B.J. was one of many fellow inmates who had big plans for the future. He had a vision. When he got out, he was going to leave the dope game for good and fly straight, and he was actually working on merging his two passions into one vision. He'd spent 10,000 dollars to buy a website that exclusively featured women having sex on top of or inside of luxury sports cars. (Laughter)
B.J., hapishanedeki çok sayıda arkadaşımdan biriydi ve gelecek için büyük planları vardı. Bir hayali vardı. Dışarı çıktığında uyuşturucu işini tamamen bırakacaktı ve doğru yolda kalacaktı ve iki tutkusunu tek bir hayalde birleştirmek için aslında çalışıyordu. 10.000 dolarını sadece lüks spor arabaların üstünde veya içinde seks yapan kadınları konu alan bir web sitesini almaya harcamıştı. (Gülüşmeler)
It was my first week in federal prison, and I was learning quickly that it wasn't what you see on TV. In fact, it was teeming with smart, ambitious men whose business instincts were in many cases as sharp as those of the CEOs who had wined and dined me six months earlier when I was a rising star in the Missouri Senate. Now, 95 percent of the guys that I was locked up with had been drug dealers on the outside, but when they talked about what they did, they talked about it in a different jargon, but the business concepts that they talked about weren't unlike those that you'd learn in a first year MBA class at Wharton: promotional incentives, you never charge a first-time user, focus-grouping new product launches, territorial expansion.
Devlet hapishanesinde ilk haftamdı ve gerçekte olanların televizyondakiler gibi olmadığını hızla öğreniyordum. Aslında içerisi zeki, hırslı adamlarla doluydu ve çoğu durumda mesleki içgüdüleri, altı ay öncesinde ben Missouri Senatosu'nda yükselen bir yıldızken benimle şarap içip yemek yiyen CEO'larınki kadar keskindi. Benimle içeride kapalı kalanların yüzde 95'i öncesinde dışarıda uyuşturucu tüccarlarıydı, ama yaptıklarından bahsettikleri zaman, farklı bir jargonla konuşurlardı, ama konuştukları mesleki fikirler Wharton'da yüksek lisansın ilk yılında duyacaklarınızdan farklı değildi: eşantiyonlar, ilk defa satın alan müşteriden para almamak, yeni ürün piyasaya sürüleceğinde odak grup toplantıları, bölgesel açılım.
But they didn't spend a lot of time reliving the glory days. For the most part, everyone was just trying to survive. It's a lot harder than you might think. Contrary to what most people think, people don't pay, taxpayers don't pay, for your life when you're in prison. You've got to pay for your own life. You've got to pay for your soap, your deodorant, toothbrush, toothpaste, all of it. And it's hard for a couple of reasons. First, everything's marked up 30 to 50 percent from what you'd pay on the street, and second, you don't make a lot of money. I unloaded trucks. That was my full-time job, unloading trucks at a food warehouse, for $5.25, not an hour, but per month.
Ama o eski şanlı günlerini yad etmeye çok vakit harcamıyorlardı. Genellikle herkes yalnızca hayatta kalmaya çalışıyordu. Düşünebileceğinizden çok daha zordur aslında. Çoğu insanın sandığının aksine, siz hapishanedeyken sizin hayatınız için insanlar, vergi verenler para vermez, Kendi hayatınız için gerekli olan şeyleri kendiniz ödemelisiniz. Kendi sabununuzu, deodorantınızı, diş fırçanızı, macununuzu, hepsini kendiniz ödemelisiniz. Ve birkaç sebepten ötürü bu zordur. Öncelikle, her şey dışarı ödediğinizden yüzde 30 ila 50 arası daha pahalıdır ve ikinci olarak, çok para kazanmazsınız. Ben kamyon boşaltırdım. Tam zamanlı bir işti, bir yemek deposundaki kamyonları boşaltıp aylık, bakın saatlik değil, 5.25 dolar kazanırdım.
So how do you survive? Well, you learn to hustle, all kinds of hustles. There's legal hustles. You pay everything in stamps. Those are the currency. You charge another inmate to clean his cell. There's sort of illegal hustles, like you run a barbershop out of your cell. There's pretty illegal hustles: You run a tattoo parlor out of your own cell. And there's very illegal hustles, which you smuggle in, you get smuggled in, drugs, pornography, cell phones, and just as in the outer world, there's a risk-reward tradeoff, so the riskier the enterprise, the more profitable it can potentially be. You want a cigarette in prison? Three to five dollars. You want an old-fashioned cell phone that you flip open and is about as big as your head? Three hundred bucks. You want a dirty magazine? Well, it can be as much as 1,000 dollars.
Peki nasıl hayatta kalırsınız? Bir şekilde kaçak yollarla para kazanmayı öğrenirsiniz, her yolu deneyerek. Bunun yasal yolları da vardır. Her şeyi pulla ödersiniz. Bunlar para biriminizdir. Başka bir mahkumun hücresini para karşılığı temizlersiniz. Bunun kısmen kanundışı olanları vardır, mesela hücrenizi berber dükkanına çevirirsiniz. Oldukça kanundışı olanlar da vardır: Hücrenizi dövme salonuna dönüştürebilirsiniz. Ve gayet kanundışı olanları vardır, içeri gizlice haplar, pornografik yayınlar, cep telefonları sokarsınız ve aynı dış dünyada olduğu gibi bir risk-ödül dengesi vardır, girişim ne kadar riskliyse imkan dahilinde o kadar da karlı olabilir. Hapishanede bir sigara mı istiyorsunuz? Üç ila beş dolar arası. Eski model, kapaklı ve kafanız kadar büyük bir cep telefonu mu istiyorsunuz? Üç yüz dolar. Açık saçık resimli bir dergi mi istiyorsunuz? Fiyat 1000 dolara kadar çıkabilir.
So as you can probably tell, one of the defining aspects of prison life is ingenuity. Whether it was concocting delicious meals from stolen scraps from the warehouse, sculpting people's hair with toenail clippers, or constructing weights from boulders in laundry bags tied on to tree limbs, prisoners learn how to make do with less, and many of them want to take this ingenuity that they've learned to the outside and start restaurants, barber shops, personal training businesses.
Yani sizin de fark edebileceğiniz gibi, hapishanenin belirleyici özelliklerinden biri de pratik zekadır. Bu ister depodan çalınan artık yemeklerle yapılan uydurma ama lezzetli yemekler olsun veya insanların saçlarına ayak tırnak makasıyla şekil vermek, veya çamaşır torbalarına kaya parçaları doldurarak ve bunları ağaç dallarına bağlayarak ağırlık malzemesi yapmak olsun, mahkumlar en az şeyle yetinmeyi öğrenirler ve bunların birçoğu da burada öğrendikleri pratik şeyleri dış dünyada da kullanmayı ve restoranlar, berber dükkanları, kişiye özel spor merkezleri açmayı isterler.
But there's no training, nothing to prepare them for that, no rehabilitation at all in prison, no one to help them write a business plan, figure out a way to translate the business concepts they intuitively grasp into legal enterprises, no access to the Internet, even. And then, when they come out, most states don't even have a law prohibiting employers from discriminating against people with a background. So none of us should be surprised that two out of three ex-offenders re-offend within five years.
Ama bunlar için hiçbir eğitim, buna hazırlayacak hiçbir şey yoktur, hapishanede ne bir rehabilitasyon hizmeti, ne de onların bir iş planı yazmalarına, içgüdüsel olarak kavradıkları mesleki fikirleri yasal girişimlere aktaracak bir yol bulmalarına yardım edecek birisi vardır, hatta internet erişimleri bile yoktur. Ve sonra, dışarı çıktıkları zaman, çoğu eyalette işverenlerin belli geçmişe sahip kişilere ayrımcılık yapmalarına engel olacak bir yasa bulunmaz. Bu yüzden hiçbirimiz üç eski suçludan ikisinin beş yıl içinde tekrar suça karışmalarına şaşırmamalıyız.
Look, I lied to the Feds. I lost a year of my life from it. But when I came out, I vowed that I was going to do whatever I could to make sure that guys like the ones I was locked up with didn't have to waste any more of their life than they already had.
Bakın, federallere yalan söyledim, bundan da hayatımın bir yılını kaybettim. Ama dışarı çıktığımda yemin ettim, elimden geleni yapacak ve benimle içeride olanlar gibilerin hayatlarının zaten harcamış olduklarından daha fazlasını kaybetmelerine izin vermeyecektim.
So I hope that you'll think about helping in some way. The best thing we can do is figure out ways to nurture the entrepreneurial spirit and the tremendous untapped potential in our prisons, because if we don't, they're not going to learn any new skills that's going to help them, and they'll be right back. All they'll learn on the inside is new hustles. Thank you. (Applause)
Bu yüzden umarım onlara bir şekilde yardım etmeyi düşünürsünüz. Yapabileceğimiz en iyi şey, çeşitli yollar bularak girişimcilik ruhunu ve hapishanelerimizdeki kullanılmayan muazzam potansiyeli beslemek olacaktır, çünkü bunu yapmazsak, onlara yardımcı olacak yeni beceriler öğrenemeyecekler ve hapse geri dönecekler. İçeride öğrendikleri tek şey ise yeni kaçak yollar olacak. Teşekkür ederim. (Alkışlar)