I think the future of this planet depends on humans, not technology, and we already have the knowledge -- we’re kind of at the endgame with knowledge. But we’re nowhere near the endgame when it comes to our perception. We still have one foot in the dark ages. And when you listen to some of the presentations here -- and the extraordinary range of human capability, our understandings -- and then you contrast it with the fact we still call this planet, "Earth:" it’s pretty extraordinary -- we have one foot in the dark ages.
Bence bu gezegenin geleceği insanlara bağlı, teknolojiye değil ve bilgi birikimimiz halihazırda var. Bilgide işin sonuna doğru yaklaştık fakat algılamamıza gelince işin sonuna çok uzağız. Hala bir ağağımız karanlık çağlarda. Buradaki sunumları dinlediğinizde ve insanın olağanüstü yetenek ve anlayışını gördüğünüzde bu gezegeni hala "Dünya" diye adlandırmamıza karşı oluyorsunuz. Inanılmaz bir şey. Bir ağağımız karanlık çağlarda.
Just quickly: Aristotle, his thing was, "It’s not flat, stupid, it’s round." Galileo -- he had the Inquisition, so he had to be a little bit more polite -- his was, "It’s not in the middle, you know." And Hawkes: "it’s not earth, stupid, it’s ocean." This is an ocean planet. T.S. Eliot really said it for me -- and this should give you goose bumps: "we shall not cease from exploration and the end of our exploring shall be to return where we started and know the place for the first time." And the next lines are, "Through the unknown remembered gate, where the last of earth discovered is that which is the beginning." So I have one message. It seems to me that we’re all pointed in the wrong direction.
Hızlıca, Aristotle, onun şeyi, bu düz değil aptal yuvarlak. Galile'nin başında Engizisyon vardı o yüzden o biraz daha kibar olmalıydı. O, biliyorsunuz, ortada değildi. Ve Hawkes, Bu yer değil, aptal, bu okyanus. Bu bir okyanus gezegeni. T S Elliott bunu benim için söyledi -- be bu sizin tüylerinizi diken diken etmeli: "Araştırmayı kesmemeliyiz, ve araştırmamızın sonu başladığımız yer olmalı ve o yerin ne olduğunu ilk defa anlamalıyız. Diğer satırlar, "Bilinmeyen kapını arkasında, son kara parçasının bulunduğu yerde, başladığımız yer var." Bir tek mesajım var. Bana öyle geliyor ki hepimiz yanlış yöne yöneltilmişiz.
For the rocketeers in the audience: I love what you’re doing, I admire the guts, I admire the courage -- but your rockets are pointed in the wrong goddamn direction. (Laughter) And it’s all a question of perspective. Let me try and tell you -- I don’t mean to insult you, but look, if I -- and I’m not doing this for real because it would be an insult, so I’m going to pretend, and it softens the blow -- I’m going to tell you what you’re thinking. If I held up a square that was one foot square and the color of earth, and I held up another square that was the root two square -- so it’s 1.5 times bigger -- and was the color of the oceans; and I said, what is the relative value of these two things? Well, it’s the relative importance. You would say -- yeah, yeah, yeah, we all know this; water covers twice the area of the planet than dry land. But it’s a question of perception, and if that’s what you’re thinking, if that’s what you think I mean when I say, "This is an ocean planet stupidly called 'Earth.'" If you think that that’s the relative importance, two to one, you’re wrong by a factor of ten. Now, you’re not as thick as two short planks, but you sound like it when you say "Earth," because that demonstration, if I turned around this way -- that earth plane would be as thin as paper. It’s a thin film, two-dimensional existence. The ocean representation would have a depth to it. And if you hefted those two things you might find that the relative scale of those is 20 to 1.
Seyircilerin içindeki roket uzmanları için, yaptığınız şeye gıpta ediyorum, cesaretinizi takdir ediyorum fakat roketleriniz yanlış tarafa yöneltilmiş. (Gülüşmeler) Ve her şeyin özü bakış açısı. Size anlatmaya çalışayım. Size hakaret etmiş olmak istemiyorum, eğer -- ve bunu gerçek olarak yapmayacağım çükü öyle olsaydı hakaret sayılabilirdi, bu yüzden gerçekmiş gibi yapacağım, ve bu işi hafifletiyor. Size ne düşündüğünüzü söyleyeceğim. Bir ayak genişliğinde yerin renginde olan bir kare olsadı elimde, ve diğer elimde kök iki ayak genişliğinde bir kare olsaydı, yani bir buçuk kat daha büyük, ve rengi de okyanus rengi olsaydı, ve size deseydim ki bunların hangisinin değeri daha büyük? Yani, birbirlerine göre değerleri. Ve siz tabii ki bildiğimiz şeyi söyleyecektiniz. Su karadan iki kat daha fazla alan kaplıyor. Fakat önemli olan algılama. Ve eğer düşündüğünüz buysa, ve ben bu adı dünya olan okyanusla kaplı bir gezegen deyince düşündüğünüz şey buysa, Bağıl önemin bu olduğunu düşünüyorsanız, ikiye bir, o zaman 10 kat gibi bir oranla yanılıyorsunuz. Şimdi, siz iki tane kısa tahta parçası kadar kalın değilsiniz, fakat "Dünya" dediğinizde bu şekilde gözüküyor, bu gösteri yüzünden, bu şekilde döndürünce yer düzlemi bir kağıt kadar ince oluyor. Bu ince bir şerit, 2 boyutlu bir şey. Okyanus gösteriminde bir de derinlik olacak. Ve bu iki şeyi tartınca göreceksiniz ki bunların birbirlerine göre ağırlıkları 20'ye 1.
It turns out that something more than 94 percent of life on earth is aquatic. That means that us terrestrials occupy a minority. The problem we have in believing that is -- you just have to give up this notion that this Earth was created for us. Because it’s a problem we have. If this is an ocean planet and we only have a small minority of this planet, it just interferes with a lot of what humanity thinks.
Sonuç şu ki dünyadaki yaşamın yüzde 94'ten fazlası sıvı şeklinde. Bu demek oluyor ki biz karasallar sadece bir azınlığız. Bizim sorunumuz dünyanın sadece bizim için yaratıldığı görüşünden vaz geçmemiz lazım. Çünkü bu sahip olduğumuz bir sorun. Eğer bu bir okyanus gezegeniyse ve biz sadece küçük bir azınlıksak bu insanoğlunun düşündüğü bir çok şeye müdahele ediyor.
Okay. Let me criticize this thing. I’m not talking about James Cameron -- although I could, but I won’t. You really do have to go and see his latest film, "Aliens of the Deep." It’s incredible. It features two of these deep rovers, and I can criticize them because these sweet things are mine. This, I think, represents one of the most beautiful classic submersibles built. If you look at that sub, you’ll see a sphere. This is an acryclic sphere. It generates all of the buoyancy, all of the payload for the craft, and the batteries are down here hanging underneath, exactly like a balloon. This is the envelope, and this is the gondola, the payload. Also coming up later for criticism are these massive lights. And this one actually carries two great manipulators. It actually is a very good working sub -- that’s what it was designed for. The problem with it is -- and the reason I will never build another one like it -- is that this is a product of two-dimensional thinking. It’s what we humans do when we go in the ocean as engineers; we take all our terrestrial hang-ups, all our constraints -- importantly, these two-dimensional constraints that we have, and they’re so constrained we don’t even understand it -- and we take them underwater. You notice that Jim Cameron is sitting in a seat. A seat works in a two-dimensional world, where gravity blasts down on that seat, OK? And in a two-dimensional world, we do know about the third dimension but we don’t use it because to go up requires an awful lot of energy against gravity. And then our mothers tell us, "Careful you don’t fall down" -- because you’ll fall over.
Tamam, bu şeyi eleştirmeme izin verin. James Cameron hakkında konuşmuyorum, bunu yapabilirim ama yapmıyorum. Onun son filmini kesin görmelisiniz, adı Aliens of the Deep. Inanılmaz. Iki tane derin avareyi konu alıyor, ve bunu eleştiriyorum çünkü bu şeker şeyler benim. Bu bence yapılmış en iyi denizaltılardan birini temsil ediyor. Denizaltıya bakarsanız bir küre göreceksiniz. Yuvarlak olmayan bir küre. Suya batmamayı sağlıyor, ve gemi için bütün yük, ve bataryalar aşağıdan sarkıyor, bir balon gibi. Bu mektup ve gondol, yani yük. Diğer bir eleştiri noktası bu devasa ışıklar. Bu aslında iki tane büyük manipülator taşıyor. Aslında çok iyi bir çalışan denizaltı, ve bu sebeple üretildi zaten. Fakat bundaki problem şu ki böyle bir şeyi bir daha yapamayacağımın sebebi de bu, bu 2 boyutlu düşünmenin eseri. Bu mühendis olarak okyanusa gidince biz insanların yaptığı. Bütün karaya ait korkularımızı, bütün sınırlamalarımızı ve daha önemlisi bu iki boyutlu sınırlamalarımız, o kadar sınırlı ki ne olduğunu bile anlamıyoruz, ve bütün bunları su altına götürüyoruz. Jim Cameron'un koltukta oturduğunu fark ediyorsunuz. Koltuk iki boyutlu bir dünyada yer çekiminin onu bastırmasıyla işe yarar, değil mi? Ve iki boyutlu bir dünyada üçüncü boyuttan haberimiz var ama onu kullanmıyoruz çünkü üçüncü boyuta çıkmak yer çekimine karşı inanılmaz bir güç ister. Ve sonra annemiz bize, dikkatli ol, yere düşme yoksa devrilirsin, diyor.
Now, go into the real atmosphere of this planet. This planet has an inner atmosphere of water; it’s its inner atmosphere. It has two atmospheres -- a lesser, outer gaseous atmosphere, a lighter one. Most of life on earth is in that inner atmosphere. And that life enjoys a three-dimensional existence, which is alien to us. Fish do not sit in seats. (Laughter) They don’t. Their mothers don’t say to little baby fish, "Careful you don’t fall over." They don’t fall over. They don’t fall. They live in a three-dimensional world where there is no difference in energy between going this way, that way, that way or that way. It’s truly a three-dimensional space. And we’re only just beginning to grasp it. I don’t know of any other submersible, or even remote, that just takes advantage that this is a three-dimensional space.
Şimdi bu gezegendeki gerçek atmosfere gidin. Bu gezegeniz sudan oluşan bir iç atmosferi var. Bu onun iç atmosferi. Iki tane atmosferi var. Daha küçük, dıştaki bir atmosfer daha, daha hafif bir şey. Dünyadaki yaşamın çoğu bu iç atmosferde. Bu bu yaşam bize uzak olan üç boyutlu bir yaşam sunuyor. Balıklar koltuklarda oturmuyorlar. (Gülüşmeler) Yapmıyorlar. Onların anneleri, küçük balık dikkatli ol, devrilme demiyor. Devrilmiyorlar, düşmüyorlar. Bu tarafa gitme ile, şu tarafa ya da şu tarafa gitmenin enerji yönünden bir farkı olmadığı 3 boyutlu bir dünyada yaşıyorlar. Bu gerçek bir 3 boyutlu dünya. Ve biz yeni yeni anlamaya başlıyoruz. Başka bir denizaltı ya da başka bir şey bilmiyorum ki bunun 3 boyutlu bir dünya olduğunu kullansın.
This is the way we should be going into the oceans. This is a three-dimensional machine. What we need to do is go down into the ocean with the freedom of the animals, and move in this three-dimensional space. OK, this is good stuff. This is man’s first attempt at flying underwater. Right now, I’m just coming down on this gorgeous, big, giant manta ray. She has twice the wingspan that I do. There I’m coming; she sees me. And just notice how she rolls under and turns; she doesn’t sit there and try and blow air into a tank and kind of flow up or sink down -- she just rolls. And the craft that I’m in -- this hasn’t been shown before. Chris asked us to show stuff that hasn’t been shown before. I wanted you to notice that she actually turned to come back up. There I am; I see her coming back, coming up underneath me. I put reverse thrust and I try and pull gently down. I’m trying to do everything very gently. We spent about three hours together and she’s beginning to trust me. And this ballet is controlled by this lady here. She gets about that close and then she pulls away. So now I try and go after her, but I’m practicing flying. This is the first flying machine. This was the first prototype. This was a fly by wire. It has wings. There’re no silly buoyancy tanks -- it’s permanently, positively buoyant. And then by moving through the water it’s able to take that control. Now, look at that; look, it’s -- she just blew me away. She just rolled right away from underneath. Really that’s the only real dive I’ve ever made in this machine.
Okyanuslara bu şekilde gitmeliyiz. Bu üç boyutlu bir araç Yapmamız gereken hayvanlardaki özgürlükle okyanusta aşağılara inip bu 3 boyutlu dünyada hareket etmek. Tamam, bunlar iyi şeyler. Bu insanın ilk sualtında uçma denemesi. Şu anda bu büyük tropik balığa doğru gidiyorum. Kanat genişliği benim iki katım kadar. Burada ben gidiyorum, beni görüyor. Nasıl yuvarlanıp döndüğüne dikkat edin. Orada oturup tanka hava üflemeye çalışmıyor ya da yükselmeye ya da alçalmaya çalışmıyor sadece yuvarlanıyor. Içinde bulunduğum ara. -- bu daha önce gösterilmedi. Chris bize daha önce gösterilmeyen bu şeyleri göstermemizi söyledi. Sizden fark etmenizi istediğim o aslında geri gelmek için arkasını döndü. Burada ben, onun geri geldiğini görüyorum benim altıma geliyor. Geri itme uyguluyoum ve onu yavaşca aşağıya çekiyorum. Her şeyi yavaş ve nazikçe yapmaya çalışıyorum. Yaklaşık 3 saat geçirdik ve artık bana güvenmeye başladı. Ve balerin de şu bayan tarafından kontrol ediliyor. Yaklaşık bu kadar yakınına gidiyor ve sonra uzaklaşıyor. Şimdi ben onnu arkasından gitmeye çalışıyorum ama uçmayı deniyorum aslında. Bu ilk uçan araç. Ilk prototip. Kablodan sinek. Kanatları var. Komik suya batmayan tanklar yok. Sürekli olarak suya batmıyor. Suyun içinden giderek kontrolu elde tutabiliyor. Şuna bakın. Beni uzağa püskürttü. Aşağıdan yukarı doğru yuvarlandı ve bu benim makinanın içinde ilk gerçek dalışım.
It took 10 years to build. But this lady here taught me, hah, taught me so much. We just learned so much in three hours in the water there. I just had to go and build another machine. But look here. Instead of blowing tanks and coming up slowly without thinking about it, it’s a little bit of back pressure, and that sub just comes straight back up out of the water.
Yapması 10 yıl sürdü. Fakat bu bayan bana çok şey öğretti. Suyun içinde bu üç saatte çok şey öğrendik. Hemen gidip bir araç daha yapmalıyım. Fakat şuraya bakın. Tankları ateşleme ve düşünmeden yavaşca yukarı çıkma yerine biraz geri itme ve sualtı hemen su üzerin çıkıyor.
This is an internal Sony camera. Thank you, Sony. I don’t really look that ugly, but the camera is so close that it’s just distorted. Now, there she goes, right overhead. This is a wide-angle camera. She’s just a few inches off the top of my head. "Aah, ha, oh, he just crossed over the top of my head about, oh, I don’t know, just so close." I come back up, not for air. "This is an incredible encounter with a manta. I’m speechless. We’ve been just feet apart. I’m going back down now." Okay, can we cut that? Lights back up please. (Applause)
Bu bir Sony kamerası. Teşekkürler Sony. Aslında bu kadar çirkin görünmüyorum ama kamera o kadar yakın ki görüntü bozuk. Işte gidiyor, hemen yıkarıdan. Bu bir geniş açı kamerası. Kafamın bir kaç inç üzerinde. " Aah, ha, oh, hemen kafamın üzerinden geçti, oh, bilmiyorum, çok yakındı." Yukarı çıktım, hava almak için değil. "Bu tropik balıkla inanılmaz bir karşılaşma. Dilim tutuldu. Sadece bir kaç metre mesafe vardı aramızda. Şimdi tekrar aşağıya gidiyorum." Tamam, kesebilir miyiz? Işıkları tekrar açalım lütfen. (Alkışlar)
Trying to fly and keep up with that animal -- it wasn’t the lack of maneuverability that we had. It was the fact she was going so slow. I actually designed that to move faster through the water because I thought that was the thing that we needed to do: to move fast and get range. But after that encounter I really did want to go back with that animal and dance. She wanted to dance. And so what we needed to do was increase the wing area so that we just had more grip, develop higher forces.
Uçmaya ve o hayvana yetişmeye çalışmak, manevra yetilerimizden değil de şanslı olduğumuz nokta çok yavaş gitmesi. Aslında bunun suda daha hızlı gidebilecek şekilde dizayn ettim. Çünkü bence yapmılması gereken hızlı hareket edip mesafe kat etmek. Fakat o karşılaşmadan sonra geri o hayvanla gidip dans etmek istemedim. O dans etmek istedi. Bu yüzden yapmamız gereken kanatları biraz daha büyütüp daha fazla tutunma ve daha fazla güç oluşturmalıyız.
So the sub that was outside last year -- this is the one. You see the larger wing area here. Also, clearly, it was such a powerful thing, we wanted to try and bring other people but we couldn't figure out how to do it. So we opened the world’s first flight school. The rational for the world’s first flight school goes something like: when the coastguards come up to me and say -- they used to leave us alone when we were diving these goofy little spherical things, but when we started flying around in underwater jet fighters they got a little nervous -- they would come up and say, "Do you have a license for that?" And then I’d put my sunglasses on, the beard that would all sprout out, and I would say, "I don’t need no stinking license." (Laughter) "I write these stinking license," which I do. So Bob Gelfond's around here -- but somebody in the audience here has license number 20. They’re one of the first subsea aviators. So we’ve run two flight schools. Where the hell that goes, I don’t know, but it’s a lot of fun. What comes next in 30 seconds? I can’t tell you.
Sonuçta geçen sene dışarıda olan sualtu, işte bu. Daha büyük kanatları görüyorsunuz. Görüldüğü gibi o kadar güçlü bir şey ki daha fazla insanı almak istiyorduk ve bunun nasıl yapacağımızı keşfettik. Ve dünyanın ilk uçuş okulunu açtık. Dünyanın ilk uçuş okulunu açmamızın amacı şu, sahil koruma ekipleri bana gelip şöyle diyorlar -- bu küçük küresel şeyleri batırırken bizi yalnız bırakırlardı. Fakat sualtı jetleri ile uçmaya başladığımızda biraz tedirgin olmaya başladılar. Ve sonra bize gelip buna lisansınız var mı dediler? Sonra ben de güneş gözlüklerimi taktım ve dedim ki lisansa filan ihtiyacım yok. (Gülüşmeler) Bu lisanları ben yazıyorum. Buradaki Bob Gelfons'lar -- Fakat dinleyicilerden birinin 20 numaralı lisansı var. Onlar ilk su altı pilotları. Iki tane uçuş okulumuz var. Bu nereye gidiyor bilmiyorum ama eğlenceli. 30 saniye sonra ne olacak? söyleyemem?
But the patent for underwater flight -- Karen and I, we were looking at it, some business partners wanted us to patent it -- we weren’t sure about that. We’ve decided we’re just going to let that go. It just seems wrong to try and patent -- (Applause) -- the freedom for underwater flight. So anybody who wants to copy us and come and join us, go for it. The other thing is that we’ve got much lower costs. We developed some other technology called spider optics, and Craig Ventner asked me to make an announcement here this morning: we’re going to be building a beautiful, little, small version of this -- unmanned, super deep -- for his boat to go and get back some deep sea DNA stuff. (Applause) Thank you.
Fakat sualtı uçuşu için ben ve Karen patenti almak üzereyiz. Bazı iş ortaklarımız patentlememizi istedi. Emin değildik bundan. Boş vermeye kara verdik. Patent almaya çalışmak mantıksız gözüküyor-- (Alkışlar) -- sualtında uçma özgürlüğü. Yani bizi kopyalamak isteyen varsa gelsin ve bize katılsın. Diğer bir şey de masrafları çok düşürdük. Örümcek optiği adlı yeni bir teknoloji geliştirdik ve Craig Bentner bana bu sabah burada açıklamamı istedi. Bu sualtının güzel, küçük bir versiyonunu insansız çalışır halde yapacağız ve sualtına yollayıp biraz DNA parçası toplayacağız. (Alkışlar) Teşekkür ederim.