In ancient Kyoto, a devout Shinto scholar lived a simple life, but he was often distracted from his prayers by the bustling city. He felt that his neighbors were polluting his soul, and he sought to perform some kind of personal harae— a purification ritual that would cleanse his body and his mind.
Eski Kyoto'da, dindar bir Şinto alimi basit bir hayat yaşadı fakat genelde hareketli şehirden dolayı dualarına dikkatini veremezdi. Komşularının ruhunu kirlettiğini hissetti ve bir tür kişisel harai yapmaya çalıştı— bedenini ve zihnini temizleyecek bir arınma ritüeli.
He decided to travel to the revered Hie Shrine. The trip was an arduous climb that took all day. But he was glad for the solitude it afforded him, and the peace he felt upon returning home was profound. The scholar was determined to maintain this clarity for as long as possible, and resolved to make this pilgrimage another 99 times. He would walk the path alone, ignoring any distractions in his quest for balance, and never straying from his purpose.
Saygıdeğer Hie Tapınağı'na gitmeye karar verdi. Yolculuk bütün gün süren zorlu bir tırmanıştı. Ama ona sağladığı yalnızlıktan memnundu ve eve döndüğünde hissettiği huzur derindi. Bilgin, bu berraklığı olabildiğince uzun süre korumaya kararlıydı ve bu kutsal yolculuğu 99 kez daha yapmaya karar verdi. Denge arayışındaki dikkat dağıtıcı unsurları görmezden gelerek ve amacından asla sapmadan yolu tek başına yürürdü.
The man was true to his word, and as days stretched into weeks, he walked through driving rain and searing sun. Over time, his devotion revealed the invisible world of spirits which exists alongside our own. He began to sense the kami, which animated the rocks underfoot, the breeze that cooled him, and the animals grazing in the fields.
Adam sözüne sadıktı ve günler haftalara uzandıkça şiddetli yağmur ve kavurucu güneş onu yıldırmadı. Zamanla onun bağlılığı, bizimkilerle birlikte var olan görünmez ruhlar dünyasını ortaya çıkardı. Ayaklar altındaki taşları hareketlendiren kamiyi, onu serinleten esintiyi ve tarlalarda otlayan hayvanları hissetmeye başladı.
Still he spoke to no one, spirit or human. He was determined to avoid contact with those who had strayed from the path and become polluted with kegare. This taboo of defilement hung over the sick and deceased, as well as those who defiled the land or committed violent crimes. Of all of the threats to the scholar’s quest for spiritual purity, kegare was by far the greatest.
Yine de ruh ya da insan, hiç kimseyle konuşmadı Yoldan sapanlar ve kegareyle kirlenenlerle temastan kaçınmakta kararlıydı. Bu kirletme tabusu, hasta ve ölenlerin yanı sıra toprağı kirleten veya şiddet içeren suçlar işleyenlerin üzerine yapışıp kaldı. Alimin ruhsal saflık arayışına yönelik tüm tehditler arasında, kegare açık ara en büyüğüydü. 80. kez saygısını sunduktan sonra
After paying his respects for the 80th time, he set out for home once more. But as darkness fell, he heard strained sobs in the night air. The scholar tried to push forward and ignore the moans. But the desperate cries overwhelmed him. Grimacing, he left his path to follow the sound to its source.
bir kez daha eve doğru yola çıktı. Ama karanlık çökerken gece havasında gergin hıçkırıklar duydu. Alim, hıçkırıkları görmezden gelmeye ve ilerlemeye çalıştı. Ancak çaresiz ağlama üstün geldi. Yüzünü ekşiterek sesi kaynağına kadar takip etmek için yolunu bıraktı. Kısa süre sonra, dışında bir kadının yere çöktüğü minik bir kulübeye geldi.
He soon came to a cramped cottage, with a woman crumpled outside. Filled with pity, the scholar implored the woman to share her sorrow. She explained that her mother had just died— but no one would help her with the burial. At that news, his heart sank. Touching the body would defile his spirit, draining his life force and leaving him forsaken by the kami. But as he listened to her cries, his sympathy soared. And so, they buried the old woman together, to ensure her safe passage into the spirit world.
Merhametle dolu alim, kadına acısını paylaşması için yalvardı. Annesinin yeni öldüğünü ama kimsenin cenazeyle ilgili ona yardımcı olmadığını söyledi. Bunun duyunca kalbi acıdı. Vücuda dokunmak ruhunu kirletir, yaşam gücünü tüketir ve kami onu terk ederdi. Ama ağlamasını dinledikçe sempatisi arttı. Ruhlar dünyasına güvenli bir şekilde geçmesini sağlamak için yaşlı kadını birlikte gömdüler.
The burial was complete, but the taboo of death weighed heavily on the scholar. How could he have been so foolish, to shirk his most important rule and corrupt his divine journey? After a tormented night, he resolved to go back to the shrine to cleanse himself.
Cenaze töreni tamamlanmıştı ancak ölüm tabusu üzerinde ağır bir yüktü. En önemli kuralı yıkacak ve ilahi yolculuğunu bozacak kadar nasıl bu kadar aptal olabilirdi? Eziyetli bir geceden sonra,
To his surprise, the usually quiet temple was filled with people,
kendini temizlemek için tapınağa geri dönmeye karar verdi.
all gathering around a medium who communicated directly with the kami. The man hid himself, not daring approach in case anyone glimpse his polluted soul. But the medium had other ways of seeing, and called him forward from the crowd.
Şaşırtıcı bir şekilde, genellikle sessiz olan tapınak, tamamı kami ile doğrudan iletişim kuran bir medyumun etrafında toplanan insanlarla doluydu. Adam kendini sakladı, birinin kirli ruhunu fark etmesi ihtimaliyle cesaret edemedi.
Ready to be forsaken, the scholar approached the holy woman. But the medium merely smiled. She took his impure hand in hers, and whispered a blessing only he could hear— thanking him for his kindness. In that moment, the scholar discovered a great spiritual secret: contamination and corruption are two very different things.
Ancak medyum başka şekilde görürdü ve onu kalabalığın önüne çağırdı. Terk edilmeye hazır olan alim, kutsal kadına yaklaştı. Ancak medyum sadece gülümsedi. Kirli elini elinin arasına aldı ve sadece onun duyabileceği bir dua fısıldadı— iyiliği için ona teşekkür etti. O anda, alim büyük bir manevi sırrı keşfetti:
Filled with insight, the scholar set himself back on his journey. But this time, he stopped to help those he met. He began to see the beauty of the spirit world everywhere he went, even in the city he'd previously shunned. Others cautioned that he risked kegare— but he never told them why he so freely mingled with the sick and disadvantaged. For he knew that people could only truly understand harae through a journey of their own.
Kirlenme ve yozlaşma iki farklı şeydir. İçi irfan ile dolan alim yolculuğuna geri döndü. Ama bu sefer tanıştığı kişilere yardım etmek için durdu. Daha önce uzak durduğu şehirde bile, gittiği her yerde ruh dünyasının güzelliğini görmeye başladı. Diğerleri kegareyi riske attığı konusunda uyardı ama onlara neden hasta ve dezavantajlılara böyle özgürce yaklaştığını söylemedi. Çünkü insanların haraiyi ancak kendilerine ait bir yolculukla anlayabileceklerini biliyordu.