For centuries, scholars puzzled over the hieroglyphs they found carved onto ancient Egyptian ruins, tablets, and papyri. But a unique discovery would finally help unlock their meaning.
Yüzyıllar boyunca bilim insanları, antik Mısır kalıntılarında, tabletlerinde ve papirüslerinde buldukları hiyeroglifler konusunda şaşkınlığa düştüler. Ama benzersiz bir keşif, hiyerogliflerin kilidini açmaya yardımcı olacaktı.
In 1799, as the French military invaded Egypt, an officer encountered a curious stone on the outskirts of Rashid, or Rosetta. It was inscribed with three different portions of text: Egyptian hieroglyphs, which is the oldest Egyptian script, dating back some 5,000 years; Demotic Egyptian, which is a later derivative of Egyptian; and Ancient Greek. It seemed that each section was a rough translation of the others, meaning the stone presented an unprecedented key to unlocking hieroglyphs. English troops soon intercepted the stone and brought it to the British Museum in 1802, where it became one of the most popular displays.
1799′da Fransız ordusu Mısır’ı işgal ederken bir subay, Rashid veya Rosetta’nın eteklerinde ilginç bir taşla karşılaştı. Üzerine üç farklı metin kazınmıştı: En eski Mısır yazısı olan ve yaklaşık 5.000 yıl öncesine dayanan Mısır hiyeroglifleri; Antik Mısır yazısının bir türevi olan Demotik Mısır yazısı ve Antik Yunan yazısı. Görünüşe göre her bölüm diğerlerinin kaba bir çevirisiydi, yani bu taş, hiyerogliflerin kilidini açmak için benzeri görülmemiş bir anahtar sunuyordu. İngiliz birlikleri kısa bir süre sonra taşı ele geçirdi ve 1802′de, orada en popüler sergilerden biri hâline gelen British Museum’a getirdi.
Various European scholars— including Johan Åkerblad, Thomas Young, and Jean-François Champollion— worked to decode the Egyptian scripts. There were some crucial initial clues. The Greek section included the names of royal figures, while certain areas in the Demotic section had bracket-like forms and some hieroglyphic sections were encircled. Could these portions encode the same royal names? Åkerblad matched some characters up and, in 1802, successfully decoded the royal names and some simple words, like “much” and “temples” in the Demotic script. This led Åkerblad to believe that all Demotic signs were alphabetic, meaning each letter represented a discrete sound— much like in English.
Johan Åkerblad, Thomas Young ve Jean-François Champollion da dahil olmak üzere çeşitli Avrupalı bilim insanları Mısır yazıtlarının kodunu çözmek için çalıştılar. Burada bazı can alıcı ipuçları vardı. Antik Yunan bölümü, kraliyet figürlerinin isimlerini içerirken, Demotik Mısır bölümündeki bazı alanlar parantez benzeri formlara sahipti ve bazı hiyeroglif bölümler daire içine alınmıştı. Bu bölümler aynı kraliyet isimlerini kodlayabilir mi? Åkerblad bazı karakterleri eşleştirdi ve 1802′de Demotik yazıdaki kraliyet isimlerini ve “çok” ve “tapınaklar” gibi bazı basit kelimeleri başarıyla çözdü. Bu, Åkerblad’ın tüm Demotik işaretlerin alfabetik olduğuna, yani her harfin İngilizcede olduğu gibi ayrı bir sesi temsil ettiğine inanmasına yol açtı.
Thomas Young, in contrast, suspected that some of the Demotic signs were logograms— that is, symbols encoding entire words or phrases. For example, he believed a sun disk with a stroke indicated the sun or sun god. Around 1814, he deciphered some recurring Demotic words like “pharaoh” and “Egypt.” Young also had the critical insight that Demotic was a later iteration of hieroglyphs. And, studying the hieroglyphic text, Young successfully decoded the royal name “Ptolemy.” But he still believed the prevailing misconception that most hieroglyphs were logograms representing ideas— not sounds.
Thomas Young ise aksine, bazı Demotik işaretlerin logogramlar olduğundan, yani tüm kelimeleri veya ifadeleri kodlayan semboller olduğundan şüpheleniyordu. Örneğin, çizgi ile gösterilen bir güneş diskinin, güneşi veya güneş tanrısını temsil ettiğine inanıyordu. 1814 civarında “firavun” ve “Mısır” gibi tekrarlayan bazı Demotik kelimeleri deşifre etti. Young ayrıca Demotik hiyerogliflerin daha sonraki bir yinelemesi olduğu konusunda eleştirel bir kavrayışa sahipti. Ve hiyeroglif metni inceleyen Young, kraliyet adı olan “Ptolemy” başarıyla çözdü. Ancak yine de çoğu hiyeroglifin sesleri değil, fikirleri temsil eden logogramlar olduğuna dair yaygın yanılgıya inanıyordu.
Using his knowledge of other scripts and languages, like the Egyptian Coptic he’d learned from a Coptic Christian priest, Champollion realized that most encircled hieroglyphs were phonetic. They represented sounds: the Egyptian vulture, an “a”; the three fox skins, “m-s”, and so on. This finally allowed him to read the Egyptian names “Ramses” and “Thutmose.” Cross-referencing other hieroglyphic texts, Champollion confirmed that many hieroglyphs beyond the encircled names were phonetic. And on September 14th, 1822, he ran to his brother’s house and declared the breakthrough. Later, Champollion determined that beyond alphabetic and logographic hieroglyphs, some were classifiers that sorted words into categories, like occupations, plants, and abstract concepts.
Bir Kıpti Hristiyan rahibinden öğrendiği Mısır Kıpti dili gibi diğer yazı sistemleri ve diller hakkındaki bilgisini kullanarak, Champollion çoğu daire içine alınmış hiyeroglifin fonetik olduğunu fark etti. Sesleri temsil ediyorlardı: Mısır akbabası, bir “a”; üç tilki derisi, “m-s” gibi. Bu, nihayet “Ramses” ve “Thutmose” gibi Mısır isimlerini okumasına izin verdi. Diğer hiyeroglif metinlere çapraz referans veren Champollion, çevrelenmiş isimlerin ötesindeki birçok hiyeroglifin fonetik olduğunu doğruladı. Ve 14 Eylül 1822′de kardeşinin evine koştu ve çığır açan keşfini ilan etti. Daha sonra Champollion, alfabetik ve logografik hiyerogliflerin ötesinde, bazılarının kelimeleri meslekler, bitkiler ve soyut kavramlar gibi kategorilere ayıran sınıflandırıcılar olduğunu belirledi.
The first complete translation of the Rosetta Stone was finally published in the early 1850s. So, what did it actually say? The inscription was marked 196 BCE. It honored the first anniversary of 13-year-old Pharaoh Ptolemy V’s coronation and outlined a series of benefits for the Egyptian priesthood. The inscriptions described laws for maintaining temples and performing rituals, like the burial of sacred animals. At the time, Egypt was a multicultural society. Two main languages were spoken: Ancient Greek, brought by Egypt’s conquerors, and Demotic Egyptian, the native language. Hieroglyphs represented Middle Egyptian, a language that was already antiquated but may have been included to convey a sense of authority. The decree was copied onto many stones and erected in temples. However, as regimes shifted, edifices were deconstructed and reconstructed. Some scholars think the Rosetta Stone was originally placed in a temple in Sais. It’s unclear how it ended up 80 kilometers away, but it may have been transported up the Nile after the late 15th century.
Rosetta Taşı’nın ilk tam çevirisi nihayet 1850′lerin başında yayınlandı. Yani, aslında ne söylüyordu? Yazıt, MÖ 196 olarak işaretlenmişti. 13 yaşındaki Firavun V. Ptolemy’nin taç giyme töreninin birinci yıldönümünü onurlandırıyordu ve Mısır rahipliğinin bir dizi faydasının çerçevesini çiziyordu. Yazıtlar, tapınakları korumak ve kutsal hayvanların gömülmesi gibi ritüelleri gerçekleştirmek için yasaları tanımlıyordı. O zamanlar Mısır çok kültürlü bir toplumdu. İki ana dil konuşulurdu: Mısır’ın fatihleri tarafından getirilen Antik Yunanca ve ana dil olan Demotik Mısır. Hiyeroglifler, zaten eskimiş olan ancak bir otorite duygusu iletmek için dahil edilmiş olabilecek bir dil olan Orta Mısır’ı temsil ediyordu. Kararname birçok taşa kopyalandı ve tapınaklara dikildi. Bununla birlikte, rejimler değiştikçe, yapılar yıkıldı ve yeniden inşa edildi. Bazı bilim insanları Rosetta Taşı’nın başlangıçta Sais’teki bir tapınağa yerleştirildiğini düşünüyor. 80 kilometre uzağa nasıl ulaştığı belli değil, ancak 15. yüzyılın sonlarından sonra Nil boyunca taşınmış olabilir.
Once deciphered, hieroglyphs helped overturn misconceptions. Subterranean chambers within Egyptian pyramids were once thought to be secret sites of priestly initiation and study. But it was finally confirmed that pyramids were tombs housing sacred preparations for the afterlife. Soon, entire texts could be translated that showcased the complexity of ancient Egyptian religious compositions.
Bir kez deşifre edildikten sonra, hiyeroglifler yanlış anlamaları tersine çevirmeye yardımcı oldu. Mısır piramitleri içindeki yeraltı odalarının bir zamanlar rahiplik inisiyasyonu ve çalışmasının gizli yerleri olduğu düşünülüyordu. Ancak nihayet piramitlerin öbür dünya için kutsal hazırlıkları barındıran mezarlar olduğu doğrulandı. Yakında, eski Mısır dini kompozisyonlarının karmaşıklığını sergileyen tüm metinler tercüme edilebilir.
Experts are still decoding new hieroglyphs as they arise and untangling instances of tricky grammar and wordplay. The Rosetta Stone helped illuminate one of the world’s oldest written languages and the vibrant history it emerged from. And yet, the pillaged artifact remains far from its provenance today.
Uzmanlar, ortaya çıktıkça yeni hiyeroglifler ile karmaşık dilbilgisi ve kelime oyunlarının örneklerini hâlâ çözüyorlar. Rosetta Taşı, dünyanın en eski yazılı dillerinden birini ve ortaya çıktığı canlı tarihi aydınlatmaya yardımcı oldu. Ve yine de yağmalanan eser, bugün ait olduğu topraklardan çok uzakta.