One of my earliest memories is of trying to wake up one of my relatives and not being able to. And I was just a little kid, so I didn't really understand why, but as I got older, I realized we had drug addiction in my family, including later cocaine addiction.
En eski anılarımdan biri akrabalarımdan birini uyandırmaya çalışmak ve bunu başaramamaktı. Ve ben sadece küçük bir çocuktum, nedenini pek anlayamamıştım, ama büyüdükçe, ailemde uyuşturucu bağımlılığı olduğunu anladım, daha sonraki kokain bağımlılığı dahil.
I'd been thinking about it a lot lately, partly because it's now exactly 100 years since drugs were first banned in the United States and Britain, and we then imposed that on the rest of the world. It's a century since we made this really fateful decision to take addicts and punish them and make them suffer, because we believed that would deter them; it would give them an incentive to stop.
Son zamanlarda bunun hakkında düşünüyordum. Çünkü Amerika ve Ingiltere'de uyuşturucunun yasaklanması üzerinden tam 100 yıl geçti. Sonra da bunu dünyanın geri kalanı üzerinde uyguladık. Bizler vahim bir kararla bir asırdan beri bağımlıları alıp cezalandırdık ve onlara acı çektirdik, çünkü bunun onları caydıracağına, uyuşturucuyu bırakmak için teşvik edeceğine inandık.
And a few years ago, I was looking at some of the addicts in my life who I love, and trying to figure out if there was some way to help them. And I realized there were loads of incredibly basic questions I just didn't know the answer to, like, what really causes addiction? Why do we carry on with this approach that doesn't seem to be working, and is there a better way out there that we could try instead?
Birkaç yıl önce, hayatımdaki sevdiğim bağımlılardan bazılarına bakıyor ve onlara yardım etmenin bir yolu olup olmadığını bulmaya çalışıyordum. Nasıl cevaplayacağımı bilemediğim inanılmaz derecede basit birçok sorum olduğunu fark ettim. Mesela, 'Bağımlılığa gerçekten ne sebep olur?' Çalışıyor gibi gözükmeyen bu yaklaşımla neden devam ediyoruz? Bunun yerine deneyebileceğimiz daha iyi bir yol var mı?
So I read loads of stuff about it, and I couldn't really find the answers I was looking for, so I thought, okay, I'll go and sit with different people around the world who lived this and studied this and talk to them and see if I could learn from them. And I didn't realize I would end up going over 30,000 miles at the start, but I ended up going and meeting loads of different people, from a transgender crack dealer in Brownsville, Brooklyn, to a scientist who spends a lot of time feeding hallucinogens to mongooses to see if they like them -- it turns out they do, but only in very specific circumstances -- to the only country that's ever decriminalized all drugs, from cannabis to crack, Portugal. And the thing I realized that really blew my mind is, almost everything we think we know about addiction is wrong, and if we start to absorb the new evidence about addiction, I think we're going to have to change a lot more than our drug policies.
Bu yüzden birçok şey okudum, ama aradığım cevapları gerçekten bulamadım. Düşünüp dedim ki "Peki, gideceğim ve dünyada bu durumu yaşayan ve uğraşan farklı insanlarla oturup konuşacağım ve onlardan öğrenebilir miyim bakacağım." Başlangıçta bu iş için 50 bin km yol kat edeceğimin farkına varmadım. Sonuçta Brooklyn,Bronsville'de transseksüel bir kokain satıcısından, acaba beğenecek mi diye Firavun Farelerini halusinojenle beslemekle zaman harcayan bilim adamına kadar birçok kişiyle görüştüm. -- Görünen o ki hoşlarına gitmiş ancak çok belirli koşullar altında -- Esrardan kokaine kadar tüm uyuşturucuları yasallaştıran tek ülke olan Portekiz'de bulundum. Fark ettiğim ve beni deli eden gerçek ise, bağımlılıkla ilgili bildiğimizi sandığımız hemen her şeyin yanlış olduğuydu. Eğer bağımlılıkla ilgili yeni kanıtları kavramaya başlarsak, bence uyuşturucu politikalarımızdan çok daha fazlasını değiştirmek gerek.
But let's start with what we think we know, what I thought I knew. Let's think about this middle row here. Imagine all of you, for 20 days now, went off and used heroin three times a day. Some of you look a little more enthusiastic than others at this prospect. (Laughter) Don't worry, it's just a thought experiment. Imagine you did that, right? What would happen? Now, we have a story about what would happen that we've been told for a century. We think, because there are chemical hooks in heroin, as you took it for a while, your body would become dependent on those hooks, you'd start to physically need them, and at the end of those 20 days, you'd all be heroin addicts. Right? That's what I thought.
Önce bildiğimizi sandığımız şeyle başlayalım, bildiğimi sandığımdan. Şimdi şu ortadaki sıra hakkında düşünelim. Varsayalım hepiniz gidip 20 gün boyunca günde üç kez eroin kullandınız. Bazılarınız bu görüşe diğerlerinden biraz daha hevesli görünüyor. (Kahkahalar) Merak etmeyin, sadece düşünce deneyi. Bunu yaptığınızı hayal edin, oldu mu? O zaman ne olurdu? Şimdi, ne olacağına dair yüzyıllardir söylenen bir hikayemiz var. Eroinde kimyasal kancalar olduğu için, bir süreliğine onu aldığımızda bedenimizin kancalara bağımlı olduğunu düşünüyoruz. Sonrasında fiziksel olarak ihtiyaç duymaya başlıyorsunuz ve 20 gün sonunda eroin bağımlısısınız, tamam? Benim düşündüğüm işte bu.
First thing that alerted me to the fact that something's not right with this story is when it was explained to me. If I step out of this TED Talk today and I get hit by a car and I break my hip, I'll be taken to hospital and I'll be given loads of diamorphine. Diamorphine is heroin. It's actually much better heroin than you're going to buy on the streets, because the stuff you buy from a drug dealer is contaminated. Actually, very little of it is heroin, whereas the stuff you get from the doctor is medically pure. And you'll be given it for quite a long period of time. There are loads of people in this room, you may not realize it, you've taken quite a lot of heroin. And anyone who is watching this anywhere in the world, this is happening. And if what we believe about addiction is right -- those people are exposed to all those chemical hooks -- What should happen? They should become addicts. This has been studied really carefully. It doesn't happen; you will have noticed if your grandmother had a hip replacement, she didn't come out as a junkie. (Laughter)
Hikayeyle ilgili yanlış olan gerçeğe beni uyandıran ilk şey bana açıklandığı zamandı. Bugün TED Talk'tan çıktıktan sonra kaza geçirip kalçamı kırarsam, hastaneye kaldırılıp bir sürü diamorfin alacağım. Diamorfin bir eroindir. Aslında sokakta alacağın eroinden iyidir, çünkü uyuşturucu satıcısından aldığın şey kirletilmiştir. Doğrusu, onun küçücük bir kısmı eroindir. Oysa doktordan aldığın tıbben saftır. Uzun bir süre bu maddeyi alacaksınız. Bu odada birçok insan var. Fark etmemiş olsanız da çok fazla eroin aldınız. Dünyada herhangi bir yerde bunu izleyen herkes için olan şey bu. Eğer bağımlılıkla ilgili inandığımız doğruysa, bu insanlar bütün kimyasal kancalara maruz kaldılar. Ne olmalıydı? Bağımlı olmalılardı. Bu gerçekten dikkatlice araştırıldı. Olmuyor, büyük annenizin kalça ameliyatından sonra eroinman olarak uyanmadığını fark edeceksiniz. (Kahkahalar)
And when I learned this, it seemed so weird to me, so contrary to everything I'd been told, everything I thought I knew, I just thought it couldn't be right, until I met a man called Bruce Alexander. He's a professor of psychology in Vancouver who carried out an incredible experiment I think really helps us to understand this issue. Professor Alexander explained to me, the idea of addiction we've all got in our heads, that story, comes partly from a series of experiments that were done earlier in the 20th century. They're really simple. You can do them tonight at home if you feel a little sadistic. You get a rat and you put it in a cage, and you give it two water bottles: One is just water, and the other is water laced with either heroin or cocaine. If you do that, the rat will almost always prefer the drug water and almost always kill itself quite quickly. So there you go, right? That's how we think it works. In the '70s, Professor Alexander comes along and he looks at this experiment and he noticed something. He said ah, we're putting the rat in an empty cage. It's got nothing to do except use these drugs. Let's try something different. So Professor Alexander built a cage that he called "Rat Park," which is basically heaven for rats. They've got loads of cheese, they've got loads of colored balls, they've got loads of tunnels. Crucially, they've got loads of friends. They can have loads of sex. And they've got both the water bottles, the normal water and the drugged water. But here's the fascinating thing: In Rat Park, they don't like the drug water. They almost never use it. None of them ever use it compulsively. None of them ever overdose. You go from almost 100 percent overdose when they're isolated to zero percent overdose when they have happy and connected lives.
Öğrendiklerim, bana anlatılan ve bildiğimi sandığım şeylere aykırı düştüğünde, bu durum bana oldukça garip görünmeye başladı. Bruce Alexander'la tanışana kadar bunun doğru olamayacağını düşündüm. Kendisi, Vancouver'de inanılmaz bir deney yapan bir psikoloji profesörü. Bence durumu anlamamıza gerçekten yardımcı oluyor. Profesör Alexander kafalarımızdaki bağımlılık fikri hikayesinin, bir bakıma 20. yüzyıldan daha önce yaptığımız deneyler dizisinden kaynaklandığını izah etti. Gerçekten çok basitler. Biraz sadistseniz bu akşam evde onları uygulayabilirsiniz. Fare alıp onu kafese koyun ve ona iki şişe su verin: Biri sadece su ve diğeri eroin veya kokainle karıştırılmış su. Fare neredeyse her zaman uyuşturuculu suyu seçecektir ve neredeyse her zaman kendisini oldukça hızlı öldürecektir. Gördünüz mü? Bu tam da bizim düşündüğümüz gibi. 70'lerde Profesör Alexander ortaya çıkar, bu deneye bakar ve bir şey fark eder. Ah, fareyi boş kafese koymuşuz. Bu ilaçları kullanmaktan başka şansı yok. Farklı bir şey deneyelim, der. "Fare Bahçesi" adlı esasen fareler için cennet olan kafesi yapar. Bir sürü peynire, renkli toplara ve tünellere sahipler. Önemli şekilde, bir yığın arkadaşları var. İstedikleri kadar seks yapabilirler. Normal ve ilaçlı her iki şişe suya da sahipler. Ama burada büyüleyici bir şey var: Fare Bahçesinde, ilaçlı suyu beğenmiyorlar. Hemen hemen hiç ilaçlı suyu kullanmıyorlar. Hiçbiri o suyu zoraki kullanmadı. Kimsede doz aşımı olmadı. Ayrıldıklarında yüzde yüz doz aşımına kadar varabilen bozukluk, mutlu ve beraber yaşadıklarında yüzde sıfıra kadar iniyor.
Now, when he first saw this, Professor Alexander thought, maybe this is just a thing about rats, they're quite different to us. Maybe not as different as we'd like, but, you know -- But fortunately, there was a human experiment into the exact same principle happening at the exact same time. It was called the Vietnam War. In Vietnam, 20 percent of all American troops were using loads of heroin, and if you look at the news reports from the time, they were really worried, because they thought, my God, we're going to have hundreds of thousands of junkies on the streets of the United States when the war ends; it made total sense. Now, those soldiers who were using loads of heroin were followed home. The Archives of General Psychiatry did a really detailed study, and what happened to them? It turns out they didn't go to rehab. They didn't go into withdrawal. Ninety-five percent of them just stopped. Now, if you believe the story about chemical hooks, that makes absolutely no sense, but Professor Alexander began to think there might be a different story about addiction. He said, what if addiction isn't about your chemical hooks? What if addiction is about your cage? What if addiction is an adaptation to your environment?
Prof. Alexander bunu ilk gördüğünde düşündü ki; belki bu sadece farelerle alakalı bir şey. Onlar bizden oldukça farklı. Belki bildiğimiz kadar farklı değillerdir ama biliyorsunuz.. Ama neyse ki, tamamen aynı ilkeyle aynı zamanda yapılmış bir insan deneyi var. O da Vietnam Savaşı olarak adlandırılıyor. Vietnam'da, Amerikan birliklerinin %20'si aşırı miktarda eroin kullanıyordu ve o zaman yayınlanan haberlere bakarsanız, gerçekten endişeliydiler, zira, "Tanrım! Savaş bittiğinde Amerikan sokaklarında yüz binlerce uyuşturucu bağımlısı göreceğiz." diye düşündüler. Oldukça mantıklı gelmişti. Bir sürü uyuşturucu kullanmış olan o askerler evlerine kadar izlendi. Genel Psikiyatri Arşivi oldukça detaylı bir çalışma yaptı ve onlara ne mi oldu? Sonunda rehabilitasyona gitmediler, bırakmaya dair semptomlar yaşamadılar. %95'i sorunsuz şekilde eroini bıraktı. Şimdi, kimyasal kancalar hikayesine inanıyorsanız, bu kesinlikle mantıklı değil ama Prof. Alexander, bağımlılıkla ilgili farklı bir hikaye olabileceğini düşünmeye başladı. Ya bağımlılık kimyasal kancalarla ilgili değilse? Ya bağımlılık kafesinizle alakalıysa? Hatta ya bağımlılık çevrenize uyum sağlamaysa?
Looking at this, there was another professor called Peter Cohen in the Netherlands who said, maybe we shouldn't even call it addiction. Maybe we should call it bonding. Human beings have a natural and innate need to bond, and when we're happy and healthy, we'll bond and connect with each other, but if you can't do that, because you're traumatized or isolated or beaten down by life, you will bond with something that will give you some sense of relief. Now, that might be gambling, that might be pornography, that might be cocaine, that might be cannabis, but you will bond and connect with something because that's our nature. That's what we want as human beings.
Şunu bir dinleyin, Hollanda'da Peter Cohen adında başka bir profesör, ona bağımlılık dememeliyiz, belki ona, "Bağ Kurma" demeliyiz dedi. İnsanoğlunun, bağa doğuştan ihtiyacı var, mutlu ve sağlıklı olduğumuzda, onları birbiriyle bağlar ve ilişkilendiririz ama eğer bunu yapamıyorsanız, çünkü sarsıntıya uğramış, dışlanmış ya da yaşam tarafından yerle bir edilmişseniz, size rahatlık hissi verecek bir şeyle bağ kurarsınız. Bu kumar oynamak, porno filmler, kokain ya da esrar olabilir, ama bir şeyle bağ kurup birleşeceksiniz çünkü doğamızda var. Bu insanoğlu olarak istediğimiz.
And at first, I found this quite a difficult thing to get my head around, but one way that helped me to think about it is, I can see, I've got over by my seat a bottle of water, right? I'm looking at lots of you, and lots of you have bottles of water with you. Forget the drugs. Forget the drug war. Totally legally, all of those bottles of water could be bottles of vodka, right? We could all be getting drunk -- I might after this -- (Laughter) -- but we're not. Now, because you've been able to afford the approximately gazillion pounds that it costs to get into a TED Talk, I'm guessing you guys could afford to be drinking vodka for the next six months. You wouldn't end up homeless. You're not going to do that, and the reason you're not going to do that is not because anyone's stopping you. It's because you've got bonds and connections that you want to be present for. You've got work you love. You've got people you love. You've got healthy relationships. And a core part of addiction, I came to think, and I believe the evidence suggests, is about not being able to bear to be present in your life.
Ve başta, bunu kavraması oldukça zor bir şey buldum, ama bir yol, ne olduğunu anlamama yardım etti, Koltuğumun yanında bir şişe su gorüyorum, doğru mu? Bir çoğunuza bakıyorum ve çoğunuzun yanında su şişeleri var. Uyuşturucuları unutun. Uyuşturucu savaşı unutun. Tamamen yasal, bütün sular, votka şişeleri olabilirdi. Sarhoş oluyor olabilirdik, hatta sonra ben.. (Kahkahalar) ama değiliz. Çünkü TED Talk'a katılmanın bedeli olan çok fazla poundla tahmin ediyorum ki sizler önümüzdeki 6 ay boyunca içebileceğiniz votkayı karşılayabilirsiniz. Nihayetinde evsiz kalmazsınız. Bunu yapmayacaksınız ve sebebi de şu: sizi durduran birisinin olması değil. Çünkü değer vermek istediğiniz bağlara ve ilişkilere sahipsiniz. Sevdiğiniz bir işiniz, sevdiğiniz insanlar ve sağlıklı ilişkileriniz var. Düşünüyorum ve kanıtların gösterdiğine inanıyorum ki, bağımlılığın temeli, hayatta var olmaya katlanamamakla alakalı.
Now, this has really significant implications. The most obvious implications are for the War on Drugs. In Arizona, I went out with a group of women who were made to wear t-shirts saying, "I was a drug addict," and go out on chain gangs and dig graves while members of the public jeer at them, and when those women get out of prison, they're going to have criminal records that mean they'll never work in the legal economy again. Now, that's a very extreme example, obviously, in the case of the chain gang, but actually almost everywhere in the world we treat addicts to some degree like that. We punish them. We shame them. We give them criminal records. We put barriers between them reconnecting. There was a doctor in Canada, Dr. Gabor Maté, an amazing man, who said to me, if you wanted to design a system that would make addiction worse, you would design that system.
Bunun gerçekten önemli çıkarımları var. En görünen sonucu, Uyuşturucuyla Savaş. Arizona'da toplum onlarla alay ederken "Ben uyuşturucu bağımlısıydım" diyerek tişört giymeye, mezar kazmaya mecbur olan bir grup prangalı kadın mahkumla idim ve bu kadınlar hapishaneden çıkınca onların bir daha yasal ekonomide çalışamayacaklarını gösteren sabıka kayıtlarına sahip olacaklar. Besbelli uç bir örnek ki, prangalı mahkumlar konusunda, ama aslında dünyanın hemen hemen her yerinde, uyuşturucu bağımlılarına neredeyse aynı derecede davranıyoruz. Cezalandırıyoruz, utandırıyoruz Sabıkalarına yazıyoruz. Yeniden bağlanırken araya engeller koyuyoruz. Kanada'da bana, bağımlılığı daha kötü yapacak bir sistem tasarlamak istiyorsan, onu tasarlamalısın diyen ve harika bir adam olan Dr. Gabor Mate vardı.
Now, there's a place that decided to do the exact opposite, and I went there to see how it worked. In the year 2000, Portugal had one of the worst drug problems in Europe. One percent of the population was addicted to heroin, which is kind of mind-blowing, and every year, they tried the American way more and more. They punished people and stigmatized them and shamed them more, and every year, the problem got worse. And one day, the Prime Minister and the leader of the opposition got together, and basically said, look, we can't go on with a country where we're having ever more people becoming heroin addicts. Let's set up a panel of scientists and doctors to figure out what would genuinely solve the problem. And they set up a panel led by an amazing man called Dr. João Goulão, to look at all this new evidence, and they came back and they said, "Decriminalize all drugs from cannabis to crack, but" -- and this is the crucial next step -- "take all the money we used to spend on cutting addicts off, on disconnecting them, and spend it instead on reconnecting them with society." And that's not really what we think of as drug treatment in the United States and Britain. So they do do residential rehab, they do psychological therapy, that does have some value. But the biggest thing they did was the complete opposite of what we do: a massive program of job creation for addicts, and microloans for addicts to set up small businesses. So say you used to be a mechanic. When you're ready, they'll go to a garage, and they'll say, if you employ this guy for a year, we'll pay half his wages. The goal was to make sure that every addict in Portugal had something to get out of bed for in the morning. And when I went and met the addicts in Portugal, what they said is, as they rediscovered purpose, they rediscovered bonds and relationships with the wider society.
Tam tersini yapmaya karar veren bir yer var ve nasıl çalıştığını görmek için oraya gittim. 2000 yılında Portekiz, Avrupa'da en kötü uyuşturucu problemlerinden birine sahipti. Nüfusun %1'i bir tür aklı uçuran eroin bağımlısıydı ve her yıl Amerika yolunu daha fazla denediler. İnsanları cezalandırdılar, lekelediler daha çok utandırdılar ve her yıl problem kötüleşti. Bir gün, başbakan ve muhalefetin lideri bir araya geldiler ve temelde baktılar ve biz, hep daha fazla eroin bağımlısı olan insanlarla dolu bir ülkeyle devam edemeyiz dediler. Haydi bilim adamları ve doktorlardan oluşan gerçekten bu sorunu neyin çözeceğini bulmak için bir panel kuralım. Harika bir adam Dr. João Goulão başkanlığında bir panel kuruldu, bütün yeni kanıtlara baktılar ve geri dönüp dediler ki: "Esrardan kokaine bütün uyuşturucuları yasallaştıralım ama" -- sonraki adım kritik -- uyuşturuyucu bıraktırmaya ve onları ayırmaya harcadığımız bütün parayı toplumla tekrardan birleştirmeye harcayalım." Ve bu gerçekten Amerika'da ve İngiltere'de uyuşturucu tedavisi olarak düşündüğümüz şey değil. Bu yüzden ev rehabilitasyonu, biraz işe yarayan psikolojik tedavi, yaptılar. Ama yaptıkları en büyük şey yaptığımızın tamamen tersi oldu: bağımlılar için kocaman bir iş yaratma programı ve küçük işler kurmak için mikro kredi. Bir zamanlar mekanik olduğunu söyle. Hazırsan, garaja gidecekler ve bu adamı bir yıllığına işe alırsanız, maaşının yarısını biz öderiz diyecekler. Amaç, Portekiz'deki her bağımlının sabah yataktan kalkıp yapacak bir şeyi olduğundan emin olmaktı. Gidip Portekiz'deki bağımlılarla tanıştığımda, söyledikleri şuydu: azmi yeniden keşfederek daha geniş toplumla bağları ve ilişkileri yeniden keşfettikleriydi.
It'll be 15 years this year since that experiment began, and the results are in: injecting drug use is down in Portugal, according to the British Journal of Criminology, by 50 percent, five-zero percent. Overdose is massively down, HIV is massively down among addicts. Addiction in every study is significantly down. One of the ways you know it's worked so well is that almost nobody in Portugal wants to go back to the old system.
Deney başladığından beri bu yıl 15 yıl olacak ve sonuçlar ortada: İngiliz Suçbilim Konseyine göre, Portekiz'de enjekte ederek uyuşturucu kullanımı %50 azalmıştır. Aşırı doz büyük ölçüde azaldı, HIV bağımlılar arasında büyük ölçüde azaldı. Her alanda bağımlılık önemli ölçüde azaldı. İyi çalıştığını bildiğiniz yollardan biri, Portekiz'de neredeyse kimse eski sisteme dönmek istemiyor.
Now, that's the political implications. I actually think there's a layer of implications to all this research below that. We live in a culture where people feel really increasingly vulnerable to all sorts of addictions, whether it's to their smartphones or to shopping or to eating. Before these talks began -- you guys know this -- we were told we weren't allowed to have our smartphones on, and I have to say, a lot of you looked an awful lot like addicts who were told their dealer was going to be unavailable for the next couple of hours. (Laughter) A lot of us feel like that, and it might sound weird to say, I've been talking about how disconnection is a major driver of addiction and weird to say it's growing, because you think we're the most connected society that's ever been, surely. But I increasingly began to think that the connections we have or think we have, are like a kind of parody of human connection. If you have a crisis in your life, you'll notice something. It won't be your Twitter followers who come to sit with you. It won't be your Facebook friends who help you turn it round. It'll be your flesh and blood friends who you have deep and nuanced and textured, face-to-face relationships with, and there's a study I learned about from Bill McKibben, the environmental writer, that I think tells us a lot about this. It looked at the number of close friends the average American believes they can call on in a crisis. That number has been declining steadily since the 1950s. The amount of floor space an individual has in their home has been steadily increasing, and I think that's like a metaphor for the choice we've made as a culture. We've traded floorspace for friends, we've traded stuff for connections, and the result is we are one of the loneliest societies there has ever been. And Bruce Alexander, the guy who did the Rat Park experiment, says, we talk all the time in addiction about individual recovery, and it's right to talk about that, but we need to talk much more about social recovery. Something's gone wrong with us, not just with individuals but as a group, and we've created a society where, for a lot of us, life looks a whole lot more like that isolated cage and a whole lot less like Rat Park.
Şimdi, bunlar politik sonuçları. Aslında aşağıdaki bütün araştırmalara bir katman çıkarımın var olduğunu düşünüyorum. İlerleyen şekilde insanların bütün bağımlılıklara akıllı telefonlara, alışverişe ya da yemek yemeye hassas olduğu bir kültürde yaşıyoruz Konuşmalar başlamadan önce -biliyorsunuz bunu- akıllı telefonları almaya izin olmadığını söylendi ve söylemeliyim ki bir çoğunuz satıcısı önümüzdeki birkaç saat uygun olmadığı söylenen bağımlılar gibi berbat halde baktınız. Çoğumuz böyle hissettik ve söylenmesi garip olabilir, ben, nasıl iletişimsizlik bağımlılığın en büyük iticisi olduğu hakkında konuşuyorum ve büyüdüğünü söylemek garip çünkü biliyorsunuz şimdiye kadarki kesinlikle en bağlı toplumuz. Ama ben gittikçe düşünmeye başlıyorum ki sahip ya da sahip olduğumuzu düşündüğümüz ilişkiler, insan bağı bir tür parodi gibi.Hayatında kriz varsa bir şey fark edersin.Seninle oturmaya gelecek Twitter takipçilerin olmayacak.Etrafında sana yardım eden Facebook arkadaşların olmayacak. Derin, incelikli, dokulu ve karşı karşıya ilişkide olacağın taze ve kanlı arkadaşların olacak ve çevre yazarı Bill McKibben'den öğrendiğim bir çalışma var, bence bize bunla ilgili çok şey anlatıyor. Çalışmada ortalama bir Amerikalının kriz anında arayabileceklerini düşündükleri arkadaş sayısına bakılıyor. Rakam 1950lerden beri düzenli olarak azalıyor. Evlerinde birey için boş alan miktarı düzenli olarak artıyordu ve bence bu, kültür olarak yaptığımız seçimin metaforu gibi. Alanlar icin arkadaşları, eşya icin bağlarımızı verdik ve sonuç olarak şu ana kadarki en yalnız toplumlardan biriyiz. Fare bahçesi deneyini yapan Bruce Alexander diyor ki; bağımlılıktan bahsederken daima bireysel iyileşmeden konuşuyoruz ve bu da doğru ama konuşmamiz gereken sosyal iyileşme Bir şeyler yolunda gitmedi, bireyler olarak değil grupça yarattığımız toplum.. Pek çoğumuz için yaşam daha çok izole edilmiş kafese daha az "Fare Cennetine" benziyor.
If I'm honest, this isn't why I went into it. I didn't go in to the discover the political stuff, the social stuff. I wanted to know how to help the people I love. And when I came back from this long journey and I'd learned all this, I looked at the addicts in my life, and if you're really candid, it's hard loving an addict, and there's going to be lots of people who know in this room. You are angry a lot of the time, and I think one of the reasons why this debate is so charged is because it runs through the heart of each of us, right? Everyone has a bit of them that looks at an addict and thinks, I wish someone would just stop you. And the kind of scripts we're told for how to deal with the addicts in our lives is typified by, I think, the reality show "Intervention," if you guys have ever seen it. I think everything in our lives is defined by reality TV, but that's another TED Talk. If you've ever seen the show "Intervention," it's a pretty simple premise. Get an addict, all the people in their life, gather them together, confront them with what they're doing, and they say, if you don't shape up, we're going to cut you off. So what they do is they take the connection to the addict, and they threaten it, they make it contingent on the addict behaving the way they want. And I began to think, I began to see why that approach doesn't work, and I began to think that's almost like the importing of the logic of the Drug War into our private lives.
Dürüst olmam gerekirse, bu benim burda olma sebebim değil. Siyasi ya da sosyal kısmı keşfetmek için bu işe kalkışmadım. Sevdiklerime nasıl yardım ederimi öğrenmek istedim. Bu uzun yolculuktan sonra, tüm bunları öğrendim. Hayatımdaki bağımlılara bakıyorum eğer gerçekten samimiyseniz bir bağımlıyı sevmek zor ve bu odada bunu bilen çok kişi vardır. Çoğu zaman sinirlisinizdir Bence bu tartışmanın bu denli yüklü olmasının sebeplerinden biri her birimizin kalbinde yeri olmasi, doğru mu? Herkeste biraz var. Bir bağımlıya bakar ve düşünür, "Keşke birisi sizi durdursaydı." Yaşamımızdaki bağımlılarla nasıl baş edeceğimiz bana kalırsa eğer izlediyseniz Realite programi "Intervention" dizeleriyle özdeşleşti. Aslında hayatımız bence realite TV ile belirleniyor ama bu başka bir TED konusu Eğer "Intervention"ı izlediyseniz oldukça basit bir öncül. Bir bağımlı bul, hayatındaki herkesi bir araya getir yaptıklarıyla yüzleştir ve de ki; eğer düzelmezsen seni hayatımızdan çıkaracağız. Yani yaptıkları; bağımlıya ait bağı al ve tehdit et, bağımlıya istenen sekilde davranması şartını koyuyorlar Bunun neden işe yaramadığını görmeye başladım Uyuşturucuyla şavas mantığını özel hayatlarımıza ithal etmekten farkı olmadığını düşünmeye başladım.
So I was thinking, how could I be Portuguese? And what I've tried to do now, and I can't tell you I do it consistently and I can't tell you it's easy, is to say to the addicts in my life that I want to deepen the connection with them, to say to them, I love you whether you're using or you're not. I love you, whatever state you're in, and if you need me, I'll come and sit with you because I love you and I don't want you to be alone or to feel alone.
Düşünüyorum, "Acaba nasıl Portekizli olurum? Şimdi yapmaya çalıştığım ve düzenli yaptığımı söyleyemem kolay da diyemem hayatımdaki bağımlılarla bağımı derinleştirmek istiyorum -kullan ya da kullanma- seni seviyorum demek Ne durumda olursan ol seni seviyorum ve bana ihtiyacın olursa gelip seninle oturacağım cünkü seni seviyorum ve yalnız olmanı ya da yalnız hissetmeni istemiyorum.
And I think the core of that message -- you're not alone, we love you -- has to be at every level of how we respond to addicts, socially, politically and individually. For 100 years now, we've been singing war songs about addicts. I think all along we should have been singing love songs to them, because the opposite of addiction is not sobriety. The opposite of addiction is connection.
Bence buradaki mesajın özü yalnız değilsiniz, sizi seviyoruz-- bağımlılara verdiğimizin tepkinin her aşamasında olmalı sosyal, siyasi ve bireysel olarak. 100 yıldır, bağımlılar icin savaş şarkıları söylüyoruz Bence sevgi şarkıları söylüyor olmalıydık çünkü bağımlılığın zıttı ayık kalmak değil Bağımlılığın zıttı ise bağlılıktır.
Thank you.
Teşekkürler!
(Applause)
(alkışlar)