Sadly, in the next 18 minutes when I do our chat, four Americans that are alive will be dead through the food that they eat.
Ne yazık ki, bu konuşmanın bundan sonraki 18 dakikası içinde şu an hayatta olan dört Amerika'lı yedikleri besinler nedeniyle ölmüş olacak.
My name's Jamie Oliver. I'm 34 years old. I'm from Essex in England and for the last seven years I've worked fairly tirelessly to save lives in my own way. I'm not a doctor; I'm a chef, I don't have expensive equipment or medicine. I use information, education.
Benim adım Jamie Oliver, 34 yaşındayım. İngiltere'den, Essex'tenim ve son yedi yıldır, yılmadan, yorulmadan, kendimce yaşamlar kurtarmaya çalışıyorum. Ben bir doktor değilim, bir aşçıyım; pahalı aletlerim ya da ilaçlarım yok. Bilgi ve eğitimi kullanıyorum.
I profoundly believe that the power of food has a primal place in our homes that binds us to the best bits of life. We have an awful, awful reality right now. America, you're at the top of your game. This is one of the most unhealthy countries in the world.
İnanıyorum ki besinlerin gücünün evimizde bizi yaşamın en iyi parçalarına bağlayan önemli bir yeri var. Şu anda korkunç ama korkunç bir gerçekliğe sahibiz. Amerika, bu konuda başı çekiyorsun. Burası dünyanın en sağlıksı ülkelerinden biri.
Can I please just see a raise of hands for how many of you have children in this room today? Put your hands up. You can continue to put your hands up, aunties and uncles as well. Most of you. OK. We, the adults of the last four generations, have blessed our children with the destiny of a shorter lifespan than their own parents. Your child will live a life ten years younger than you because of the landscape of food that we've built around them. Two-thirds of this room, today, in America, are statistically overweight or obese. You lot, you're all right, but we'll get you eventually, don't worry.
Lütfen salonda çocukları olanlar ellerini kaldırabilirler mi? Lütfen elinizi kaldırın. Teyzeler, amcalar, siz de siz de katılın, ellerinizi kaldırın. Çoğunuz, tamam. Bizler, son dört nesildir yetişkinler çocuklarımızı kendi ebeveynlerinden daha kısa bir yaşam süresi ile ödüllendirdik. Sizin çocuğunuz, etrafına besinlerden ördüğünüz bu manzara nedeniyle sizden 10 yıl daha az yaşayacak. Bu odadakilerin üçte ikisi, bugün, Amerikadakilerin üçte ikisi istatiksel olarak şişman veya obes. Tamam siz iyisiniz, ama ona da sıra gelecek merak etmeyin. (Gülüşmeler)
(Laughter)
Değil mi?
The statistics of bad health are clear, very clear. We spend our lives being paranoid about death, murder, homicide, you name it; it's on the front page of every paper, CNN. Look at homicide at the bottom, for God's sake. Right?
Kötü sağlığın istatistikleri belirgin, öyle belirgin ki. Yaşantımızı ölüm, cinayet, adam öldürme, ne varsa paranoyakça... paranoyakça korkarak geçiriyoruz. Her gazete başsayfasında bu var, CNN'de... Tanrı aşkına bakın, cinayet burada, en altta. Değil mi? (Gülüşmeler)
(Laughter)
(Alkışlar)
(Applause)
Burada gördüğünüz kırmızı olanların her biri
Every single one of those in the red is a diet-related disease. Any doctor, any specialist will tell you that. Fact: diet-related disease is the biggest killer in the United States, right now, here today. This is a global problem. It's a catastrophe. It's sweeping the world. England is right behind you, as usual.
beslenmeye bağlı hastalıklar. Her doktor, her uzman size bunu söyleyecektir. Gerçek şu: beslenmeye bağlı hastalıklar, bugün burada, Amerika'da en büyük katil. Bu dünya çapında bir problem. Bir felaket. Dünyayı silip süpürüyor. İngiltere, her zaman olduğu gibi hemen arkanızdan takipte.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I know they were close, but not that close. We need a revolution. Mexico, Australia, Germany, India, China, all have massive problems of obesity and bad health. Think about smoking. It costs way less than obesity now. Obesity costs you Americans 10 percent of your health-care bills, 150 billion dollars a year. In 10 years, it's set to double: 300 billion dollars a year. Let's be honest, guys, you haven't got that cash.
Yakın olduklarını biliyorum, sadece o kadar değiller. Bir devrime ihtiyacımız var. Meksika, Avustruralya, Almanya, Hindistan, Çin, hepsinda obesite ve bozuk sağlığa bağlı sorunlar mevcut. Sigara içmeyi düşünün. Şu anda obesite'den daha az maliyetli. Obesite Amerika'lıların sağlık harcamalarının yüzde 10'unu oluşturuyor. Yılda 150 milyar dolar. On yıl içinde iki katına çıkacak. Yılda 300 milyar dolar. Ama dürüst olalım arkadaşlar, o kadar paranız yok.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I came here to start a food revolution that I so profoundly believe in. We need it. The time is now. We're in a tipping-point moment. I've been doing this for seven years. I've been trying in America for seven years. Now is the time when it's ripe -- ripe for the picking. I went to the eye of the storm. I went to West Virginia, the most unhealthy state in America. Or it was last year. We've got a new one this year, but we'll work on that next season.
Buraya gönülden inandığım bir yemek devrimi başlatmak için geldim. Buna ihtiyacımız var. Tam zamanı. Bardağın taşmak üzere olduğu bir noktadayız. Bunu yedi yıldır yapıyorum, bunu, Amerika'da yedi yıldır yapmaya çalışıyorum. Şimdi artık ektiklerimizi biçmenin vakti geldi. Fırtınanın tam ortasına, Batı Virginia'ya, Amerika'daki en sağlıksız eyalete gittim. Ya da geçen yıl en sağlıksız eyaletti. Bu yıl yeribi bir başka eyalete bıraktı, ama onunla sonraki sezon ilgileneceğiz.
(Laughter)
(Gülüşmeler.)
Huntington, Batı Virgina.
Huntington, West Virginia. Beautiful town. I wanted to put heart and soul and people, your public, around the statistics that we've become so used to. I want to introduce you to some of the people that I care about: your public, your children. I want to show a picture of my friend Brittany. She's 16 years old. She's got six years to live because of the food that she's eaten. She's the third generation of Americans that hasn't grown up within a food environment where they've been taught to cook at home or in school, or her mom, or her mom's mom. She has six years to live. She's eating her liver to death.
Güzel bir kasaba. Artık kanıksadığımız istatistiki bilgilere, sizin insanlarınızı onların kalplerini ve ruhlarını eklemek istedim. Sizi, önemsediğim bazı insanlarla tanıştırmak istiyorum. Sizin insanlarınız, sizin çocuklarınız. Size dostum Brittany'nin resmini göstermek istiyorum. 16 yaşında. Önünde şimdiye dek yedikleri nedeniyle 6 yıllık ömrü kaldı. O, evde ya da okulda yemek pişirmeyi öğrenmemiş besinlerin çevresinin bir parçası olmadığı bir ortamda büyümüş üçüncü nesil, annesi veya anneannesi de öyle idi. Yaşamak için altı yılı kalmış durumda. Karaciğerini ölümüne tüketiyor.
Stacy, the Edwards family. This is a normal family, guys. Stacy does her best, but she's third-generation as well; she was never taught to cook at home or at school. The family's obese. Justin here, 12 years old, he's 350 pounds. He gets bullied, for God's sake. The daughter there, Katie, she's four years old. She's obese before she even gets to primary school. Marissa, she's all right, she's one of your lot. But you know what? Her father, who was obese, died in her arms, And then the second most important man in her life, her uncle, died of obesity, and now her step-dad is obese. You see, the thing is, obesity and diet-related disease doesn't just hurt the people that have it; it's all of their friends, families, brothers, sisters.
Stacy, Edwards ailesinden. Bu normal bir aile, arkadaşlar. Stacy elinden geleni yapıyor, ama o da üçüncü nesil; ve evde veya okulda yemek pişirmek ona hiç öğrenmemiş. Bu aile obes. Buradaki Justin, 12 yaşında. 160 kilo. Onunla dalga geçiyor ve tartaklıyorlar, Bu da kızları, Kate, 4 yaşında. Daha ilkokula başlamadı ama o da obes. Marissa. O iyi,sizden biri. Ama biliyor musunuz? Obes olan babası onun kollarında vefat etti. Daha sonra da hayatındaki ikinci en önemli erkek, amcası, obesite'den öldü. Şimdi üvey-babası da obes. Görüyorsunuz ya obesite ya da beslenme kökenli diğer hastalıklar Sadece hastaları değil, onlarla beraber dostlarını, ailelerini, kardeşlerini de incitiyor.
Pastor Steve: an inspirational man, one of my early allies in Huntington, West Virginia. He's at the sharp knife-edge of this problem. He has to bury the people, OK? And he's fed up with it. He's fed up with burying his friends, his family, his community. Come winter, three times as many people die. He's sick of it. This is preventable disease. Waste of life. By the way, this is what they get buried in. We're not geared up to do this. Can't even get them out the door, and I'm being serious. Can't even get them there. Forklift.
Bu Peder Steve. İlham veren biri. Huntington, Batı Virginia'daki ilk yandaşlarımdan. Bu sorunun en sıkıntılı noktasında yer alıyor. Insanları gömmesi gerekli, tamam mı? Ve bundan; ailesini, arkadaşlarını, çevresindekileri gömmekten bıkmış. Kış gelince ölen insan sayısı üç kat artıyor. Bundan usanmış durumda. Bu önlenebilir bir hastalık. Hayatlar ziyan oluyor. Bu arada, bu şekilde defnediliyorlar. Bunu yapmak için donanımız yok. Ciddiyim, bunları kapıdan çıkarmak bile mümkün değil. Kaldırmak bile mümkün değil. Forklift.
OK, I see it as a triangle, OK? This is our landscape of food. I need you to understand it. You've probably heard all this before. Over the last 30 years, what's happened that's ripped the heart out of this country? Let's be frank and honest. Well, modern-day life.
Ben bunu bir üçgen olarak görüyorum, tamam mı? Bu besin manzaramız. Bunu anlamanızı istiyorum. Bunları daha çnce muhtemelen dinlediniz, ama bırakın tekrar edelim. Geçen 30 yılda, bu ülkenin kalbini söküp atacak ne olmuş olabilir? Açık ve dürüst olalım. Modern hayat.
Let's start with the Main Street. Fast food has taken over the whole country; we know that. The big brands are some of the most important powers, powerful powers, in this country.
Ana cadde ile başlayalım. Fast food bütün ülkeyi ele geçirdi. Bunu biliyoruz. Büyük markalar bu ülkedeki en önemli, en güçlü isimlerden bazıları.
(Sighs)
Süpermarketler de öyle.
Supermarkets as well. Big companies. Big companies. Thirty years ago, most of the food was largely local and largely fresh. Now it's largely processed and full of all sorts of additives, extra ingredients, and you know the rest of the story. Portion size is obviously a massive, massive problem. Labeling is a massive problem. The labeling in this country is a disgrace. The industry wants to self-police themselves. What, in this kind of climate? They don't deserve it. How can you say something is low-fat when it's full of so much sugar?
Büyük şirketler, büyük şirketler. 30 yıl önce, besinlerin çoğu yerel ve taze idi. Şimdi çoğu fazlasıyla işlenmiş ve çeşitli katkı maddeleri ve ilave maddelerle dolular. Hikayenin devamını biliyorsunuz. Porsyon büyüklüğü elbette ki çok büyük, büyük bir problem. Etiketleme çok büyük bir problem. Bu ülkedeki etiketleme bir yüz karası. Kendi kendilerinin polisi olmak istiyorlar. Gıda endüstrisi kendi kendine polislik etmek istiyor. Bu tip bir ortamda? Bunu hak etmiyorlar. Şeker ile tıkabasa dolu bir şeyi nasıl olur da 'az yağlı' diye etiketleyebilirsiniz?
Home. The biggest problem with the home is that used to be the heart of passing on food culture, what made our society. That is not happening anymore. And you know, as we go to work and as life changes, and as life always evolves, we kind of have to look at it holistically -- step back for a moment, and re-address the balance. It hasn't happened for 30 years, OK? I want to show you a situation that is very normal right now; the Edwards family.
Ev. En büyük problem, toplumumzda yemek kültürünün aktarıldığı yer ve bu kültürün kalbi kalbi olan ev kavramı. Bu artık olmuyor. Biliyorsunuz, işe gidip geldikçe, yaşam değiştikçe ve yaşam her zaman gelişir bu konuya holistik bir şekilde yaklaşmalıyız. bir an geriye bir adım atın ve dengeyi tekrar değerlendirin. Bu artık olmuyor, 30 yıldır da olmadı. Size bir şey göstermek istiyorum. bu artık çok normal. Edwards ailesi.
(Video) Jamie Oliver: Let's have a talk. This stuff goes through you and your family's body every week. And I need you to know that this is going to kill your children early. How are you feeling?
(Video) Jamie Oliver: Hadi biraz konuşalım. Bu yemekler, her hafta senin ve ailenin bedenine giriyor. Ve bunun, çocuklarının erken ölmesine neden olacağını anlamanı istiyorum. Ne hissediyorsun?
Stacy: Just feeling really sad and depressed right now. But, you know, I want my kids to succeed in life and this isn't going to get them there. But I'm killing them.
Stacy: Şu anda çok üzgün ve depresif hissediyorum. Ama biliyorsun, çocuklarımın hayatta başarılı olmalarını istiyorum ama bu, onları başarıya götürmeyecek. Ben, onları öldürüyorum.
JO: Yes you are. You are. But we can stop that. Normal. Let's get on schools, something that I'm fairly much a specialist in. OK, school. What is school? Who invented it? What's the purpose of school? School was always invented to arm us with the tools to make us creative, do wonderful things, make us earn a living, etc., etc. You know, it's been kind of in this sort of tight box for a long, long time, OK? But we haven't really evolved it to deal with the health catastrophes of America, OK? School food is something that most kids -- 31 million a day, actually -- have twice a day, more than often, breakfast and lunch, 180 days of the year. So you could say that school food is quite important, really, judging the circumstances.
JO: Evet, öyle yapıyorsun. Öyle yapıyorsun. Ama bunu durdurabiliriz. Normal. Okullara dönelim, daha uzman olduğum bir konu. Tamam. Okullar. Okul nedir? Kim icat etmiş? Neye yararlar? Okullar her zaman bizi gerekli araçlarla donatarak yaratıcı olmamızı, harika şeyler yapmamızı para kazanmızı sağlamak için icat edildi. Biliyorsunuz, çok çok uzun bir süredir de bunu yapıyorlar. Tamam? Ama biz, gerçekten de bunları Amerika'daki sağlık felaketleriyle başa çıkacak şekilde geliştirmedik. Okul yemeği öyle bir şey ki çoğu çocuk --aslında günde 31 milyon tanesi-- günde en az iki öğün, kahvaltı ve öğle yemeği olmak üzere, yılın 180 günü bunu yüyorlar. Öyleyse, bu duruma bakarak, gerçekten de, okul yemeğinin ne kadar önemli olduğunu söyleyebiliriz.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Before I crack into my rant, which I'm sure you're waiting for --
Dört gözle beklediğiniz gevezeliğime başlamadan önce....
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I need to say one thing, and it's so important in, hopefully, the magic that happens and unfolds in the next three months. The lunch ladies, the lunch cooks of America -- I offer myself as their ambassador. I'm not slagging them off. They're doing the best they can do. They're doing their best. But they're doing what they're told, and what they're being told to do is wrong. The system is highly run by accountants; there's not enough, or any, food-knowledgeable people in the business. There's a problem: If you're not a food expert, and you've got tight budgets and it's getting tighter, then you can't be creative, you can't duck and dive and write different things around things. If you're an accountant, and a box-ticker, the only thing you can do in these circumstances is buy cheaper shit.
Bir şey söylemeliyim, ki bu çok önemli önümüzdeki 3 ay içinde büyülü birşeyler olacağından eminim. Amerika'nın öğle yemeği aşçıları... Kendimi onların temsilcisi olarak görüyorum. Onları küçümsemiyorum ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. En iyisini yapıyorlar. Ama onlar, kendilerine söyleneni yapıyorlar ve onlara söylenenler yanlış. Sistem, muhasebecilerin elinde Bu işin içinde beslenmeden anlayan uygun sayıda insan yok. Bu bir sorun. Eğer beslenme konusunda uzman değilseniz ve sıkı bir bütçeye sahipseniz ve bu bütçe de gittikçe daralıyorsa yaratıcı olamazsınız, kafanızı kuma gömüp farklı yaklaşımlar getiremezsiniz. Eğer muhasebeciyseniz ve görevinizi yapıyorsanız bu duruda yapabileceğiniz tek şey daha ucuz şeyler almaktır.
Now, the reality is, the food that your kids get every day is fast food, it's highly processed, there's not enough fresh food in there at all. You know, the amount of additives, E numbers, ingredients you wouldn't believe -- there's not enough veggies at all. French fries are considered a vegetable. Pizza for breakfast. They don't even get crockery. Knives and forks? No, they're too dangerous. They have scissors in the classroom, but knives and forks? No. And the way I look at it is: If you don't have knives and forks in your school, you're purely endorsing, from a state level, fast food, because it's handheld. And yes, by the way, it is fast food: It's sloppy Joes, it's burgers, it's wieners, it's pizzas, it's all of that stuff.
Şimdi, gerçek şu ki çocuklarınızın her gün yediği yemek fast food, fazlasıyla işlenmiş bir besin ve içinde yeterli taze besin neredeyse hiç yok. Bliyor musunuz, içindeki katkı maddeleri, E numaraları ve diğerlerine inanamazsınız. Yeterli sebze yok. Patates kızartması sebze sayılıyor. Kahvaltıda pizza yiyorlar. Çatal bıçakları dağıtılmıyor. Çatal bıçak? Hayır, çok tehlikeli. her sınıfta makas mevcut ama çatal bıçağa gelince, hayır. Benim olaya bakışım ise şu şekilde, eğer okulunuzda çatal bıçak yoksa eyalet nezdinde fast-food'u destekliyorsunuz. Çünkü elle o yeniyor. Ve evet bunlar fast-food. Sloppy joe, hamburger, sosisli, pizza ve diğerleri.
(Sighs)
Ten percent of what we spend on health care, as I said earlier, is on obesity, and it's going to double. We're not teaching our kids. There's no statutory right to teach kids about food, elementary or secondary school, OK? We don't teach kids about food, right? And this is a little clip from an elementary school, which is very common in England.
Sağlık harcamalarınıjn yüzde 10'u, daha önce de söylediğim gibi obesite ile ilgili. Ve ikiye katlanacak. Çocuklarımıza öğretmiyoruz. İlk ve ortaokulda çocuklara besinleri öğretecek bir müfredat yok. Tamam mı? Çocuklarımıza besinleri öğretmiyoruz, değil mi? Bu film bir ilkokuldaki çekimden, İngiltere'de sık rastlanan bir durumdan.
(Video) Who knows what this is?
Video: Bunun ne olduğunu kim biliyor?
Child: Potatoes.
Çocuk: Patates. Jamie Oliver: Patates? Bunların patates mi ooduğunu düşünüyorsun?
Jamie Oliver: Potato? So, you think these are potatoes? Do you know what that is? Do you know what that is?
Bunların ne olduğunu biliyor musun? Bu ne biliyor musun? Çocuk: Brokoli?
Child: Broccoli?
JO: Peki bu ne? Eski dostumuz?
JO: What about this? Our good old friend.
Bu ne biliyor musun tatlım? Çocuk: Kereviz.
Child: Celery.
JO: Hayır. Bu ne biliyor musun? Çocuk: Soğan JO: Soğan mı? Hayır.
JO: No. What do you think this is?
Child: Onion. JO: Onion? No.
Jamie Oliver: Çocukların besinlerin nereden geldiği konusunda
JO: Immediately you get a really clear sense of "Do the kids know anything about where food comes from?" Who knows what that is? Child: Uh, pear?
hiç bir fikri olmadığını anında anlayabilirsiniz. Video: JO: Bunun ne olduğunu bilen var mı? Çocuk: Eee, Armut. JO: Bu ne biliyor musun? Çocuk: Bilmiyorum.
JO: What do you think this is? Child: I don't know.
JO: Çocuklar ne olduğunu bilmedikleri bir şeyi
JO: If the kids don't know what stuff is, then they will never eat it.
asla yemezler.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
JO: Normal. England and America, England and America. Guess what fixed that. Two one-hour sessions. We've got to start teaching our kids about food in schools, period.
JO: Normal. İngiltere ve Amerika'da normal bu. Bunu ne düzeltti tahmin edin, tahmin edin. İki adet bir saatlik ders. Çocuklarımıza, olulda besinler hakkında eğitim vermeliyiz. Nokta.
(Applause)
(Alkışlar)
I want to tell you about something that kind of epitomizes the trouble that we're in, guys, OK? I want to talk about something so basic as milk. Every kid has the right to milk at school. Your kids will be having milk at school, breakfast and lunch, right? They'll be having two bottles, OK? And most kids do. But milk ain't good enough anymore. Don't get me wrong, I support milk -- but someone at the milk board probably paid a lot of money for some geezer to work out that if you put loads of flavorings, colorings and sugar in milk, more kids will drink it. Yeah.
Size bir şey anlatmak istiyorum. İçinde bulunduğumuz sıkıntılı durumu özetleyen bir hikaye, tamam mı? Süt kadar basit bir şeyden bahsetmek istiyorum. Her çocuğun okulda süt içme hakkı var. Çocuklarınız okulda, kahvaltı ve öğle yemeklerinde süt içiyolar, değil mi? Her gün iki şişe, tamam mı? Çoğu çocuk bunu yapar. Ama süt artı faydalı bir şey değil. Çünkü süt kurulundaki biri, -- beni yanlış anlamayın sütü ben de destekliyorum, ama süt kurulundaki biri muhtemelen bir başkasına eğer sütün içine dünya kadar aroma, boya ve şeker ilave ederseniz çocukların sütü daha çok seveceğini göstermek için epey para ödemiş olmalı. Evet. ( Alkışlar)
Obviously now that's going to catch on the apple board is going to work out that if they make toffee apples they'll eat more as well. Do you know what I mean? For me, there isn't any need to flavor the milk. Okay? There's sugar in everything. I know the ins and outs of those ingredients. It's in everything. Even the milk hasn't escaped the kind of modern-day problems. There's our milk. There's our carton. In that is nearly as much sugar as one of your favorite cans of fizzy pop, and they are having two a day. So, let me just show you. We've got one kid, here -- having, you know, eight tablespoons of sugar a day. You know, there's your week. There's your month. And I've taken the liberty of putting in just the five years of elementary school sugar, just from milk. Now, I don't know about you guys, but judging the circumstances, right, any judge in the whole world, would look at the statistics and the evidence, and they would find any government of old guilty of child abuse. That's my belief.
Elbette bu davranış bulaşıcı olacak. Elma kurulundaki biri de çocukların elmalara karamel eklenirse daha çok elma yediklerini gösterecek. Anlatabiliyor muyum? Bence, süte aroma eklemeye gerek yok. Değil mi? Şeker her şeyde var. Besin içeriklerini iyi biliyorum. Şeker her şeyde var. Süt bile bu modern çağ sorunundan kaçamadı. İşte sütümüz, kartonda. İçinde bir kutu gazlı içecektekine eşit miktarda ilave şeker var. Ve bundan günde iki tane içiyorlar. Bakın, size göstereyim. Burada bir çocuk var diyelim günde sekiz yemek kaşığı şeker tüketiyor. İşte, burada bir hafta. İşte bir ay. Beş yıllık ilköğretim hayatında alacağı şeker miktarını da göstereyim dedim. Bu sadece sütten. Şimdi, sizi bilemem ama bulunduğumuz bu koşullara bakacak olursak dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir yargıç bu verilere ve kanıtlara bakarak herhangi bir devleti çocuk istismarından suçlu bulurdu. Ben buna inanıyorum. (Alkışlar)
(Applause)
(Applause ends)
Şimdi bugün buraya --çok istememe rağmen olmadı ama--
Now, if I came up here, and I wish I could come up here today and hang a cure for AIDS or cancer, you'd be fighting and scrambling to get to me. This, all this bad news, is preventable. That's the good news. It's very, very preventable. So, let's just think about, we got a problem here, we need to reboot. Okay so, in my world, what do we need to do? Here is the thing, right, it cannot just come from one source. To reboot and make real tangible change, real change, so that I could look you in the white of the eyes and say, "In 10 years' time, the history of your children's lives, happiness -- and let's not forget, you're clever if you eat well, you know you're going to live longer -- all of that stuff, it will look different. OK?"
kanser veya AIDS'e bir çare buldum diye çıksaydım bana ulaşmak için birbirinizi yiyiyor olurdunuz. Bütün bu kötü haberler, önlenebilir. İyi haber de bu. Kesinlikle engellenebilir. Şimdi şöyle düşünelim, burada bir sorunumuz var, yeniden başlamak zorundayız. Tamam, öyleyse ne yapmamız lazım? İşte bunu, değil mi? Tek kaynaktan sorunu çözemeyiz. Yeniden başlamalı ve gözle görünür değişiklik yapmalıyız. Gerçek bir değişiklik, öyle ki gözlerinizin içine bakıp " 10 yıl içinde çocuklarınızın geleceği daha farklı görünecek, daha mutlu -- ve unutmayın, iyi beslenirseniz daha akıllı olursunuz-- daha uzun ömürlü ve buna benzer şeyler, daha farklı olacak" diyebilmeliyim, tamam mı?
So, supermarkets. Where else do you shop so religiously? Week in, week out. How much money do you spend, in your life, in a supermarket? Love them. They just sell us what we want. All right. They owe us to put a food ambassador in every major supermarket. They need to help us shop. They need to show us how to cook quick, tasty, seasonal meals for people that are busy. This is not expensive. It is done in some, and it needs to be done across the board in America soon, and quick. The big brands, you know, the food brands, need to put food education at the heart of their businesses. I know, easier said than done. It's the future. It's the only way.
Öyleyse, süpermarketler. Başka nereden bu kadar çok alıçveriş ediyorsunuz ki? Hafta başından sonuna kadar. Hayat boyunca süpermarketlerde ne kadar para harcarsınız? Onları çok seviyorum. Ne istersek bize temin ediyorlar. Tamam. her bir büyük süpermarket bize bir besin temsilcisi sağlamalı. Bize alışverişte yardım etmeliler. Meşgul insanlara hızlı, leziz ve mevsime uygun yemekleri pişirmeyi göstermeliler. Bu pahalı değil. Bazı marketlerde bu var. Bir an önce baştan başa bütün Amerika'da bunun yapılması lazım. Büyük markalar, biliyorsunuz büyük gıda markaları işletmelerinin kalbine besin eğitimini koymalılar. Biliyorum, söylemesi yapmaktan kolay. Bu gelecek. Bu tek yol.
Fast food. With the fast-food industry you know, it's very competitive. I've had loads of secret papers and dealings with fast food restaurants. I know how they do it. I mean, basically they've weaned us on to these hits of sugar, salt and fat, and x, y, and z, and everyone loves them, right? So, these guys are going to be part of the solution. But we need to get the government to work with all of the fast food purveyors and the restaurant industry, and over a five, six, seven year period wean of us off the extreme amounts of fat, sugar and all the other non-food ingredients.
Fast food. Fast food endüstrisi biliyorsunuz, çok rekabetçi. Daha önce fast food restoranları ile ilgili pekçok yazışma ve anlaşmaya şahit oldum. İşlerin nasıl yürüdüğünü bilirim. Yani, aslında bizi şeker, tuz, yağ, x, y ve z ile bağımlı hale getiriyorlar. Ve herkes de onlara bayılıyor, değil mi? O zaman, bunlar da çözümğn bir parçası olacak. Ama bunun için devletin tüm fast food satıcıları ve restoran sektörünü bir araya getirmesi gerekli. Beş, altı, yedi yıllık bir süre içinde bizi yağ, şeker ve diğer besin olmayan maddelere aşırı çekilde bağımlı hale getirdiler. Şimdi, büyük markalara ve şu etiketleme olayına dönelim.
Now, also, back to the sort of big brands: labeling, I said earlier, is an absolute farce and has got to be sorted. OK, school. Obviously, in schools, we owe it to them to make sure those 180 days of the year, from that little precious age of four, until 18, 20, 24, whatever, they need to be cooked proper, fresh food from local growers on site, OK? There needs to be a new standard of fresh, proper food for your children, yeah?
Daha önce dediğim gibi, b u önüne geçilmesi gereken bir saçmalık. Evet, okul. Elbette okullarda, sevimli dört yaşından 18, 20, 24 ya da hangi yaşa kadar gerekirse o yaşa kadar çocuklarımızı yerel çiftçilerce yetiştirilen taze, düzgün gıdalar pişirip beslemeliyiz. Çocuklarınız için, taze ve düzgün besinlerin yeni bir standardı olmalı değil mi?
(Applause)
(Alkışlar)
Under the circumstances, it's profoundly important that every single American child leaves school knowing how to cook 10 recipes that will save their life. Life skills.
Mevcut şartlar altında, her bir Amerikalı çocuk okuldan 10 tarifi pişirebilecek şekilde mezun olursa bu onların hayatını kurtaracaktır. Yaşamsal beceriler.
(Applause)
(Alkışlar)
That means that they can be students, young parents, and be able to sort of duck and dive around the basics of cooking, no matter what recession hits them next time. If you can cook, recession money doesn't matter. If you can cook, time doesn't matter. The workplace, we haven't really talked about it. You know, it's now time for corporate responsibility to really look at what they feed or make available to their staff. The staff are the moms and dads of America's children. Marissa, her father died in her hand, I think she'd be quite happy if corporate America could start feeding their staff properly. Definitely they shouldn't be left out. Let's go back to the home.
Bu şu demek, bu kişiler yemek pişirme prensipleri içinde kendilerince sağa sola giden genç öğrenciler, genç ebeveynler olabilecekler. Ekonomik krizin bir daha ne zaman ortaya çıkacağı önemli değil. Eğer yemek pişirebiliyorsanız, krizin çok da önemi yoktur. Eğer pişirebiliyorsanız, zamanın çok da önemi yoktur. İş ortamı. Bu konuda fazla konuşmadık. Biliyorsunuz, artık çalışanlarına ne yedirdikleri ya da ne gibi seçenekler sundukları kurumsal şirketlerin sorumluluğunda. Buralarda çalışanlar Amerika'nın çocuklarının anne ve babaları. Marissa, babası onun kollarında öldü. Sanırım, kurumsal Amerikan şirketleri çalışanlarını düzgün beslemeye başlasa epey mutlu olurdu. Kesinlikle ihmal edilmeyecek bir konu bu. Şimdi eve tekrar dönelim.
Now, look, if we do all this stuff, and we can, it's so achievable. You can care and be commercial. Absolutely. But the home needs to start passing on cooking again, for sure. For sure, pass it on as a philosophy. And for me, it's quite romantic, but it's about if one person teaches three people how to cook something, and they teach three of their mates, that only has to repeat itself 25 times, and that's the whole population of America. Romantic, yes, but most importantly, it's about trying to get people to realize that every one of your individual efforts makes a difference. We've got to put back what's been lost. Huntington's Kitchen. Huntington, where I made this program, we've got this prime-time program that hopefully will inspire people to really get on this change. I truly believe that change will happen. Huntington's Kitchen. I work with a community. I worked in the schools. I found local sustainable funding to get every single school in the area from the junk, onto the fresh food: six-and-a-half grand per school.
Bakın, bunları yapmamız mümkün, hepsi yapılabilir. Hem bunlara özen gösterebilir hem de ticari olabilirsiniz. Kesinlikle. Ama ev, yemek pişirmeyi yeni nesile tekrar aktarmaya başlamalı. Kesinlikle, bunu bir felsefe aktarımı olarak yapmalı. Bu aynı zamanda benim için çok da romantik. Şimdi bir kişi eğer üç kişiye yemek pişirmeyi öğretirse ve bu kişiler de üç arkadaşlarına öğretirlerse ve bu sadece 25 defa tekrar ederse bu tüm Amerika'nın nüfusu demek. Romantik, evet, ama daha da önemlisi bu insanların her birinin bireysel çabalarının bir fark yarattığını göstermek adına çok önemli. Kaybolanı yerine koymalıyız. Huntington Mutfağı. Bu programı yaptığım yer, Huntington, ve biliyorsunuz, bu insanları özendirerek bir değişim sağlamayı umduğumuz bir prime time programımız yayında. Gerçekten bu değiimin olacağına inanıyorum. Huntington Mutfağı. Bir toplum ile çalışıyorum. Okullarda çalıştım. Bölgedeki her bir okulu abur cuburdan, taze besinlere çevirecek sürdürülebilir bir fon buldum. Yılda okul başına 6.500 Dolar.
(Applause)
(Alkışlar)
That's all it takes, six-and-a-half grand per school. The Kitchen is 25 grand a month. Okay? This can do 5,000 people a year, which is 10 percent of their population, and it's people on people. You know, it's local cooks teaching local people. It's free cooking lessons, guys, in the Main Street. This is real, tangible change, real, tangible change. Around America, if we just look back now, there is plenty of wonderful things going on. There is plenty of beautiful things going on. There are angels around America doing great things in schools -- farm-to-school set-ups, garden set-ups, education -- there are amazing people doing this already. The problem is they all want to roll out what they're doing to the next school, but there's no cash. We need to recognize the experts and the angels quickly, identify them, and allow them to easily find the resource to keep rolling out what they're already doing, and doing well. Businesses of America need to support Mrs. Obama to do the things that she wants to do.
Tek gereken bu. Okul başına 6.500 Dolar. Mutfak, ayda 25.000 Dolara çıkıyor. Tamam mı? Bu, yılda 5000 insan eder, nüfusun yüzde 10'u. Ve insanlar insanlarla. Yani, yerel aşçılar yerel insanlara öğretiyor. Bedava yemek kursları arkadaşlar, ana cadde üzerinde bedava yemek kursları. Bu gerçek, net olarak elle görülebilir bir değişim. Amerika'nın her yerinde, eğer geriye bakarsak pek çok güzel şey oluyor. Çok fazla güzel şey oluyor. Amerika'da ortalıkta harika şeyler yapan melekler var. okullarda, çiftlikten okula çevrilmiş yerlerde, bahçelerde, eğitim. Bunu halihazırda yapan harika insanlar var. Sorun, bu yaptıklarını bir yandaki okula, sonra bir yandakine sonra bir yandakine geçirebilmekte. Ama nakit yok. Bu melekleri ve uzmanları bir an önce tanımalıyız. Onları tanımlamalı ve ihtiyaçları olan ve yaptıkları işi iyi yaptıkları bu işi devam ettirmelerini sağlayacak kaynakları bulmalıyız. Amerika'daki işletmelerin desteğe ihtiyacı var. Bayan Obama'nın da öyle, istediklerini yapmak için.
(Applause)
(Alkışlar)
And look, I know it's weird having an English person standing here before you talking about all this. All I can say is: I care. I'm a father, and I love this country. And I believe truly, actually, that if change can be made in this country, beautiful things will happen around the world. If America does it, other people will follow. It's incredibly important.
Ama bakın, biliyorum karşınızda bir İngilizin durup bunlardan bahsetmesi sizin için çok tuhaf. Ama tek söyleyebileceğim şu, ben önemsiyorum. Ben bir babayım ve bu ülkeyi seviyorum. Ve gerçekten inanıyorum ki eğer bu ilkede bu değişimi gerçekleştirebilirsek, dünyada da güzel şeyler olacak. Eğer bunu Amerika yaparsa inanıyorum ki diğer insanlar da takip edecekler. Bu inanılmaz derecede önemli. (Alkışlar)
(Audience) Yeah!
(Applause)
Ben Huntington'da iken, yolunda gitmeyen bazı şeyleri
When I was in Huntington, trying to get a few things to work when they weren't, I thought "If I had a magic wand, what would I do?" And I thought, "You know what? I'd just love to be put in front of some of the most amazing movers and shakers in America." And a month later, TED phoned me up and gave me this award. I'm here. So, my wish. Dyslexic, so I'm a bit slow. My wish is for you to help a strong, sustainable movement to educate every child about food, to inspire families to cook again, and to empower people everywhere to fight obesity.
halletmeye çalışıyordumç Düşündüm ki eğer sihirli bir değneğim olsa ne yapardım? Dedim ki Amerika'daki en etkin ve çarpıcı insanların karşısına çıkıp konuşmak isterdim. ve bir ay sonra TED'den bir telefon aldım ve bana bu ödülü verdiler. İşte karşınızdayım. Öyleyse, benim dileğim şu, Disleksik olduğum için biraz yavaş olsa da Benim dileğim her bir çocuğu yemekler konusunda eğitecek güçlü ve sürdürülebilir bir harekete yardımcı olmanız aileleri tekrar yemek pişirme konusunda özendirmeniz ve her yerdeki insanları şişmanlıkla savaşta yüreklendirmeniz.
(Applause)
(Alkışlar)
Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause continues)
(Alkışlar)