If I could reveal anything that is hidden from us, at least in modern cultures, it would be to reveal something that we've forgotten, that we used to know as well as we knew our own names. And that is that we live in a competent universe, that we are part of a brilliant planet, and that we are surrounded by genius.
Eğer herhangi bir şeyi ortaya çıkarabilseydim bizden saklı olan bir şeyi en azından modern kültürlerde, bu unuttuğumuz bir şey olurdu, daha önce bildiğimiz bir şey, adımız gibi bildiğimiz bir şey, bu da şudur ki biz becerikli bir evrende yaşıyoruz ve harikulade bir gezenin bir parçasıyız. Ve etrafımız dehayla çevrili.
Biomimicry is a new discipline that tries to learn from those geniuses, and take advice from them, design advice. That's where I live, and it's my university as well. I'm surrounded by genius. I cannot help but remember the organisms and the ecosystems that know how to live here gracefully on this planet. This is what I would tell you to remember if you ever forget this again. Remember this. This is what happens every year. This is what keeps its promise. While we're doing bailouts, this is what happened. Spring.
Biyomimikri, yeni bir disiplin; bu dahiliklerden öğrenmeye çalışır, onların tavsiyelerini alır. Tasarım tavsiyelerini. Burası benim yaşadığım yer ve aynı zamanda benim üniversitem. Dehayla çevrelenmiş vaziyetteyim. Bu gezegende zarafetle yaşayan organizmaları ve ekosistemleri hatırlamadan edemiyorum. Eğer tekrar unutursanız hatırlamanızı söyleyeceğim şey budur. Bunu hatırlayın. Her yıl olan budur. Sözünü tutan budur. Biz şirketleri iflastan kurtarırken bu oluyordu. İlkbahar.
Imagine designing spring. Imagine that orchestration. You think TED is hard to organize. (Laughter) Right? Imagine, and if you haven't done this in a while, do. Imagine the timing, the coordination, all without top-down laws, or policies, or climate change protocols. This happens every year. There is lots of showing off. There is lots of love in the air. There's lots of grand openings. And the organisms, I promise you, have all of their priorities in order.
İlkbaharı tasarladığınızı düşünün. O orkestrasyonu düşünün. TED'i organize etmenin zor olduğunu düşünüyorsunuz. (Gülüşmeler) Değil mi? Düşünün. Ve bunu bir süredir yapmadıysanız, yapın. Zamanlamayı, koordinasyonu düşünün, hepsini, yukarıdan aşağı kanunlar ya da politikalar ya da iklim değişikliği protokolleri olmadan düşünün. Bu her yıl oluyor. Çok fazla "gösteriş yapma" var. Havada çok fazla "aşk" var. Birçok "büyük açılış" var. Ve organizmaların, sizi temin ederim, tüm öncelikleri düzen içindedir.
I have this neighbor that keeps me in touch with this, because he's living, usually on his back, looking up at those grasses. And one time he came up to me -- he was about seven or eight years old -- he came up to me. And there was a wasp's nest that I had let grow in my yard, right outside my door. And most people knock them down when they're small. But it was fascinating to me, because I was looking at this sort of fine Italian end papers. And he came up to me and he knocked. He would come every day with something to show me. And like, knock like a woodpecker on my door until I opened it up. And he asked me how I had made the house for those wasps, because he had never seen one this big. And I told him, "You know, Cody, the wasps actually made that." And we looked at it together. And I could see why he thought, you know -- it was so beautifully done. It was so architectural. It was so precise.
Beni bunlarla temas halinde tutan bir komşum var. Çünkü genellikle, sırtüstü, yukarıdaki yeşilliklere bakarak yaşıyor. Ve bir seferinde bana geldi; yedi sekiz yaşlarındaydı, bana geldi. Bahçemde büyümesine izin verdiğim bir eşek arısı yuvası vardı, tam kapımın önünde. Ve çoğu insan bunları daha küçükken düşürürdü. Ama bu yuvalar benim için büyüleyiciydi çünkü bir nevi şu zarif İtalyan kapak içi yapraklarına bakıyor gibi oluyordum. Bana geldi ve kapıyı vurdu. Her gün gösterecek yeni bir şeylerle bana gelirdi. Ve bir ağaçkakan gibi ben açana kadar kapıya vurdu. Ve bana eşekarılarına o yuvayı nasıl yaptığımı sordu. Çünkü daha önce bu kadar büyüğünü görmemişti. Ve ben de dedim ki: "Yani, Cody, aslında arılar onu kendileri yaptı." Ve beraber gidip baktık. Ve neden öyle düşündüğünü anlayabiliyordum; bilirsiniz, o kadar güzelce yapılmıştı ki. O kadar mimari, o kadar kusursuzdu ki.
But it occurred to me, how in his small life had he already believed the myth that if something was that well done, that we must have done it. How did he not know -- it's what we've all forgotten -- that we're not the first ones to build. We're not the first ones to process cellulose. We're not the first ones to make paper. We're not the first ones to try to optimize packing space, or to waterproof, or to try to heat and cool a structure. We're not the first ones to build houses for our young.
Ama farkettim ki, o küçücük yaşında çoktan şu mite inanmıştı: Eğer bir şey iyi yapılmışsa onu biz yapmış olmalıyız. İlk inşa edenlerin biz olmadığımızı -hepimizin unuttuğu bir şey bu- nasıl bilmiyordu? Selülozu ilk işleyenler biz değiliz. İlk kağıt yapanlar biz değiliz. Paketleme hacmini optimize etmeye ilk çalışanlar biz değiliz ya da su geçirmezlik sağlamaya ya da bir yapıyı ısıtmaya ve soğutmaya ilk çalışanlar biz değiliz. Yavruları için ilk ev yapanlar bizler değiliz.
What's happening now, in this field called biomimicry, is that people are beginning to remember that organisms, other organisms, the rest of the natural world, are doing things very similar to what we need to do. But in fact they are doing them in a way that have allowed them to live gracefully on this planet for billions of years. So these people, biomimics, are nature's apprentices. And they're focusing on function. What I'd like to do is show you a few of the things that they're learning. They have asked themselves, "What if, every time I started to invent something, I asked, 'How would nature solve this?'"
Şimdi bu biyomimikri olarak adlandırılan alanda olan şey, insanların; organizmaların, diğer organizmaların, doğal yaşamın geri kalanının bizim yapmamız gerekene çok benzer şeyler yapıyor olduklarını hatırlamaya başlamalarıdır. Fakat onlar bunu öyle bir şekilde yapıyorlar ki bu, onların milyarlarca yıldır zarafetle bu gezegende yaşamalarını mümkün kılıyor. Yani bu insanlar, biyomimikçiler, doğanın çıraklarıdır. Ve işleve odaklanırlar. Yapmak istediğim size onların öğrendiklerinden birkaçını göstermek. Onlar kendilerine şunu sordu: "Bir şeyler icat etmeye her başladığımda kendime şunu sorsam: 'Bunu doğa nasıl çözerdi?'"
And here is what they're learning. This is an amazing picture from a Czech photographer named Jack Hedley. This is a story about an engineer at J.R. West. They're the people who make the bullet train. It was called the bullet train because it was rounded in front, but every time it went into a tunnel it would build up a pressure wave, and then it would create like a sonic boom when it exited. So the engineer's boss said, "Find a way to quiet this train."
İşte öğreniyor oldukları: Bu, Çek fotoğrafçı Jack Hedley'nin muhteşem bir fotoğrafı. Bu J.R West'teki bir mühendis ile ilgili bir hikâye. Hızlı treni (mermi tren) yapan mühendisler. Mermi tren deniyordu çünkü önü mermi gibi yuvarlaktı. Fakat tren ne zaman bir tünele girse bir basınç dalgası oluşturuyordu ve bu da tünelden çıkarken ses patlamasına neden oluyordu. Ve mühendisin patronu dedi ki: "Bu treni sessizleştirmenin bir yolunu bul."
He happened to be a birder. He went to the equivalent of an Audubon Society meeting. And he studied -- there was a film about king fishers. And he thought to himself, "They go from one density of medium, the air, into another density of medium, water, without a splash. Look at this picture. Without a splash, so they can see the fish. And he thought, "What if we do this?" Quieted the train. Made it go 10 percent faster on 15 percent less electricity.
Mühendis bir kuş gözlemcisiydi. Audubon Topluluğu'nun bir benzerinin toplantısına gitti. Ve çalıştı, yalıçapkınlarıyla ilgili bir film vardı, Ve kendi kendine dedi ki: "Bir yoğunluktaki ortamdan, havadan, başka yoğunluktaki bir ortama, suya geçiyorlar, hiç su sıçratmadan." Şu resme bakın. Hiç su sıçramıyor; böylece balığı görebiliyorlar. "Böyle yapsak nasıl olur?" diye düşündü. Treni sessizleştirdi. Yüzde 15 daha az elektrikle çalışırken yüzde 10 daha hızlı olmasını sağladı.
How does nature repel bacteria? We're not the first ones to have to protect ourselves from some bacteria. Turns out that -- this is a Galapagos Shark. It has no bacteria on its surface, no fouling on its surface, no barnacles. And it's not because it goes fast. It actually basks. It's a slow-moving shark. So how does it keep its body free of bacteria build-up? It doesn't do it with a chemical. It does it, it turns out, with the same denticles that you had on Speedo bathing suits, that broke all those records in the Olympics,
Doğa bakteriyi nasıl kovuyor? İlk kendini bakterinden korumak zorunda olanlar biz değiliz. Öyle görünüyor ki -bu bir Galapagos köpek balığı- Yüzeyinde bakteri yok, kirlenme yok, barnacle (denizde yaşayan bir tür kabuklu eklembacaklı) yok. Nedeni hızlı gitmesi değil. Aslında keyif yapar; yavaş hareket eden bir köpek balığıdır. Vücudunda bakteri oluşumunu nasıl engelliyor? Bir kimyasalla yapmıyor. Öyle görünüyor ki, bütün o olimpiyat rekorlarını kıran Speedo mayolarında olan dişçiklerin aynısıyla yapıyor.
but it's a particular kind of pattern. And that pattern, the architecture of that pattern on its skin denticles keep bacteria from being able to land and adhere. There is a company called Sharklet Technologies that's now putting this on the surfaces in hospitals to keep bacteria from landing, which is better than dousing it with anti-bacterials or harsh cleansers that many, many organisms are now becoming drug resistant. Hospital-acquired infections are now killing more people every year in the United States than die from AIDS or cancer or car accidents combined -- about 100,000.
Ama bu özel bir örüntü çeşidi. Ve dişçiklerdeki bu örüntü, bu örüntünün mimarisi, bakterinin inmesini ve yapışmasını engelliyor. Sharklet Technologies diye bir şirket var. Şu anda bunu, bakterilerin durmasını engellemek için hastanedeki yüzeylere uyguluyorlar. Birçok organizmanın ilaçlara dayanıklı hale geldiği düşünülürse antibakteriyel ya da güçlü temizleyici püskürtmekten daha iyi bir çözüm. Hastane enfeksiyonları şu anda Amerika'da her yıl AIDS, kanser ve araba kazalarında ölenlerin toplamından daha fazla insan öldürüyor; Yüz bin civarında.
This is a little critter that's in the Namibian desert. It has no fresh water that it's able to drink, but it drinks water out of fog. It's got bumps on the back of its wing covers. And those bumps act like a magnet for water. They have water-loving tips, and waxy sides. And the fog comes in and it builds up on the tips. And it goes down the sides and goes into the critter's mouth. There is actually a scientist here at Oxford who studied this, Andrew Parker. And now kinetic and architectural firms like Grimshaw are starting to look at this as a way of coating buildings so that they gather water from the fog. 10 times better than our fog-catching nets.
Bu Namibya çölünde yaşayan küçük bir yaratık. İçebileceği tatlı suyu yok. Ama sisten su içiyor. Kanat kapaklarının arkasında çıkıntılar var. Ve bu çıkıntılar su için mıknatıs gibi çalışıyor. Su çeken uçları ve cilalı kenarları var. Sis içeri giriyor ve uçlarda birikiyor. Ve kenarlardan aşağı doğru, yaratığın ağzına gidiyor. Aslında burada Oxford'da bunu çalışmış bir bilimadamı var, Andrew Parker. Ve şimdi Qinetiq ve Grimshaw gibi mimari firmalar buna binaları kaplamanın bir yolu olarak bakmaya başlıyorlar; böylece binalar sisten su biriktirebilecek. Bizim sis yakalayan ağlarımızdan 10 kat daha iyi.
CO2 as a building block. Organisms don't think of CO2 as a poison. Plants and organisms that make shells, coral, think of it as a building block. There is now a cement manufacturing company starting in the United States called Calera. They've borrowed the recipe from the coral reef, and they're using CO2 as a building block in cement, in concrete. Instead of -- cement usually emits a ton of CO2 for every ton of cement. Now it's reversing that equation, and actually sequestering half a ton of CO2 thanks to the recipe from the coral.
Yapı bloğu olarak karbondioksit. Organizmalar CO2'yi bir zehir olarak görmüyorlar. Kabuk ve mercan yapan organizmalar CO2'yi bir yapı bloğu olarak görüyorlar. Birleşik Devletler'de yeni kurulan Clara adında bir çimento üretim firması var. Tariflerini mercan resiflerinden aldılar. Ve CO2'yi yapı bloğu olarak kullanıyorlar; çimentoda, betonda. Her tonu için bir ton CO2 açığa çıkaran çimentoda. Şimdi bu denklem tersine dönüyor ve aslında CO2'nin yarım tonu tutulmuş oluyor; resiflerin formülü sayesinde.
None of these are using the organisms. They're really only using the blueprints or the recipes from the organisms. How does nature gather the sun's energy? This is a new kind of solar cell that's based on how a leaf works. It's self-assembling. It can be put down on any substrate whatsoever. It's extremely inexpensive and rechargeable every five years. It's actually a company a company that I'm involved in called OneSun, with Paul Hawken.
Bunların hiçbiri organizmaları kullanmıyor. Sadece organizmaların tariflerinin kopyalarını kullanıyorlar. Doğa, güneş enerjisini nasıl topluyor? Bu yeni bir tür güneş pili; yaprağın çalışmasından yola çıkıyor. Kendiliğinden düzenleniyor. Her türlü alt katmanın üzerine koyulabiliyor. İnanılmaz derecede ucuz ve her beş yılda bir şarj edilebiliyor. Benim de ilişkili olduğum OneSun adında adında bir şirket, Paul Hawken'la birlikte.
There are many many ways that nature filters water that takes salt out of water. We take water and push it against a membrane. And then we wonder why the membrane clogs and why it takes so much electricity. Nature does something much more elegant. And it's in every cell. Every red blood cell of your body right now has these hourglass-shaped pores called aquaporins. They actually export water molecules through. It's kind of a forward osmosis. They export water molecules through, and leave solutes on the other side. A company called Aquaporin is starting to make desalination membranes mimicking this technology.
Doğanın birçok su filtreleme ve suyu tuzdan arındırma yolu var. Biz suyu alıyoruz ve bir membrana bastırıyoruz ve neden membranın tıkandığını ve neden bu kadar elektrik harcadığımızı merak ediyoruz. Doğa çok daha zarif bir şey yapıyor. Ve bunu her hücrede yapıyor. Vücudunuzdaki her alyuvarda bu kum saati şekilli gözeneklerden var, aquaporinler, su girişi için olan gözenekler. Su moleküllerini geçiriyorlar. Bir nevi "ileri ozmoz" gibi. Su moleküllerini geçiriyorlar ve çözünen maddeleri diğer tarafta bırakıyorlar. Aquaporin adında bir firma bu teknolojiyi taklit eden tuzdan arındırma membranları yapmaya başlıyor.
Trees and bones are constantly reforming themselves along lines of stress. This algorithm has been put into a software program that's now being used to make bridges lightweight, to make building beams lightweight. Actually G.M. Opel used it to create that skeleton you see, in what's called their bionic car. It lightweighted that skeleton using a minimum amount of material, as an organism must, for the maximum amount of strength.
Ağaçlar ve kemikler kendilerini basınç hatları boyunca sürekli değiştirirler. Bu algoritma şimdi bir bilgisayar programına yüklendi ve köprüleri hafifletmek, yapı kirişlerini hafifletmek için kullanılıyor. G.M. Opel bunu biyonik arabasının içindeki resimde gördüğünüz iskeleti oluşturmak için kullandı. Algoritma, -bir organizmada olması gerektiği gibi- en az miktarda malzeme kullanarak en yüksek dayanım için iskeleti hafifleştirdi.
This beetle, unlike this chip bag here, this beetle uses one material, chitin. And it finds many many ways to put many functions into it. It's waterproof. It's strong and resilient. It's breathable. It creates color through structure. Whereas that chip bag has about seven layers to do all of those things. One of our major inventions that we need to be able to do to come even close to what these organisms can do is to find a way to minimize the amount of material, the kind of material we use, and to add design to it. We use five polymers in the natural world to do everything that you see. In our world we use about 350 polymers to make all this.
Bu böcek, cips paketinin tersine sadece bir malzeme kullanıyor, kitin. Ve ona birçok işlev yüklemenin birçok yolunu buluyor. Su geçirmez. Güçlü ve sağlam. Nefes alabilir. Rengi, yapısıyla oluşturuyor. Oysaki o cips paketinin bu tür işlevleri gerçekleştirebilmek için yedi farklı katmanı var. Bu organizmaların yapabildiklerine yaklaşabilmek adına gerçekleştirebilmemiz gereken en büyük buluşlarımızdan biri, kullandığımız malzemelerin miktarını ve çeşidini minimize etmenin bir yolunu bulmak ve ve onlara tasarım yüklemektir. Tabiatta beş polimer kullanıyoruz tüm bu gördüklerinizi yapmak için. Kendi dünyamızda 350 polimer kullanıyoruz tüm bunları yapmak için.
Nature is nano. Nanotechnology, nanoparticles, you hear a lot of worry about this. Loose nanoparticles. What is really interesting to me is that not many people have been asking, "How can we consult nature about how to make nanotechnology safe?" Nature has been doing that for a long time. Embedding nanoparticles in a material for instance, always. In fact, sulfur-reducing bacteria, as part of their synthesis, they will emit, as a byproduct, nanoparticles into the water. But then right after that, they emit a protein that actually gathers and aggregates those nanoparticles so that they fall out of solution.
Doğa nanodur. Nanoteknoloji, nano partiküller, bunlarla ilgili bir sürü şey duyuyorsunuz. Serbest nano partiküller. Bana gerçekten ilginç gelen pek fazla insanın şunu sormaması: "Nanoteknolojiyi güvenli kılma konusunda nasıl doğaya danışabiliriz?" Doğa bunu uzun zamandır yapıyor. Nano partikülleri bir malzemeye yerleştirerek mesela, daima. Gerçekten, sülfür indirgeyen bakteriler sentezlerinin bir parçası olarak suya bir yan ürün olarak nano partiküller yayarlar. Fakat bundan hemen sonra, bu nano partiküllerin solüsyondan çıkmaları için onları toplayan ve birleştiren bir protein yayarlar.
Energy use. Organisms sip energy, because they have to work or barter for every single bit that they get. And one of the largest fields right now, in the world of energy grids, you hear about the smart grid. One of the largest consultants are the social insects. Swarm technology. There is a company called Regen. They are looking at how ants and bees find their food and their flowers in the most effective way as a whole hive. And they're having appliances in your home talk to one another through that algorithm, and determine how to minimize peak power use.
Enerji kullanımı. Organizmalar enerjiyi yudumlar. Çünkü aldıkları her kırıntı için çalışmaları ya da takas etmeleri gerekir. Ve şu anda enerji şebekeleri dünyasındaki en büyük alanlardan biri, akıllı şebekelerden bahsedildiğini duyarsınız. En büyük danışmanlardan biri, sosyal böcekler. Sürü teknolojisi. Regen adında bir firma var. Arıların ve karıncaların, yiyeceklerini ve çiçeklerini bütün bir sürü olarak en etkili şekilde nasıl bulduklarını inceliyor. Ve evinizdeki cihazların bu algoritmayı kullanarak birbirleriyle konuşmalarını ve maksimum güç kullanımının nasıl minimize edileceğini belirlemelerini sağlıyorlar.
There's a group of scientists in Cornell that are making what they call a synthetic tree, because they are saying, "There is no pump at the bottom of a tree." It's capillary action and transpiration pulls water up, a drop at a time, pulling it, releasing it from a leaf and pulling it up through the roots. And they're creating -- you can think of it as a kind of wallpaper. They're thinking about putting it on the insides of buildings to move water up without pumps.
Cornell'den bir grup bilim insanı sentetik ağaç diye adlandırdıkları bir şey yapıyorlar. Çünkü diyorlar ki: "Bir ağacın altında pompa yoktur." Kapiler etki ve transpirasyon (terleme) suyu yukarı çeker, damla damla, suyu çeker, bir yapraktan bırakır ve köklerin içinden çeker. Onlar şunu yapıyorlar --bir nevi duvar kağıdı gibi düşünebilirsiniz. Bunu binaların iç kısımlarına koyarak suyu pompa kullanmadan yukarı göndermeyi düşünüyorlar.
Amazon electric eel -- incredibly endangered, some of these species -- create 600 volts of electricity with the chemicals that are in your body. Even more interesting to me is that 600 volts doesn't fry it. You know we use PVC, and we sheath wires with PVC for insulation. These organisms, how are they insulating against their own electric charge? These are some questions that we've yet to ask.
Amazon elektrikli yılan balığı. Büyük oranda nesli tehlikede. Bu türün bazıları, sizin vücudunuzdaki kimyasalları kullanarak 600 volt elektrik üretebiliyor. Benim için daha da ilginç olanı 600 voltun onu kızartmaması. Biliyorsunuz biz PVC kullanıyoruz. Telleri yalıtım için PVC ile kaplıyoruz. Bu organizmalar; kendilerini, kendi elektrik yüklerine karşı nasıl yalıtıyorlar? Bunlar şimdi sormamız gereken bazı sorular.
Here's a wind turbine manufacturer that went to a whale. Humpback whale has scalloped edges on its flippers. And those scalloped edges play with flow in such a way that is reduces drag by 32 percent. These wind turbines can rotate in incredibly slow windspeeds, as a result.
Bu da, bir balinaya gitmiş bir rüzgâr türbini üreticisi. Kambur balinanın yüzgeçlerinde dişli kenarlar vardır. Ve bu dişli kenarlar akıntıyla öyle bir şekilde oynar ki direnç yüzde 32 azalır. Bu sayede, rüzgâr türbinleri inanılmaz yavaşlıkta rüzgâr hızlarında bile dönebilir.
MIT just has a new radio chip that uses far less power than our chips. And it's based on the cochlear of your ear, able to pick up internet, wireless, television signals and radio signals, in the same chip. Finally, on an ecosystem scale.
MIT, bizim çiplerimizden çok daha az güç kullanan yeni bir çip yaptı. Kulak salyangozunuzu temel alıyor; internet, kablosuz, televizyon sinyalleri ve radyo sinyallerini alabiliyor, aynı çipte. Son olarak, ekosistem ölçeğinde.
At Biomimicry Guild, which is my consulting company, we work with HOK Architects. We're looking at building whole cities in their planning department. And what we're saying is that, shouldn't our cities do at least as well, in terms of ecosystem services, as the native systems that they replace? So we're creating something called Ecological Performance Standards that hold cities to this higher bar.
Biomimicry Guild'de -benim danışmanlık şirketim- HOK Architects ile çalışıyoruz, Planlama bölümünde bütün şehirler yapma konusunu inceliyoruz. Söylediğimiz şey şu: "Ekosistem servisleri açısından şehirlerimizin, en az yerlerini aldıkları doğal sistemler kadar iyi olmaları gerekmez mi?" Buradan yola çıkarak, şehirleri bu daha yüksek çizgiye çekecek Ekolojik Performans Standartları adlı çalışmayı hazırladık.
The question is -- biomimicry is an incredibly powerful way to innovate. The question I would ask is, "What's worth solving?" If you haven't seen this, it's pretty amazing. Dr. Adam Neiman. This is a depiction of all of the water on Earth in relation to the volume of the Earth -- all the ice, all the fresh water, all the sea water -- and all the atmosphere that we can breathe, in relation to the volume of the Earth. And inside those balls life, over 3.8 billion years, has made a lush, livable place for us.
Soru şu -- biyomimikri inanılmaz derecede güçlü bir yenilik getirme yolu. Soracağım soru şu olurdu: "Çözmeye değer olan nedir?" Bunu görmediyseniz, oldukça müthiş bir şey. Dr. Adam Neiman. Bu Dünya'daki tüm suyun Dünya ile olan hacimsel ilişkisinin bir temsili; tüm buzlar, tüm tatlı sular, tüm deniz suları ve nefes alabildiğimiz tüm atmosferin Dünya'yla olan hacimsel ilişkisi. Ve bu kürelerin içinde yaşam, 3.8 milyar yıldır, bizim için verimli, yaşanılır bir yer oluşturdu.
And we are in a long, long line of organisms to come to this planet and ask ourselves, "How can we live here gracefully over the long haul?" How can we do what life has learned to do? Which is to create conditions conducive to life. Now in order to do this, the design challenge of our century, I think, we need a way to remind ourselves of those geniuses, and to somehow meet them again.
Ve biz bu Dünya'ya gelen çok çok uzun organizmalar sırasının içindeyiz. Ve kendimize şunu sormalıyız: "Nasıl burada uzun zaman boyunca zarafetle yaşayabiliriz?, Yaşamın yapmayı öğrendiği şeyi biz nasıl yapabiliriz?" Bu da, yaşama sebep ve vesile olan şartları yaratmaktır. Şimdi, bunu yapmak için, -yüzyılımızın tasarım problemi-, bence kendimize bu dahilikleri hatırlatacak bir yola gereksinimimiz var ve bir şekilde bunları tekrar uygulamamız gerekiyor.
One of the big ideas, one of the big projects I've been honored to work on is a new website. And I would encourage you all to please go to it. It's called AskNature.org. And what we're trying to do, in a TEDesque way, is to organize all biological information by design and engineering function.
Büyük fikirlerden biri, çalışmaktan onur duyduğum büyük projelerden biri, yeni bir web sayfası. Hepinizi bu sayfaya girmeye teşvik ediyorum. Adı AskNature.org. Ve yapmaya çalıştığımız -TEDvari bir yolla- tüm biyolojik bilgiyi tasarım ve mühendislik fonksiyonlarına göre organize etmek.
And we're working with EOL, Encyclopedia of Life, Ed Wilson's TED wish. And he's gathering all biological information on one website. And the scientists who are contributing to EOL are answering a question, "What can we learn from this organism?" And that information will go into AskNature.org. And hopefully, any inventor, anywhere in the world, will be able, in the moment of creation, to type in, "How does nature remove salt from water?" And up will come mangroves, and sea turtles and your own kidneys.
EOL'la birlikte çalışıyoruz, Encyclopedia Of Life (Yaşamın Ansiklopedisi), Ed Wilson'un TED dileğiydi. Ve o tüm biyolojik bilgiyi tek bir web sayfasında topluyor. Ve EOL'a destek veren bilim insanları bir soruyu cevaplıyorlar: "Bu organizmadan ne öğrenebiliriz?" Ve bu bilgi AskNature.org'a gidiyor. Ve umarım ki, herhangi bir mucit, dünyanın herhangi bir yerinde yaratma anında klavyesiyle "Doğa tuzu sudan nasıl ayırıyor?" yazabilecek. Ve sonra karşısına hindistansakızağaçları ve deniz kaplumbağaları ve kendi böbreklerimiz çıkacak.
And we'll begin to be able to do as Cody does, and actually be in touch with these incredible models, these elders that have been here far, far longer than we have. And hopefully, with their help, we'll learn how to live on this Earth, and on this home that is ours, but not ours alone. Thank you very much. (Applause)
Ve böylece biz de Cody'nin yaptığını yapabileceğiz ve gerçekten tüm bu inanılmaz modellerle, bizden çok çok daha öncelerden beri burada olan büyüklerimizle temas halinde olabileceğiz. Ve umarım, yardımlarıyla, -bizim evimiz olan ama sadece bizim olmayan- bu Dünya'da nasıl yaşayacağımızı öğreneceğiz. Çok teşekkür ederim. (Alkış)