Now, this is Joanna. Joanna works at a university in Poland. And one Saturday morning at 3am, she got up, packed her rucksack and traveled more than a thousand kilometers, only to have a political argument with a stranger. His name is Christof, and he's a customer manager from Germany. And the two had never met before. They only knew that they were totally at odds over European politics, over migration, or the relationship to Russia or whatever. And they were arguing for almost one day. And after that, Joanna sent me a somewhat irritating email. "That was really cool, and I enjoyed every single minute of it!"
Bu, Joanna. Joanna, Polonya'da bir üniversitede çalışıyor. Bir cumartesi sabahı saat 3'te kalktı, sırt çantasını topladı ve bin kilometreden fazla yol aldı, sadece bir yabancıyla siyasi bir tartışma yapmak için. Adı Christof ve Almanya'da bir müşteri yöneticisi. İkisi daha önce hiç tanışmadılar. Sadece Avrupa siyaseti, göçmenlik veya Rusya'yla ilişkiler hakkında, ne olursa olsun tamamen karşıt görüşte olduklarını biliyorlardı. Neredeyse bir gün boyunca tartıştılar. Daha sonra Joanna bana bir parça sinir bozucu bir e-posta yolladı. "Bu gerçekten çok iyiydi, her bir dakikasından zevk aldım!"
(Laughter)
(Gülüşmeler)
So these are Tom from the UK and Nils from Germany. They also were strangers, and they are both supporters of their local football team, as you may imagine, Borussia Dortmund and Tottenham Hotspurs. And so they met on the very spot where football roots were invented, on some field in Cambridge. And they didn't argue about football, but about Brexit. And after talking for many hours about this contentious topic, they also sent a rather unexpected email. "It was delightful, and we both enjoyed it very much."
Bunlar da Birleşik Krallık'tan Tom ve Almanya'dan Nils. Onlar da birbirine yabancıydı ve ikisi de kendi yerel futbol takımlarının destekçileriydi, tahmin edebileceğiniz üzere Borussia Dortmund ve Tottenham Hotspurs. Futbolun kökenlerinin icat edildiği Cambridge'teki bir sahada, tam bu noktada tanıştılar. Futbol üzerine değil, Brexit üzerine tartıştılar. Bu çekişmeli konu hakkında birkaç saat tartıştıktan sonra onlar da oldukça beklenmedik bir e-posta yolladılar. "Pek hoştu ve ikimiz de çok zevk aldık."
(Laughter)
(Gülüşmeler)
So in spring 2019, more than 17,000 Europeans from 33 countries signed up to have a political argument. Thousands crossed their borders to meet a stranger with a different opinion, and they were all part of a project called "Europe Talks."
Bu yüzden 2019 ilkbaharında 33 ülkeden 17 binden fazla Avrupalı siyasi bir tartışma yapmak için kaydoldu. Binlercesi, farklı düşünen bir yabancıyla buluşmak için sınırları aştılar ve hepsi "Avrupa Tartışıyor" adında bir projenin parçasıydı.
Now, talking about politics amongst people with different opinions has become really difficult, not only in Europe. Families are splitting, friends no longer talk to each other. We stay in our bubbles. And these so-called filter bubbles are amplified by social media, but they are not, in the core, a digital product. The filter bubble has always been there. It's in our minds.
Farklı düşünceleri olan insanlar arasında siyaset konuşmak gerçekten zor bir hâle geldi, sadece Avrupa'da da değil. Aileler bölünüyor, arkadaşlar artık birbirleriyle konuşmuyor. Kendi baloncuklarımızda kalıyoruz. Bu sözde filtre balonu sosyal medya tarafından sağlamlaşıyor ama temelde dijital bir ürün değiller. Filtre balonu her zaman vardı. Zihinlerimizdeydi.
As many studies repeatedly have shown, we, for example, ignore effects that contradict our convictions. So correcting fake news is definitely necessary, but it's not sufficient to get a divided society to rethink itself. Fortunately, according to at least some research, there may be a simple way to get a new perspective: a personal one-on-one discussion with someone who doesn't have your opinion. It enables you to see the world in a new way, through someone else's eyes.
Birçok araştırmanın da defalarca gösterdiği gibi biz, örneğin, kendi görüşlerimizle çelişen şeyleri görmezden geliyoruz. Bu yüzden yalan haberleri düzeltmek kesinlikle gerekli ancak bölünmüş bir toplumun kendini etraflıca düşünmesini sağlamak için yeterli değil. Neyse ki en azında bir araştırmaya göre yeni bir bakış açısı kazanmanın basit bir yolu olabilir: Sizin düşüncenize sahip olmayan biriyle yüz yüze kişisel bir tartışma yapmak. Dünyayı yeni bir şekilde, başkasının gözlerinden görmenizi sağlıyor.
Now, I'm the editor of "ZEIT ONLINE," one of the major digital news organizations in Germany. And we started what became "Europe Talks" as a really modest editorial exercise. As many journalists, we were impressed by Trump and by Brexit, and Germany was getting divided, too, especially over the issue of migration. So the arrival of more than a million refugees in 2015 and 2016 dominated somewhat the debate. And when we were thinking about our own upcoming election in 2017, we definitely knew that we had to reinvent the way we were dealing with politics. So digital nerds that we are, we came up with obviously many very strange digital product ideas, one of them being a Tinder for politics --
Almanya'daki en büyük dijital haber ajanslarından biri olan "ZEIT ONLINE"ın editörüyüm. "Avrupa Tartışıyor" hâline gelen şeye aslında mütevazı bir başmakale egzersizi olarak başladık. Birçok gazeteci gibi biz de Trump ve Brexit'ten etkilenmiştik ve Almanya da özellikle göç sorunundan dolayı bölünüyordu. 2015 ve 2016 yıllarında bir milyondan fazla mültecinin gelişi bir şekilde tartışmalara neden olmuştu. 2017'deki yaklaşan kendi seçimimizi düşündüğümüzde ise siyaseti ele alış şeklimizi kesinlikle değiştirmemiz gerektiğini biliyorduk. Dijital birer inek olduğumuzdan dolayı birçok oldukça garip dijital ürün fikirleri bulduk, bir tanesi siyaset için olan bir Tinder yaratmaktı --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
a dating platform for political opposites, a tool that could help get people together with different opinions. And we decided to test it and launched what techies would call a "minimum viable product." So it was really simple. We called it "Deutschland spricht" -- "Germany Talks" -- and we started with that in May 2017. And it was really simple. We used mainly Google Forms, a tool that each and every one of us here can use to make surveys online. And everywhere in our content, we embedded simple questions like this: "Did Germany take in too many refugees?" You click yes or no. We asked you more questions, like, "Does the West treat Russia fairly?" or, "Should gay couples be allowed to marry?" And if you answered all these questions, we asked one more question: "Hey, would you like to meet a neighbor who totally disagrees with you?"
siyasi karşıtlıkları olanlar için bir çöpçatanlık platformu, farklı düşünen insanları bir araya getirmeye yardımcı olacak bir araç. Denemeye karar verdik ve teknoloji kurtlarının "uygulanabilir asgari ürün" dediği şeyi çıkardık. Gerçekten basitti. "Deutschland spricht" yani "Almanya Tartışıyor" olarak adlandırdık ve bunu 2017 Mayıs'ında yapmaya başladık. Gerçekten basitti. Ağırlıklı olarak buradaki herkesin çevrim içi anketler yapmak için kullandığı bir araç olan Google Formları kullandık. İçeriğimizdeki her şeyde bunun gibi basit sorular sorduk: "Almanya çok fazla mülteci aldı mı?" Evet veya hayıra tıklıyorsunuz. Bunlar gibi daha fazla sorular sorduk: "Batı, Rusya'ya adil davranıyor mu?" veya "Eşcinsel çiftlerin evlenmesine izin verilmeli mi?" Eğer tüm bu sorulara cevap verdiyseniz size bir soru daha soruyorduk: "Sizinle aynı fikirde olmayan bir komşunuzla buluşmak ister misiniz?"
(Laughter)
(Gülüşmeler)
So this was a really simple experiment with no budget whatsoever. We expected some hundred-ish people to register, and we planned to match them by hand, the pairs. And after one day, 1,000 people had registered. And after some weeks, 12,000 Germans had signed up to meet someone else with a different opinion. So we had a problem.
Bu, herhangi bir bütçesi olmayan basit bir deneydi sadece. 100 kadar insanın kayıt olmasını bekliyorduk ve onları elle, çiftler halinde eşleştirmeyi planlamıştık. Bir gün sonra 1000 kişi kayıt oldu. Birkaç hafta sonra ise farklı düşünen biriyle buluşmak için 12 bin Alman kayıt oldu. Bu yüzden bir sorunumuz vardı.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
We hacked a quick and dirty algorithm that would find the perfect Tinder matches, like people living as close as possible having answered the questions as differently as possible. We introduced them via email. And, as you may imagine, we had many concerns. Maybe no one would show up in real life. Maybe all the discussions in real life would be awful. Or maybe we had an axe murderer in our database.
Mükemmel Tinder eşleşmelerini bulacak hızlı bir algoritma oluşturduk, soruları olabildiğince farklı cevaplayan ve olabildiğince yakın yaşayan insanlar gibi. E-posta aracılığıyla onları tanıştırdık. Tahmin edebileceğiniz üzere birçok endişemiz vardı. Gerçek hayatta kimse buluşmaya gelmeyebilirdi. Gerçek hayatta tüm tartışmalar berbat olabilirdi veya veri tabanımızda baltalı bir katilimiz olabilirdi.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
But then, on a Sunday in June 2017, something beautiful happened. Thousands of Germans met in pairs and talked about politics peacefully. Like Anno. He's a former policeman who's against -- or was against -- gay marriage, and Anne, she's an engineer who lives in a domestic partnership with another woman. And they were talking for hours about all the topics where they had different opinions. At one point, Anno told us later, he realized that Anne was hurt by his statements about gay marriage, and he started to question his own assumptions. And after talking for three hours, Anne invited Anno to her summer party, and today, years later, they still meet from time to time and are friends.
Fakat 2017 Haziran'ının bir pazar gününde çok güzel bir şey oldu. Binlerce Alman çiftler hâlinde buluştu ve olaysız bir şekilde siyaset hakkında tartıştılar. Anno gibi. Anno, eşcinsel evliliğe karşı, veya eskiden karşı olan, eski bir polis ve Anne, başka bir kadınla birlikte yaşayan bir mühendis. Farklı düşüncelere sahip oldukları tüm konular hakkında saatlerce konuştular. Bir noktada, Anno'nun bize daha sonra söylediği üzere, Anne'nin, eşcinsel evlilik hakkındaki sözlerine kırıldığını fark etmiş ve kendi varsayımlarını sorgulamaya başlamış. Üç saat boyunca konuştuktan sonra Anne, Anno'yu yaz partisine davet etmiş ve bugün, yıllar sonra, ara sıra buluşuyorlar ve hâlâ arkadaşlar.
So our algorithm matched, for example, this court bailiff. He's also a spokesperson of the right-wing populist party AfD in Germany, and this counselor for pregnant women. She used to be an active member of the Green Party. We even matched this professor and his student.
Algoritmamız, örneğin, bu mahkeme memurlarını eşleştirdi. O aynı zamanda Almanya'daki sağcı popülist parti AfD'nin sözcüsü ve bu avukat ise hamile kadınların sözcüsüydü. Eskiden Yeşil Parti'nin aktif bir üyesiydi. Bu profesörle öğrencisini bile eşleştirdik.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
It's an algorithm.
Bu, bir algoritma.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
We also matched a father-in-law and his very own daughter-in-law, because, obviously, they live close by but have really different opinions.
Ayrıca kayınpederle kendi gelinini eşleştirdik çünkü açıkça görülüyor ki yakın yaşıyorlar ama gerçekten farklı düşünceleri var.
So as a general rule, we did not observe, record, document the discussions, because we didn't want people to perform in any way. But I made an exception. I took part myself. And so I met in my trendy Berlin neighborhood called Prenzlauer Berg, I met Mirko. This is me talking to Mirko. Mirko didn't want to be in the picture. He's a young plant operator, and he looked like all the hipsters in our area, like with a beard and a beanie. We were talking for hours, and I found him to be a wonderful person. And despite the fact that we had really different opinions about most of the topics -- maybe with the exception of women's rights, where I couldn't comprehend his thoughts -- it was really nice. After our discussion, I Googled Mirko. And I found out that in his teenage years, he used to be a neo-Nazi. So I called him and asked, "Hey, why didn't you tell me?" And he said, "You know, I didn't tell you because I want to get over it. I just don't want to talk about it anymore."
Dolayısıyla genel bir kural olarak gözlem yapmadık, kayıt etmedik, tartışmaları belgelendirmedik çünkü insanların herhangi bir şekilde davranmasını istemedik. Fakat bir istisna yaptım. Ben de katıldım. Prenzlauer Berg adındaki trendi Berlin semtimde Mirko'yla tanıştım. Bu, Mirko'yla konuşan ben. Mirko resimde olmak istemedi. Genç bir bitki operatörü ve sakal ile bir bereyle birlikte bölgedeki tüm hippiler gibi görünüyordu. Saatlerce konuştuk ve onun harika bir insan olduğunu keşfettim. Çoğu konu hakkında oldukça farklı düşüncelerimiz olmasına rağmen -- belki kadın hakları dışında, bu konudaki düşüncelerini pek anlayamadım -- gerçekten hoştu. Tartışmamızdan sonra Mirko'yu Google'da aradım ve gençliğinde neo-Nazi olduğunu buldum. Onu aradım ve sordum: "Hey, bana neden söylemedin?" O da şöyle cevap verdi: "Bilirsin işte, sana söylemedim çünkü bunu aşmak istiyorum. Artık bu konu hakkında konuşmak istemiyorum."
I thought that people with a history like that could never change, and I had to rethink my assumptions, as did many of the participants who sent us thousands of emails and also selfies.
Bunun gibi bir geçmişi olan insanların asla değişmeyeceğini düşünürdüm bu yüzden bize binlerce e-posta ve ayrıca selfie gönderen birçok katılımcının yaptığı gibi ben de varsayımlarımı tekrardan düşünmek zorunda kaldım.
No violence was recorded whatsoever.
Herhangi bir şiddet kayıtlara geçmedi.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
And we just don't know if some of the pairs got married.
Bazı çiflerin evlenip evlenmediği hakkında bir fikrimiz yok.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
But, at least, we were really excited and wanted to do it again, especially in version 2.0, wanted to expand the diversity of the participants, because obviously in the first round, they were mainly our readers.
Fakat en azından gerçekten heyecanlıydık ve tekrardan yapmak istiyorduk, özellikle de 2.0 versiyonunu, katılımcıların çeşitliliğini genişletmek istedik çünkü açıkçası ilk turda katılımcılar çoğunlukla bizim okuyucularımızdı.
And so we embraced our competition and asked other media outlets to join. We coordinated via Slack. And this live collaboration among 11 major German media houses was definitely a first in Germany. The numbers more than doubled: 28,000 people applied this time. And the German president -- you see him here in the center of the picture -- became our patron. And so, thousands of Germans met again in the summer of 2018 to talk to someone else with a different opinion. Some of the pairs we invited to Berlin to a special event. And there, this picture was taken, until today my favorite symbol for "Germany Talks." You see Henrik, a bus driver and boxing trainer, and Engelbert, the director of a children's help center. They answered all of the seven questions we asked differently. They had never met before this day, and they had a really intensive discussion and seemed to get along anyway with each other.
Bu yüzden rekabeti benimsedik ve diğer basın kuruluşlarının da katılmalarını istedik. Slack aracılığıyla iş birliği yaptık ve 11 ana Alman medya kuruluşları arasındaki bu iş birliği Almanya'da kesinlikle bir ilkti. Sayı iki katını da aştı, bu sefer 28 bin kişi başvurdu ve Almanya cumhurbaşkanı -- onu burada, resmin tam ortasında görebilirsiniz -- destekçimiz oldu. Böylelikle binlerce Alman farklı düşünen başka biriyle konuşmak için 2018 yazında tekrardan buluştu. Bazı çifleri ise Berlin'e özel bir etkinliğe davet ettik. O etkinlikte, "Almanya Tartışıyor"un en sevdiğim sembolu olan bu resim çekilmişti. Otobüs şoförü ve boks antrenörü Henrik'i ve bir çocuk yardım merkezinin müdürü Engelbert'i görüyorsunuz. Sorduğumuz tüm 7 soruya farklı cevap verdiler. Daha önce hiç tanışmamışlardı ve gerçekten de şiddetli bir tartışma yaptılar ve yine de birbirleriyle anlaşıyor gibi görünüyorlardı.
So this time we also wanted to know if the discussion would have any impact on the participants. So we asked researchers to survey the participants. And two-thirds of the participants said that they learned something about their partner's attitudes. Sixty percent agreed that their viewpoints converged. The level of trust in society seemed also higher after the event, according to the researchers. Ninety percent said that they enjoyed their discussion. Ten percent said they didn't enjoy their discussion, eight percent only because, simply, their partner didn't show up.
Bu yüzden bu sefer, tartışmanın katılımcılar üzerinde herhangi bir etkisinin olup olmadığını da öğrenmek istedik. Bu nedenle araştırmacılardan katılımcıları incelemesini istedik. Katılımcıların üçte ikisi partnerlerinin tutumları hakkında bir şeyler öğrendiğini söyledi. Yüzde 60'ı bakış açılarının bir noktada birleştiği görüşündeydi. Araştırmacılara göre topluma karşı güven seviyesi de bu etkinlik sonrasında yükselmiş görünüyordu. Yüzde 90'ı tartışmadan hoşlandığını söyledi. Yüzde 10'u tartışmadan hoşlanmadığını söyledi, yüzde 8'i, basitçe söylemek gerekirse, partnerleri gelmediği için böyle söyledi.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
After "Germany Talks," we got approached by many international media outlets, and we decided this time to build a serious and secure platform. We called it "My Country Talks." And in this short period of time, "My Country Talks" has already been used for more than a dozen local and national events like "Het grote gelijk" in Belgium or "Suomi puhuu" in Finland or "Britain Talks" in the UK. And as I mentioned at the beginning, we also launched "Europe Talks," together with 15 international media partners, from the "Financial Times" in the UK to "Helsingin Sanomat" in Finland. Thousands of Europeans met with a total stranger to argue about politics. So far, we have been approached by more than 150 global media outlets, and maybe someday there will be something like "The World Talks," with hundreds of thousands of participants.
"Almanya Tartışıyor"dan sonra birçok uluslararası medya kuruluşu bize ulaştı ve bu sefer de ciddi ve güvenli bir platform kurmaya karar verdik. "Ülkem Tartışıyor" olarak adlandırdık. Bu kısa zamanda, "Ülkem Tartışıyor" şimdiden bir düzineden fazla yerel ve ulusal etkinlik için kullanıldı, Belçika'da "Het grote gelijk" veya Finlandiya'da "Suomi puhuu" ve Birleşik Krallık'ta "Britanya Tartışıyor" gibi. Birleşik Krallık'taki "Financial Times"tan Finlandiya'daki "Helsingin Sanomat"a kadar 15 uluslararası medya ortaklığı ile birlikte, başta da bahsettiğim gibi, "Avrupa Tartışıyor"u da çıkardık. Binlerce Avrupalı siyaset hakkında tartışmak için bir yabancıyla buluştu. Şu ana kadar 150'den fazla global medya kuruluşu bize ulaştı ve belki de bir gün yüz binlerce katılımcıyla "Dünya Tartışıyor" gibi bir şey olacak.
But what matters here are not the numbers, obviously. What matters here is ... Whenever two people meet to talk in person for hours without anyone else listening, they change. And so do our societies. They change little by little, discussion by discussion. What matters here is that we relearn how to have these face-to-face discussions, without anyone else listening, with a stranger. Not only with a stranger we are introduced to by a Tinder for politics, but also with a stranger in a pub or in a gym or at a conference.
Ancak önemli olan açıkçası rakamlar değil. Burada önemli olan iki insanın başka birisi dinlemeden yüz yüze saatlerce konuşmak için buluşup değişmeleridir. Toplumumuzun değişmesi de öyle. Yavaş yavaş, tartışa tartışa değişiyorlar. Burada önemli olan başka biri dinlemeden bir yabancıyla birlikte nasıl bu yüz yüze tartışmalarını yapılacağını öğrenmek. Sadece siyaset için olan Tinder tarafından tanıştırıldığımız bir yabancıyla birlikte değil, aynı zamanda bir bardaki, bir spor salonundaki veya bir konferanstaki bir yabancıyla da.
So please meet someone and have an argument and enjoy it very much.
Bu yüzden lütfen biriyle buluşun ve tartışın ve bundan çok zevk alın.
Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkış)
Wow!
Vay be!
(Applause)
(Alkış)