We put a lot of importance into caring for our skin, which makes sense, since it's the first thing other people see. Skin might also be one of the most misunderstood parts of our bodies, so today, I'd like to run through some of the most common myths we have about our skin.
İnsanların gördüğü ilk şey olduğundan cildimizin bakımına çok önem veriyoruz. Cilt aynı zamanda vücudumuzun en yanlış anlaşılan kısımlarından biri olabilir. Bu yüzden bugün en yaygın söylemlerin bazılarını gözden geçirmek istiyorum. (Müzik)
(Music)
[Body Stuff with Dr. Jen Gunter]
(Music) Myth number one – healthy skin is skin that looks flawless. When we think of healthy skin, we might think of a clear, even surface that's radiant and devoid of blemishes. But skin is a living organ, just like the heart or lungs and just like any other organ, it's complex, serves many functions, and not just about what's going on at the surface.
İlk söylem – sağlıklı vücut mükemmel görünen vücuttur. Sağlıklı bir cilt düşündüğümüzde, parlak, lekesiz, temiz ve pürüzsüz bir cilt düşünebiliriz. Ama cilt, tıpkı kalp veya akciğerler gibi yaşayan bir organdır ve diğer herhangi bir organ gibi karmaşıktır, birçok işlevi yerine getirir ve sadece yüzeyde olup bitenlerle ilgili değildir.
The epidermis is the outer layer we can see. It's made up of different cell types, including keratinocytes, which are replaced every four weeks. As new cells grow at the base, old cells are pushed up and form a harder layer that's difficult for water or microbes to cross. Our keratinocytes also synthesize vitamin D from the sun, which is vital for our health. Other important cells in the epidermis include melanocytes, which produce melanin or our skin pigment, and Langerhans cells, which are like little security guards on patrol for pathogens.
Epidermis görebildiğimiz dış katmandır. Farklı hücre türlerinden oluşur, her 4 haftada bir değişen keratinositler içerir. Tabanda yeni hücreler oluştukça eskileri yukarı itilir ve su veya mikropların geçmesi zor olan daha sert bir tabaka oluşturur. Keratinositlerimiz aynı zamanda güneşten sağlığımız için çok önemli olan D vitaminini salgılar. Epidermisteki diğer önemli hücreler, melanin veya cilt pigmentimizi üreten melanositleri ve patojenler için devriye gezen küçük güvenlikçiler gibi olan Langerhans hücrelerini içerir.
The dermis, our skin's tough second layer, isn't as well known. It's a scaffold of collagen that's home to blood vessels, hair follicles and glands. It's also packed with special nerve cells called sensory receptors that allow us to feel pressure, vibration, even pain, some of which extend into the epidermis. The dermis also helps regulate temperature. If we're cold, our blood vessels contract to retain heat, and if we're hot, they expand to release it.
Cildimizin sert ikinci tabakası olan dermis, çok iyi bilinmemektedir. Kan damarları, saç kökleri ve bezlerini barındıran bir kolajen iskelesidir. Ayrıca bazıları epidermise uzanan baskı, titreşim ve hatta ağrı hissetmemize izin veren duyu alıcıları adı verilen özel sinir hücreleriyle doludur. Dermis, ayrıca sıcaklığın düzenlenmesine yardımcı olur. Eğer üşürsek damarlarımızın sıcağını korumak için büzüşür ve sıcaksak sıcaklığı düşürmek için genişlerler.
We're told to exfoliate and tone and condition our skin, to use rollers and serums and lasers. Some of that does work, especially for folks with specific skin conditions, but for normal to healthy skin, we might be spending a lot of money on bunk products, because healthy skin is simply skin that does its jobs.
Roller, serum ve lazerler kullanmamız, cildimizi arındırmamız, nemlendirmemiz söyleniyor. Bazıları özellikle belli cilt hastalıkları olan insanlar için işe yarar ancak normal ve sağlıklı ciltler için gereksiz yere çok para harcıyor olabiliriz çünkü sağlıklı cilt sadece işini yapan cilttir.
Myth number two – you only need sunscreen on sunny days. Ultraviolet rays from the sun are so strong, they damage our cells' DNA. There are two types that affect the skin. UVA rays penetrate the dermis, damaging the collagen scaffold and accelerating aging. UVB rays, meanwhile, cook the epidermis, causing sunburn. While our cells can repair that damage, it accumulates over time, and for some people, it can lead to skin cancer. Our skin has a defense system. When it's exposed to UV, our melanocytes release more melanin and we get a tan. This process is actually our skin's way of showing it's been damaged, and protecting itself from more. So by wearing sunscreen with an SPF of 30, even when it’s cloudy, you’re protecting yourself from sunburn, early aging and skin cancer. Just choose one that's broad spectrum. That means it's blocking UVA and UVB rays.
İkinci söylem – sadece güneşli günlerde güneş kremine ihtiyacınız var. Güneşten gelen ultraviyole ışınları o kadar güçlüdür ki hücrelerimize zarar verir. Cildi iki şekilde etkiler. UVA ışınları dermise nüfuz eder, kollajen iskelesine zarar verir ve yaşlanmayı hızlandırır. UVB ışınları, epidermiyi yakarak güneş yanığına neden olur. Hücrelerimiz bu hasarı onarmasına rağmen zaman içinde birikir ve bazı insanlarda cilt kanserine neden olabilir. Cildimizin bir savunma sistemi vardır. UV’ye maruz kaldığında, melanositlerimiz daha fazla melanin salgılıyor ve bronzlaşıyoruz. Bu aslında cildimizin hasar gördüğünü ve kendini daha fazla koruduğunu gösteren bir süreçtir. Yani 30′lu bir SPF ile güneş koruyucu sürerek, hava bulutlu olsa bile, kendinizi güneş yanığı, erken yaşlanma ve cilt kanserinden korursunuz. Sadece geniş spektrum olanı seçin. Bu, UVA ve UVB ışınlarını engellediği anlamına gelir.
Myth number three – people with darker skin don't need sunscreen. Most of us produce two types of melanin – eumelanin, associated with richer, brown tones, and pheomelanin, associated with lighter skin and freckles. Our skin color depends on the ratio between those two types of melanin and the density of pigment creating structures within our cells. It's true that having more melanin, specifically that first type, does offer some protection from the sun, depending on how dark our skin is, we do have some natural SPF, but it's not nearly enough. We all need sunscreen to ward off damage. Black and Hispanic patients are also more likely to have skin cancer detected at advanced stages. Why? Because of the many ways that racism permeates medicine. The majority of dermatologists are white, and we're trained to diagnose on white skin. Meanwhile, people of color have heard this myth of darker skin not being susceptible to skin cancer repeated. Black patients are also less likely to receive early screenings, leading to the delayed diagnosis.
Üçüncü söylem – koyu tenli insanlara güneş kremi gerekmez. Birçoğumuz iki tür melanin üretiriz – daha zengin kahverengi tonlarla ilişkili ömelanin daha açık ciltle ve çillerle ilişkili feomelanin. Cilt rengimiz, bu iki melanin tipi arasındaki orana ve hücrelerimiz içindeki yapıları yaratan pigmentlerin yoğunluğuna bağlıdır. Özellikle daha fazla melanine sahip olan birinci tipin güneşe karşı biraz koruma sağladığı doğrudur, cildimizin koyuluğuna bağlı olarak bir miktar doğal SPF’lerimiz vardır ama yeterli değildir. Hepimizin hasarı önlemek için güneş kremine ihtiyacımız var. Siyahi ve esmer hastaların ayrıca ileri aşamalarda cilt kanseri olması daha olasıdır. Niçin? Çünkü birçok yönden bu ırkçılık tıbba nüfuz eder. Dermatologların çoğunluğu beyazdır ve beyaz deriyi teşhis etmek için eğitilir. Bu da koyu tenli insanların cilt kanserine duyarlı olmadığının söylentisini yaydı. Siyahi hastaların erken tarama olma olasılığı daha düşüktür ve bu da gecikmiş tanıya yol açar.
One particular dangerous form of skin cancer, acral melanoma, doesn't even come from ultraviolet exposure, and it shows up in parts of the body that we might not think about – nail beds and the bottoms of our feet. It's an area we need more messaging about, especially for people of color, who experience higher levels of distrust toward doctors after years of mistreatment by the American Medical System.
Özellikle tehlikeli bir cilt kanseri şekli olan akral melanom, ultraviyole maruziyetinden bile gelmez ve vücudun düşünemeyeceğimiz kısımlarında ortaya çıkar – tırnak yatakları ve ayaklarımızın altları. Bu, özellikle Amerikan Tıp sistemi tarafından yıllarca kötü muameleden sonra doktorlara karşı daha yüksek düzeyde güvensizlik yaşayan siyahi insanlar için daha fazla desteğe ihtiyaç duyulan bir alandır.
Myth number four – you can shrink your pores. Pores are the tiny openings in our skin. If you go further down, you'll find a hair follicle or gland. You can think of pores as ducts. They're what let sweat cool you and oil lubricate your skin. Pore size is largely determined by genetics, and they don't really shrink, but they can expand when our skin is irritated by makeup or harsh products. So save your money on pore minimizers and just wash your face with what dermatologists recommend as noncomedogenic – basically, made from stuff that won't clog pores.
Dördüncü söylem – gözeneklerinizi küçültebilirsiniz. Gözenekler, cildimizdeki küçük açıklıklardır. Daha da aşağı inerseniz bir saç folikülü veya bezi bulacaksınız. Gözenekler kanal olarak düşünülebilir. Terin seni serinletmesini ve vücudundaki yağın atılmasını sağlar. Gözenek boyutu büyük ölçüde genetik tarafından belirlenir ve aslında pek küçülmezler ancak cildimiz makyaj veya sert ürünlerle tahriş olduğunda genişleyebilir. Bu yüzden gözenekleri küçültmek için paradan tasarruf edin ve dermatologların komedojenik olmayan olarak önerdikleriyle yüzünüzü yıkayın – yani temelde gözenekleri tıkamayan şeylerle.
Myth number five – chocolate causes acne. Acne is the inflammation that occurs when our hair follicles get clogged with oil and dead skin, allowing bacteria to overgrow. There are a lot of factors involved, from hormones to genetics. The link between acne and chocolate has been studied extensively, but the results are pretty trash. Studies that say chocolate is an acne aggravator tend to be small, so aren't conclusive, and studies that absolve chocolate are sometimes funded by chocolate makers. Studying diet and its effect on acne is complex, but the research suggests that the healthiest diet for your body overall could also be the healthiest diet for your skin.
Beşinci söylem – çikolata sivilceye neden olur. Akne, saç foliküllerimiz yağ ve ölü deri ile tıkandığında ortaya çıkan ve bakterilerin aşırı büyümesine izin veren iltihaptır. Hormonlardan genetiğe kadar birçok faktör vardır. Akne ve çikolata arasındaki ilişki kapsamlı bir şekilde incelenmiştir ancak sonuçlar tamamen çöp. Çikolatanın bir akne şiddetlendiricisi olduğunu söyleyen çalışmalar azdır, bu nedenle kesin değildir ve çikolatayı ortadan kaldıran çalışmalar bazen çikolata üreticileri tarafından finanse edilmektedir. Diyet ve akne üzerindeki etkisini incelemek karmaşıktır ancak araştırmalar genel olarak vücudunuz için en sağlıklı diyetin cildiniz için de en sağlıklı diyet olacağını göstermektedir. Cildimiz inanılmaz bir organ olduğu için doğru şekilde tedavi edilmelidir.
Our skin is an amazing organ, so let's remember to treat it right. Wear your sunscreen, keep an eye on any moles and see a dermatologist if there are any changes. And ignore those myths, OK?
Güneş kremi kullanın, herhangi bir lekeye dikkat edin ve bir değişiklik varsa bir dermatoloğa görünün. Bu söylemleri de görmezden gelin, olur mu?