I'm gonna talk a little bit about open-source security, because we've got to get better at security in this 21st century.
Biraz açık kaynak güvenliği hakkında konuşacağım, çünkü 21. yüzyılda güvenlik konusunda daha iyi seviyelere ulaşmamız gerekiyor.
Let me start by saying, let's look back to the 20th century, and kind of get a sense of how that style of security worked for us.
İsterseniz konuya 20. yüzyıla bir göz atarak başlayalım, böylece o dönemdeki güvenlik anlayışımıza dair bir fikir sahibi olabiliriz.
This is Verdun, a battlefield in France just north of the NATO headquarters in Belgium. At Verdun, in 1916, over a 300-day period, 700,000 people were killed, so about 2,000 a day.
Burası Verdun, Belçika'daki NATO Karargâhı'nın hemen kuzeyinde Fransa'da bir muharebe alanı. Verdun'da, 1916 yılında 300 gün içerisinde 700.000 kişi hayatını kaybetti, yani gün başına ortalama 2000 kişi.
If you roll it forward -- 20th-century security -- into the Second World War, you see the Battle of Stalingrad, 300 days, 2 million people killed.
20. yüzyılda biraz daha ilerleyerek II. Dünya Savaşı'na gelirseniz, karşınıza Stalingrad Savaşı çıkar; 300 gün içinde 2 milyon kişi ölmüştür.
We go into the Cold War, and we continue to try and build walls. We go from the trench warfare of the First World War to the Maginot Line of the Second World War, and then we go into the Cold War, the Iron Curtain, the Berlin Wall. Walls don't work.
Soğuk Savaş dönemine ilerliyoruz, denemeye devam ediyoruz ve duvarlar inşa ediyoruz.. I. Dünya Savaşı'nın siper muharebelerinden yola çıktık, II. Dünya Savaşı'nda Maginot Hattı'na vardık, oradan da Soğuk Savaş dönemine Demir Perde'ye ve Berlin Duvarı'na ulaşıyoruz. Duvarlar bir işe yaramaz.
My thesis for us today is, instead of building walls to create security, we need to build bridges. This is a famous bridge in Europe. It's in Bosnia-Herzegovina. It's the bridge over the Drina River, the subject of a novel by Ivo Andrić, and it talks about how, in that very troubled part of Europe and the Balkans, over time there's been enormous building of walls. More recently, in the last decade, we begin to see these communities start, hesitatingly, to come together.
Bugün benim savunduğum tez, duvarlar inşa etmek yerine güvenliği sağlamak için köprüler inşa etmemiz gerektiğidir. Bu Avrupa'da bulunan meşhur bir köprü. Bosna Hersek'te. Drina Nehri üzerinde, Ivo Andrić tarafından kaleme alınan bir romana konu olmuş. Romanda Avrupa'nın ve Balkanların bu en sorunlu bölgesinde zaman içerisinde ne kadar büyük duvarların inşa edildiği konu ediliyor. Yakın zamanda, geride bıraktığımız on yıl içerisinde bölge toplumlarının tereddütlü de olsa bir araya gelmeye başladıklarına şahit oluyoruz.
I would argue, again, open-source security is about connecting the international, the interagency, the private-public, and lashing it together with strategic communication, largely in social networks.
Tekrar etmek istiyorum ki, açık kaynak güvenliği uluslararası, kurumlararası, özel-kamu bağını kurarak, bunları büyük oranda sosyal ağlar vasıtasıyla stratejik iletişimle birleştirmekten geçmektedir.
So let me talk a little bit about why we need to do that, because our global commons is under attack in a variety of ways, and none of the sources of threat to the global commons will be solved by building walls.
İsterseniz buna neden ihtiyaç duyduğumuz hakkında konuşayım, çünkü küresel değerlerimiz çeşitli yönlerden saldırı altında, ve bu değerlere yapılan saldırıların tehdit kaynaklarının hiçbiri duvarlar inşa ederek çözülmez.
Now, I'm a sailor, obviously. This is a ship, a liner, clipping through the Indian Ocean. What's wrong with this picture? It's got concertina wire along the sides of it. That's to prevent pirates from attacking it. Piracy is a very active threat today around the world. This is in the Indian Ocean. Piracy is also very active in the Strait of Malacca. It's active in the Gulf of Guinea. We see it in the Caribbean. It's a $10-billion-a-year discontinuity in the global transport system. Last year, at this time, there were 20 vessels, 500 mariners held hostage. This is an attack on the global commons. We need to think about how to address it.
Ben bir denizciyim, hepinizin bildiği gibi. Bu da bir gemi, yolcu gemisi, Hint Okyanusu'nda yol alıyor. Peki bu resimdeki yanlışlık ne? Geminin kenarlarında dikenli teller var. Amacı korsanların saldırılarından korunmak. Günümüzde korsanlık dünya çapında oldukça aktif bir tehdit. Bu Hint Okyanusu'ndan bir örnek. Korsanlık ayrıca Malakka Boğazı'nda da oldukça aktif. Gine Körfezi'nde de. Karayipler'de de karşımıza çıkıyor. Küresel taşımacılık sistemine yıllık 10 milyar dolarlık zarara sebep oluyor. Geçen yıl bu zamanlar, 20 gemi ve 500 denizci rehine alınmıştı. İşte bu küresel değerlere bir saldırıdır. Bunu nasıl çözmemiz gerektiği konusunda düşünmeliyiz.
Let's shift to a different kind of sea, the cyber sea. Here are photographs of two young men. At the moment, they're incarcerated. They conducted a credit card fraud that netted them over 10 billion dollars. This is part of cybercrime which is a $2-trillion-a-year discontinuity in the global economy. Two trillion a year. That's just under the GDP of Great Britain. So this cyber sea, which we know endlessly is the fundamental piece of radical openness, is very much under threat as well.
Şimdi de değişik bir denize, siber denize geçelim. Fotoğraflarda iki genç adam görüyorsunuz. Şu anda hapisteler. Kredi kartı dolandırıcılığıyla 10 milyar dolardan fazla bir parayı ele geçirdiler. Bu da küresel ekonomiye yıllık 2 trilyon dolar zarar veren siber suçlardan biri. Yılda iki trilyon dolar. Bu rakam Birleşik Krallığın GSYH'nin hemen altında bir rakam. Radikal açıklığın temel öğesi olduğunu bildiğimiz bu siber denizin kendisi de aynı zamanda tehdit altında bulunmakta.
Another thing I worry about in the global commons is the threat posed by trafficking, by the movement of narcotics, opium, here coming out of Afghanistan through Europe over to the United States. We worry about cocaine coming from the Andean Ridge north. We worry about the movement of illegal weapons and trafficking. Above all, perhaps, we worry about human trafficking, and the awful cost of it. Trafficking moves largely at sea but in other parts of the global commons.
Küresel değerlerle ilgili beni endişelendiren diğer bir konu ise kaçakçılık tehdidi; Afganistan'dan yola çıkarak Avrupa'ya oradan da ABD'ye ulaşan uyuşturucu ticareti. And Dağları'ndan kuzeye gelen kokain bizi endişelendiriyor. Yasa dışı silah ticareti ve kaçakçılığı bizi endişelendiriyor. Beki de hepsinden öte insan kaçakçılığı ve bunun korkunç bedeli bizi endişelendiriyor. Kaçakçılık büyük oranda denizde yapılıyor ancak diğer küresel ortamlar da kullanılıyor.
This is a photograph, and I wish I could tell you that this is a very high-tech piece of US Navy gear that we're using to stop the trafficking. The bad news is, this is a semi-submersible run by drug cartels. It was built in the jungles of South America. We caught it with that low-tech raft — (Laughter) — and it was carrying six tons of cocaine. Crew of four. Sophisticated communications sweep. This kind of trafficking, in narcotics, in humans, in weapons, God forbid, in weapons of mass destruction, is part of the threat to the global commons.
Gördüğünüz bir fotoğraf ve keşke size fotoğrafta gördüğünüzün kaçakçılığı önlemek için ABD Deniz Kuvvetlerinin sahip olduğu üstün teknoloji ürünü aygıtlardan biri olduğunu söyleyebilseydim. Kötü haber; bu uyuşturucu kartelleri tarafından kullanılan bir tür yarı denizaltı. Güney Amerika'nın ormanlarında inşa edilmiş. Bunu şu düşük donanımlı botla yakaladık (Kahkahalar), ve üzerinde altı ton kokain bulunuyordu. Dört kişilik mürettebatı ve gelişmiş iletişim cihazlarına sahipti. Bu tarz kaçakçılıklar, uyuşturucu, insan, silah, Tanrı korusun, kitle imha silahları, küresel değerlere karşı tehdidin bir parçası.
And let's pull it together in Afghanistan today. This is a field of poppies in Afghanistan. Eighty to 90 percent of the world's poppy, opium and heroin, comes out of Afghanistan. We also see there, of course, terrorism. This is where al Qaeda is staged from. We also see a very strong insurgency embedded there. So this terrorism concern is also part of the global commons, and what we must address.
Ve bunların hepsini bugün Afganistan'da birleştirelim. Bu Afganistan'da bir haşhaş tarlası. Dünyadaki haşhaş, afyon ve eroinin %80-%90 arasında değişen oranı Afganistan'dan çıkıyor. Orada aynı zamanda terörizmi de görüyoruz elbette. El Kaide'nin ortaya çıktığı yer burası. Aynı zamanda orada çok kuvvetli bir direniş görüyoruz. Yani bu terörizm sorunu da çözmemiz gereken küresel değerlerin bir parçasıdır.
So here we are, 21st century. We know our 20th-century tools are not going to work. What should we do?
İşte, 21. yüzyıla geldik. 20. yüzyılın yöntemlerinin işe yaramayacağını biliyoruz. O zaman ne yapmalıyız?
I would argue that we will not deliver security solely from the barrel of a gun. We will not deliver security solely from the barrel of a gun. We will need the application of military force. When we do it, we must do it well, and competently.
Güvenliği sadece silah namlusuyla sağlayamayacağımızı iddia ediyorum. Güvenliği sadece silah namlusuyla sağlayamayız. Askeri kuvvete başvurmaya ihtiyacımız olacak. Bunu yaptığımız zaman iyi ve yeterli bir biçimde yapmalıyız.
But my thesis is, open-source security is about international, interagency, private-public connection pulled together by this idea of strategic communication on the Internet.
Ama benim tezime göre açık kaynak güvenliği internet üzerinden stratejik iletişimi sağlayacak şekilde uluslararası, kurumlararası ve özel-kamu iletişimini bir araya getirmekten geçiyor.
Let me give you a couple of examples of how this works in a positive way. This is Afghanistan. These are Afghan soldiers. They are all holding books. You should say, "That's odd. I thought I read that this demographic, young men and women in their 20s and 30s, is largely illiterate in Afghanistan."
İsterseniz bunun nasıl faydalı bir şekilde çalıştığına dair birkaç örnek vereyim. Burası Afganistan. Bunlar da Afgan askerleri. Hepsi ellerinde kitap tutuyor. Diyebilirsiniz ki; "Çok garip. Bu coğrafyada 20'li ve 30'lu yaşlardaki genç erkek ve kadınların büyük kısmının okuma yazma bilmediğini okuduğumu düşünüyordum."
You would be correct.
Haklısınız da.
Eighty-five percent cannot read when they enter the security forces of Afghanistan. Why? Because the Taliban withheld education during the period of time in which these men and women would have learned to read.
Afganistan Güvenlik Kuvvetlerine katıldıklarında %85'i okuma bilmiyor. Neden? Çünkü bu genç erkek ve kadınların okuma öğrenecekleri yaşlarında Taliban eğitimi kısıtladı.
So the question is, so, why are they all standing there holding books? The answer is, we are teaching them to read in literacy courses by NATO in partnership with private sector entities, in partnership with development agencies. We've taught well over 200,000 Afghan Security Forces to read and write at a basic level.
Şimdi sorulması gereken soru şu; neden ellerinde kitaplarla orada duruyorlar? Cevap; özel sektör kuruluşlarıyla, kalkınma ajanslarıyla işbirliği içinde NATO okuma yazma kurslarında biz onlara okumayı öğretiyoruz. 200.000'in üzerinde Afgan Güvenlik Kuvveti mensubuna temel seviyede okuma ve yazma öğrettik.
When you can read and write in Afghanistan, you will typically put a pen in your pocket. At the ceremonies, when these young men and women graduate, they take that pen with great pride, and put it in their pocket. This is bringing together international — there are 50 nations involved in this mission — interagency — these development agencies — and private-public, to take on this kind of security.
Afganistan'da okuma yazma biliyorsanız genellikle cebinizde bir kalem bulundurursunuz. Törenlerde, bu genç erkek ve kadınlar mezun olduklarında, o kalemi büyük bir gururla alarak ceplerine koyuyorlar. İşte bu uluslararası, — misyonda 50 ülke bulunmakta — kurumlararasını — kalkınma ajansları — ve özel-kamuyu bu tür bir güvenlikte bir araya getiriyor.
Now, we are also teaching them combat skills, of course, but I would argue, open-source security means connecting in ways that create longer lasting security effect.
Biz onlara aynı zamanda savaş tekniklerini de öğretiyoruz elbette, ama açık kaynak güvenliğinin daha uzun süreli güvenlik etkisi yaratan bir etkileşim olduğunu iddia ediyorum.
Here's another example. This is a US Navy warship. It's called the Comfort. There's a sister ship called the Mercy. They are hospital ships. This one, the Comfort, operates throughout the Caribbean and the coast of South America conducting patient treatments. On a typical cruise, they'll do 400,000 patient treatments. It is crewed not strictly by military but by a combination of humanitarian organizations: Operation Hope, Project Smile. Other organizations send volunteers. Interagency physicians come out. They're all part of this.
İşte başka bir örnek. Bu bir ABD savaş gemisi. Adı Comfort. Bir de kardeş gemisi var, Mercy. Bunlar hastane gemileri. Resimdeki Comfort, Karayipler ve Güney Amerika sahillerinde görev yapıyor ve hasta muayene ve tedavi görevini icra ediyor. Normal bir görev süresince 400.000 hastaya müdahale ediyorlar. Mürettebat sadece askerlerden değil, aynı zamanda Umut Harekatı, Gülümseme Projesi gibi insani yardım örgütlerin mensuplarından da oluşuyor. Diğer organizasyonlar gönüllüler yolluyorlar. Kurumlararası doktorlar katılıyorlar. Hepsi bunun bir parçası.
To give you one example of the impact this can have, this little boy, eight years old, walked with his mother two days to come to the eye clinic put on by the Comfort. When he was fitted, over his extremely myopic eyes, he suddenly looked up and said, "Mama, veo el mundo." "Mom, I see the world." Multiply this by 400,000 patient treatments, this private-public collaboration with security forces, and you begin to see the power of creating security in a very different way.
Yarattığı etkiye dair bir örnek vermek gerekirse, bu küçük çocuk, sekiz yaşında, iki gün önce annesiyle birlikte Comfort'taki göz kliniğine gelmek üzere yola çıktı. İleri derecede miyop gözlerinin tedavisi tamamlandığında, aniden gökyüzüne baktı ve "Anne, dünyayı görüyorum." dedi. "Anne, dünyayı görüyorum." Bu örneği 400.000 hastanın tedavisiyle, bu güvenlik kuvvetlerinin özel-kamu işbirliği girişimiyle çarpın, ve güvenliği başka bir biçimde tesis etme gücünü görmeye başlayın.
Here you see baseball players. Can you pick out the two US Army soldiers in this photograph? They are the two young men on either side of these young boys. This is part of a series of baseball clinics, where we have explored collaboration between Major League Baseball, the Department of State, who sets up the diplomatic piece of this, military baseball players, who are real soldiers with real skills but participate in this mission, and they put on clinics throughout Latin America and the Caribbean, in Honduras, in Nicaragua, in all of the Central American and Caribbean nations where baseball is so popular, and it creates security. It shows role models to young men and women about fitness and about life that I would argue help create security for us.
Burada beyzbol oyuncuları görüyorsunuz. Bu fotoğraftaki iki ABD askerini seçebiliyor musunuz? Farklı takımlarda yer alan iki genç adam. Bu beyzbol klinikleri serisinin bir parçası; bu kamplarda ABD Beyzbol Ligi ile konunun diplomatik kısmını ayarlayan Amerikan Dışişleri Bakanlığı arasındaki işbirliğini inceledik. Gerçek askerler, bu görev için gerçek yetenekleri bulunan asker beyzbol oyuncuları Latin Amerika ve Karayipler çapında, Honduras ve Nikaragua'da, beyzbolun popüler olduğu tüm Orta Amerika ve Karayip ülkelerinde kamplara katılıyorlar ve bu güvenlik yaratıyor. Bu genç erkek ve kadınlara formda kalma ve hayat hakkında rol modelleri sunuyor ve bu durumun bize güvenliği tesis etmede yardımcı olduğu fikrindeyim.
Another aspect of this partnership is in disaster relief. This is a US Air Force helicopter participating after the tsunami in 2004 which killed 250,000 people. In each of these major disasters — the tsunami in 2004, 250,000 dead, the Kashmiri earthquake in Pakistan, 2005, 85,000 dead, the Haitian earthquake, about 300,000 dead, more recently the awful earthquake-tsunami combination which struck Japan and its nuclear industry — in all of these instances, we see partnerships between international actors, interagency, private-public working with security forces to respond to this kind of natural disaster. So these are examples of this idea of open-source security.
Bu işbirliğinin bir diğer yönü de afetlere yardım konusu. Bu, 2004 yılında 250.000 kişinin ölümüne neden olan tsunami sonrasında yardım faaliyetlerine katılan bir ABD Hava Kuvvetleri helikopteri. Bu büyük felaketlerin her birinde — 2004 yılındaki tsunamide 250.000 ölü, 2005 yılındaki Pakistan Keşmir depreminde 85.000 ölü, Haiti depreminde yaklaşık 300.000 ölü, son olarak Japonya'yı ve nükleer endüstrisini vuran korkunç tsunami karışımı deprem, tüm bunlarda uluslararası aktörler ile güvenlik kuvvetleri ile birlikte çalışan kurumlararası, özel-kamu işbirliğinin ortak çalışmasını görüyoruz. İşte bunlar açık kaynak güvenliği düşüncesinin örnekleri.
We tie it together, increasingly, by doing things like this. Now, you're looking at this thinking, "Ah, Admiral, these must be sea lanes of communication, or these might be fiber optic cables." No. This is a graphic of the world according to Twitter. Purple are tweets. Green are geolocation. White is the synthesis. It's a perfect evocation of that great population survey, the six largest nations in the world in descending order: China, India, Facebook, the United States, Twitter and Indonesia. (Laughter)
Günden güne daha fazla bu tarz şeyleri yaparak bunları birleştiriyoruz. Şimdi bu resme bakarak şöyle düşünüyorsunuz: "Amiral, bunlar deniz ticaret yolları olmalı, ya da bunlar fiber optik kablolar." Hayır. Bu Twitter'a göre dünyanın grafiği. Morlar tweetler. Yeşiller coğrafi yerler. Beyazlar ise birleşimi. O büyük nüfus araştırmasını kusursuz bir biçimde hatırlatıyor, büyükten küçüğe dünyadaki en büyük altı ülke: Çin, Hindistan, Facebook, ABD, Twitter ve Endonezya. (Kahkahalar)
Why do we want to get in these nets? Why do we want to be involved? We talked earlier about the Arab Spring, and the power of all this. I'll give you another example, and it's how you move this message.
Neden bu ağlara girmek istiyoruz? Neden bunların bir parçası olmak istiyoruz? Daha önce Arap Baharı ve gücünden bahsetmiştik. Size başka bir örnek vereceğim, ve bu mesajı nasıl yayacağınızla ilgili.
I gave a talk like this in London a while back about this point. I said, as I say to all of you, I'm on Facebook. Friend me. Got a little laugh from the audience. There was an article which was run by AP, on the wire. Got picked up in two places in the world: Finland and Indonesia. The headline was: NATO Admiral Needs Friends. (Laughter) Thank you. (Applause) Which I do. (Laughter)
Bir süre önce Londra'da bu konuda benzer bir konuşma yapmıştım. Hepinize söylediğim gibi onlara da Facebook'ta olduğumu söyledim. Beni arkadaş olarak ekleyin. Dinleyicilerden gülenler oldu. AP tarafından yayınlanan bir makale vardı. Dünyada iki yerde kullanılmış: Finlandiya ve Endonezya. Başlık şöyleydi: NATO Amiralinin Arkadaşa İhtiyacı Var. (Kahkahalar) Teşekkür ederim. (Alkış) Gerçekten de öyle. (Kahkahalar)
And the story was a catalyst, and the next morning I had hundreds of Facebook friend requests from Indonesians and Finns, mostly saying, "Admiral, we heard you need a friend, and oh, by the way, what is NATO?" (Laughter)
Ve bu hikaye bir katalizör oldu, ertesi sabah yüzlerce Endonezyalı ve Finliden yüzlerce arkadaşlık isteği almıştım, çoğu da "Amiral, duyduk ki arkadaşa ihtiyacınız varmış, ve bu arada, NATO da ne demek?" diyordu. (Kahkahalar)
So ... (Laughter)
Yani. .. (Kahkahalar)
Yeah, we laugh, but this is how we move the message, and moving that message is how we connect international, interagency, private-public, and these social nets to help create security.
Evet, gülüyoruz, ama bu mesajı nasıl yayacağımızla ilgili, ve bu mesajı yaymak uluslararası, kurumlararası, özel-kamu, ve sosyal ağların güvenliğin tesisine katkılarını sağlamak anlamına geliyor.
Now, let me hit a somber note. This is a photograph of a brave British soldier. He's in the Scots Guards. He's standing the watch in Helmand, in southern Afghanistan. I put him here to remind us, I would not want anyone to leave the room thinking that we do not need capable, competent militaries who can create real military effect. That is the core of who we are and what we do, and we do it to protect freedom, freedom of speech, all the things we treasure in our societies.
Şimdi, karamsar bir noktaya değinmeme izin verin. Bu cesur bir İngiliz askerinin fotoğrafı. İskoç Muhafızları'nda görevli. Helmand'da nöbet tutuyor, güney Afganistan'da. Onu buraya koymamın nedeni, bu salondan çıkarken kimsenin, gerçek askeri etkiyi yaratabilmemiz için, kapasiteli ve kabiliyetli ordulara ihtiyacımız olmadığını düşünerek çıkmasını istemiyor olmam. Bu bizim kim olduğumuz ve ne yaptığımızın özüdür, ve bunu yapmamızın nedeni özgürlüğü, konuşma özgürlüğünü, kendi toplumlarımızdaki değer verdiğimiz her şeyi korumaktır.
But, you know, life is not an on-and-off switch. You don't have to have a military that is either in hard combat or is in the barracks.
Ama, tabi, hayat açma-kapama anahtarı değildir. Ya zor bir savaşta ya da kışlasında duracak bir askeriyeye sahip olmak zorunda değilsiniz.
I would argue life is a rheostat. You have to dial it in, and as I think about how we create security in this 21st century, there will be times when we will apply hard power in true war and crisis, but there will be many instances, as we've talked about today, where our militaries can be part of creating 21st-century security, international, interagency, private-public, connected with competent communication.
Hayatın bir reosta olduğunu düşünüyorum. Onu ayarlamalısınız, ve 21. yüzyılda güvenliği nasıl tesis ettiğimizi düşündükçe şu sonuca varıyorum; gerçek savaşlarda ve krizlerde geleneksel güce başvurmamızı gerektiren zamanlar olacak, ancak bugün konuştuğumuz gibi, silahlı kuvvetlerimizin 21. yüzyıl güvenliğinin tesisinin parçası olduğu, uluslararası, kurumlararası, özel-kamu, birbirine bağlı etkin bir iletişimin olduğu birçok örnek olacak.
I would close by saying that we heard earlier today about Wikipedia. I use Wikipedia all the time to look up facts, and as all of you appreciate, Wikipedia is not created by 12 brilliant people locked in a room writing articles. Wikipedia, every day, is tens of thousands of people inputting information, and every day millions of people withdrawing that information. It's a perfect image for the fundamental point that no one of us is as smart as all of us thinking together. No one person, no one alliance, no one nation, no one of us is as smart as all of us thinking together.
Konuşmamı bugün daha önce değinilen Wikipedia hakkında konuşarak tamamlayacağım. Wikipedia'yı çeşitli bilgilere bakmak için her zaman kullanıyorum ve hepinizin takdir edeceği gibi Wikipedia bir odaya kapatılan zeki 12 kişinin yazılarıyla ortaya çıkmadı. Wikipedia, her gün onbinlerce insanın bilgi eklemesi ve her gün milyonlarca insanın bu bilgileri kullanmasıdır. Bu hiçbirimizin hep beraber düşünmemizden daha zeki olamayacağımıza ilişkin kusursuz bir örnektir. Hiçbir insan, hiçbir ittifak, hiçbir ulus, hiçbirimiz hep beraber düşünmemiz kadar zeki olamaz.
The vision statement of Wikipedia is very simple: a world in which every human being can freely share in the sum of all knowledge. My thesis for you is that by combining international, interagency, private-public, strategic communication, together, in this 21st century, we can create the sum of all security.
Wikipedia'nın vizyon cümlesi çok basit: her insanın tüm bilgiyi serbest bir şekilde paylaşabileceği bir dünya. Benim tezim; uluslararası, kurumlararası, özel-kamu, stratejik iletişimin hepsini birleştirerek, 21. yüzyılda tüm güvenliklerin toplamını yaratabiliriz.
Thank you. (Applause)
Teşekkür ederim. (Alkış)
Thank you very much. Thank you. Thank you. (Applause)
Çok teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. (Alkış)