şeklini kullanacağım, bir sekiz şekli örneği üzerinden izlenecek. Burada robot yaptığında, işte bu robotun şeklinin nasıl göründüğü, bu üç örnek. Bunlar benim gibi bir aceminin yapabileceğinden çok daha iyi ama hala sarsak ve özensiz.
So we record all these examples, the data, and then go through a sequence of steps. First, we use a technique called dynamic time warping from speech recognition. And this allows us to temporally align all of the examples. And then we apply Kalman filtering, a technique from control theory, that allows us to statistically analyze all the noise and extract the desired trajectory that underlies them. Now we take those human demonstrations -- they're all noisy and imperfect -- and we extract from them an inferred task trajectory and control sequence for the robot. We then execute that on the robot, we observe what happens, then we adjust the controls, using a sequence of techniques called iterative learning. Then what we do is we increase the velocity a little bit. We observe the results, adjust the controls again, and observe what happens. And we go through this several rounds.
Biz bu örneklerin, verilerin, hepsini kaydedip bir dizi basamakdan geçiyoruz. İlk olarak ses tanımadan, dinamik zaman bükmesi adı verilen bir teknik kullandık, ve bu bizim tüm örnekleri geçici olarak sıraya sokmamızı sağlıyor, sonra Kalman filtrelemesi uyguluyoruz, bu kontrol teorisinden bir teknik ve tüm gürültüyü istatistiksel olarak analiz edip altında yatan ve istenilen eğriyi çıkarmamızı sağlıyor. Şimdi de bu insan örneklerini alıyoruz ki bunların hepsi gürültülü ve kusurlu, ve bunlardan robot için anlamlı görev eğrisi ve kontrol dizisini çıkarıyoruz. Bunu robota uyguladığımızda, neler olduğunu gözlemleyip, tekrarlamalı öğrenme adı verilen bir teknikler dizisini kullanarak kontrolleri ayarlıyoruz. Sonra hızı birazcık arttırıyoruz. Sonuçları gözlemliyoruz, kontrolleri tekrar ayarlıyoruz, ve ne olduğunu gözlemliyoruz. Ve bunu bir çok kez tekrarlıyoruz.
And here's the result. That's the inferred task trajectory, and here's the robot moving at the speed of the human. Here's four times the speed of the human. Here's seven times. And here's the robot operating at 10 times the speed of the human. So we're able to get a robot to perform a delicate task like a surgical subtask, at 10 times the speed of a human. So this project also, because of its involved practicing and learning, doing something over and over again, this project also has a lesson, which is: if you want to do something well, there's no substitute for practice, practice, practice.
İşte sonuç burada. Bu tekrarlanan görev eğrisi ve bu da robotun insan hızında hareketi. Bu, insanın dört katı hızında. Bu, yedi katı. Ve bu da robotun insan hızından 10 kat daha hızlı çalışması. Yani, robotun, ameliyat alt görevi gibi hassas bir görevi insan hızından 10 kat daha hızlı gerçekleştirmesini sağlayabiliyoruz. Yani bu proje de, pratik yapmayı ve öğrenmeyi içerdiğinden, bir şeyi tekrar tekrar yapmayı içerdiğinden, ayrıca da bir ders, bu ders: eğer bir şeyi iyi yapmak istiyorsan, tekrarlamak, tekrarlamak, ve tekrarlamanın yerini hiçbir şey alamaz.
So these are four of the lessons that I've learned from robots over the years. And the field of robotics has gotten much better over time. Nowadays, high school students can build robots, like the industrial robot my dad and I tried to build.
İşte bunlar seneler boyunca robotlar ve robotikten öğrendiğim dört ders, robotik alanı zamanla çok daha iyileşti. Şimdilerde, lise öğrencileri babam ve benim yapmaya çalıştığımız endüstriyel robot gibi robotlar yapabiliyor.
But, it's very -- now ... And now, I have a daughter, named Odessa. She's eight years old. And she likes robots, too. Maybe it runs in the family.
Ve şimdi, bir kızım var, adı Odessa. Sekiz yaşında ve o da robotları seviyor. Belki de babadan çocuğa geçiyordur. (Gülüşmeler)
(Laughter)
Babamla tanışabilmiş olmasını isterdim.
I wish she could meet my dad. And now I get to teach her how things work, and we get to build projects together. And I wonder what kind of lessons she'll learn from them.
Şimdi ona nelerin nasıl çalıştığını öğretebiliyorum, ve birlikte projeler yapabiliyoruz ve bunlardan ne tür dersler öğreneceğini merak ediyorum.
Robots are the most human of our machines. They can't solve all of the world's problems, but I think they have something important to teach us. I invite all of you to think about the innovations that you're interested in, the machines that you wish for. And think about what they might be telling you. Because I have a hunch that many of our technological innovations, the devices we dream about, can inspire us to be better humans.
Robotlar, makinelerimiz arasında en insan olanları. Dünyanın tüm sorunlarını çözemezler, ama bence bize öğretecekleri önemli şeyler var. Hepinizi, ilgilendiğiniz yenilikler, istediğiniz makineler üzerine düşünmeye ve size neler söylüyor olabileceklerini düşünmeye davet ediyorum, çünkü içimden bir ses hayalini kurduğumuz teknolojik yeniliklerin ve cihazlarımızın bize daha iyi insanlar olmamız için ilham verebileceğini söylüyor.
Thank you.
Teşekkürler. (Alkış)
(Applause)