There is something about physics that has been really bothering me since I was a little kid. And it's related to a question that scientists have been asking for almost 100 years, with no answer. How do the smallest things in nature, the particles of the quantum world, match up with the largest things in nature -- planets and stars and galaxies held together by gravity?
Çocukluğumdan beri fizik hakkında kafamı gerçekten kurcalayan bir şeyler var. Bu, bilim adamlarının neredeyse 100 senedir sorduğu cevapsız bir soru ile ilgili. Doğadaki en küçük şeyler, kuantum dünyasındaki parçacıklar, doğadaki en büyük şeylerle nasıl örtüşüyor? Gezegenler, yıldızlar ve galaksiler yer çekimiyle nasıl bir arada tutuluyor?
As a kid, I would puzzle over questions just like this. I would fiddle around with microscopes and electromagnets, and I would read about the forces of the small and about quantum mechanics and I would marvel at how well that description matched up to our observation. Then I would look at the stars, and I would read about how well we understand gravity, and I would think surely, there must be some elegant way that these two systems match up. But there's not. And the books would say, yeah, we understand a lot about these two realms separately, but when we try to link them mathematically, everything breaks.
Çocukken, bunun gibi sorular üzerine kafa yorardım. Mikroskoplar ve elektromıktanıstarla oynayıp durur küçük şeylerin kuvveti ve kuantum mekaniği hakkında yazılar okurdum. Betimlemelerin gözlemlerimizle nasıl bu kadar iyi örtüştüğüne hayret ederdim. Sonra yıldızlara bakar yer çekimini ne kadar anladığmız hakkında yazılar okurdum. Bu iki sistemin kesiştiği zarif bir yöntemin kesinlikle var olması gerektiğini düşünürdüm. Fakat böyle bir şey yok. Kitaplar, bu iki alanı da ayrı ayrı çok iyi anladıklarını yazardı. Fakat, ikisini matematiksel olarak ilişkilendirmeye çalıştığımızda her şey bozulur.
And for 100 years, none of our ideas as to how to solve this basically physics disaster, has ever been supported by evidence. And to little old me -- little, curious, skeptical James -- this was a supremely unsatisfying answer.
Yüz yıldır, bu fizik faciasını çözmek için ürettiğimiz fikirlerin hiçbiri kanıtlarla desteklenmedi. Bu benim için, --küçük,meraklı, şüpheci James için-- son derece yetersiz bir cevaptı.
So, I'm still a skeptical little kid. Flash-forward now to December of 2015,
Bu yüzden, ben hâlâ şüpheci,küçük bir çocuğum.
when I found myself smack in the middle of the physics world being flipped on its head. It all started when we at CERN saw something intriguing in our data: a hint of a new particle, an inkling of a possibly extraordinary answer to this question.
Şimdi 2015'in Aralık ayına, kendimi, baş aşağı olan fizik dünyasının tam ortasında tokat yemiş gibi bulduğum zamana gidelim. Her şey, CERN'de, verilerimizde ilgimizi çeken bir şey görmemizle başladı. Bu, yeni bir parçacığın belirtisi, cevaplanamayan bu soruya belki de sıra dışı bir cevap için ipucuydu.
So I'm still a skeptical little kid, I think, but I'm also now a particle hunter. I am a physicist at CERN's Large Hadron Collider, the largest science experiment ever mounted. It's a 27-kilometer tunnel on the border of France and Switzerland buried 100 meters underground. And in this tunnel, we use superconducting magnets colder than outer space to accelerate protons to almost the speed of light and slam them into each other millions of times per second, collecting the debris of these collisions to search for new, undiscovered fundamental particles. Its design and construction took decades of work by thousands of physicists from around the globe, and in the summer of 2015, we had been working tirelessly to switch on the LHC at the highest energy that humans have ever used in a collider experiment.
Sanırım hala şüpheci küçük bir çocuğum ama şimdi aynı zamanda bir parçacık avcısıyım. Ben CERN'in Büyük Hadron Çarpıştırıcısında (LHC) şimdiye kadar yapılmış en büyük bilim deneyinde, fizikçiyim. Bu Fransa ve İsviçre sınırında yerin 100 metre altında 27 kilometrelik bir tünel. Bu tünelde, protonları neredeyse ışık hızı kadar hızlandırıp saniyede milyonlarca defa birbirine çarptırmak, bu çarpışmaların kalıntılarını toplayarak yeni, keşfedilmemiş önemli parçacıkları araştırmak için uzay boşluğundan daha soğuk süper iletkenli mıknatıslar kullandık. Tasarımı ve inşaası dünyanın her yerinden binlerce fizikçinin onlarca yılını aldı. 2015'in yazında, yorulmadan LHC'yi insanoğlunun çarpıştırıcı deneylerinde şimdiye kadar kullandığı en yüksek enerjide çalıştırmaya çalışıyorduk.
Now, higher energy is important because for particles, there is an equivalence between energy and particle mass, and mass is just a number put there by nature. To discover new particles, we need to reach these bigger numbers. And to do that, we have to build a bigger, higher energy collider, and the biggest, highest energy collider in the world is the Large Hadron Collider. And then, we collide protons quadrillions of times, and we collect this data very slowly, over months and months. And then new particles might show up in our data as bumps -- slight deviations from what you expect, little clusters of data points that make a smooth line not so smooth. For example, this bump, after months of data-taking in 2012, led to the discovery of the Higgs particle -- the Higgs boson -- and to a Nobel Prize for the confirmation of its existence.
Daha yüksek enerji önemli çünkü parçacıklar için enerji ve parçacık kütlesi arasında bir eşitlik var ve kütle sadece doğa tarafından koyulmuş bir sayıdır. Yeni parçacıklar keşfetmek için bu daha büyük sayılara erişmemiz gerek. Bunun için daha yüksek enerjili çarpıştırıcı inşa edilmeliyiz, ve dünyanın en büyük, en yüksek enerjili çarpıştırıcısı Büyük Hadron Çarpıştırıcısıdır. (LHC) Daha sonra, protonları katrilyonlarca kez çarpıştırır, ve bu verileri aylarca çok yavaş bir şekilde toplarız. Daha sonra yeni parçacıklar verilerimizde çıkıntılar olarak belirebilir. Umduğunuzdan daha hafif sapmalar, pürüzsüz bir çizgiyi pek de pürüzsüz yapmayan küçük veri noktaları kümeleri. Mesela bu çıkıntı, 2012'de aylarca veri topladıktan sonra Higgs parçacığının -Higgs bozonu - keşfedilmesinin ve onun varlığının teyiti olduğu olarak Nobel ödülünün yolunu açmıştır.
This jump up in energy in 2015 represented the best chance that we as a species had ever had of discovering new particles -- new answers to these long-standing questions, because it was almost twice as much energy as we used when we discovered the Higgs boson. Many of my colleagues had been working their entire careers for this moment, and frankly, to little curious me, this was the moment I'd been waiting for my entire life. So 2015 was go time.
2015'te enerjideki sıçrama, yeni parçacıklar keşfetmek ve bu sorulara yeni cevaplar bulmak için insanoğlunun eline geçen en iyi şansı temsil ediyordu. Çünkü Higgs bozonunu keşfettiğimizde kullandığımız enerjinin neredeyse iki katını kullanmıştık. Çok sayıda meslektaşım tüm kariyerleri boyunca bu an için çalışmışlardı ve bu benim için de tüm hayatım boyunca beklediğim andı. Bu yüzden, 2015 harekete geçme zamanıydı.
So June 2015, the LHC is switched back on. My colleagues and I held our breath and bit our fingernails, and then finally we saw the first proton collisions at this highest energy ever. Applause, champagne, celebration. This was a milestone for science, and we had no idea what we would find in this brand-new data. And then a few weeks later, we found a bump. It wasn't a very big bump, but it was big enough to make you raise your eyebrow. But on a scale of one to 10 for eyebrow raises, if 10 indicates that you've discovered a new particle, this eyebrow raise is about a four.
Böylece, 2015'in Haziran ayında LHC tekrar çalışmaya başladı. İş arkadaşlarım ve ben neseflerimizi tuttuk ve sonunda bu gelmiş geçmiş en yüksek enerjide ilk proton çarpışmalarını gördük. Alkışlar, şampanyalar, kutlamalar. Bu bilim için bir dönüm noktasıydı ve bu yepyeni verilerde ne bulacağımıza dair hiçbir fikrimiz yoktu. Ve birkaç hafta sonra bir çıkıntı keşfettik. Bu çok büyük bir çıkıntı değildi ama yine de gözlerimizi fal taşı gibi açtıracak kadar büyüktü. Eğer sizi şaşırtacak şeyleri 10 üzerinden puanlarsak ve 10, yeni bir parçacık keşfettiğinizi gösteriyorsa bu, 4 puan alır.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
I spent hours, days, weeks in secret meetings, arguing with my colleagues over this little bump, poking and prodding it with our most ruthless experimental sticks to see if it would withstand scrutiny. But even after months of working feverishly -- sleeping in our offices and not going home, candy bars for dinner, coffee by the bucketful -- physicists are machines for turning coffee into diagrams --
Saatlerimi, günlerimi, haftalarımı meslektaşlarımla gizli toplantılarda bu küçük çıkıntı üzerine tartışmak için harcadım. İncelemelere dayanıp dayanamayacağını görmek için onu, en deneysel çubuklarımızla dürtükledik. Fakat, aylarca süren ateşli çalışmanın ardından bile - ofislerde sabahlayıp, eve gitmeyerek, akşam yemeği için gofret yiyip kovalarca kahve içerek - ki fizikçiler kahveyi grafiğe döken makinalardır.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
This little bump would not go away. So after a few months, we presented our little bump to the world with a very clear message: this little bump is interesting but it's not definitive, so let's keep an eye on it as we take more data. So we were trying to be extremely cool about it.
Bu küçük çıkıntı bir türlü kaybolmadı. Böylece, birkaç ay sonra bu küçük çıkıntıyı şu şekilde açık bir mesajla dünyaya sunduk: "Bu küçük çıkıntı ilginç ama sabit değil bu yüzden biz daha fazla veri toplarken gözünüz üzerinde olsun." Bu konuyla ilgii aşırı sakin olmaya çalışıyorduk.
And the world ran with it anyway. The news loved it. People said it reminded them of the little bump that was shown on the way toward the Higgs boson discovery. Better than that, my theorist colleagues -- I love my theorist colleagues -- my theorist colleagues wrote 500 papers about this little bump.
Fakat dünya bu bilgiyle aşırı heyecanlandı. Haberler bu bilgiye bayıldı. İnsanlar, bunun onlara Higgs bozonunun keşfine doğru beliren çıkıntıyı hatırlattığını söyledi. Dahası, benim kuramcı meslektaşlarım -ki kuramcı meslektaşlarımı çok severim- bu küçük çıkıntıyla ilgili 500 sayfalık yazı yazdılar.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
The world of particle physics had been flipped on its head. But what was it about this particular bump that caused thousands of physicists to collectively lose their cool? This little bump was unique. This little bump indicated that we were seeing an unexpectedly large number of collisions whose debris consisted of only two photons, two particles of light. And that's rare.
Parçacık fiziği dünyası tepe taklak olmuştu. Peki, binlerce fizikçinin toplu olarak bu özel parçacıkla ilgili aşırı heycanlanmasına sebep olan şey neydi? Bu küçük çıkıntı eşsizdi. Bu küçük çıkıntı bize, kalıntısı yalnızca iki fotondan yani iki ışık biriminden oluşan beklenmedik sayıda çok çarpışmaya tanık olduğumuzu gösteriyordu, ki bu çok nadirdir.
Particle collisions are not like automobile collisions. They have different rules. When two particles collide at almost the speed of light, the quantum world takes over. And in the quantum world, these two particles can briefly create a new particle that lives for a tiny fraction of a second before splitting into other particles that hit our detector. Imagine a car collision where the two cars vanish upon impact, a bicycle appears in their place --
Parçacık çarpışmaları araba çarpışmalarına benzemez. Farklı kuralları vardır. İki parçacık, ışık hızı kadar bir hızla çarpıştığında kuantum dünyası devreye girer. Kuantum dünyasında, bu iki parçacık çarpıştığında dedektörümüze çarpan diğer parçacıklara bölünmenden önce çok kısa bir anlığına yaşayan yeni bir parçacık yaratabilir. Çarpışmanın etkisiyle iki arabanın da ortadan kaybolup bir bisikletin oluştuğu bir kaza düşünün.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
And then that bicycle explodes into two skateboards, which hit our detector.
Sonra bisiklet patlıyor ve dedektörümüze çarpan iki kaykaya dönüşüyor.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Hopefully, not literally. They're very expensive.
Tabi umarım böyle bir şey olmaz. Çünkü dedektörlerimiz çok pahalı.
Events where only two photons hit out detector are very rare. And because of the special quantum properties of photons, there's a very small number of possible new particles -- these mythical bicycles -- that can give birth to only two photons. But one of these options is huge, and it has to do with that long-standing question that bothered me as a tiny little kid, about gravity.
Dedektörlerimize yalnızca iki fotonun çarptığı olaylar çok nadirdir. Fotonların özel kuantum özellikleri nedeniyle de yalnızca iki fotonun ortaya çıkmasını sağlayacak çok az sayıda olası yeni parçacıklar - yani şu hayali bisikletler - mecvut. Ama bu olasılıklardan bir tanesi çok büyük ve bu olasılık küçücük bir çocukken kafama takılan yer çekimiyle ilgili o uzun soluklu soruyla alakalı.
Gravity may seem super strong to you, but it's actually crazily weak compared to the other forces of nature. I can briefly beat gravity when I jump, but I can't pick a proton out of my hand. The strength of gravity compared to the other forces of nature? It's 10 to the minus 39. That's a decimal with 39 zeros after it.
Yer çekimi size olağanüstü güçlü görünebilir. Fakat, aslında doğanın diğer güçleriyle karşılaştırıldığında inanılmaz derecede zayıf. Zıpladığım zaman kısa bir süreliğine yer çekimini yenebilirim ama bir protonu elimden çıkaramam. Doğadaki diğer güçlerle karşılaştırıldığında yer çekiminin gücü ne midir? 10 üzeri -39'dur. Yani sorasında 39 tane 0 olan ondalık bir sayıdır.
Worse than that, all of the other known forces of nature are perfectly described by this thing we call the Standard Model, which is our current best description of nature at its smallest scales, and quite frankly, one of the most successful achievements of humankind -- except for gravity, which is absent from the Standard Model. It's crazy. It's almost as though most of gravity has gone missing. We feel a little bit of it, but where's the rest of it? No one knows.
Daha da kötüsü, doğanın bilinen bütün güçleri, Standard Model dediğimiz şeyle mükemmel bir şekilde tanımlanmış ki bu doğanın, en küçük ölçülerde, mevcut olan en iyi tanımıdır ve açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, bu - Standart Modelin dışında kalan yer çekimi hariç - insanoğlunun en büyük, en önemli başarılarından biridir. Bu çılgınca bir şey. Neredeyse yer çekiminin çoğu kaybolmuş gibi bir şey. Onun birazını hissedebiliyoruz ama geri kalanı nerede? Kimse bilmiyor.
But one theoretical explanation proposes a wild solution. You and I -- even you in the back -- we live in three dimensions of space. I hope that's a non-controversial statement.
Ancak, kuramsal bir açıklama çılgınca bir fikir ortaya atıyor. Sen ve ben -- hatta sen arkadaki -- biz, uzayın üç boyutunda yaşıyoruz. Umarım bu tartışmaya açık bir ifade olmamıştır.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
All of the known particles also live in three dimensions of space. In fact, a particle is just another name for an excitation in a three-dimensional field; a localized wobbling in space. More importantly, all the math that we use to describe all this stuff assumes that there are only three dimensions of space. But math is math, and we can play around with our math however we want. And people have been playing around with extra dimensions of space for a very long time, but it's always been an abstract mathematical concept. I mean, just look around you -- you at the back, look around -- there's clearly only three dimensions of space.
Bilinen parçacıkların tümü de uzayın üç boyutunda yaşıyor. Aslında, parçacık, üç boyutlu alandaki uyarımın, yani uzaydaki bölgesel bir sallantının başka bir adıdır. Daha da önemlisi, bütün bunları tanımlamak için kullandığımız bütün matematik uzayda sadece üç boyutun var olduğunu varsayıyor. Ama matematik matematiktir,onunla istediğimiz şekilde oynayabiliriz. İnsanlar da uzun zamandır uzayın ilave boyutlarıyla oynuyordu fakat bu her zaman soyut bir matematiksel kavram olarak kaldı. Yani, sadece etrafınıza bakın -- sen arkadaki, etrafına bak -- uzayın sadece üç boyutunun olduğu apaçık.
But what if that's not true? What if the missing gravity is leaking into an extra-spatial dimension that's invisible to you and I? What if gravity is just as strong as the other forces if you were to view it in this extra-spatial dimension, and what you and I experience is a tiny slice of gravity make it seem very weak? If this were true, we would have to expand our Standard Model of particles to include an extra particle, a hyperdimensional particle of gravity, a special graviton that lives in extra-spatial dimensions.
Peki ya bu doğru değilse? Ya kayıp yer çekimi bize görünmeyen uzay dışı bir boyuta sızıyorsa? Ya yer çekimi en az diğer güçler kadar güçlüyse ve bunu sadece uzay dışı boyutta gözlemleyebiiyorsan ve bizim deneyimlediğimiz yer çekiminin onu çok güçsüz gösteren sadece ufacık bir kısmıysa? Eğer bunlar doğruysa, parçacıkların Standart Modelini, ilave bir boyutu kapsayacak şekilde yani yer çekiminin hiperboyutlu parçacığı olan uzay dışı boyutlarda yaşayan özel uzaysal gravitonu
I see the looks on your faces. You should be asking me the question, "How in the world are we going to test this crazy, science fiction idea, stuck as we are in three dimensions?" The way we always do, by slamming together two protons --
kapsayacak şekilde genişletmeliyiz. Yüz ifadelerinizi görebiliyorum. Muhtemelen bana "Üç boyutta sıkışıp kalmış olarak nasıl bu çılgın bilim kurgu fikrini test edeceğiz?" sorusunu soruyorsunuzdur. Her zaman yaptığımız gibi, iki protonu birbirine çarptırarak --
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Hard enough that the collision reverberates into any extra-spatial dimensions that might be there, momentarily creating this hyperdimensional graviton that then snaps back into the three dimensions of the LHC and spits off two photons, two particles of light. And this hypothetical, extra-dimensional graviton is one of the only possible, hypothetical new particles that has the special quantum properties that could give birth to our little, two-photon bump.
Çarpışmanın, tekrar LHC'nin üç boyutuna geri dönen, iki foton yani iki ışık parçacığı tüketen bu hiperboyutlu gravitonu, anlık olarak yaratarak mevcut olabilecek herhangi bir ilave-uzamsal boyutta yankılanması oldukça zordur. Bu varsayımsal ilave boyutlu graviton, bizim ufak, iki-fotonluk çıkıntımıza sebep olabilecek özel kuantum özelliklerine sahip tek olası varsayımsal yeni parçacıklardan biridir.
So, the possibility of explaining the mysteries of gravity and of discovering extra dimensions of space -- perhaps now you get a sense as to why thousands of physics geeks collectively lost their cool over our little, two-photon bump. A discovery of this type would rewrite the textbooks. But remember, the message from us experimentalists that actually were doing this work at the time, was very clear: we need more data. With more data, the little bump will either turn into a nice, crisp Nobel Prize --
Yani, yer çekiminin gizemini açıklama ve uzayın ilave boyutlarını keşfetme olasılığı -- belki şimdi neden binlerce fizikçinin hep beraber bizim ufak iki fotonluk çıkıntımız için aşırı heyecanlandığını birazcık anlayabilmişsinizdir. Bu tür bir keşif ders kitaplarını baştan yazdırır. Ama unutmayın, bizim, yani o zaman bu işle uğraşan deneyselcilerin mesajı oldukça açıktı: Daha fazla veriye ihtiyacımız var. Daha fazla veriyle, küçük çıkıntı ya gıcır gıcır bir Nobel Ödülüne dönüşecek
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Or the extra data will fill in the space around the bump and turn it into a nice, smooth line.
ya da fazla veri çıkıntının etrafındaki boşluğu doldurup onu güzel pürüzsüz bir çizgiye dönüştürecekti.
So we took more data, and with five times the data, several months later, our little bump turned into a smooth line. The news reported on a "huge disappointment," on "faded hopes," and on particle physicists "being sad." Given the tone of the coverage, you'd think that we had decided to shut down the LHC and go home.
Böylece, daha fazla veri topladık ve birkaç ay sonra, beş kat fazla veriyle küçük çıkıntımız pürüzsüz bir çizgiye dönüştü. Gazeteler "büyük hayal kırıklığı", "sönen umutlar" ve parçacık fizikçilerinin "ne kadar üzgün oldukları" ile ilgili yazılar yazdı. Gazetelerde yazılanlara bakınca, bizim LHC'yi kapatıp eve gitmeye karar verdiğimizi düşünürdünüz.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
But that's not what we did. But why not? I mean, if I didn't discover a particle -- and I didn't -- if I didn't discover a particle, why am I here talking to you? Why didn't I just hang my head in shame and go home?
Ama biz öyle yapmadık. Peki neden öyle yapmadık? Yani, eğer bir parçacık keşfetmediysem - ki keşfetmedim - neden burada sizinle konuşuyorum? Neden sadece utançla başımı eğip eve gitmedim?
Particle physicists are explorers. And very much of what we do is cartography. Let me put it this way: forget about the LHC for a second. Imagine you are a space explorer arriving at a distant planet, searching for aliens. What is your first task? To immediately orbit the planet, land, take a quick look around for any big, obvious signs of life, and report back to home base. That's the stage we're at now. We took a first look at the LHC for any new, big, obvious-to-spot particles, and we can report that there are none. We saw a weird-looking alien bump on a distant mountain, but once we got closer, we saw it was a rock.
Parçacık fizikçileri araştırmacıdır. Bizim yaptığımız daha çok harita çizimi. Şöyle anlatayım: bir saniyeliğine LHC'yi unutun. Uzak bir gezegene varmakta olan, uzaylı arayan bir uzay araştırmacısı olduğunuzu hayal edin. İlk göreviniz nedir? Hemen gezegenin yörüngesinde dönmek, iniş yapmak, bariz yaşam belirtileri için hızlıca etrafa göz atmak ve ana üsse raporlamak. Şu anda biz bu aşamadayız. LHC'ye, yeni, gözle açık bir şekilde görülebilen parçacıklar var mı diye bir baktık ve şimdi olmadığını raporlayabiliriz. Uzaktaki bir dağda tuhaf görünümlü uzaylı bir çıkıntı gördük fakat yakınlaştığımızda onun bir kaya olduğunu anladık.
But then what do we do? Do we just give up and fly away? Absolutely not; we would be terrible scientists if we did. No, we spend the next couple of decades exploring, mapping out the territory, sifting through the sand with a fine instrument, peeking under every stone, drilling under the surface. New particles can either show up immediately as big, obvious-to-spot bumps, or they can only reveal themselves after years of data taking.
Peki sonra ne yaparız? Pes edip geri mi döneriz? Tabi ki hayır. Eğer öyle yaparsak berbat birer bilim adamı oluruz. Hayır, bir sonraki birkaç on yılı, keşfederek, bölgenin haritasını çıkararak, toprağı ince aralıklı aletlerle dikkatle inceleyerek, her taşın altına bakarak, yüzeyin altını kazarak geçiririz. Yeni parçacılar büyük, gözle görülebilecek kadar bariz çıkıntılar halinde ya hemen belirir ya da kendilerini yıllarca süren veri toplamanın ardından gösterir.
Humanity has just begun its exploration at the LHC at this big high energy, and we have much searching to do. But what if, even after 10 or 20 years, we still find no new particles? We build a bigger machine.
İnsanlık, yüksek yoğunluktaki enerjideki yani LHC'deki keşfine daha yeni başladı ve daha yapılacak çok araştırmamız var. Peki, ya 10 ya da 20 yıl geçtikten sonra bile yeni bir parçacık keşfedemezsek? Daha büyük bir makine inşa ederiz.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
We search at higher energies. We search at higher energies. Planning is already underway for a 100-kilometer tunnel that will collide particles at 10 times the energy of the LHC. We don't decide where nature places new particles. We only decide to keep exploring. But what if, even after a 100-kilometer tunnel or a 500-kilometer tunnel or a 10,000-kilometer collider floating in space between the Earth and the Moon, we still find no new particles? Then perhaps we're doing particle physics wrong.
Daha yüksek enerjilerde araştırmalar yaparız. Parçacıkları LHC'nin enerjisinin 10 katı enerjide çarpıştırabileceğimiz 100 km'lik tünelin planlaması devam ediyor. Doğanın yeni parçacıkları nereye koyacağına biz karar vermiyoruz. Biz sadece araştırmaya devam etmeye karar veriyoruz. Peki, ya 100 km'lik ya da 500 km'lik tünel ya da Dünya ve Ay arasında uzayda süzülen 10.000 km'lik çarpıştırıcıdan sonra bile yeni parçacıklar bulamazsak? O zaman, belki de parçacık fiziğini yanlış yapıyoruzdur.
(Laughter)
(Gülüşmeler)
Perhaps we need to rethink things. Maybe we need more resources, technology, expertise than what we currently have. We already use artificial intelligence and machine learning techniques in parts of the LHC, but imagine designing a particle physics experiment using such sophisticated algorithms that it could teach itself to discover a hyperdimensional graviton.
Belki bir şeyleri yeniden düşünmeliyizdir. Belki şu anda sahip olduğumuzdan daha fazla kaynağa, teknolojiye, uzmanlığa ihtiyacımız vardır. Zaten yapay zeka ve LHC'de makine öğrenme tekniklerini kullanıyoruz ama kendine hiperboyutlu graviton keşfetmeyi öğretebilen, böyle ileri teknoloji ürünü algoritmaları kullanarak parçacık fiziği deneyi tasarladığınızı hayal edin.
But what if? What if the ultimate question: What if even artificial intelligence can't help us answer our questions? What if these open questions, for centuries, are destined to be unanswered for the foreseeable future? What if the stuff that's bothered me since I was a little kid is destined to be unanswered in my lifetime? Then that ... will be even more fascinating.
Peki ya yapay zeka bile sorularımızı cevaplamada bize yardımcı olamazsa? Ya bu yüzyıllarca cevaplanamamış sorular öngörülebilir gelecekte de cevaplanamamaya mahkumsa? Ya küçüklüğümden beri aklımı kurcalayan şeyler hayatım boyunca cevaplanamamaya mahkumsa? İşte o zaman, daha da büyüleyici olacak.
We will be forced to think in completely new ways. We'll have to go back to our assumptions, and determine if there was a flaw somewhere. And we'll need to encourage more people to join us in studying science since we need fresh eyes on these century-old problems. I don't have the answers, and I'm still searching for them. But someone -- maybe she's in school right now, maybe she's not even born yet -- could eventually guide us to see physics in a completely new way, and to point out that perhaps we're just asking the wrong questions. Which would not be the end of physics, but a novel beginning.
Tamamen yeni şekillerde düşünmek zorunda kalacağız. Varsayımlarımıza geri gidip bir yerde kusur olup olmadığını saptayacağız. Yüzyıllık sorularda yeni bakışlara ihtiyaç duyduğumuzdan bilim araştırmalarında bize katılmaları için daha çok insanı cesaretlendirmemiz gerekecek. Bunların cevaplarını ben de bilmiyorum ama hala arıyorum. Ama biri - belki şimdi ilkokulda belki de henüz doğmadı - fiziği, en sonunda tamamen yeni bir bakış açısıyla görmemizi sağlayacak ve belki de yanlış soruları sorduğumuzu bize gösterecek. Ki bu fiziğin sonu değil yeni ve farklı bir başlangıcı olacak.
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkışlar)