In 1996, I was commissioned by the Guggenheim Museum to execute a large body of work called "Uses of Evidence." It was a cube -- a very well large cube, at that. Each side had a window in order for the spectators to view the interior of the structure. The exterior of the structure was a collage of Africa and Africans as portrayed in the Western media and literature. A look through the windows revealed a sharp contrast: within the cubes are tranquil, civilized, domestic images of African family members, friends and Nigerian professionals, ranging from writers, poets, fashion designers, etc. The thing is, both the exterior and the interior images are quite true. But the images captured by Western media overwhelmingly depict Africans as basically primitive at best, or barely distinguishable from the African animals. Not much has changed, I'm afraid, since 1996, when I executed this work.
1996'da "Uses of Evidence" adlı geniş bir eserler bütününü sergilemek için Guggenheim Müzesi tarafından görevlendirildim. Bu bir küptü -- oldukça büyük bir küp. Ziyaretçilerin, yapının içini görmesi amacıyla her bir yüzeyinde birer pencere vardı. Yapının dışı, Batı medyasında ve literatüründe tasvir edildiği şekliyle Afrika ve Afrikalıların kolajıydı. Pencerelerden bakmak keskin bir tezatı ortaya koyuyordu: küplerin içinde Afrikalı aile fertlerinin, arkadaşlarının ve yazarlardan, şairlere, moda tasarımcılarına kadar pek çok Nijeryalı iş erbabının sakin, medeni, ev hâllerinin görüntüleri vardı. Mesele şu ki hem dış hem de iç görüntüler oldukça doğruydu. Ancak Batı medyasının yakaladığı görüntüler, Afrikalıları, ezici bir çoğunlukla, en iyi ihtimalle temelde ilkel varlıklar olarak ya da Afrika hayvanlarından zar zor ayırt edilebilir biçimde tasvir ediyor. Korkarım, bu eseri sergilediğim 1996'dan bu yana, çok bir şey değişmedi.
I began my professional photography practice in 1994, but my passion and enthusiasm for photography goes back to childhood, when my parents arranged for us to be photographed by a professional photographer on almost a monthly basis. It was also an opportunity for my siblings to dress up in our latest gear, made by our tailor. Later, when I was in boarding school, my friends and I bought Polaroid cameras, and then I began to experiment with self-portraiture, or what I would call "proto-selfie auto-portraits."
Profesyonel fotoğrafçılığa 1994'te başladım ancak fotoğrafçılığa olan tutkum ve coşkum ebeveynlerimin neredeyse aylık bazda profesyonel bir fotoğrafçı tarafından fotoğraflarımızın çekilmesini organize ettiği çocukluğuma kadar uzanıyor. Bu ayrıca, kardeşlerimin terzimizin diktiği en yeni giysileri giymeleri için de bir fırsattı. Daha sonra yatılı okuldayken arkadaşlarım ve ben Polaroid kameralar satın aldık ve sonra oto-portrelerle ya da kendi deyişimle "ilk-selfie oto-portrelerle" deney yapmaya başladım.
(Laughter)
(Kahkahalar)
"Cover Girl 1994" was my first major work that was critically well received in the US and Europe and quite instantly became a part of the school anthologies at universities and colleges. With the "Cover Girl" series, I wanted to reimagine the magazine cover with imagery totally unexpected, yet profoundly reasonable. The "Cover Girl" series proposed a different way the African can be represented in a more complex manner.
"Cover Girl 1994", ABD ve Avrupa'da eleştirel yönden iyi karşılanan ve hemen üniversite ve kolejlerdeki okul antolojilerinin parçası hâline gelen ilk büyük eserimdi. "Cover Girl" serisiyle, derginin kapağını tamamen beklenmedik ama son derece makul imgelerle yeniden tasavvur etmek istedim. "Cover Girl" serisi, Afrikalıların daha karmaşık bir şekilde temsil edilebileceği farklı bir yol önerdi
Like "Cover Girl," the "Sartorial Anarchy" series is made up of self-portraits. It is an ongoing body of work, started in 2010. In each image, I married disparate costumes from widely diverse traditions, countries and time frames. And in mixing eras, cultures, I was able to bring harmony, as it were, to their similarly irreconcilable differences. These differences became a source of inspired artistic celebration.
"Cover Girl" gibi, "Sartorial Anarchy" serisi de otoportrelerden oluşur. Bu, 2010'da başlayan ve süregelen bir eserler bütünü. Her görüntüde, çok çeşitli gelenekten, ülkeden ve zaman diliminden apayrı kostümleri bir araya getirdim. Çağları ve kültürleri birbirine karıştırarak birbirine benzer uzlaştırılamaz farklılıkları arasında ahenk getirmeyi başardım. Bu farklılıklar, esinlenilmiş sanatsal kutlamanın kaynağı oldu.
For example, in "Sartorial Anarchy #4," I mixed a boater hat, inspired by the traditional Eton-Oxford College Boat Race, with a green Afghan traditional coat and an American Boy Scout shirt -- a culture clash that works. In "Sartorial Anarchy #5," I wore a macaroni wig, inspired by eighteenth-century macaroni headgear from England. This was paired with a British Norfolk jacket, Yoruba Nigerian trousers, and, improbably, a South African Zulu fighting stick. All harmoniously coexist on one body. And with "Sartorial Anarchy," I began to invest more into the organization of my pictures. I also began to investigate the vast possibilities of color: its emotional values, psychological impulse, poetic allure and a boundless capacity beyond the realm of meaning and logic.
Mesela, "Sartorial Anarchy #4"te, Geleneksel Eton-Oxford Kolej Tekne Yarışı'ndan esinlenilen hasır şapka ve geleneksel yeşil bir Afgan ceket ile bir Amerikan İzci gömleğini -işe yarayan bir kültür çatışması- karıştırdım. "Sartorial Anarchy #5"'te, on sekizinci yüzyıl İngiltere makaroni başlıklarından esinlenilen bir makaroni peruk taktım. Bu, bir İngiliz Norfolk ceketi, Yoruba Nijeryalı pantolonu ve olanak dışı bir şekilde, bir Güney Afrikalı Zulu dövüş çubuğuyla eşleştirilmişti. Tamamı, bir arada, ahenk içindeydi. Ve "Sartorial Anarchy" ile resimlerimin organizasyonuna daha fazla yatırım yapmaya başladım. Renklerin geniş olasılıklarını da araştırmaya başladım: duygusal değerleri, psikolojik dürtüleri, şiirsel cazibeleri, anlam ve mantık aleminin ötesinde sınırsız kapasiteleri.
Now, enter Nollywood. In October of 2014, I returned to Lagos, Nigeria, after over three decades away and took photographs of 64 Nollywood personalities. I captured a cross section of the industry, as well as the next generation of rising stars. Nollywood is the first time that you have a school of African filmmakers truly, truly, profoundly in charge of telling African stories. In their varied movies -- from romantic movies, horror films, gangster movies to action movies -- one sees Nigerians portrayed with many layers of complexities. All the Nigerian, or "Naija," archetypes, if you allow, are there -- from the divvers, the "Shakara," the coquette, the gangsters, the rich, the corrupt politicians, the whore, the pimp -- all in their swagger. And of course, you have the lowlifes and the losers, too, all vividly portrayed. Nollywood is Africa's mirror par excellence.
Şimdi Nollywood'a girin. 2014 yılının Ekim ayında, otuz yılı aşkın bir süre sonra, Nijerya'nın Lagos kentine geri döndüm ve 64 Nollywood kişiliğinin fotoğrafını çektim. Endüstrinin bir kesitininin yanı sıra yeni nesil yükselen yıldızları da çektim. Nolywood, ilk kez var olan, Afrikalı film yapımcılarından oluşan ve gerçekten, gerçekten, Afrika hikâyeleri anlatmakta son derece sorumlu bir okul. Çeşitli filmlerinde, -romantik filmlerden, korku filmlerine, gangster filmlerinden aksiyon filmlerine- Nijeryalıların birçok karmaşıklık katmanlarıyla canlandırıldığı görülür. Tüm Nijeryalılar veya "Naija" arketipleri, eğer izin verirseniz, -divalardan, "Shakara"lara, yosmalara, gangsterlere, zenginlere, yozlaşmış politikacılara, orospulara, pezevenklere- tüm cakalarıyla, oradalar. Tabii ki canlı bir şekilde tasvir edilen alçaklar ve kaybedenler de var. Nolywood türünün en mükemmel Afrika aynasıdır.
Typically, I direct all of my portraits, from the way my subject conducts his or her head, the way the neck is tilted, the expression of the fingers, the gestures of the hands, to the gaze and overall bearing and countenance. Let me describe some of the photographs for you.
Genellikle tüm portrelerimi, öznemin başını hareket ettirme biçiminden, boynun eğilme biçiminden, parmakların ifadesinden, ellerin jestlerinden, bakışlara ve genel duruş ile surat ifadesine yönlendiriyorum. Bazı fotoğrafları size açıklayayım.
Genevieve Nnaji. She is the reigning queen of Nollywood. Here, I was quoting from the grand, Pharaonic African cultures of the Nile Valley civilizations; namely, Egypt, Sudan and Ethiopia, so as to imbue her with a stately, ironic, calm grandeur.
Genevieve Nnaji. Nollywood'un hüküm süren kraliçesi. Burada, onu heybetli, ironik, sakin bir görkemle telkin etmek için Nil Vadisi medeniyetlerinin büyük, Firavunist Afrika kültürleri olan Mısır, Sudan ve Etiyopya'dan alıntı yapıyordum.
Taiwo Ajai-Lycett is the grande dame of Nollywood. Every aspect of her being commands attention. So I posed her with her back to the audience. Her face turned to meet us with a redoubtable gaze. She doesn't need to seek our approval. She's all that.
Taiwo Ajai-Lycett, Nollywood'un büyükannesidir. Varlığının her yönü dikkat çekmektedir. Seyirciye sırtı dönük bir şekilde poz verdirdim. Yüzü, gözüpek bir bakışla bize döndü. Bizim onayımızı almaya ihtiyacı yok. Hepsi bu kadar.
Sadiq Daba. There was an unspoken authoritarian and imperial bearing that Sadiq Daba exudes upon meeting him. In this portrait, he simply sat and allowed his massive, massive Nigerian caftan to signal his status. Quite an accomplishment.
Sadiq Daba. Sadık Daba’nın görüşmeden sonra yaydığı üzerinde konuşulmamış otoriter ve emperyalist bir duruş vardı. Bu portrede, o sadece oturdu ve devasa, masif Nijer kaftanının statüsünü bildirmesine müsaade etti. Büyük bir başarı.
Belinda Effah. Belinda Effah's portrait allowed me to indulge my passion for color, dressed in a long, fitted blue dress that emphasizes her curves, seated on an upholstered green velvet bench. I gamely employed the multicolored carpet and a vibrant color, in order to evoke the splendor of the multicolored painted bunting bird. Everything was designed to harmonize the figure of Belinda within the frame.
Belinda Effah. Yuvarlak hatlarını vurgulayan uzun, oturan mavi bir elbise giymiş, yeşil kadife döşemeli bir bankta oturmuş, Belinda Effah'ın portresi renk tutkumu şımartmama izin verdi. Çok renkli, boyalı kiraz kuşunun görkemini uyandırmak için çok renkli halıyı ve canlı renkleri cesaretle kullandım. Her şey Belinda figürünü çerçevenin içinde ahenkli hâle getirmek için tasarlandı.
Monalisa Chinda is, shall we say, the epitome of the luxe existence and lifestyle. Her picture, or portrait, pretty much speaks for itself.
Monalisa Chinda, diyelim ki, lüks varlığın ve yaşam tarzının simgesi. Resmi veya portresi, büyük ölçüde, söze hacet bırakmamakta.
Alexx Ekubo is a sharp study in simplified elegance and dignity and a harmony in blue and white, as well.
Alexx Ekubo, sadeleştirilmiş zerafet ve ağırbaşlılığın yanı sıra mavi ve beyazın ahengi içinde keskin bir çalışma.
Enyinna Nwigwe is a Nollywood matinee idol. There is whiff of the rake about him, and that gives him an enchanting edge. That's what I felt when I designed and organized the portrait.
Enyinna Nwigwe bir Nollywood matine idolüdür. Onda bir zampara kokusu var ve bu ona mest edici bir üstünlük sağlıyor. Portreyi tasarlayıp organize ettiğimde hissettiğim tam da buydu.
Now, Nollywood is a new phase of Africa. It is modern, post-modern, meta-modern, bold sexy, shrewd and with a contagious attitude worth catching. As the finale of the project, I assembled the Nollywood stars into a group grand portrait of 64 subjects, called "The School of Nollywood," which was inspired by Rafael's "School of Athens," that was done circa 1509. It is at the Vatican. This grand group portrait is the exact same size as Rafael's "School of Athens." It measures roughly 27 feet in width by six and a half feet in height.
Şu an Nollywood, Afrika'nın yeni bir evresi. O modern, post-modern, meta-modern, cesur, seksi, kurnaz ve yakalamaya değer bulaşıcı bir tavırla. Projenin finali olarak Nollywood yıldızlarını, Rafael'in 1509 dolaylarında yapılan "Atina Okulu"ndan esinlenilen Nollywood Okulu anlamına gelen "The School of Nollywood" adlı 64 kişilik büyük grup portresinde bir araya getirdim. Vatikan'da bulunuyor. Bu büyük grup portresi, Rafael'in "Atina Okulu" ile birebir aynı boyutta. Kabaca 8 metre genişliğinde ve 2 metre yüksekliğinde.
Nollywood also exemplifies a type of modernity never before seen in Africa. Think of it: there has never been anything so ubiquitous with such iconic optics to come out of Africa since the Nile Valley civilizations of Egypt, Sudan, Ethiopia. Outside of Nollywood, the image of Africa remains frozen in the old "National Geographic" mode and safari perspective. But as Africans continue to step and see themselves portrayed by Nollywood in their varied and fantastic complexities, they will, in turn, propagate and perpetuate the positive image of themselves. This is what Hollywood did and continues to do for the West.
Nollywood ayrıca Afrika'da daha önce hiç görülmemiş bir tür moderniteyi örneklemektedir. Bir düşünün: Nil Vadisi medeniyetleri Mısır, Sudan, Etiyopya'dan bu yana Afrika'dan çıkan bu tarz ikonik optiklerle bu kadar yaygın hiçbir şey olmamıştı. Nollywood'un dışında Afrika imajı ise, eski "National Geographic" modunda ve safari perspektifinde donmuş hâldedir. Afrikalılar adım atmaya ve kendilerini Nollywood tarafından çeşitli ve fantastik karmaşıklıklarında tasvir edilen şekilde görmeye devam ettikçe sırasıyla, kendi olumlu imajlarını çoğaltacak ve devam ettireceklerdir. Hollywood'un Batı için yaptığı ve yapmaya devam ettiği şey budur.
As shocking as this may be, it is almost a taboo in the art world to show Africans in a modern framework -- that is to say, as polished, dry-cleaned, manicured, pedicured and coiffed.
Şaşırtıcı olabileceği üzere, sanat dünyasında Afrikalıları modern bir çerçevede -- yani cilalı, kuru temizlemeli, manikürlü, pedikürlü ve yapılı saçlı şekilde göstermek neredeyse bir tabudur.
(Applause)
(Alkışlar)
Part of my job is to keep beautifying Africa for the world, one portrait at a time.
İşimin bir parçası, her defasında bir portre ile dünya için, Afrika'yı güzelleştirmeye devam etmektir.
Thank you.
Teşekkürler.
(Applause)
(Alkışlar)