Do you remember your first kiss? Or that time you burned the roof of your mouth on a hot slice of pizza? What about playing tag or duck, duck, goose as a child? These are all instances where we're using touch to understand something. And it's the basis of haptic design.
İlk öpücüğünüzü hatırlıyor musunuz? Ya da sıcak bir dilim pizzanın damağınızı yaktığı o anı? Peki ya ebelemece ya da yağ satarım, bal satarım oynadığınız günleri? İşte tüm bu anları, dokunma duyumuzla kavrarız. Bu haptik tasarımın temelini oluşturur.
"Haptic" means of or relating to the sense of touch. And we've all been using that our entire lives. I was working on my computer when my friend, seeing me hunched over typing, walked over behind me. She put her left thumb into the left side of my lower back, while reaching her right index finger around to the front of my right shoulder. Instinctively, I sat up straight. In one quick and gentle gesture, she had communicated how to improve my posture. The paper I was working on at that very moment centered around developing new ways to teach movement using technology. I wanted to create a suit that could teach a person kung fu.
"Haptik" dokunsal veya dokunma hissiyle alakalı demektir ki bu hayatımızın bir parçasıdır. Bir gün beni bilgisayara gömülmüş bir şeyler karalarken gören arkadaşım arkamdan dolaşıp sağ baş parmağını sırtımın sol alt kısmına bastırırken aynı anda da sağ işaret parmağını sağ omzuma bastırdı. Ben de içgüdüsel olarak sırtımı düzeltmek durumunda kaldım. Tek bir nazik ve hızlı dokunuşla duruşumu nasıl düzeltebileceğimi bana göstermiş oldu. Tam da o an çalıştığım makalenin konusu ise teknolojinin yardımıyla hareketi öğretmenin yeni yollarını keşfetmekti. İnsanlara kung fu'yu öğreten bir takım tasarlamak niyetindeydim.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
But I had no idea how to communicate movement without an instructor being in the room. And in that moment, it became crystal clear: touch. If I had vibrating motors where she had placed each of her fingers, paired with motion-capture data of my current and optimal posture, I could simulate the entire experience without an instructor needing to be in the room. But there was still one important part of the puzzle that was missing. If I want you to raise your wrist two inches off of your lap, using vibration, how do I tell you to do that? Do I put a motor at the top of your wrist, so you know to lift up? Or do I put one at the bottom of your wrist, so it feels like you're being pushed up? There were no readily available answers because there was no commonly agreed-upon haptic language to communicate information with.
Lakin bir eğitmen olmadan hareketleri nasıl öğreteceğime dair hiçbir fikrim yoktu. İşte o anda her şey netleşti: Dokunmak! Eğer arkadaşımın parmaklarını koyduğu her noktaya mevcut ve optimum duruşuma ait verilerle eşleşen bir çift devinimli motor koyarsam tüm bu olayı herhangi bir eğitmen olmadan tecrübe edebileceğimi düşünmeye başladım. Ancak halen daha eksik bir nokta vardı: Eğer bileğinizi titreşim kullanarak kucağınızdan 5 cm yukarı kaldırmak istersem bunu yapmanızı nasıl söylerim? Bileğinizin üzerine nasıl kaldıracağınızı bilin diye bir motor mu koyardım yoksa altına bileğinizi itiyormuş gibi hissettiren motorlar mı koyardım? Mecvut bir cevap yoktu çünkü bilgi ile iletişim kurmak için üzerinde anlaşmaya varılmış bir dokunsal dil yoktu.
So my cofounders and I set out to create that language. And the first device we built was not a kung fu suit.
Böylece ortaklarımla birlikte o dili ortaya çıkarttık. İlk ürettiğimiz cihaz kung fu takımı değildi.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
But in a way, it was even more impressive because of its simplicity and usefulness. We started with the use case of navigation, which is a simplified form of movement. We then created Wayband, a wrist-wearable device that could orient a user toward a destination, using vibrating cues. We would ask people to spin around and to stop in a way that they felt was the right way to go. Informally, we tried this with hundreds of people, and most could figure it out within about 15 seconds. It was that intuitive.
Fakat bir şekilde sadeliği ve kullanışlılığı nedeniyle daha da etkileyiciydi. Basitleştirilmiş bir hareket biçimi olan navigasyon kullanımıyla başladık. Daha sonrasında titreşimli ipuçlarını kullanarak kullanıcıyı bir hedefe yönlendirebilen bileklik yani takılabilir bir cihaz olan Wayband'ı yarattık. İnsanlardan etrafta dönmelerini ve doğru yol olduğunu düşündükleri yönde durmalarını isterdik. Gayriresmi olarak bunu yüzlerce kişiyle denedik ve çoğu 15 saniye içinde çözebildi. O kadar sezgiseldi.
Initially, we were just trying to get people out of their phones and back into the real world. But the more we experimented, the more we realized that those who stood to benefit most from our work were people who had little or no sight. When we first approached a blind organization, they told us, "Don't build a blind device. Build a device that everyone can use but that's optimized for the blind experience." We created our company WearWorks with three guiding principles: make cool stuff, create the greatest impact we can in our lifetimes and reimagine an entire world designed for touch.
Başlangıçta insanları telefonlarından kurtarmaya ve gerçek dünyaya geri getirmeye çalışıyorduk. Ancak daha fazla deney yaptıkça işimizden en fazla faydalanmaya çalışanların çok az veya hiç göremeyenler olduğunu daha fazla anladık. Körler için olan bir kuruluşa gittiğimizde "Körler için bir cihaz yapmayın. Herkesin kullanabileceği ancak körlük deneyimi için optimize edilmiş bir cihaz yaratın" dediler. WearWorks şirketimizi üç yol gösterici ilkeyle yarattık: Harika şeyler yapın, yaşamlarımızda yapabileceğimiz en büyük etkiyi yaratın ve dokunmak için tasarlanmış tüm bir dünyayı yeniden hayal edin.
And on November 5, 2017, Wayband helped a person who was blind run the first 15 miles of the New York City Marathon without any sighted assistance.
5 Kasım 2017'de Wayband, kör birinin New York City Maratonunun ilk 25 kilometresini görüşlü bir yardım olmaksızın koşmasını sağladı.
(Applause)
(Alkış)
It didn't get him through the entire race due to the heavy rain, but that didn't matter.
Sağanak yağıştan dolayı yarışın tamamını bitiremedi ama sorun değil.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
We had proved the point: that it was possible to navigate a complex route using only touch.
Kanıtlanmış bir iddiamız vardı: Sadece dokunuşu kullanarak karmaşık bir rotada gezinmek mümkündü.
So, why touch? The skin has an innate sensitivity akin to the eyes' ability to recognize millions of colors or the ears' ability to recognize complex pitch and tone. Yet, as a communications channel, it's been largely relegated to Morse code-like cell phone notifications. If you were to suddenly receive a kiss or a punch, your reaction would be instinctive and immediate. Meanwhile, your brain would be playing catch-up on the back end to understand the details of what just occurred. And compared to instincts, conscious thought is pretty slow. But it's a lightning bolt compared to the snail's pace of language acquisition. I spent a considerable amount of time learning Spanish, Japanese, German and currently Swedish, with varying degrees of failure.
Neden dokunma? Cilt, gözlerin milyonlarca rengi tanıma kabiliyetine veya kulakların karmaşık perde ve tonu tanıma yeteneğine benzer doğuştan gelen bir duyarlılığa sahiptir. Yine de bir iletişim kanalı olarak büyük ölçüde Mors koduna benzer cep telefonu bildirimlerine düşürüldü. Birdenbire bir öpücük veya bir yumruk alacak olsaydınız tepkiniz içgüdüsel ve ani olurdu. Bu sırada beyniniz arka uçta yeni ortaya çıkanların ayrıntılarını anlamak için yakalamaca oynuyor olacaktı. İçgüdülere kıyasla bilinçli düşünce oldukça yavaştır. Ancak salyangozun yol alma hızı ile karşılaştırıldığında bir yıldırımdır. Değişik derecelerde başarısızlıkla İspanyolca, Japonca, Almanca ve şu anda İsveççe öğrenmek için çok fazla zaman harcadım.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
But within those failures were kernels of how different languages are organized. That gave our team insight into how to use the linguistic order of well-established languages as inspiration for an entirely new haptic language, one based purely on touch. It also showed us when using language mechanics wasn't the best way to deliver information. In the same way a smile is a smile across every culture, what if there was some underlying mechanism of touch that transcended linguistic and cultural boundaries? A universal language, of sorts.
Ancak bu başarısızlıklarda dillerin organize edilmesinin çekirdekleri vardı. Bu, ekibimize köklü dillerin düzenini tamamen yeni, sadece tek bir dokunuşa dayanan bir dokunsal dilin ilham kaynağı olarak kullanma konusunda fikir verdi. Ayrıca dil mekaniklerini kullanırken bilgi vermenin en iyi yolu olmadığını da gösterdi. Aynı şekilde bir gülümseme her kültürde bir gülümsemedir ya dilsel ve kültürel sınırları aşan bazı altta yatan bir dokunma mekanizması varsa? Bir çeşit evrensel dil.
You see, I could give you buzz-buzz-buzz, buzz-buzz, and you would eventually learn that that particular vibration means "stop." But as haptic designers, we challenged ourselves. What would it be like to design "stop?" Well, based on context, most of us have the experience of being in a vehicle and having that vehicle stop suddenly, along with our body's reaction to it. So if I wanted you to stop, I could send you a vibration pattern, sure. Or, I could design a haptic experience that just made stopping feel like it was the right thing to do. And that takes more than an arbitrary assignment of haptic cues to meanings. It takes a deep empathy. It also takes the ability to distill human experience into meaningful insights and then into haptic gestures and products.
Size vız vız vız vız vız verebilirim ve en sonunda o titreşimin "dur" anlamına geldiğini öğrenirsiniz. Fakat dokunsal tasarımcılar olarak kendimize meydan okuduk. "Dur"u tasarlamak nasıl olurdu? Bağlam temelli olarak, çoğumuz bir araçta olmayı ve o aracın aniden durmasını, vücudumuzun buna verdiği tepkiyi yaşıyoruz. Yani durmanı isteseydim sana bir titreşim düzeni gönderebilirdim. Ya da durmanın yapılacak en doğru şeymiş gibi hissetmenizi sağlayan dokunsal bir deneyim tasarlayabilirim. Bu, dokunsal ipuçların anlamlara rastgele atanmasından daha fazlasını gerektirir. Derin bir empatiye sebep olur. Aynı zamanda insan deneyimini anlamlı içgörülere ve sonra dokunsal jestlere ve ürünlere dönüştürme yeteneğini de alır.
Haptic design is going to expand the human ability to sense and respond to our environments, both physical and virtual. There's a new frontier: touch. And it has the power to change how we all see the world around us.
Ayrıca dokunsal tasarım, insanın çevresini algılama ve bunlara tepki yeteneğini geliştirir. Hem fiziksel hem de sanal olarak tabii ki. Artık yeni bir sınır var: Dokunma. Etrafımızdaki dünyayı bakış açımızı değiştirme gücüne sahip.
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)