What do I know that would cause me, a reticent, Midwestern scientist, to get myself arrested in front of the White House protesting? And what would you do if you knew what I know? Let's start with how I got to this point. I was lucky to grow up at a time when it was not difficult for the child of a tenant farmer to make his way to the state university.
Ketum, Ortabatılı bir bilimci olan ben, Beyaz Saray'ın önünde protesto ederken kendimi tutuklattırmama neden olacak ne biliyorum? Ve siz, benim bildiğimi bilseydiniz ne yapardınız? Nasıl bu noktaya geldiğimle başlayalım. Kiracı bir çiftçi olan babanın çocuğu için devlet üniversitesine gitmenin çok zor olmadığı bir zamanda büyüyecek kadar şanslıydım.
And I was really lucky to go to the University of Iowa where I could study under Professor James Van Allen who built instruments for the first U.S. satellites. Professor Van Allen told me about observations of Venus, that there was intense microwave radiation. Did it mean that Venus had an ionosphere? Or was Venus extremely hot? The right answer, confirmed by the Soviet Venera spacecraft, was that Venus was very hot -- 900 degrees Fahrenheit. And it was kept hot by a thick carbon dioxide atmosphere.
Ve ilk ABD uyduları için aletler üreten Profesör James Van Allen'ın altında çalışabildiğim Iowa Üniversitesi'ne gidebildiğim için gerçekten şanslıydım. Profesör Van Allen bana Venüs gözlemlerinden, orada olan yoğun mikrodalga radyasyondan bahsetti. Bu Venüs'ün bir iyonosferi olduğu anlamına mı geliyordu? Ya da Venüs aşırı derecede sıcak mıydı? Sovyet Venera uzay mekiği tarafından onaylanan doğru cevap, Venüs'ün çok sıcak olduğuydu -- 482 derece kadar. Ve kalın bir karbondioksit atmosfer tarafından sıcak tutulmuştu.
I was fortunate to join NASA and successfully propose an experiment to fly to Venus. Our instrument took this image of the veil of Venus, which turned out to be a smog of sulfuric acid. But while our instrument was being built, I became involved in calculations of the greenhouse effect here on Earth, because we realized that our atmospheric composition was changing. Eventually, I resigned as principal investigator on our Venus experiment because a planet changing before our eyes is more interesting and important. Its changes will affect all of humanity.
NASA'ya katılacak ve Venüs'e gidişle ilgili bir deneyi başarıyla önerecek kadar şanslıydım. Aletimiz, daha sonra sülfürik asitten bir duman olduğu ortaya çıkan Venüs'ün tülünün bu resmini çekti. Ancak aracımız yapılırken, ben, burada Dünya'daki sera etkisinin hesaplamalarına dahil oldum çünkü fark ettik ki atmosferik bileşimimiz değişiyordu. Sonunda, Venüs deneyimizin baş müfettişi olarak görevimden ayrıldım çünkü gözümüzün önünde değişen bir gezegen çok daha ilginç ve önemlidir. Onun değişimleri tüm insanlığı etkileyecek.
The greenhouse effect had been well understood for more than a century. British physicist John Tyndall, in the 1850's, made laboratory measurements of the infrared radiation, which is heat. And he showed that gasses such as CO2 absorb heat, thus acting like a blanket warming Earth's surface.
Sera etkisi bir yüzyıldan uzun bir süredir iyice anlaşıldı. İngiliz fizikçi John Tyndall, 1850'li yıllarda, -ısı demek olan- kızılötesi radyasyonun laboratuvar ölçümlerini yaptı. Ve karbondioksit gibi gazların ısıyı soğurduğunu ve böylece bir battaniye gibi davrandıklarını, Dünya'nın yüzeyini ısıttıklarını gösterdi.
I worked with other scientists to analyze Earth climate observations. In 1981, we published an article in Science magazine concluding that observed warming of 0.4 degrees Celsius in the prior century was consistent with the greenhouse effect of increasing CO2. That Earth would likely warm in the 1980's, and warming would exceed the noise level of random weather by the end of the century. We also said that the 21st century would see shifting climate zones, creation of drought-prone regions in North America and Asia, erosion of ice sheets, rising sea levels and opening of the fabled Northwest Passage. All of these impacts have since either happened or are now well under way.
Dünya'nın iklim gözlemlerini analiz etmek için başka bilimcilerle çalıştım. 1981 yılında, Science dergisinde bir makale yayınladık; bir önceki yüzyılda gözlemlenen 0.4 derecelik ısınmanın artan CO2'nin sera etkisiyle tutarlı olduğu; Dünya'nın 1980'li yıllarda muhtemelen ısınacağı ve ısınmanın rastlantısal havanın gürültü düzeyini yüzyıl sonunda geçeceği sonucuna vardık. Gene dedik ki, 21. yüzyıl; kayan iklim bölgelerine, Kuzey Amerika ve Asya'da kuraklığa yatkın bölgelerin oluşumuna, buz örtülerinin erozyonuna, yükselen deniz seviyelerine ve efsanevi Kuzeybatı Geçidi'nin açılışına tanıklık edecek. Tüm bu etkiler o zamandan beri ya gerçekleşti ya da şu anda pekalâ gerçekleşmekteler.
That paper was reported on the front page of the New York Times and led to me testifying to Congress in the 1980's, testimony in which I emphasized that global warming increases both extremes of the Earth's water cycle. Heatwaves and droughts on one hand, directly from the warming, but also, because a warmer atmosphere holds more water vapor with its latent energy, rainfall will become in more extreme events. There will be stronger storms and greater flooding. Global warming hoopla became time-consuming and distracted me from doing science -- partly because I had complained that the White House altered my testimony. So I decided to go back to strictly doing science and leave the communication to others.
Bu makale New York Times'ın ön kapağında haberleştirildi ve 1980'lerde beni Kongre'ye ifade vermek durumunda bıraktı; ifademde küresel ısınmanın Dünya'nın su döngüsünün iki aşırı ucunda da artışa neden olduğunu vurguladım. Sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar bir tarafta, doğrudan ısınma kaynaklı; ama aynı zamanda, daha sıcak bir atmosfer gizil enerjisiyle daha fazla su buharı tutacağı için yağışlar daha aşırı olaylara dönüşecektir. Daha kuvvetli fırtınalar ve daha büyük seller olacaktır. Küresel ısınma tantanası zaman tüketen bir şey haline geldi ve beni bilim yapmaktan alıkoydu -- kısmen böyle çünkü Beyaz Saray'ın ifademi değiştirdiğinden şikayet etmiştim. Böylece tam anlamıyla bilim yapmaya geri dönmeye karar verdim ve iletişimi başkalarına bıraktım.
By 15 years later, evidence of global warming was much stronger. Most of the things mentioned in our 1981 paper were facts. I had the privilege to speak twice to the president's climate task force. But energy policies continued to focus on finding more fossil fuels. By then we had two grandchildren, Sophie and Connor. I decided that I did not want them in the future to say, "Opa understood what was happening, but he didn't make it clear." So I decided to give a public talk criticizing the lack of an appropriate energy policy.
15 yıl sonra, küresel ısınmanın kanıtları çok daha güçlüydü. 1981 makalemizde bahsettiğimiz şeylerin çoğu gerçeklerdi. Başkan'ın iklim çalışma ekibi ile iki kez konuşma ayrıcalığına eriştim. Ama enerji politikaları daha fazla fosil yakıt bulunmasına odaklanmaya devam etti. O zaman iki torunumuz vardı, Sophie ve Connor. Onların gelecekte "Dedemiz ne olduğunu anladı ama açık seçik adını koymadı."' demelerini istemediğime karar verdim. Böylece uygun bir enerji politikasının eksikliğini eleştiren bir kamusal konuşma yapmaya karar verdim.
I gave the talk at the University of Iowa in 2004 and at the 2005 meeting of the American Geophysical Union. This led to calls from the White House to NASA headquarters and I was told that I could not give any talks or speak with the media without prior explicit approval by NASA headquarters. After I informed the New York Times about these restrictions, NASA was forced to end the censorship. But there were consequences. I had been using the first line of the NASA mission statement, "To understand and protect the home planet," to justify my talks. Soon the first line of the mission statement was deleted, never to appear again.
Konuşmayı 2004 yılında Iowa Üniversitesi'nde ve Amerikan Jeofizik Birliği'nin 2005 toplantısında yaptım. Bu, Beyaz Saray'dan NASA merkezine telefonlara neden oldu ve bana, NASA merkezinden önceden alınmış açık bir onay olmaksızın hiçbir konuşma yapamayacağım ve medyaya konuşamayacağım söylendi. New York Times'ı bu kısıtlamalar hakkında bilgilendirdikten sonra, NASA bu sansürü kaldırmak zorunda kaldı. Ama bunun sonuçları oldu. Konuşmalarımı doğrulamak için NASA'nın görev tanımının "Gezegenimizi anlamak ve korumak" olan ilk satırını kullanıyordum. Kısa sürede görev tanımının ilk satırı bir daha görünmemek üzere iptal edildi.
Over the next few years I was drawn more and more into trying to communicate the urgency of a change in energy policies, while still researching the physics of climate change. Let me describe the most important conclusion from the physics -- first, from Earth's energy balance and, second, from Earth's climate history.
Takip eden birkaç yıl süresince, iklim değişiminin fiziğini hâlâ araştırırken enerji politikalarının değiştirilmesinin aciliyetini anlatmayı denemeye git gide daha fazla çekildim. En önemli fiziksel çıkarımı size açıklamama izin verin; ilki, Dünya'nın enerji dengesinden ve ikincisi, Dünya'nın iklim tarihinden:
Adding CO2 to the air is like throwing another blanket on the bed. It reduces Earth's heat radiation to space, so there's a temporary energy imbalance. More energy is coming in than going out, until Earth warms up enough to again radiate to space as much energy as it absorbs from the Sun. So the key quantity is Earth's energy imbalance. Is there more energy coming in than going out? If so, more warming is in the pipeline. It will occur without adding any more greenhouse gasses.
Havaya CO2 eklemek yatağın üzerine bir tane daha battaniye atmak gibidir. Bu, Dünya'nın uzaya ısı radyasyonunu azaltır böylece geçici bir enerji dengesizliği meydana gelir. Dışarı giden enerjiden daha fazlası içeri girer; ta ki Dünya, Güneş'ten soğurduğu miktarda enerjiyi tekrar uzaya yayacak düzeyde ısınana kadar... Yani anahtar nicelik Dünya'nın enerji dengesizliğidir. Dışarı çıkandan daha fazla giren enerji mi var? Böyleyse, daha fazla ısınma yolda demektir. Daha fazla sera gazı eklenmeden gerçekleşecektir.
Now finally, we can measure Earth's energy imbalance precisely by measuring the heat content in Earth's heat reservoirs. The biggest reservoir, the ocean, was the least well measured, until more than 3,000 Argo floats were distributed around the world's ocean. These floats reveal that the upper half of the ocean is gaining heat at a substantial rate. The deep ocean is also gaining heat at a smaller rate, and energy is going into the net melting of ice all around the planet. And the land, to depths of tens of meters, is also warming.
Şimdi, nihayet, Dünya'nın enerji dengesizliğini, Dünya'nın ısı rezervuarlarındaki ısı içeriğini ölçerek kesin olarak ölçebiliyoruz. En büyüğü olan okyanuslar, 3000'den fazla Argo dubası yerleştirilene kadar en az başarıyla ölçüleniydi. Bu dubalar gösterdi ki, okyanusun üst yarısı azımsanamayacak bir hızla ısı kazanıyor. Derin okyanus da aynı zamanda daha az bir hızda ısı kazanıyor, ve enerji, tüm gezegende eriyen buz ağına gidiyor. Ve kara da, onlarca metrelik derinliklere kadar ısınıyor.
The total energy imbalance now is about six-tenths of a watt per square meter. That may not sound like much, but when added up over the whole world, it's enormous. It's about 20 times greater than the rate of energy use by all of humanity. It's equivalent to exploding 400,000 Hiroshima atomic bombs per day 365 days per year. That's how much extra energy Earth is gaining each day. This imbalance, if we want to stabilize climate, means that we must reduce CO2 from 391 ppm, parts per million, back to 350 ppm. That is the change needed to restore energy balance and prevent further warming.
Toplam enerji dengesizliği, şimdi, yaklaşık her metrekareye onda altı watt kadar. Bu çok fazla gibi görünmeyebilir fakat tüm Dünya çapında toplandığı zaman, bu muazzam. Tüm insanlığın enerji kullanım miktarının yaklaşık 20 katı kadar. Yılın 365 günü, günde 400 bin tane Hiroşima'daki atom bombasının patlamasına eşit. Dünya'nın her gün fazladan kazandığı enerji bu. Bu dengesizlik, eğer iklimi stabilize etmek istiyorsak, CO2'yi 391 ppm'den -milyondaki partikül- tekrar 350 ppm'e düşürmemiz gerektiği anlamına gelir. Enerji dengesini tekrar sağlamak ve daha fazla ısınmayı engellemek için gereken değişim bu.
Climate change deniers argue that the Sun is the main cause of climate change. But the measured energy imbalance occurred during the deepest solar minimum in the record, when the Sun's energy reaching Earth was least. Yet, there was more energy coming in than going out. This shows that the effect of the Sun's variations on climate is overwhelmed by the increasing greenhouse gasses, mainly from burning fossil fuels.
İklim değişikliğini inkar edenler, Güneş'in bunun ana nedeni olduğunu ileri sürüyorlar. Fakat ölçülen enerji dengesizliği, kaydedilmiş en düşük solar minimum süresince gerçekleşti, Dünya'ya ulaşan Güneş enerjisi en azken. Gene de, gelen enerji gidenden fazlaydı. Bu, Güneş'in değişimlerinin iklim üzerindeki etkisinin genel olarak fosil yakıt yakmaktan kaynaklanarak artan sera gazları tarafından bastırıldığını gösteriyor.
Now consider Earth's climate history. These curves for global temperature, atmospheric CO2 and sea level were derived from ocean cores and Antarctic ice cores, from ocean sediments and snowflakes that piled up year after year over 800,000 years forming a two-mile thick ice sheet. As you see, there's a high correlation between temperature, CO2 and sea level. Careful examination shows that the temperature changes slightly lead the CO2 changes by a few centuries. Climate change deniers like to use this fact to confuse and trick the public by saying, "Look, the temperature causes CO2 to change, not vice versa." But that lag is exactly what is expected.
Şimdi Dünya'nın iklim tarihini göz önüne alalım. Küresel sıcaklığı, atmosferdeki CO2'yi ve deniz seviyesini gösteren bu eğriler; okyanus içlerinden, antarktik buzullarının içlerinden, okyanus tortullarından ve 800 bin yıl boyunca, her yıl, üst üste birikerek 3.2 km'lik bir buz katmanı oluşturan kar tanelerinden çıkarıldı. Gördüğünüz gibi; sıcaklık, CO2 ve deniz seviyesi arasında yüksek bir korelasyon var. Dikkatli bir inceleme, sıcaklık değişikliklerinin CO2 değişikliklerini birkaç yüzyılla hafifçe öncüllediğini gösteriyor. İklim değişikliğini inkar edenler bu gerçeği, "Bakın! Sıcaklık, CO2'nin değişmesine neden oluyor, tersi değil." diyerek halkın kafasını karıştırmak ve halkı yanıltmak için kullanmayı seviyorlar. Fakat bu fark, tam olarak beklenen bir şey.
Small changes in Earth's orbit that occur over tens to hundreds of thousands of years alter the distribution of sunlight on Earth. When there is more sunlight at high latitudes in summer, ice sheets melt. Shrinking ice sheets make the planet darker, so it absorbs more sunlight and becomes warmer. A warmer ocean releases CO2, just as a warm Coca-Cola does. And more CO2 causes more warming. So CO2, methane, and ice sheets were feedbacks that amplified global temperature change causing these ancient climate oscillations to be huge, even though the climate change was initiated by a very weak forcing.
On bin ila yüz binlerce yıllık sürelerde meydana gelen Dünya'nın yörüngesindeki küçük değişimler güneş ışığının Dünya'daki dağılımını değiştiriyor. Yazın yüksek enlemlerde daha fazla güneş ışığı olunca buz tabakaları erir. Küçülen buz tabakaları gezegeni daha karanlık yapar; böylece Dünya daha fazla güneş ışığı soğurur ve daha sıcak hale gelir. Daha sıcak bir okyanus CO2 salar; aynen sıcak bir Coca-Cola gibi. Ve daha fazla CO2 daha fazla ısınmaya neden olur. Yani, CO2, metan ve buz tabakaları; iklim değişikliği çok zayıf bir zorlamayla başlamış olsa da tarihi iklim dalgalanmalarının çok büyük olmasına neden olarak küresel sıcaklık değişikliğini arttıran geribildirimlerdi.
The important point is that these same amplifying feedbacks will occur today. The physics does not change. As Earth warms, now because of extra CO2 we put in the atmosphere, ice will melt, and CO2 and methane will be released by warming ocean and melting permafrost. While we can't say exactly how fast these amplifying feedbacks will occur, it is certain they will occur, unless we stop the warming. There is evidence that feedbacks are already beginning. Precise measurements by GRACE, the gravity satellite, reveal that both Greenland and Antarctica are now losing mass, several hundred cubic kilometers per year. And the rate has accelerated since the measurements began nine years ago. Methane is also beginning to escape from the permafrost.
Önemli olan nokta şu ki, bu aynı, arttırıcı geribildirimler bugün olacak. Fizik değişmez. Dünya ısındıkça -artık, bizim atmosfere yaydığımız CO2 nedeniyle- buz eriyecek, ve okyanusları ısıtarak ve donmuş toprakları eriterek CO2 ve metan salınacak. Bu arttırıcı geribildirimlerin tam olarak ne hızda gerçekleşeceğini söyleyemesek de, ısınmayı durdurmazsak bunun gerçekleşeceği kesin. Geribildirimlerin başladıklarına dair kanıtlar var. GRACE, yerçekimi uydusunun hassas ölçümleri gösteriyor ki şu anda hem Grönland hem Antartika kütle kaybediyor, her yıl birkaç yüz kilometreküp. Ve bu artış, ölçümlerin başladığı 9 yıldan bu yana hızlandı. Donmuş topraklardan metan da açığa çıkmaya başladı.
What sea level rise can we look forward to? The last time CO2 was 390 ppm, today's value, sea level was higher by at least 15 meters, 50 feet. Where you are sitting now would be under water. Most estimates are that, this century, we will get at least one meter. I think it will be more if we keep burning fossil fuels, perhaps even five meters, which is 18 feet, this century or shortly thereafter.
Ne kadarlık bir deniz seviyesi yükselmesini beklemeliyiz? CO2'nin, bugünkü değeri 390 ppm'ye eşit olduğu son zamanda deniz seviyesi en az 15 metre, 50 feet daha yüksekti. Şu anda oturduğunuz yer su altında olurdu. Değerlendirmelerin çoğuna göre en az bir metre yükselmeyi göreceğiz. Fosil yakıt kullanmaya devam edersek ben daha fazla olacağını düşünüyorum, bu yüzyılda ya da hemen sonrasında belki hatta 5 metre ya da 18 feet.
The important point is that we will have started a process that is out of humanity's control. Ice sheets would continue to disintegrate for centuries. There would be no stable shoreline. The economic consequences are almost unthinkable. Hundreds of New Orleans-like devastations around the world. What may be more reprehensible, if climate denial continues, is extermination of species. The monarch butterfly could be one of the 20 to 50 percent of all species that the Intergovernmental Panel on Climate Change estimates will be ticketed for extinction by the end of the century if we stay on business-as-usual fossil fuel use.
Önemli olan nokta şu ki, insanlığın kontrolü dışında olan bir süreci başlatmış olacağız. Buz tabakaları parçalanmaya yüzyıllar boyunca devam edecek. Sabit bir kıyı şeridi olmayacak. Ekonomik sonuçları neredeyse tahayyül edilemez. Tüm Dünya'da New Orleans benzeri yüzlerce yıkım. İklim inkârı devam ederse daha da kınanması gerekebilecek durum ise türlerin yok edilmesidir. Eğer aynı tas aynı hamam fosil yakıt kullanımına devam edersek, kral kelebeği, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin yüzyıl sonunda tükenme tehlikesine gireceğini belirttiği tüm türlerin yüzde 20 ilâ 50'lisinin içinde olacak.
Global warming is already affecting people. The Texas, Oklahoma, Mexico heatwave and drought last year, Moscow the year before and Europe in 2003, were all exceptional events, more than three standard deviations outside the norm. Fifty years ago, such anomalies covered only two- to three-tenths of one percent of the land area. In recent years, because of global warming, they now cover about 10 percent -- an increase by a factor of 25 to 50. So we can say with a high degree of confidence that the severe Texas and Moscow heatwaves were not natural; they were caused by global warming. An important impact, if global warming continues, will be on the breadbasket of our nation and the world, the Midwest and Great Plains, which are expected to become prone to extreme droughts, worse than the Dust Bowl, within just a few decades, if we let global warming continue.
Küresel ısınma halihazırda insanları etkiliyor. Teksas, Oklahoma, Mexico sıcak hava dalgaları ve kuraklıkları, önceki yıl Moskova ve 2003'te Avrupa, bunların hepsi sıradışı olaylardı; Normun dışında 3'ten fazla standart sapma. 50 yıl önce, bu tür anomaliler kara alanının yüzde birinin sadece onda 2 ilâ 3'ünü kapsıyordu. Son yıllarda, küresel ısınma nedeniyle, şimdi aşağı yukarı yüzde 10'unu kapsıyorlar, 25 ilâ 50 katlık bir artış. Yani, yüksek düzeyde bir güvenle diyebiliriz ki şiddetli Teksas ve Moskova sıcak hava dalgaları doğal değildi; küresel ısınma nedeniyle olmuşlardı. Önemli bir darbe de -eğer küresel ısınma devam ederse- ulusumuzun ve Dünya'nın tahıl ambarına olacak: Ortabatı ve "Büyük Ovalar", sadece birkaç on yıl içinde, bu alanlar Dust Bowl'dan [çn. ABD'de 1930'larda yaşanmış tarihi kuraklık] daha kötü olacak kuraklıklara meyilli hale gelecek, eğer küresel ısınmanın sürmesine izin verirsek.
How did I get dragged deeper and deeper into an attempt to communicate, giving talks in 10 countries, getting arrested, burning up the vacation time that I had accumulated over 30 years? More grandchildren helped me along. Jake is a super-positive, enthusiastic boy. Here at age two and a half years, he thinks he can protect his two and a half-day-old little sister. It would be immoral to leave these young people with a climate system spiraling out of control.
Nasıl oldu da, ben, 10'dan fazla ülkede konuşmalar yaparak, tutuklanarak, 30 yıldır birikmiş tatil hakkımı yakarak, git gide daha güçlü bir şekilde iletişim kurmaya sürüklendim? Daha fazla torun yardımcı oldu. Jake, süper pozitif, hevesli bir çocuk. Burada, iki buçuk yaşındayken, iki buçuk günlük kız kardeşini koruyabileceğini düşünüyor. Bu genç insanları, kontrolden çıkan bir iklim sistemiyle bırakmak ahlaksızca olurdu.
Now the tragedy about climate change is that we can solve it with a simple, honest approach of a gradually rising carbon fee collected from fossil fuel companies and distributed 100 percent electronically every month to all legal residents on a per capita basis, with the government not keeping one dime. Most people would get more in the monthly dividend than they'd pay in increased prices. This fee and dividend would stimulate the economy and innovations, creating millions of jobs. It is the principal requirement for moving us rapidly to a clean energy future.
Şimdi, iklim değişikliğiyle ilgili trajedi şu ki biz bunu basit ve dürüst bir yaklaşımla çözebiliriz; kademeli olarak artan bir karbon ücretini fosil yakıt şirketlerinden alıp bunu, yüzde yüz elektronik olarak, her ay, yasal olarak ikâmet edenlere kişi başına prensipiyle ve hükümete hiçbir pay çıkmaksızın dağıtabiliriz. Çoğu insanın alacağı aylık pay, yükselen fiyatlara ödeyeceğinden fazla olurdu. Bu ücret ve pay, ekonomiyi ve inovasyonları milyonlarca iş yaratarak canlandırırdı. Bu, bir temiz enerji geleceğine doğru süratle ilerlememiz için temel gerekliliktir.
Several top economists are coauthors on this proposition. Jim DiPeso of Republicans for Environmental Protection describes it thusly: "Transparent. Market-based. Does not enlarge government. Leaves energy decisions to individual choices. Sounds like a conservative climate plan."
Birkaç üst düzey ekonomist bu öneriyi oluşturan ortaklardandır. "Çevre Koruması Taraftarı Cumhuriyetçiler"den Jim DiPeso bunu şu şekilde tanımlıyor: Şeffaf. Piyasaya dayalı. Hükümeti büyütmüyor. Enerji kararlarını kişisel seçimlere bırakıyor. Muhafazakâr bir iklim planı gibi geliyor."
But instead of placing a rising fee on carbon emissions to make fossil fuels pay their true cost to society, our governments are forcing the public to subsidize fossil fuels by 400 to 500 billion dollars per year worldwide, thus encouraging extraction of every fossil fuel -- mountaintop removal, longwall mining, fracking, tar sands, tar shale, deep ocean Arctic drilling. This path, if continued, guarantees that we will pass tipping points leading to ice sheet disintegration that will accelerate out of control of future generations. A large fraction of species will be committed to extinction. And increasing intensity of droughts and floods will severely impact breadbaskets of the world, causing massive famines and economic decline. Imagine a giant asteroid on a direct collision course with Earth.
Fakat karbon emisyonlarına yükselen ücretler koyarak fosil yakıtlara, toplumlara gerçek maliyetini ödetmek yerine, hükümetlerimiz, dünya çapında yılda 400 ilâ 500 milyar dolarla halkı fosil yakıtları sübvanse etmeye zorluyor. Böylece her türlü fosil yakıt çıkarımı teşvik edilmiş oluyor; dağ zirvesinin yok edilmesi, uzunayak madenciliği, hidrolik kırılma, katranlı kum, katranlı şist, derin okyanus ve kutup sondajı. Bu yol -eğer sürdürülürse- gelecek nesillerin kontrolü dışında hızlanacak buz tabakası parçalanmalarına yol açacak sınır noktalarını geçeceğimizi garanti ediyor. Türlerin büyük bir bölümü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Ve kuraklık ve sellerin artan yoğunluğu Dünya'nın tahıl ambarlarını şiddetle etkileyecek, büyük açlıklara ve ekonomik çöküşe neden olacak. Dünya'yla doğrudan çarpışma rotasında olan bir asteroidi düşünün.
That is the equivalent of what we face now. Yet, we dither, taking no action to divert the asteroid, even though the longer we wait, the more difficult and expensive it becomes. If we had started in 2005, it would have required emission reductions of three percent per year to restore planetary energy balance and stabilize climate this century. If we start next year, it is six percent per year. If we wait 10 years, it is 15 percent per year -- extremely difficult and expensive, perhaps impossible. But we aren't even starting.
Bu, şu anda karşı karşıya olduğumuz duruma denktir. Yine de tereddüt ediyoruz, asteroidin yönünü değiştirmek için harekete geçmiyoruz, ne kadar çok beklersek o kadar zor ve pahalı olmasına rağmen. 2005'te başlamış olsaydık, gezegensel enerji dengesini yeniden sağlamak ve iklimi bu yüzyıl içinde stabilize etmek için yıllık yüzde 3'lük bir emisyon azaltımına ihtiyaç duyacaktık. Eğer gelecek yıl başlarsak, yılda yüzde 6 olacak. 10 yıl beklersek yılda yüzde 15, inanılmaz derecede zor ve pahalı, belki imkânsız. Ama başlamıyoruz bile.
So now you know what I know that is moving me to sound this alarm. Clearly, I haven't gotten this message across. The science is clear. I need your help to communicate the gravity and the urgency of this situation and its solutions more effectively. We owe it to our children and grandchildren.
Evet, şimdi, benim bildiğim, bu alarmı çalmama neden olan şeyi biliyorsunuz. Açık ki, ben bu mesajı yayamadım. Bilim açık. Bu durumun ve çözümlerinin ağırlığını ve aciliyetini daha etkili bir şekilde anlatabilmem için yardımınıza ihtiyacım var. Bunu çocuklarımıza ve torunlarımıza borçluyuz.
Thank you.
Teşekkür ederim.
(Applause)
(Alkış)