Pat Mitchell: So I was thinking about female friendship a lot, and by the way, these two women, I'm very honored to say, have been my friends for a very long time, too. Jane Fonda: Yes we have.
Pat Mitchell: Kadın arkadaşlığı hakkında bayağıdır düşünüyordum ve bu arada bu iki kadın, bunu söylemekten gurur duyuyorum, uzun zamandır benim arkadaşlarım. Jane Fonda: Evet öyleyiz.
PM: And one of the things that I read about female friendship is something that Cervantes said. He said, "You can tell a lot about someone," in this case a woman, "by the company that she keeps." So let's start with --
PM: Kadın arkadaşlığı hakkında okuduğum şeylerden biri de, Cervantes'in söyledikleri: "Biri hakkında çok şey söyleyebilirsiniz," bu durumda bir kadın hakkında, "yanında bulunan kişilere bakarak." Haydi şöyle başlayalım --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
JF: We're in big trouble.
JF: Başımız büyük belada.
Lily Tomlin: Hand me one of those waters, I'm extremely dry.
Lily Tomlin: Bana şu sulardan birini uzat, felaket kurudum.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
JF: You're taking up our time. We have a very limited --
JF: Zamanımızı alıyorsun. Çok sınırlıyız --
LT: Just being with her sucks the life out of me.
LT: Sadece onunla olmak bile ruhumu öldürüyor.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
JF: You ain't seen nothing yet. Anyway -- sorry.
JF: Daha hiçbir şey görmedin. Her neyse, pardon.
PM: So tell me, what do you look for in a friend?
PM: Peki bir arkadaşta neler aradığınızı bana söyleyin?
LT: I look for someone who has a sense of fun, who's audacious, who's forthcoming, who has politics, who has even a small scrap of passion for the planet, someone who's decent, has a sense of justice and who thinks I'm worthwhile.
LT: Eğlenme duygusuna sahip, cesur olan, canayakın olan, fikirleri olan, gezegen için az da olsa tutkusu olan, doğru dürüst birini, adalet duygusuna sahip ve değerli biri olduğumu düşünen birini ararım.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
(Applause)
(Alkış)
JF: You know, I was thinking this morning, I don't even know what I would do without my women friends. I mean it's, "I have my friends, therefore I am."
JF: Bu sabah kız arkadaşlarım olmadan ne yapacağımı dahi bilmediğimi düşünüyordum. Yani, "Arkadaşlarım var, bu yüzden ben de varım."
LT: (Laughter)
LT: (Kahkaha)
JF: No, it's true. I exist because I have my women friends. They -- You're one of them. I don't know about you. But anyway --
JF: Hayır, bu doğru. Kız arkadaşlarım olduğu için varım. Onlar -- Sen de onlardan birisin. Seni bilmiyorum. Ama her neyse --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
You know, they make me stronger, they make me smarter, they make me braver. They tap me on the shoulder when I might be in need of course-correcting. And most of them are a good deal younger than me, too. You know? I mean, it's nice -- LT: Thank you.
Bilirsin, beni daha güçlü, daha akıllı, daha cesur yaparlar. Yola girmeye ihtiyacım olduğunda uyarırlar Çoğu da benden oldukça gençler. Bilirsiniz? Yani, bu güzel -- LT: Teşekkürler.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
JF: No, I do, I include you in that, because listen, you know -- it's nice to have somebody still around to play with and learn from when you're getting toward the end. I'm approaching -- I'll be there sooner than you.
JF: Hayır, gerçekten, seni buna dâhil ediyorum, çünkü dinle, bilirsin -- sona doğru yaklaşırken hâlâ yanında oynayacak ve öğrenecek biri olması güzel. Yaklaşıyorum -- senden önce orada olacağım.
LT: No, I'm glad to have you parallel aging alongside me.
LT: Hayır, yanımda paralel yaşlandığına memnunum.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
JF: I'm showing you the way.
JF: Sana yolu gösteriyorum.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
LT: Well, you are and you have.
LT: Evet öyle ve öyleydi.
PM: Well, as we grow older, and as we go through different kinds of life's journeys, what do you do to keep your friendships vital and alive?
PM: Yaşlanırken ve hayatın farklı yollarından geçerken, arkadaşlığınızı canlı ve hayatta tutmak için neler yapıyorsunuz?
LT: Well you have to use a lot of --
LT: Çok fazla şey kullanmalısınız --
JF: She doesn't invite me over much, I'll tell you that.
JF: Beni çok fazla şeye davet etmiyor, sana bunu söyleyebilirim.
LT: I have to use a lot of social media -- You be quiet now. And so --
LT: Çok fazla sosyal medya kullanmam gerekiyor -- Şimdi sessiz ol. Ve böylece --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
LT: And I look through my emails, I look through my texts to find my friends, so I can answer them as quickly as possible, because I know they need my counsel.
LT: Arkadaşlarımı bulmak için e-postalarıma, mesajlarıma bakıyorum, böylece onlara çabucak cevap verebiliyorum, çünkü benim görüşlerime ihtiyaçları olduklarını biliyorum.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
They need my support, because most of my friends are writers, or activists, or actors, and you're all three ... and a long string of other descriptive phrases, and I want to get to you as soon as possible, I want you to know that I'm there for you.
Desteğime ihtiyaçları var, çünkü bir sürü arkadaşım yazar, aktivist, oyuncu ve sen de üçü birdensin ... ve diğer uzun tanımlayıcı ifadeler ve sana en kısa zamanda dönmek istiyorum, senin için orada olduğumu bilmeni istiyorum.
JF: Do you do emojis?
JF: Emoji kullanıyor musun?
LT: Oh ... JF: No?
LT: Ah ... JF: Hayır?
LT: That's embarrassing. JF: I'm really into emojis.
LT: Bu utanç verici. JF: Ben emojilere sahiden bayılıyorum.
LT: No, I spell out my -- I spell out my words of happiness and congratulations, and sadness.
LT: Hayır, ben açıklıyorum -- Mutluluk, tebrik ve üzüntü ifadelerimi açıkça söylüyorum.
JF: You spell it right out --
JF: Doğrudan söylüyorsun.
LT: I spell it, every letter.
LT: Her harfini tek tek söylüyorum.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
JF: Such a purist. You know, as I've gotten older, I've understood more the importance of friendships, and so, I really make an effort to reach out and make play dates -- not let too much time go by. I read a lot so, as Lily knows all too well, my books that I like, I send to my friends.
JF: Tam bir sadelik yanlısı. Biliyor musun, yaşlandıkça arkadaşlığın önemini daha çok anladım ve bu yüzden erişmek ve buluşmak için gerçekten çaba gösteriyorum -- çok fazla zamanın geçmesine müsaade etmiyorum. Çok okuyorum, Lily'nin çok iyi bildiği gibi, çok sevdiğim kitaplarımı arkadaşlarıma yolluyorum.
LT: When we knew we would be here today you sent me a lot of books about women, female friendships, and I was so surprised to see how many books, how much research has been done recently --
LT: Bugün burada olacağımızı öğrendiğimizde, bana kadınlar, kadın arkadaşlığı hakkında bir sürü kitap gönderdin ve son zamanlarda kaç kitap olduğuna, ne kadar araştırmanın yapıldığına çok şaşırdım --
JF: And were you grateful? LT: I was grateful.
JF: Minnettar mıydın? LT: Minnettardım.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
PM: And --
PM: Ve --
LT: Wait, no, it's really important because this is another example of how women are overlooked, put aside, marginalized. There's been very little research done on us, even though we volunteered lots of times.
LT: Bekle, hayır, bu gerçekten önemli, çünkü kadınların nasıl hiçe sayıldığına, kenarda bırakıldığına, marjinalize edildiğine dair başka bir örnek. Bizimle ilgili çok az araştırma yapıldı, pek çok kez buna gönüllü olsak da.
JF: That's for sure.
JF: Bu kesin.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
LT: This is really exciting, and you all will be interested in this. The Harvard Medical School study has shown that women who have close female friendships are less likely to develop impairments -- physical impairments as they age, and they are likely to be seen to be living much more vital, exciting --
LT: Bu gerçekten heyecan verici ve bu hepinizin ilgisini çekecek. Harvard Tıp Okulu'nda yapılan bir araştırma, yakın kız arkadaşları olan kadınların rahatsızlık geliştirmelerinin daha az muhtemel olduğunu gösterdi -- yaşlandıkça gelişen fiziksel rahatsızlıklar ve daha canlı, heyecanlı yaşıyor görünmeleri muhtemel --
JF: And longer --
JF: Ve daha uzun --
LT: Joyful lives.
LT: Neşeli hayatlar.
JF: We live five years longer than men.
JF: Erkeklerden beş sene fazla yaşıyoruz.
LT: I think I'd trade the years for joy.
LT: Ben yılları neşeyle değiştirebileceğimi düşünüyorum.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
LT: But the most important part is they found -- the results were so exciting and so conclusive -- the researchers found that not having close female friends is detrimental to your health, as much as smoking or being overweight.
LT: Ama en önemli kısmı, şunu bulmuşlar -- sonuçlar çok heyecan verici ve inandırıcı -- araştırmacılar yakın kız arkadaşların bulunmamasının sağlığa zararlı olduğunu bulmuşlar, en az sigara içme veya fazla kilolu olmak kadar.
JF: And there's something else, too --
JF: Ve başka bir şey daha var --
LT: I've said my part, so ...
LT: Ben kendi kısmımı söyledim ...
(Laughter)
(Gülüşmeler)
JF: OK, well, listen to my part, because there's an additional thing. Because they only -- for years, decades -- they only researched men when they were trying to understand stress, only very recently have they researched what happens to women when we're stressed, and it turns out that when we're stressed -- women, our bodies get flooded by oxytocin. Which is a feel-good, calming, stress-reducing hormone. Which is also increased when we're with our women friends. And I do think that's one reason why we live longer. And I feel so bad for men because they don't have that. Testosterone in men diminishes the effects of oxytocin.
JF: Tamam, peki benim kısmımı dinle, çünkü ek bir şey daha var. Çünkü onlar sadece -- yıllardır, on yıllardır -- stresi anlamaya çalışırken sadece erkekleri incelediler, yalnızca yakın zamanda stresli olduklarında kadınlara neler olduğunu incelediler ve olay şu ki stresli olduğumuzda -- kadınlar, bedenlerimiz oksitosin ile doluyor. Bu iyi hissettiren, sakinleştiren, stres azaltan bir hormon. Kız arkadaşlarımızla beraber olduğumuzda da yükseliyor. Bence uzun yaşamamızın nedenlerinden biri de bu. Erkekler için kötü hissediyorum, çünkü buna sahip değiller. Erkeklerdeki testosteron oksitosinin etkilerini azaltıyor.
LT: Well, when you and I and Dolly made "9 to 5" ...
LT: Sen, ben ve Dolly "9'dan 5'e"yi yaptığımızda ...
JF: Oh --
JF: Ah --
LT: We laughed, we did, we laughed so much, we found we had so much in common and we're so different. Here she is, like Hollywood royalty, I'm like a tough kid from Detroit, [Dolly's] a Southern kid from a poor town in Tennessee, and we found we were so in sync as women, and we must have -- we laughed -- we must have added at least a decade onto our lifespans.
LT: Güldük, yaptık, çok güldük, ne kadar ortak yanımız olduğunu ve ne kadar farklı olduğumuzu keşfettik. İşte o, Hollywood asilzadesi gibi, ben de Detroit'ten sert çocuk, [Dolly] ise Tennessee'deki yoksul bir kasabadan Güneyli bir çocuk ve kadınlar olarak birbirimizle ne kadar uyumlu olduğumuzu gördük ve bizler -- güldük -- ömrümüze en azından on yıl eklemişizdir.
JF: I think -- we sure crossed our legs a lot.
JF: Bence -- çok bacak bacak üstüne attığımız doğru.
(Laughter) If you know what I mean.
(Gülüşmeler) Ne demek istediğimi anladıysanız.
LT: I think we all know what you mean.
LT: Bence hepimiz ne demek istediğini anlıyoruz.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
PM: You're adding decades to our lives right now. So among the books that Jane sent us both to read on female friendship was one by a woman we admire greatly, Sister Joan Chittister, who said about female friendship that women friends are not just a social act, they're a spiritual act. Do you think of your friends as spiritual? Do they add something spiritual to your lives?
PM: Şu an hayatımıza onlarca yıl ekliyorsunuz. Jane'in ikimize de gönderdiği kadın arkadaşlığıyla ilgili kitaplar arasında çok hayranlık duyduğumuz Rahibe Joan Chittister adlı bir kadınınki var, kendisi kadın arkadaşlığıyla ilgili olarak, kız arkadaşların sadece toplumsal bir davranış değil ruhsal bir davranış olduğunu da söylemiş. Arkadaşlarınızı spiritüel olarak görüyor musunuz? Yaşamlarınıza spiritüel bir şeyler ekliyorlar mı?
LT: Spiritual -- I absolutely think that. Because -- especially people you've known a long time, people you've spent time with -- I can see the spiritual essence inside them, the tenderness, the vulnerability. There's actually kind of a love, an element of love in the relationship. I just see deeply into your soul.
LT: Spiritüel -- kesinlikle öyle olduğunu düşünüyorum. Çünkü -- özellikle uzun süredir bildiğiniz insanların, birlikte zaman harcadığınız insanların -- onların içindeki spiritüel varlığı görebiliyorum, duyarlılığı, kırılganlığı. İlişkide aslında bir tür sevgi, bir sevgi unsuru var. Yalnızca ruhunun derinliklerini görüyorum.
PM: Do you think that, Jane --
PM: Böyle mi düşünüyorsun, Jane?
LT: But I have special powers.
Çoğu arkadaşlık bu kadar derine gitmek ister mi?
LT: Ama benim özel güçlerim var.
JF: Well, there's all kinds of friends. There's business friends, and party friends, I've got a lot of those.
JF: Her çeşit arkadaş var. İş arkadaşları ve parti arkadaşları, bunların hepsi var bende.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
But the oxytocin-producing friendships have ... They feel spiritual because it's a heart opening, right? You know, we go deep. And -- I find that I shed tears a lot with my intimate friends. Not because I'm sad but because I'm so touched and inspired by them.
Ama oksitosin üreten arkadaşlıklar ... Bunlar spiritüel hissettirir, çünkü yüreğinizi açar, değil mi? Biliyorsun, biz derine gidiyoruz. Ve -- Yakın arkadaşlarımla bir sürü gözyaşı döktüğümü bilirim. Üzgün olduğum için değil, onların beni çok etkilemesi ve ilham vermesinden.
LT: And you know one of you is going to go soon.
LT: Biliyorsunuz ki birimizden biri yakında gidecek.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
PM: Well, two of us are sitting here, Lily, which one are you talking about?
PM: İkimiz burada oturuyoruz Lily, kimden bahsediyorsun?
(Laughter) And I always think, when women talk about their friendships, that men always look a little mystified. What are the differences, in your opinion, between men friendships and women friendships?
(Gülüşmeler) Kadınların arkadaşlıklarından bahsettiklerinde, erkeklerin her zaman biraz şaşırdıklarını düşündüm. Sizin fikrinize göre, erkek ve kadın arkadaşlıkları arasındaki fark nedir?
JF: There's a lot of difference, and I think we have to have a lot of empathy for men --
JF: Pek çok fark var ve bence erkekler için çokça empatimiz olması lazım --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
that they don't have what we have. Which I think may be why they die sooner.
bizim sahip olduğumuz şeye sahip değiller. Belki de bu yüzden daha erken ölüyorlar.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I have a lot of compassion for men, because women, no kidding, we -- women's relationships, our friendships are full disclosure, we go deep. They're revelatory. We risk vulnerability -- this is something men don't do. I mean how many times have I asked you, "Am I doing OK?" "Did I really screw up there?"
Erkekler için çok fazla merhamet duyuyorum, çünkü kadınlar, şaka değil, biz -- kadınların ilişkileri, arkadaşlıklarımız bütünüyle açık, derine iniyoruz. Açığa çıkarıcı. Hassasiyetimizi riske ediyoruz -- bunları erkekler yapmıyorlar. Sana kaç kez şunu sordum, "İyi gidiyor muyum?" "Orada gerçekten berbat ettim mi?"
PM: You're doing great.
PM: Harika gidiyorsun.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
JF: But I mean, we ask questions like that of our women friends, and men don't. You know, people describe women's relationships as face-to-face, whereas men's friendships are more side-by-side.
JF: Ama kız arkadaşlarımız hakkında böyle sorular sorarız, erkeklerse yapmaz. Bilirsin, insanlar kadınların ilişkilerini yüz yüze, erkeklerin arkadaşlıklarını ise daha çok yan yana diye tanımlar.
LT: I mean most of the time men don't want to reveal their emotions, they want to bury deeper feelings. I mean, that's the general, conventional thought. They would rather go off in their man cave and watch a game or hit golf balls, or talk about sports, or hunting, or cars or have sex. I mean, it's just the kind of -- it's a more manly behavior.
LT: Yani erkekler çoğu zaman duygularını belli etmek istemez, derindeki duygularını gömmek isterler. Yani bu genel, geleneksel düşünce. Onlar inlerine gidip maç seyretmeyi veya golf toplarına vurmayı tercih ediyor veya spor hakkında konuşmayı veya avlanmayı veya arabaları veya seksi. Yani sadece biraz -- biraz daha erkekçe davranışlar.
JF: You meant -- LT: They talk about sex. I meant they might have sex if they could get somebody in their man cave to --
JF: Demek istedin -- LT: Seks hakkında konuşuyorlar. Eğer inlerine birini sokabilirlerse seks de yapabilirler demek istedim --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
JF: You know something, though, that I find very interesting -- and again, psychologists didn't know this until relatively recently -- is that men are born every bit as relational as women are. If you look at films of newborn baby boys and girls, you'll see the baby boys just like the girls, gazing into their mother's eyes, you know, needing that relational exchange of energy. When the mother looks away, they could see the dismay on the child, even the boy would cry. They need relationship. So the question is why, as they grow older, does that change? And the answer is patriarchal culture, which says to boys and young men that to be needing of relationship, to be emotional with someone is girly. That a real man doesn't ask directions or express a need, they don't go to doctors if they feel bad. They don't ask for help. There's a quote that I really like, "Men fear that becoming 'we' will erase his 'I'." You know, his sense of self. Whereas women's sense of self has always been kind of porous. But our "we" is our saving grace, it's what makes us strong. It's not that we're better than men, we just don't have our masculinity to prove.
JF: Ancak çok ilginç bulduğum bir şey de -- ve yineliyorum, psikologlar şimdiye dek bunu pek bilmiyorlardı -- erkekler de kadınlar kadar ilişkisel doğuyor. Eğer yeni doğan erkek ve kız çocuklarına bakarsanız, erkek bebeklerin aynı kız bebekler gibi olduğunu görürsünüz, annelerinin gözlerine bakarlar, yani o ilişkisel enerji değişimine ihtiyaç duyarlar. Anne başka tarafa doğru baktığında, çocuktaki korku görülür, oğlanlar dahi ağlar. İlişkiye ihtiyaçları var. Ancak soru, neden büyüdükçe bu olay değişir? Cevap, ilişkiye ihtiyaç duyan, birisiyle arasında duygusallık olan oğlanların ve delikanlıların kız gibi olduğunu söyleyen ataerkil kültürdür. Gerçek bir erkek yön sormaz veya ihtiyacını söylemez, kötü hissedince doktora gitmez. Yardım istemez. Gerçekten sevdiğim bir alıntı var, "Erkekler 'biz' olmanın 'ben' olmayı kaldıracağından korkar." Yani benlik bilinci. Buna karşılık, kadınların benlik bilinci hep daha geçirgen. Ama bizdeki "biz" bizim mazeretimiz, bizi güçlü yapan şey. Erkeklerden daha iyi olduğumuz için değil, sadece ispat etmek için maskülinitemiz yok.
LT: And, well --
LT: Ve peki --
JF: That's a Gloria Steinem quote. So we can express our humanity -- LT: I know who Gloria Steinem is.
JF: Bu Gloria Steinem'dan bir alıntı. Böylece insanlığımızı ifade edebiliyoruz --
JF: I know you know who she is, but I think it's a --
LT: Gloria Steinem'ın kim olduğunu biliyorum.
JF: Kim olduğunu bildiğini biliyorum, ama bence o bir --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
No, but it's a great quote, I think. We're not better than men, we just don't have our masculinity to prove. And that's really important.
Hayır, ama harika bir alıntı bence. Erkeklerden daha iyi değiliz, sadece ispat etmek için maskülinitemiz yok. Bence bu gerçekten önemli.
LT: But men are so inculcated in the culture to be comfortable in the patriarchy. And we've got to make something different happen.
LT: Ancak erkekler ataerkillik içinde rahat olmak için kültürü iyice telkin ediyorlar. Biz de farklı bir şeylerin olmasını sağlamalıyız.
JF: Women's friendships are like a renewable source of power.
JF: Kadınların arkadaşlıkları yenilenebilir güç kaynağı gibi.
LT: Well, that's what's exciting about this subject. It's because our friendships -- female friendships are just a hop to our sisterhood, and sisterhood can be a very powerful force, to give the world -- to make it what it should be -- the things that humans desperately need.
LT: Bu konuyla ilgili ilginç olan şey de bu. Çünkü arkadaşlığımız -- kız arkadaşlıklar kız kardeşliğimize sadece bir sıçrama ve kız kardeşlik dünyaya verecek çok kuvvetli bir güç olabilir -- olması gerektiği gibi yapmak için -- insanların çaresizce ihtiyaç duydukları şeyler.
PM: It is why we're talking about it, because women's friendships are, as you said, Jane, a renewable source of power. So how do we use that power?
PM: Bu yüzden bunun hakkında konuşuyoruz, çünkü kız arkadaşlıklar, dediğin gibi Jane, yenilenebilir güç kaynağı. Peki bu gücü nasıl kullanırız?
JF: Well, women are the fastest growing demographic in the world, especially older women. And if we harness our power, we can change the world. And guess what? We need to.
JF: Kadınlar dünyadaki en hızlı büyüyen demografi, özellikle de yaşlı kadınlar. Eğer gücümüzü kullanırsak, dünyayı değiştirebiliriz. Ve tahmin edin? Bunu yapmamız lazım.
(Applause)
(Alkış)
And we need to do it soon. And one of the things that we need to do -- and we can do it as women -- for one thing, we kind of set the consumer standards. We need to consume less. We in the Western world need to consume less and when we buy things, we need to buy things that are made locally, when we buy food, we need to buy food that's grown locally. We are the ones that need to get off the grid. We need to make ourselves independent from fossil fuels. And the fossil fuel companies -- the Exxons and the Shell Oils and those bad guys -- cause they are -- are going to tell us that we can't do it without going back to the Stone Age. You know, that the alternatives just aren't quite there yet, and that's not true. There are countries in the world right now that are living mostly on renewable energy and doing just fine. And they tell us that if we do wean ourselves from fossil fuel that we're going to be back in the Stone Age, and in fact, if we begin to use renewable energy, and not drill in the Arctic, and not drill --
Ve yakında yapmamız lazım. Yapmamız gereken bir başka şey -- ve kadın olarak yapabiliriz -- öncelikle tüketici standartlarını belirliyoruz. Daha az tüketmeliyiz. Biz, Batı dünyasında daha az tüketmeliyiz ve bir şeyler aldığımızda, yerel olarak yapılan şeyleri almalıyız, yiyecek aldığımızda, yerel olarak yetişen gıdaları almalıyız. Bizler bağımsız olanlar olmalıyız. Kendimizi fosil yakıtlardan uzak tutmalıyız. Ve fosil yakıt şirketleri -- Exxon'lar ve Shell Oil'ler ve o kötü çocuklar -- çünkü öyleler -- bize Taş Devri'ne dönmeden bunu yapamayacağımızı söyleyecekler. Yani alternatiflerin hâlâ tam olarak olmadığını ve bu doğru değil. Şu an dünyada çoğunlukla yenilenebilir enerjiyle yaşayarak iyi durumda olan ülkeler var. Bize fosil yakıtlardan vazgeçtiğimizde Taş Devri'ne döneceğimiz söyleniyor, aslında eğer yenilenebilir enerji kullanmaya başlarsak ve Kuzey Kutbu'nu delmezsek ve delmezsek --
LT: Oh, boy.
LT: Aman Tanrım!
JF: And not drill in the Alberta tar sands -- Right. That we will be -- there will be more democracy and more jobs and more well-being, and it's women that are going to lead the way.
JF: Ve Alberta katranlı kumlarını delmezsek -- Doğru. Bizler -- daha fazla demokrasi, daha fazla iş ve daha fazla refah olacak ve yolu gösterenler kadınlar olacak.
LT: Maybe we have the momentum to start a third-wave feminist movement with our sisterhood around the world, with women we don't see, women we may never meet, but we join together that way, because -- Aristotle said -- most people -- people would die without male friendships. And the operative word here was "male." Because they thought that friendships should be between equals and women were not considered equal --
LT: Belki dünyanın dört bir yanındaki kız kardeşlerimizle üçüncü dalga feminist hareketi başlatma ivmesine sahibiz, görmediğimiz kadınlarla, hiç karşılaşmayacağımız kadınlarla, ama bu şekilde birleşiyoruz, çünkü -- Aristo şöyle demiş -- çoğu insan -- insanlar erkek arkadaşlığı olmadan ölecek. Buradaki geçerli kelime "erkek". Çünkü arkadaşlıkların eşitler arasında olması gerektiğini düşündüler ve kadınlar eşit olarak düşünülmezdi --
JF: They didn't think we had souls even, the Greeks.
JF: Yunanlar ruhumuz dahi olmadığını düşündüler.
LT: No, exactly. That shows you just how limited Aristotle was.
LT: Hayır, gerçekten. Bu size Aristo'nun ne kadar sınırlı olduğunu gösteriyor.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
And wait, no, here's the best part. It's like, you know, men do need women now. The planet needs women. The US Constitution needs women. We are not even in the Constitution.
Bekle, hayır, işte en iyi bölümü. Bilirsiniz, erkeklerin şimdi kadınlara ihtiyacı var. Gezegenin kadınlara ihtiyacı var. ABD Anayasası'nın kadınlara ihtiyacı var. Anayasada bile değiliz.
JF: You're talking about the Equal Rights Amendment.
JF: Eşit Haklar Tasarısı'ndan bahsediyorsun.
LT: Right. Justice Ginsberg said something like -- every constitution that's been written since the end of World War II included a provision that made women citizens of equal stature, but ours does not. So that would be a good place to start. Very, very mild --
LT: Doğru. Justice Ginsberg şöyle bir şey söyledi -- İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan beri yazılan her anayasa kadın vatandaşları eşit öneme getiren hükümler içeriyor, ama bizimki öyle değil. Yani başlamak için güzel bir yer. Çok, çok zayıf.
JF: Right.
JF: Doğru.
(Applause)
(Alkış)
And gender equality, it's like a tide, it would lift all boats, not just women.
Ve cinsiyet eşitliği bir dalga gibi, bütün tekneleri kaldıracak, sadece kadınları değil.
PM: Needing new role models on how to do that. How to be friends, how to think about our power in different ways, as consumers, as citizens of the world, and this is what makes Jane and Lily a role model of how women can be friends -- for a very long time, and even if they occasionally disagree.
PM: Bunu nasıl yapılacağı ile ilgili yeni rol modellerine ihtiyaç var. Nasıl arkadaş olunacağı, tüketiciler olarak, dünya vatandaşları olarak gücümüzü farklı şekillerde nasıl düşüneceğimiz ve Jane ile Lily'yi kadınların nasıl arkadaş olabileceğine dair rol modelleri yapan şey bu -- çok uzun bir süre ve bazen hemfikir olmasalar da.
Thank you. Thank you both.
Teşekkürler. İkinize de teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)
JF: Thanks.
JF: Teşekkürler.
LT: Thank you.
LT: Teşekkür ederim.
JF: Thank you.
JF: Teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkış)