(Music)
(Müzik)
(Singing) I was walking down the line,
Kaldırımda yürüyordum
trying to find some peace of mind.
kafamı dinlemeye çalışıyordum
Then I saw you.
sonra seni gördüm.
You were takin' it slow and walkin' it one step at a time.
Küçük adımlarla yavaş yavaş ilerliyordun.
I said, "Listen, stranger,
Dedim ki "Dinle yabancı"
I'm feeling low now.
"kendimi kötü hissediyorum"
I don't know which way to go."
"nereye gideceğimi bilmiyorum"
I said, "If you're lost now,
"Sende kaybolduysan"
maybe I could help you along and sing you a song,
"belki sana bir şarkı söyleyerek"
and move you on and on and on."
"yürümene yardımcı olabilirim" dedim.
Singing down the line.
Yol boyunca şarkı söylüyorum.
Where shall we go? Where shall we go?
Nereye gitsek? Nereye gitsek?
She said, "I'm looking for a kind of shelter.
Dedi ki, "bana ait olan"
A place for me to call my own.
"ev gibi bir yer arıyorum"
I've been walking all night long,
"bütün gece yürüdüm"
but I don't know where to call my home."
"ama nereye evim diyebilirim bilmiyorum."
"The only way to find that place
"Orayı bulmanın tek yolu"
is close to where my heart is.
"kalbimin çok yakınlarında."
I know I'm gonna get there,
"Orayı bulacağımı biliyorum,"
but I've got to keep on walking down the line."
"sadece yürümeye devam etmeliyim."
Down the line.
Yol boyunca
Down the line.
Yol boyunca
Thank you so much.
Çok teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)
How's everybody feeling today? You feeling good?
Herkes nasıl hissediyor? İyi misiniz?
(Cheers)
(Tezahürat)
Fantastic. Would everybody mind singing with me for just one second? Could you sing something? Could you sing a D? Sing "Ooh."
Harika! O zaman benimle şarkı söylemeye ne dersiniz? Söyleyebilir misiniz? "Ohh" diye söyleyin
(Audience hums)
(Seyirci mırıldanıyor)
Oh -- louder for me, louder for me.
Daha yüksek sesle, bir daha!
(Singing) Oh.
Oh!
Now, please, if you could sing, "Oh oh oh."
Şimdi lütfen şöyle söyleyin Oh oh oh
Audience: Oh oh oh.
Seyirci: Oh, oh, oh
Jacob Collier: Whoa oh oh.
Jacob: Vooh, oh oh
Audience: Whoa oh oh.
Seyirci: Vooh, oh oh
JC: Sing, "Whoa oh."
Şimdi vooh oh deyin
Audience: Whoa oh.
Seyirci: Vooh oh
JC: Oh oh oh.
Jacob: oh oh oh
Audience: Oh oh oh.
Seyirci: oh oh oh
JC: Sing, "Whoa oh oh."
Şimdi vooh, oh oh deyin
Audience: Whoa oh oh.
Seyirci: vooh, oh oh
JC: Sing, "Whoa oh oh."
Vooh, oh oh
Audience: Whoa oh oh.
Seyirci: vooh, oh oh
JC: Whoa oh oh.
Vooh, oh oh
Audience: Whoa oh oh.
Seyirci: vooh, oh oh
JC: Sing, "Whoa oh oh."
Jacob: Vooh, oh oh
Audience: Whoa oh oh.
Seyirci: vooh, oh oh
Thank you so much. That's beautiful. Thank you.
Çok teşekkürler, bu harikaydı.
(Applause)
(Alkış)
Thank you. So do you feel that motion? Do you feel yourself as part of that motion, things moving underneath the surface? So the language of musical harmony is an absolutely extraordinary one. It's a way of navigating one's emotional frameworks, but without the need to put things into words, and I think that, as with many other languages, it doesn't matter how much you know about a language. It doesn't matter how many words you can say, how many phrases you know. What matters is the emotional choices you make with this language. So I encourage us to embrace this idea as a community, which is the thing which in time may grow us towards as opposed to away from our own humanity.
Teşekkürler Kıpırtıyı hissediyor musunuz? Kendinizi o kıpırtının bir parçası gibi yüzeyin altında hissediyor musunuz? Müziğin ahenginin dili çok sıra dışıdır. Kelimelere ihtiyaç duymadan insanın duygularını yolculuğa çıkarır ve bence diğer dillerde olduğu gibi o dili ne kadar iyi anladığın ne kadar kelime bildiğin ya da kaç cümle kurabildiğin önemli değildir, önemli olan o dilde aldığımız duygusal kararlardır. Toplum olarak bu fikri benimsememizi öneriyorum. Bu bizi insanlıktan uzaklaştırmak yerine yakınlaştıracak olan şey.
Thank you so much.
Çok teşekkürler.
(Applause)
(Alkış)
(Music)
(Müzik)
(Singing) Take me anywhere you want to go.
Götür beni gitmek istediğin yere.
You know that my love is strong.
Aşkımın güçlü olduğunu biliyorsun
In my hideaway.
saklandığım yerde.
Softly, like the calm that follows storms,
Yavaşça fırtınadan sonraki sessizlik gibi.
Find what I've been searching for all along.
Uzun zamandır ne aradığımı bul.
In my hideaway.
Saklandığım yerde
Even when I close my eyes,
gözlerimi kapatsam bile
darling, if you've gone astray, I'm on my way to my hideaway.
sevgilim sen yoksan ben saklanmaya gidiyorum.
Touch me like I've never loved before,
Dokun bana daha önce sevmemişim gibi.
in the place that I adore,
O aşık olduğum yerde
in my hideaway.
saklandığım yerde.
I know whichever way the wind may blow,
Biliyorum rüzgâr nereye eserse essin
there will be a place for me to go
benim gidecek bir yerim hep olacak
in my hideaway.
saklandığım yerde.
My hideaway.
Benim gizli yerim.
Sticks and stones I won't hide from you no more.
Taşlar ve sopalar artık sizden saklanmayacağım.
And in time I find what I've been searching for.
Ve zamanla ne aradığımı buldum.
Heard your voice calling out to me.
Sesini duydum beni çağırdığını.
I'm on my way to where I can be free.
Yoldayım özgür olma yolunda.
And if she won't wait for me, do it right, don't look back,
Beni beklemeyeceksen, bunu doğru yap
keep my heart on the future.
arkana bile bakma
kalbimi geleceğe adadım
On the soles of my shoes all the places I've been
Tabanlarımda gittiğim yerler var
that I've known since I knew her.
onu tanıdığımdan beri bildiğim yerler.
'Cause it's you, don't you know that you're making me guess
Çünkü o sensin, bilmiyor muydun?
that you're the one for me.
Benim için bir tek sen varsın.
That it's you that I guess that I wanted to know all along.
Sanırım hep tanımak istediğim sendin.
Girl, it's you that I want, that makes me complete,
İstediğim ve beni tamamlayan kişi sensin
cause you're the one for me.
çünkü benim için bir tek sen varsın.
It's thanks to you that I guess that I want you to know I belong.
Sana ait olduğumu bilmeni isterim.
One, two, three, four, five.
Bir, iki, üç, dört, beş
(Applause)
(Alkışlar)
Thank you so much. Thank you.
Çok teşekkürler. Sağolun.
(Applause)
(Alkışlar)
Thank you. Thanks so much. Thank you guys.
Teşekkürler. Çok teşekkürler arkadaşlar.
Kelly Stoetzel: OK, Jacob. Wow.
Kelly Stoetzel: Tamam Jacob. Vay canına.
OK, we have some questions. JC: OK.
Sana birkaç sorumuz olacak.
KS: That was spectacular.
JC: Olur
KS:Bu muhteşemdi.
JC: Thank you, Kelly. Thank you.
JC: Teşekkürler Kelly. Teşekkürler.
KS: Those visualizations we just saw, those were happening in real time, yeah?
KS: O gördüğümüz görseller, onlar gerçek hayatta oluyordu değil mi?
JC: Yeah, so everything visual takes cues from things which are audial, or something, if that's a word, and so everything is real time. I cue the loops, I play the instruments and then the tree, for example, that you saw grow, grows in such a way that it takes low long notes and grows thick long branches, and it takes high, quiet notes, whatever, and then it grows thin, small branches. And then my singing voice sort of blows wind against the tree.
JC: Evet, yani her görsel işitsel şeylerle veya kelimelerle oluşuyorlardı yani hepsi şu anda gerçekleşiyor Enstrümanları çalarak ben işaret veriyorum mesela büyüdüğünü gördüğünüz ağaç uzun notaları algılıyor ve kalın ve uzun dallar çıkarıyor ve sessiz notalardan sonra ince ve küçük dallar çıkarıyor. Sonra benim sesim ağaca doğru rüzgar estiriyor.
KS: So you're 22 years old. JC: Yes, indeed.
KS: Şimdi sen 22 yaşındasın
Moderator: You played all of that by yourself.
JC: Evet doğru
How did you get started and how did this all evolve?
KS: Bunların hepsini kendi başına yaptın. Buna nasıl başladın ve nasıl geliştirdin?
JC: I have this magical room in my house in North London, which is, like, over there.
JC: Evimde sihirli bir oda var Kuzey Londra'da, orada biryerlerde
(Cheers)
(Tezahürat)
Thank you. Represent North London. And this room -- I mean, this is my family home. I grew up in this room filled with musical instruments, but most importantly, I had a family who encouraged me to invest in my own imagination, and so things I created, things I built were good things to be building just because I was making them, and I think that's such an important idea. But this room was my paradise, essentially, and when I came to tour my album, which is called "In My Room," I thought I'd try and tour the room on the road, and that's quite a strange idea, but it's something that I've been working on for a couple of years, and it's quite exciting to be inside the circle.
Teşekkürler. Londra'yı temsil ediyorsun. Bu benim ailemin evi. Ben bu enstrüman dolu odada büyüdüm. Ama en önemlisi beni hayal gücümle yatırım yapmaya teşvik eden bir ailem vardı ve böylece yaptığım şeyler sırf ben yaptığım için güzel şeylerdi ve bence bu önemli bir düşünce. Bu oda aslında benim cennetimdi. Adı "Odamda" olan albümüm için tura çıktığımda, yolda odamı turlamaya karar verdim ve bu garip bir fikir ama birkaç yıldır üzerinde çalışıyorum ve bunun bir parçası olmak heyecan verici.
KS: So this is really like the setup in your room, here.
KS:Bu gerçekten senin odandaki sistem yani
JC: It kind of is. It's similar to the room in the sense that I can generate things on the spot and I can be spontaneous, which is what I think both music and all of the best ideas are all about.
JC: Kısmen evet, anında bir şeyler üretebildiğim ve spontane olabildiğim için odama benziyor Bence müzik ve tüm iyi fikirler bundan ibaret.
KS: So you won two Grammys for a record that you made in your room by yourself. And how is that even possible? We couldn't have done that, that couldn't have happened five years ago even.
KS:Odanda tek başına yaptığın bir şey için İki tane Grammy ödülü kazandın Bu nasıl mümkün, biz bunu yapamazdık 5 yıl önce böyle bir şey olamazdı.
JC: It's a brand new world. The power is now in the hands of the creator, as I'm sure you guys would agree, as opposed to the big record company executive or the big man or something like that. It's somebody with a good idea. Here I am at TED saying this to you guys who know this already, but it's somebody with a good idea who can sow that seed. That's the person who carries the torch into the world. And yeah, I made this album completely on my own and I didn't wait for somebody to say, "Hey Jacob, you should make an album on your own." I just went ahead and made it and I didn't mind what people thought, and two Grammys is a massive bonus.
JC: Yepyeni bir dünya var artık. Güç artık yaratıcının elinde ve eminim hepiniz biliyorsunuzdur büyük bir kayıt şirketi idarecisinin veya herhangi büyük bir adamın aksine. Ben iyi bir fikri olan biriyim. Burada TED'de size bildiğiniz şeyleri söylüyorum. Fikri olan bir insan, o tohumu ekebilir. Dünyaya meşaleyi getiren kişi o. Bu albümü tamamiyle tek başıma yaptım ve kimsenin bana "Hey Jacob" "bir albüm çıkarmalısın" demesini beklemedim, yoluma baktım insanların ne düşündüğünü umursamadım İki Grammy ödülü sadece bunun bonusu.
(Applause)
(Alkışlar)
KS: Thank you so much, Jacob. JC: Thanks, Kelly. Thanks so much.
KS:Çok Teşekkürler Jacob.
(Applause)
JC: Sağol Kelly. Çok teşekkürler.